| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b)Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu c)Türkiye Adalet Akademisi ç)Anayasa Mahkemesi d)Yargıtay e)Danıştay f)Hakimler ve Savcılar Kurulu g)Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ğ)Kişisel Verileri Koruma Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 20 .11.2018 |
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarımız, değerli bürokratlar ve basın kuruluşlarımızın temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2017 kesin hesabınızın ve 2019 bütçenizin Bakanlık adına hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Bakan, ben, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim; bir hukukçu değilim, bir mühendisim. Bir milletvekili olarak, bir vatandaş olarak çok hassas bir konu olan adalet ve hukuk sistemimiz üzerine bazı yorumlarda bulunacağım. Tabii, bu yorumlara geçmeden önce, bütçeyle ilgili de bir iki kelime etmek istiyorum.
2017 yılında yüzde 1,7 artışa karşın, 2019 yılında yüzde 1,9'a çıkmış bütçenizin genel bütçe içerisindeki payı. Umarım, yapacağınız çalışmalar için bu bütçe yeterli olur.
Sayıştay raporlarıyla ilgili de bir şey söylemek istiyorum. Yaklaşık 4'üncü haftadayız, bakanlık bütçelerini değerlendiriyoruz ve Sayıştay raporlarını da inceliyoruz. Bulgunun belki de Sayıştay tarafından böyle az olduğu bakanlıklardan birisiniz. Özellikle çok fazla muhasebesel hesap hataları ve gelir kaçaklarıyla karşılaştık bugüne kadar. Bu anlamda, hani, kutluyorum çok fazla bir şey olmadığı için.
Şimdi konumuza tekrar dönecek olursak tabii ki bir ülkede hukuk sistemi, ceza ve hukuk adaletini etkin ve verimli uygulamakla, adaleti sağlamakla, vatandaşlarının hukukunu, haklarını korumakla yükümlüdür. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulmasıyla birlikte Adalet Bakanlığı da tabii ki temellerini atmış ve Türkiye Cumhuriyeti çağdaş, demokratik bir hukuk devleti olarak kurulmuştur. Ancak bugüne geldiğimizde ve şöyle geriye doğru sürece bir baktığımızda, ülke olarak özellikle adaletin uygulanması noktasında geçtiğimiz on altı yıl boyunca kuruluş amaçlarından uzaklaşan bir ülke hâline döndüğümüzü de ifade etmek zorundayım.
Sayın Bakan, iyi, doğru ve adaletli yönetilen ülkelerde suç artmaz, azalır. Bunu demokrasisi gelişmiş, hukuku üstün ve yargısı bağımsız ülkeler üzerinde görmek mümkündür. Sizin 2015-2019 Yılı Stratejik Planı'nızda yer alan performans kriterlerinizden yola çıkacak olursak, nedir bu performans kriterleri? Yargıya güven ve memnuniyet oranındaki artış, soruşturma ve davalar ile diğer adli iş ve işlemlerin ortalama görülme sürelerindeki düşüş, iş artış oranlarındaki düşüş, 100 bin kişi başına düşen hâkim ve cumhuriyet savcısı sayısındaki artış, yargı çalışanı sayısındaki artış, mükerrer suçluluk sayısında azalma. Ben iki madde üzerinde yoğunlaşacağım, bu da yargıya güven ve memnuniyet oranındaki artış, acaba artmış mı; mükerrer suçluluk sayısında azalma, acaba azalmış mı? Yani şöyle bir on altı yıldaki suç oranlarına bir baktığımız zaman -düşüncesinden dolayı haksız yere yatanları da suçlu saymadığım için onları dışında bırakarak söylemek istiyorum- maalesef, tam 4 kat artmış. Nüfus artış oranıyla kıyasladığımızda, nüfusumuz 2002'de 65 milyon, 2017'de 80 milyon ancak 2002 yılında 60 bin civarında olan tutuklu, hükümlü ve hükmen tutuklu sayısı bu yıl 250 bine ulaşmış.
Şimdi size 2017 yılı Adalet Bakanlığı Faaliyet Raporu'ndan çarpıcı birkaç rakam hatırlatmak istiyorum. 2017 yılında yapılan cezaevi yapım işi ihalesi 43, projesi tamamlanan 18, inşaatı tamamlanan 10 olmak üzere toplam 71 cezaevinin yapımı, planlaması ve ihalesi gerçekleştirilmiştir. Evet, bu gerçekten bir başarı cezaevi yapımı noktasında. Biz ülkenin her tarafını kaliteli okullarla donatalım diye düşünürken suçun daha da artacağını ve cezaevlerinin yetersiz kalacağını düşünerek cezaevi sayısını her geçen yıl artırıyoruz. Hâlbuki amacımız, suçun azaltılması, suçluyu ıslah etme olmalı, suç eğilimini azaltmak olmalı. Adalet mekanizmasını daha doğru işletmek yerine, cezaevi sayısını artırmışız.
