| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/276) ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/275) ve Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b)Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu c)Türkiye Adalet Akademisi ç)Anayasa Mahkemesi d)Yargıtay e)Danıştay f)Hakimler ve Savcılar Kurulu g)Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ğ)Kişisel Verileri Koruma Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 20 .11.2018 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Esasında bugün konuştuğumuz konu Türkiye'de olmayan, çok iddialı bulabilirsiniz, hadi, olmayan demeyeyim ama olduğundan kuşkumuz olan ve aradığımız bir kavram; adalet. 1908'de Jön Türkler meşrutiyet ilan edildiğinde sokaklara dökülmüşlerdi ve tıpkı 1789 Fransız Devrimi'nde olduğu gibi onlar da "hürriyet, eşitlik, kardeşlik" diye sokağa çıkıp slogan atmak istiyorlardı, o zamanın diliyle "hürriyet, müsavat, uhuvvet" diye. Böyle bağırıyorlardı fakat ilginç bir şekilde, bir şeyi daha eklemişlerdi bu sloganın önüne, "adalet" yani "adalet, hürriyet, müsavat, uhuvvet" diye slogan atıyorlardı. Jön Türkler bundan yüz on yıl önce adaleti arıyorlardı, onlar bulamadılar. Onlar bulamadıkları gibi esasında birçok kişi kendi tarihimizde, hep adaletin peşine düştü. Mesela rahmetli Süleyman Demirel'in ilk kurduğu partinin adı biliyorsunuz Adalet Partisiydi yani adaleti aramak için kurmuştu.
BAŞKAN - Kim kurmuştu dediniz, onu anlamadım.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Süleyman Demirel.
BAŞKAN - Kimi?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Adalet Partisini kim kurdu?
BAŞKAN - Süleyman Bey Adalet Partisini kurmadı.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Babası kurmuş.
BAŞKAN - Hayır canım, yok, hayır. Ben tarihî bilginizi düzeltiyorum, siyasi tarihle ilgili. Yani kurucular kurulu içerisinde yoktur Sayın Demirel.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Rahmetli Erbakan "adil düzen" diyerek hep adalet arayışının üzerine vurgu yapmayı severdi. Rahmetli Ecevit de aynı şekilde, hatırlarsanız, "hakça düzen" derdi o da kendi diline göre. Esasında, Tayyip Erdoğan da...
Tayyip Erdoğan kurdu herhâlde değil mi Adalet ve Kalkınma Partisini?
BAŞKAN - Bu sefer tutturdunuz.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Tutturdum değil mi?
..."adaleti" partisinin başına koymayı tercih etti. Yani aslında, değerli arkadaşlar, adalet, bizim aradığımız ama bir türlü bulamadığımız bir kavram. Bir kere burada anlaşmamız lazım. Onun için ben Sayın Bakanın ve sayın bürokratların Adalet Bakanlığını temsil ediyor olmalarının ötesinde bir şey söylemeye çalışıyorum. Onların da esasında bulabilecekleri bir şey değil bu, bu başka bir mesele bence. Türkiye maalesef, tarihsel olarak hep eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin üzerinde büyüdü ve adalet, her zaman için güçlünün topluma dikte etmesinin aracı hâline geldi. Sanırım, yaşlarımıza ortalama olarak baktığımızda 12 Martı yaşamış insanlarız, 12 Mart mahkemelerini gördük, 12 Eylül mahkemelerini gördük, daha sonra 28 Şubatları gördük, daha sonra Ergenekon davalarını gördük. Bütün bu davalarda insanlar hep adalet aradılar ama maalesef -çoğunluk için söylüyorum- bulamadılar. Dolayısıyla da bir kere, konuştuğumuz konunun ve malzemenin ne olduğunu iyi görmemiz lazım diye düşünüyorum.
