KOMİSYON KONUŞMASI

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, evet, sunumunuzu dikkatle dinledik ve ben de Avrupa Birliği Uyum Komisyonuyla ilgili olarak bu süreçteki adalet alanındaki gelişmelerden bahsedeceğim. Sunumunuzda, özellikle, bağımsız, tarafsız, şeffaf, güven duygusu veren yargı vurgusunu çok yaptınız ve Adalet Bakanlığı bütçesini konuşurken de bugün genel konuşmalar da bu konular üzerineydi. Bu durum doğal olarak temel sorun alanlarını bütün çıplaklığıyla ortaya koydu. Adalet noktasında ne kadar mesafe katetmemiz gerektiğini de bugün tekrar teyit etmiş olduk. Şöyle ki: Söylediğim gibi, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu olarak ve 2007'den itibaren de özellikle hukuk alanında Türkiye'yle ilgili hazırlanan raporlarda da gerçekten en çok tartışma alanı olan ve raporlara yansıyan temel nokta, hukuk devleti, adalet, yargı alanındaki uygulamalar ve bu raporlara yansıyan en temel nokta, Türkiye'nin hukuk devleti ilkesinden uzaklaşması konusundaki tartışmalar. Özellikle de Avrupa Birliğiyle ilgili ya da oradaki parlamenterlerle yapmış olduğumuz tartışmalarda en çok ortaya çıkan yeni Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte kuvvetler ayrılığı ilkesinin ortadan kalkmasıyla ilgili kaygılar ve maalesef, bir tek adam rejimi ve onun yargının üzerindeki vesayeti ve yargının bağımsızlığının korunması gerektiği, hukukun üstünlüğünün temin edilmesi gerektiği noktasındaki kaygılar ve görüşler bütün ortak görüşlerdi bizim yapmış olduğumuz temaslarda. Maalesef, bu uyarıların bütün maliyetinin de başta demokrasi, yargı bağımsızlığı, hukuk, insan hakları ve -bugün de konuşuldu- ekonomi üzerindeki etkilerini biz bütün toplum olarak yaşıyoruz.

Son geldiğimiz noktaya baktığımız zaman, geçen hafta yayımlanan raporla, Türkiye'nin, bizim, gerçekten, resmî aday ülkesi olduğumuz Avrupa Birliğiyle müzakere sürecimizin durma noktasına gelmesi ve burada, temel gerekçe de adalet, hukuk ve yargı alanlarıyla ilgili, özellikle 23 ve 24'üncü fasıllarla ilgili getirilen eleştiriler ve yargının tamamen siyasetin etkisinde kalmasıyla ilgili eleştiriler. Liyakat yerine sadakatin hâkim olması ve 15 Temmuzda yaşanan büyük travma, özellikle de adalet alanında yaşanan travma. Ama onun akabinde yaşanan, yapılan uygulamaların ise bu travmayı ortadan kaldırmadığı gibi gerçekten, kaygıları da artırdığı noktaya geldiğine... Bugün Adalet Bakanlığı 2019 bütçesini görüşürken de hep temel sorun alanları aynı kaygılar, adaletin vesayet altında olduğu, yargı bağımsızlığının tam temin edilemediği gibi benzeri kaygılar.

Davalar oldu, uygulamaya döndüğümüz zaman, rahip kararı, Almanya, Fransa vatandaşı gazetecilerin tutuklanması, serbest bırakılması noktasındaki maalesef, talimata dayanan bir yargı sisteminin olduğuyla ilgili kaygılara hepimiz şahit olduk. Raporlar var bununla ilgili yayımlanan, Hukukun Üstünlüğü Endeksi var Sayın Bakan, gerçekten önemli, güvenilir kurumların yapmış olduğu, sürem az olduğu için tek tek söylemiyorum. Bütün bunlar gerçekten kaygı verici ve bu raporların Türkiye'deki uygulamayı da tam manasıyla yansıttığına hepimiz şahit olduk.

Ben taslak rapordan bahsetmek istiyorum. Gerçekten hukukun üstünlüğü, adalet ve demokrasi, 23 ve 24'üncü fasıllarda sizden beklenti çok büyük çünkü müzakerelerimiz durdu ve Avrupa Birliğinin o denetim mekanizmasında maalesef, demokratikleşme noktasında, birçok insanın tek umut kaynağı sizlerin yapacağı uygulamaya dönük çalışmalar. Burada ne düşünüyorsunuz? Ne yapacaksınız? Çünkü 23 ve 24'üncü fasıllarda müzakere süreci durdu, sizin de Reform Eylem Grubu toplantınız... Geçen Dışişleri Bakanlığında söyledim, Avrupa Parlamentosunda yapmış olduğumuz toplantılarda bu Reform Eylem Grubu'nun toplanması dahi bir adım olarak görüldü ve sizin burada çok önemli bir sorumluluğunuz var. Süreç nasıl olacak? 29 Ağustostan bayağı bir süre geçti ama sizin Reform Eylem Grubu'ndaki reformlarınız ne aşamada? Ne yapmayı planlıyorsunuz?

Kavala davası, gerçekten, bu belki de sizin Reform Eylem Grubu toplantınızdaki adil yargılama, yargıya güveni tesis etmek anlamında önemli bir dava çünkü uygulamaya dönük bir adım olmuş olacak. Kavala davasında gerçekten bir iddianame yok; ne yaptığını ne ailesi biliyor ne kamuoyu biliyor, neden suçlanıyor, iddialar neler. Gazeteciler diyoruz, "O gazeteciler gazetecilik faaliyeti yapmıyordu." Akademisyen diyoruz, "Onlar akademisyenlik faaliyetleri değil." O zaman, bunları gerçekçi şekilde bir iddianameyle yargının ortaya koyması gerekiyor.