Bu on altı yıllık sürede çocuk tutuklu sayısında da yüzde 51 artış var. Çocuk tutuklu ve hükümlü sayısı 2.045 iken on altı yılın sonunda yine yüzde 51 artışla 3.085'e; 2002 yılı sonunda 2.108 olan kadın tutuklu, hükümlü sayısı 15 Mayıs 2018 tarihi itibarıyla 10.019'a yükselmiş. Yani Bakanlığınız verilerine göre, aradan geçen on altı yılda kadın mahpus sayısı yüzde 375 oranında artmış. Yine nüfus artışıyla oranlayalım.
Bir parantez açmak istiyorum. Cezaevlerindeki tecrit koşullarının da çok kötü olduğu, hak ihlallerinin arttığı, Adalet Bakanlığı tarafından cezaevleri yönetmeliği dışında bazı kişilerin tecrit edildiği duyumları da bizlere gelmektedir.
Çok önemsediğim bir konu, ceza infaz kurumlarında anneleriyle birlikte tutuklu bulunan çocuklara yapılan mahkûm muamelesi maalesef. Neden bir türlü bir düzelme yaşanmıyor? Bu çocuklarımız neden hapishanelerde ziyan ediliyor? Bu konuda da bir açıklama yaparsanız sevinirim.
Maalesef, Türkiye'de yargının siyasallaştığını söyleyebiliriz. HSYK oldu HSK, birden "yüksek" ismi kaldırıldı; OHAL, yasayla kalıcı hâle getirildi; göz altı süreleri uzatıldı; basın ve ifade özgürlüğü ortadan kalktı; yürütmenin yasama ve yargı üzerindeki kontrolüyle birlikte ülkemizde yaşanan insan hakları ihlalleri de arttı.
İnsanlar adalete güvenmiyorlar. Maalesef, maaşı ödenmeyen, iş cinayetlerine uğrayan işçiler sesini çıkardığında yerlerde sürüklenip göz altına alınırken -en son, İstanbul Havaalanı'nda yaşananları hatırlatmak istiyorum- emeği sömüren ve hakkını gasbeden patronlara bir şey olmuyor. Cumhurbaşkanına hakaret bile sayılmayacak sözlere, eylemlere, paylaşımlara çok hızlı işleyen yargı, bu ülkenin kurucusu Atatürk'e hakaret eden meczuplara, kendini bilmezlere işlemiyor maalesef. Kadir Mısıroğlu'yla ilgili sizden bir hareket bekliyoruz Sayın Bakan.
Biraz önce toplantınızdan biraz ayrıldım, bir toplantıya katıldım. Türkiye genelinde yaklaşık on binlerce mağduru olan proje mağdurlarıyla bir toplantı yaptık Sayın Bakan. İşte, aslında adalete olan güvensizliğin sade, normal vatandaş tarafında bile ne hâle geldiğini ben o toplantıda daha fazla gördüm. Şimdi, bazı notlar aldık toplantıda, bu mağdurlarla, proje mağdurlarıyla ilgili. Orada konuşmacıların -bugün burada sizinle görüşeceğimizi bilmiyorlar ama- adaletle ilgili söyledikleri birkaç şeyi sizinle paylaşmak istiyorum.
"Siyasiler tarafından müdahale ediliyor. Konuyu takip ettiğim için savcıya suç duyurusunda bulunuyorlar." Büyükçekmece Savcılığıyla ilgili -işlemlerin hiçbir şekilde yapılmadığıyla ilgili- ciddi problemleri var, buradan sizinle bunu paylaşayım. Yani -bu proje mağdurları- Fİ Yapı, Dumankaya, Caprice Gold, Bulut İnşaat yani sayılamayacak kadar çok fazla proje.
Yine bir yorum, gelenlerin yorumu: "Mahkemelerimiz maalesef bir tiyatro." "Suç duyurusunda bulunduk, dosyalarımız açılmıyor." "Yargıda bir çare bulamadık, size geldik, siz vekillerden çözüm bekliyoruz." "Bir adalet yoksa biz hakkımızı nerede arayacağız? Sokağa mı çıkalım?" Bunlar vatandaşın sesleri. Aşağı yukarı yarım saat önce bize bu şekilde seslendiler. Ben sizin takdirinize bırakıyorum bunu.
Bir de BM İnsan Hakları Ofisi tarafından Mart 2018'de bir rapor yayınlandı. Raporda deniliyor ki: Türkiye'nin 15 Temmuz 2016'da yapılan darbe girişimini ve bir dizi terör saldırısını ele alırken karşı karşıya kaldığı kompleks zorlukları kabul etmekle birlikte, rapor olağanüstü hâl kararnamelerinin sayısının çokluğu, sıklığı ve bazılarının ulusal güvenliğe yönelik tehditlerle alakasının olmaması; olağanüstü hâl yetkilerinin Hükûmeti eleştiren veya ona muhalefet edenleri bastırmak için kullanıldığına işaret ettiğinin görüldüğünü belirtiyor. Mart 2018'de yayınlanan zehir zemberek bir rapor, detayına girmeyeceğim. Yani 2010 yılı itibarıyla yargı reformu stratejisi uygulamaya başladınız Avrupa Birliğine katılım sürecinde. Bu strateji ne oldu? Bu raporla ilgili ne düşünüyorsunuz? Sunumunuzda da devam edeceğini açıklayacağınızı söylediniz, bu konuda, evet, sizden bir açıklama bekliyoruz.