Doğrusu, ben iktisatçıyım ve bu konuşmayı yaparken adalet ve ekonomi arasındaki ilişkiler üzerine biraz konuşsam diye düşündüm. Çünkü gerçekten, çok kimsenin üzerinde durmadığı ilginç ilişkiler var burada. Hemen kabaca söyleyeyim, Sayın Bakan gerçi itiraz etti ama ben Sayın Bakanın konuşmalarından bazı belirlemeler yapmıştım. Mesela, 2018 yılının Ocak ayında şöyle bir cümlesi var: "Tek derdimiz var: Adalete güven duygusu. El birliğiyle bu güveni artıracağız." diyor. 7 Ağustosta yaptığınız bir başka konuşmanızda da şöyle diyorsunuz: "2019-2023 Stratejik Planı'nın ana hedefi adalete güvenin artırılmasıdır." Yani siz de görüyorsunuz ki esasında Türkiye'de adalete güven olması gerektiği düzeyde değil. İnsanlar adalete güvenmiyorlar çünkü biliyorlar ki adalet de öyle veya böyle... Kimseyi suçlayarak söylemiyorum, bu bir mekanizma, sosyolojik bir mekanizma ve tek bir suçlusu da yok -onun için de kimse üstüne alınmasın- ama güçlü olanın sözünü dinletebildiği veya kendi lehine karar çıkarabildiği bir mekanizma olarak adalet mekanizmaları önümüzde duruyor. Ben mesela ekonomiyle bağlantı kurmak için birkaç şey aklıma geldi. Bunlardan bir tanesi mesela, yabancıların güveni meselesi. Şimdi, yabancılara ihtiyacımız var, yabancı sermayeyi kastediyorum. Çünkü Türkiye'nin yüzde 4-yüzde 5 üzerinde büyüyebilmesi için yabancı sermayeye ihtiyacı var ama bir kere güven sarsılınca -ki adalette güvenin sarsılmasıyla oldu diye düşünüyorum ben- yabancı sermaye bir zamandan beri gelmiyor. Gelmediği için de dolar ihtiyacımız kurların yükselmesiyle sonuçlanıyor, mesela bir tanesi.
Bir diğeri, kayıt dışı ekonomi. Arkadaşlar, kayıt dışı ekonomiyle ilgili olarak Türkiye'de çok konuşulur fakat kayıt dışı ekonominin adaletle ilişkisi hiç konuşulmaz. İnsanlar kendi devletlerine güvenmedikleri için kayıt dışı kalmayı tercih ederler. Eğer biraz iktisadi ve sosyolojik bir bakış açınız varsa bunu görürsünüz zaten. Böyle bir durum var.
Öte yandan, mesela, yine başka bir konu kredi faizlerinin yüksekliği. İlginçtir, bunu da kimse tartışmaz ama ben size şunu söyleyeyim: Bankalar kredi verirken teminat olarak gayrimenkulleri ipotek alırlar fakat bu gayrimenkullerin nakde çevrilmesi son derece zordur çünkü adalet mekanizması çok yavaş çalışır. Yavaş çalıştığı için de daha yüksek gayrimenkuller talep ederler ve dolayısıyla da kredinin maliyeti yükseldiği için de faizi yükselir. Ama bunları konuşmak -söylemiş oldum ama- üzerinde çok durmak istemiyorum.
Esasında, kalan vaktimi... Bu KHK'lerle atılan veya benim gibi barış akademisyeni olan, imzacı akademisyenlerle ilgili olarak ortaya konulan tavrın gerçekten kabul edilebilir hiçbir yanı yok arkadaşlar. Yani 1.100 küsur akademisyen günün birinde bir bildiriye imza attılar. O bildiri çok da uzun bir bildiriydi, muhtemelen kimse de okumadı ayrıntısını ama istedikleri şuydu: "İnsanlar ölmesin." Bu kadar.
