| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı ile Kamu Denetçiliği Kurumu bütçe ve kesin hesapları nedeniyle |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 04 .11.2014 |
AYDIN AĞAN AYAYDIN
(İstanbul) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Değerli Başkan Vekili, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Sayıştay Başkanı, Kamu Başdenetçisi, kamu kurum ve kuruluşlarımızın değerli temsilcileri ve değerli basın mensupları; ben de Meclisin ve sözünü ettiğim kurumların bütçeleriyle ilgili kişisel görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle, içinde bulunduğumuz bu yüce çatıyla ilgili görüşlerimle başlamak istiyorum, gerçi Başkan Vekilimiz yok ama Genel Sekreter var.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî iradenin tecelli ettiği yer olması nedeniyle ülkenin en kutsal ve en değerli kurumudur. Bu bilinç içinde hareket eden milletvekilleri bu çatı altında ülke sorunlarını çözmek ve Türkiye'yi daha iyi bir noktaya getirmek için çalışmaktadır. Ancak, maalesef, bir milletvekili olarak son dönemde bu yüce Meclisin saygınlığına yakışmayacak bazı uygulamalardan dolayı son derece üzüntü duymaktayım. Meclis TV'nin karanlığa bürünerek, Meclis çalışmalarının televizyondan takip edilmesinin engellenmesi 24'üncü Dönem'in ayıbı olarak tarihe geçecektir. Kendi medyasını oluşturduktan sonra artık ihtiyaç hissetmediği Meclis TV'yi kapatarak, muhalefetin sesini engelleyen AKP İktidarına koca yasama organı olarak karşı durulamayışı da ayrıca hazin ve düşündürücüdür.
"Türkiye Büyük Millet Meclisi " denince ilk akla gelen kanuni düzenlemeler yapmaktır. Kanun yapma açısından belirleyici ve son söz Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Ancak, maalesef, iktidar partisinin bilinçli ve yaygın uygulamalarıyla yasama organı yürütmenin âdeta güdümüne girmiş, yasalar milletvekillerince değil, iktidar partisi yetkililerince yapılır hâle gelmiştir. Artık ortadadır ki, AKP İktidarı, kanunların Türkiye Büyük Millet Meclisine gelişi ve burada görüşülmesini bir şekil şartına indirgemiştir. Ne kadar hazin olsa da bu gerçeğin bilinmesine ihtiyaç vardır. Bu anlayışın yansımasını, sunulan tasarı ve tekliflerin şeklinden görebildiğimiz gibi, bu düzenlemelerin görüşülme usulünden de rahatlıkla görebilmekteyiz. AKP döneminde adına "torba yasa" denilen şekil birbiriyle ilgisiz onlarca husus içeren tasarı ve tekliflerde ana yöntem olmuş, komisyonlarda da çoğu zaman bu torbalar genişleyerek çuvala, yapılan işler de çorbaya dönüşmüş, Genel Kurul istisnai olması gereken temel kanunlardan geçilmez olmuştur. Üstelik bu düzenlemeler uzlaşma ve katılımcılıktan yoksun, "Ben bilirim." anlayışıyla görüşülmekte, muhalefetin görüş ve eleştirileri sayısal çoğunlukla göz ardı edilmektedir. Bürokrasinin siparişi ve hazırlamasıyla verilen kanun tekliflerine, esas komisyonu farklı olan bir düzenlemenin hızla çıksın diye gündemimizde olan bir başka teklif içine yerleştirilmesine, tali komisyonların işlevsizleştirilmesine... Genel Kurulda son dakika önergelerine ise hiç girmek istemiyorum. Yasama usul ve teamüllerinin dikkate alınmadığı, zamanlama ve "Ben bilirim." anlayışının belirleyici olduğu bir yasama faaliyeti içine girmiş olmak emin olunuz ki bu yüce Meclisin geleneklerine de, saygınlığına da yakışmamaktadır.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Sayın Ayaydın kime anlatıyor, Sayıştay Başkanına mı, Genel Sekretere mi?
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Ayaydın kime anlatıyor?
AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Genel Sekreter burada, herhâlde kayıtlara da geçiyor.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Biz dinledik bir saat, Başkan nerede?
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Başkan Vekili nerede?
(Oturum Başkanlığına Sözcü Vedat Demiröz geçti)
BAŞKAN - Tamam, geliyor birazdan, iki dakika müsaade.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ara verin, Başkanın olması lazım burada, burada olması gerekir.
BAŞKAN - Sayın Ayaydın, devam edin.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Can alıcı eleştiriler yapılıyor.
BAŞKAN - Şimdi geliyorlar. İki dakika...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hangi iki dakika? Zaten beş dakikadır konuşuyor Sayın Ayaydın, beş dakika da ondan önce, on dakika oldu.
AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Geldi.
İki dakikamı ilave edin Sayın Başkan.
Benzer bir deformasyon Meclisin denetim fonksiyonunda da görülmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi yürütme organının faaliyetlerini denetlemekle yetkili ve görevlidir. Yasamanın en az kanun yapmak kadar önemli bir diğer işlevi de yürütmenin faaliyetlerini denetlemektir. Bu denetimin önemli ayaklarından birini soru önergeleri oluşturmakla birlikte, geldiğimiz noktada soru önergeleri yoluyla bırakınız denetim yapmayı, bilgi dahi alınamamaktadır. Zira tıpkı iktidar milletvekilleri gibi halkın oyu ve iradesi ile görev yapan muhalefet mensubu milletvekillerince verilen soru önergelerine ya cevap verilmemekte ya da süresi geçtikten sonra içeriksiz, görev savma bağlamında yüzeysel yanıtlar verilmektedir. Kanunî düzenlemeler için Meclisi sadece bir şekil şartı gören anlayış Meclise bilgi ve hesap vermeyi de reddetmektedir. Bunun içindir ki denetim ya kaldırılmakta ya da işlevsizleştirilmektedir. İşte, Sayıştay'ın geldiği nokta ortadadır.
Anayasa ve yasalardan aldığı yetkiler çerçevesinde yürütmeye tahsis edilen kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığını Parlamento adına denetleme görevi olan Sayıştay maalesef planlı ve bilinçli bir şekilde tabela kurumu hâline getirilmiştir, o da âdeta yürütmenin emrine girmiştir. Görülüyor ki, Sayıştay Kanunu'nda yapılan ve yapılabileceği ima edilen değişiklikler yürütme açısından işe yaramış, denetimlerden sonra Rapor Değerlendirme Kurulu sayesinde suya sabuna dokunmayan, yetersiz, zararsız özetler rapor olarak ortaya çıkmıştır. İşin ilginç yanı, Meclis adına denetim yapan Sayıştay denetçisinin hazırladığı denetim raporu Rapor Değerlendirme Kurulunca kuşa çevrilmekte ama bunun neden yapıldığını, nelerin sansürlendiğini bırakın vatandaşlar, milletvekilleri dahi bilmemekte ve de ne yazık ki öğrenememektedir. Demek ki Sayıştay'daki Rapor Değerlendirme Kurulu, Sayıştay Genel Kurulu kendisini Meclis iradesinin yerine koymakta, hem istediği zaman ve kurumlarda denetim yapmakta, bu denetimi yaptıktan sonra da raporları istediği gibi şekillendirmektedir. Madem öyle, Anayasa'ya da, kanunlara da bunu yazalım, "Denetim Sayıştayın istediği kadar, istediği şekilde olur, kararı da o verir." diye, bari biz de bilelim ki Meclis olarak bütçe denetiminde biz parlamenterlerin hiçbir hakkı yok. Aslında denetim falan da yok, sadece denetim yapılıyor görüntüsü var. Örneğin, Bütçe Kanunu'nun (E) cetveli kapsamında bakanlıklar tarafından yapılan harcamaların, bu eksende belediyelere, özellikle de AKP'li belediyelere verilen ödeneklerin denetimi ne yazık ki yapılamamakta; raporları yok. Eskiden fonlar vardı bütçede, o fonları kaldırdınız ama o fonların yerine şimdi ne getirdiniz? Ödenekler getirdiniz. Fiilî olarak örtülü ödenek. Aslında haklı olarak şunu da diyebilirsiniz: Bakanlıkların bırakın fiilen örtülü ödenek gibi kullandıkları bu harcamaları, normal harcamaları dahi denetlenmiyor ki! Gerçekten vahim bir denetim tablosuyla karşı karşıyayız.