Sayın Bakan, sözlerime son vermeden önce, biraz da adalet dağıtıcılar ve uygulayıcıları hakkında naçizane birkaç yorumum olacak açıkçası çünkü bu konu çok önemli. Öncelikle, Türkiye'de çok fazla hukuk fakültesinin açıldığını hepimiz kabul ediyoruz; 35'i devlet, 39'u özel, 5'i Kıbrıs'ta, toplam 84, açılacaklarla birlikte 89. Sürekli ve yeterli altyapı olmadan açılan hukuk fakülteleri mezunlarının sayısı artarken hukuk eğitiminin kalitesi ve niteliği maalesef düşüyor. Her Hükûmet döneminde konuşulan ama bir türlü hayata geçirilemeyen avukatlık sınavının ivedi olarak getirilmesi gerekli mi? Sizin fikrinizi de bir öğrenmek istiyorum bu konuda. Yani hukuk mesleğine başlayacak kişilerin belli aşamalardan geçmesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, son cümlelerinizi alayım.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Toparlıyorum Başkanım.
Yargı bağımsızlığının sağlanabilmesi ve hukuk fakültesi mezunlarının hukuk nosyonu kazanabilmesi için çok iyi eğitimden geçmesi gerekiyor ve bu önemli. Hukuk sisteminde yine, niteliğin artması için Türkiye'nin asıl ihtiyacı ara eleman yetiştirilmesi çok daha fazla önemli. Çok fazla iş yükünden bahsediyorsunuz. Acaba bu iş yükünü hafifletecek kadar ara eleman yetiştirebiliyor muyuz Sayın Bakanım?
Yargıçlık mesleği, yargıçların eğitimi ve yetişme koşulları da maalesef, dünya geneline baktığımızda çağın gerisinde görünüyor. Yargıçlık bir memuriyet değil, istisnai bir meslek olarak algılanmalı. Diğer yandan, hukuk fakültesini bitirip staj yaptıktan sonra sınavlara girip kazanan ve 25 yaşında hâkim olarak atanan hukuk fakültesi mezunlarının insanların özgürlükleriyle ilgili kararlar almasını sağlaması doğru değildir. Savcılık mesleğini icra edecek olan hukukçuların uzun bir staj ve eğitim döneminden geçmeleri gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerde yargıçlık mesleği lisansüstü bir eğitim olarak görülür, üniversite eğitiminden sonra hâkim adayı olabilmek için üç yıl gibi bir eğitime tabi tutulma zorunluluğu vardır. Bu bizde öyle olmadığı için hukukumuz da dünyada alt sıralarda yer almaktadır. Bu konuda da yeni düzenlemelere gitmeyi düşünüyor musunuz Sayın Bakan?
Son olarak, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda dikkatimi çeken bir konu oldu. Sanık tutuklanıyor hakkındaki kuvvetli şüphe, kaçma ve delilleri karartma şüphesi nedeniyle ancak savunma itiraz ediyor ve sanık bırakılıyor. Sonra, savcı itiraz ediyor ve tutukluluğun devamını istiyor. Fakat bu süre içerisinde sanık cezaevinden çıkmış oluyor. Tabii, bunun iki sonucu: Ya kaçıyor sanık ya da salınan sanık itirazları nedeniyle tekrar tutuklanma endişesiyle hayatına devam ediyor. Yani, ceza yargılaması cefaya dönüşüyor gördüğümüz kadarıyla. Bunu özellikle Zekeriya Öz'ün gizli tanığı uyuşturucu kaçakçısı Zindaşti örneğinde de yaşadık. Bu kişi İstanbul Sulh Ceza Hâkimliğince tahliye edildi, sanık ve arkadaşları cezaevinden çıktılar. Sonra İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tahliye kararına itiraz etti devamında.
BAŞKAN - Emine Hanım, toparlamanızı rica edeceğim, son cümlenizi alayım.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Yani, son olarak, kritik davalarda sanıkların kaçmasına göz yumulduğu gibi bir algı da toplumda oluşuyor. Belki bu konuda yeniden bir düzenleme yapılması gerekiyor olabilir Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda.
Ben tüm bu olumsuzlukların gölgesinde Bakanlığınızın bütçesinin daha adil bir sistem için kullanılması dileğiyle sözlerime son veriyorum.
Teşekkür ediyor ve saygılar sunuyorum.