Şimdi, bakın, Sayın Cumhurbaşkanımız o günlerde şunu söyledi yani bir sürü şey söyledi de doğrusu çok alındım, çok da alındım ve kendisiyle bir şekilde yüz yüze de gelirsem kendisine bunu da söylemeyi çok istiyorum. Bizim için söyledikleri, akademisyenler için söyledikleri öyle yenilir yutulur laflar değildi ama en son söylediği laflardan bir tanesi şuydu: "Ya devletin yanındasınız ya da terör örgütünün yanındasınız." demişti. Arkadaşlar, böyle bir ikilem yok, böyle bir ikilem yok arkadaşlar. Yani demin, yemek öncesinde de bu tartışma bir şekilde gündeme geldi. Arkadaşlar, bizlerin illa devletin yanında olmamız diye mesela yoktur çünkü devlet de yanlış yapar. Ben size söyleyeyim, ben kendi hesabıma, Erol Katırcıoğlu olarak söylüyorum: Ben neredeyse aylarca, yıllarca Adalet ve Kalkınma Partisinde tanıdığım ve vekil olmuş veya bakan olmuş arkadaşlarımı "Ya arkadaşlar, bu cemaate çok fazla yüz veriyorsunuz, bu cemaati çok fazla içinize alıyorsunuz." diye defalarca uyardım ama o zamanlar hiçbirisi beni dinlememişti. Benim veya benim gibi bu konuda uyarıda bulunan insanları dinlememişlerdi çünkü devletin doğru yapacağına karar vermişlerdi ama arkadaşlar, yanlış olduğunu hepimiz 15 Temmuzda gördük. Biliyorum, çok seviyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanını, eyvallah, benim bundan dolayı herhangi bir şekilde bir rahatsızlığım yok ama kabul edin ki o da bir birey, onun da yanlış yapma ihtimali var.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Akademisyenler imza atıyor.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Şimdi, akademisyenler imzasıyla ilgili bana hiçbir şey söylemeyin Ekrem Bey. Bakın...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Cumhurbaşkanımız değil, buna hâkim, savcı karar veriyor.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hayır, öyle olmuyor işte, öyle olmuyor.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ya devletin kararına uyacaksınız ya da gereğini devlet yapacak.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bakın, ben hâlâ mahkemeliğim, hâlâ mahkemem sürüyor benim.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Kendin söylüyorsun, kendin inanıyorsun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan...
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Yani bu, arkadaşlar, lütfen... Adalet mekanizmasının nasıl çarpılabileceğiyle ilgili genel bir çerçeve sundum size. Buradan baktığınızda, bugün için güçlü olan Adalet ve Kalkınma Partisi ve Sayın Cumhurbaşkanıdır, evet, eyvallah ve adalet mekanizması da ona doğru bükülmektedir. Bunu görmek zorundayız. Bu, onun hata yapmayacağı varsayımı üzerine "Eyvallah." dediğiniz bir şey belki de ama emin olun, o da hata yapar ve kendisi defalarca "Aldatıldım, kandırıldım." dedi. Dolayısıyla bugün de yanlış yapıyor. Mesela, bugünkü Sayın Demirtaş'ın kararıyla ilgili olarak "Bu maddeyi tanımıyorum." dedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Katırcıoğlu, son cümlenizi alayım lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum Başkan.
Fakat -yanılmıyorsam- 2002 yılında AİHM'e kendisi müracaat etti.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ama AİHM'i getiren de Tayyip Bey.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yapma Allah'ını seversen ya! 2002'de Tayyip Bey iktidar mıydı ya? 2002'de kendi iktidar değildi.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Şimdi, arkadaşlar, lütfen...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ona da teşekkür edin. Size oraya gitme hakkını getiren de AK PARTİ. Onu söyledim.
CAVİT ARI (Antalya) - Ne yapacağız ya?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bakın, biz Bütçe Komisyonuyuz; bakın, biz Parlamentonun Plan ve Bütçe Komisyonuyuz. Konuşmalarımız bir aydan beri neredeyse devam ediyor ve birbirimizi daha iyi anladığımızı düşünüyorum, varsayıyorum, umuyorum. Bizler, Halkların Demokratik Partisi olarak bize yönelttiğiniz muameleye asla ve asla razı olmadığımız gibi, böyle bir muamelenin de bize yapılıyor olmasından dolayı son derece rahatsızız.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - 1990'da.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - 1990'da, evet.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Kopya vermeyeceksin, kopyaya gerek yok.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Mesela, Sayın İçişleri Bakanı buraya geldi. Bizim...
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Tamam ama saptırmamak lazım, bilgi yanlışlığı yaratmamak lazım.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bir dakika... Arkadaşlar, hukukçu ben değilim, söyledim size. Allah Allah... Allah'ım Ya Rabb'im...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Tayyip Bey getirmiş.
BAŞKAN - Bilgi yanlışlığı yapmayın lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Arkadaşlar, Sayın İçişleri Bakanı buraya geldi ve bize bir PKK anlatmaya başladı yani burada sanki PKK'lılar var, PKK'ya bir şey anlatıyorlar. Dün de yanılmıyorsam sayın paşam da benzer bir şey söyledi. Ya, arkadaşlar, niye böyle bir şeyiniz var? Yani eğer böyle bir yerden konuşacaksak hakikaten, elinizi vicdanınıza koyun. Ben de size çok rahatlıkla "FETÖ'yle iltisaklı bir partinin üyesisiniz." derim. Bundan siz de rahatsız olursunuz eminim ki.
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Biz "Sırtımızı oraya dayadık." demedik hiçbir zaman.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Arkadaşlar, bir dakika... Bir dakika...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Erol Bey...
BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın dönüp dolaşıp aynı tartışmayı yapıyorsunuz. Geçenlerde de Erol Bey bunu söyledi, siz de dediniz ki: "Biz PKK'yı terör örgütü olarak... FETÖ'yü de lanetliyoruz. Siz, PKK'yı lanetleyebiliyor musunuz?" diye sordunuz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, siz girmeyin tartışmaya lütfen.
BAŞKAN - Gene o zaman da cevap vermedi Sayın Katırcıoğlu buna.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Başkanım, siz girmeyin tartışmaya.
BAŞKAN - Nereye girmeyeyim? Yardımcı oluyorum ya.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Erol Bey, lanetliyor musun?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Şimdi, arkadaşlar, bakın, şöyle bir şey söyleyeyim size: Çok samimi söylüyorum, eğer bu konuda tartışma istiyorsanız ben hazırım, ben ve arkadaşlarım hazır, bunu konuşabiliriz.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Tartışacak bir şey yok zaten.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Var, olmaz mı?
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - FETÖ terör örgütüdür.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Arkadaşlar, bak, o gün ben size söyledim dışarıda, değil mi? Yani bu başka bir tartışma konusu ve...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Burada da söyleyin Hocam.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, Hocam...
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bir dakika... Yani buradan siz bir şey yakalayacağınızı sanıyorsunuz ama öyle bir şey yakalayamazsınız.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Hayır, yakalama derdimiz yok.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ama arkadaşlar, mesele bu kadar basit değil yani bunu bu kadar basite alırsanız, gerçekten hiç bir şey anlamamış olursunuz bence. Onun için...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Birinci adımı atalım, ikinci adım gelir.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bana da televizyonlarda bunu çok sordular. Bu soru anlamlı bir soru değil ve bu sorunun cevabını ne verirsem vereyim, sizinle bir anlaşma sağlayamayız. Ancak ben size söylüyorum: Sayın Başkan burada, uzatalım toplantıyı bugün veya yarın veya sonunda, ben sizinle bu konuyu sonuna kadar konuşmaya hazırım; eğer siz de hazırsanız ben varım burada, eğer bunu istiyorsanız yani.
BAŞKAN - Arkadaşlar, Sayın Bekaroğlu'ndan sonra ikinci meydan okuma oldu bu.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Dolayısıyla da... Evet.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Erol Bey...
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ya, bir dakika... Arkadaşlar, karşılıklı olmasın ama ya.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Erol Bey, biz her zeminde...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Arkadaşlar, söz burada ya! Bas düğmeye.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Hayır, siz şey yapıyorsunuz. Arkadaşlar, ben sabaha kadar konuşurum. Sadece soru soruyor ama cevap vermeyelim mi?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Biz sizi hep dinliyoruz.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ben sadece size bir teklifte bulunuyorum, soru değil bu.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Soru sormuyorsan sıkıntı yok.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bir teklifte bulunuyorum, eğer bu konuda kafanızda sorular varsa ben hazırım bu konuda konuşmaya. Ama şunu kabul edin: Bakın, biz de bu ülkede 6-6,5 milyon insanın oyuyla gelmiş insanlarız burada ve sizin bize yaptığınız muamele -yani genel olarak söylüyorum, lütfen üzerinize alınmayın ama- gerçekten kabul edilebilir değil. Bunu...
BAŞKAN - Sorumluluğunuzu artırıyor bu.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Hocam, sen Araf'ta kalmışsın.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hayır, ben Araf'ta falan değilim, ben doğru yerdeyim, merak etmeyin.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Araf'ta kalmışsın. Bir an önce karar ver.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ben ne söylediğimi çok iyi biliyorum; bakın, sizden, hepinizden yaşlıyım onun için sizden daha iyi biliyorum.
BAŞKAN - Evet, Sayın Katırcıoğlu, son cümlenizi alayım.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN - "Araf" derken?
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Arada, arada.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Araf'ta olduğumuzu Allah bilir, kimin nerede olduğunu...