Oysa Sayıştay bu Meclis için denetim faaliyeti yapmakta ve denetimin bu hâli sadece Sayıştayın değil, bu yüce Meclisin de zafiyetidir. Bunlar işin siyasi yönüyken, bir de Sayıştay yönü var tabii. Tüm bu süreçte, Meclis adına denetim yapması ortadan kaldırılırken Sayıştay kurum olarak neler yapmış, hangi girişim ve temaslarda bulunmuş merak ediyorum doğrusu. Zira Sayıştay Başkanının bütçe sunuş konuşmasında Sayıştayın işleviyle ilgili değerlendirmeler yerine, bina, seyahat ve personelle ilgili değerlendirmelere ağırlık vermesi düşündürücüdür. Zira burada artık söz konusu olan denetçi mesleğinin itibarı ve işlevi değildir, siyasi otoritenin gözüne nasıl girerim düşüncesi ağırlık kazanmıştır.
Öte yandan kamu kaynaklarının ne yapıldığını incelemenin Sayıştay Başkanının ilgi alanında olmadığını görmek üzücüdür. O kamu kaynakları ki vatandaşın cebinden alınan vergilerdir, vatandaşın kendisinden esirgediği paralardır. Sayıştayın bu görev ve yetkilerine rağmen böylesi bir vebal altına girmesi de hesabı verilemeyecek bir durumdur.
Sakın yanlış anlaşılmasın, bu söylediklerimden kastım Sayıştayın yasama ve yürütme organlarına kafa tutması değil, işini yapmasıdır. Tabii ki asıl muhatap ve sorumlusu Hükûmettir, bu Meclistir. Ancak öğrenmek istediğim, Sayıştayın tüm bu yaşananlar karşısında görüşlerinin, itirazlarının olup olmadığıdır. Sayıştay Başkanının hâlinden memnun olduğunu görmek parlamenter olarak beni şahsen son derece de üzmüştür.
Şüphesiz gelinen nokta itibarıyla yasama organı olarak bu tabloya müdahale edilmeli, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim fonksiyonunu doğru ve yeterli şekilde yerine getirilebilmesi temin edilerek hem parlamenter demokrasinin, hem de Parlamentonun saygınlığının gereği yapılmalıdır. Elbette yargı, yürütmenin alanına müdahale etmemelidir ancak yürütme de yargıyı baypas edip keyfî uygulamalarına artık son vermelidir. Ülke kaynaklarının nasıl kullanıldığının denetlenmesinin önüne geçilmesi büyük bir yanlıştır ve biliniz ki, vermekten kaçınılmaya çalışılan hesaplar er ya da geç hukuka ve bu millete verilecektir.
Gelelim Cumhurbaşkanlığı bütçesine ilişkin bazı değerlendirmelerime: Uzun, yoğun ve yer yer gergin bütçe görüşmelerinde en ölçülü değerlendirmelerin yapıldığı, en çok hassasiyetin gösterildiği görüşmeler Cumhurbaşkanlığı bütçesinin görüşmeleridir. Bu durum, parlamenter demokrasimizin bir teamülü ve devlet adabı, nezaketin bir ürünü olup Cumhurbaşkanlığı makamının öneminden ve bu makamın sahip olduğu saygınlıktan kaynaklanmaktadır. Cumhurbaşkanlığı ülkenin ve devletin en yüce makamı, milletin ortak önderliğini ifade etmektedir. Bunun içindir ki, Cumhurbaşkanlığının siyaset üstü, tarafsız ve örnek bir anlayışla yürütülmesi büyük önem taşımaktadır. Nitekim Anayasa'mızın 101'inci maddesi Cumhurbaşkanlığı makamını tarafsız ve siyaset üstü kılmak amacıyla Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisiyle ilişkisinin kesileceğini ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin sona ereceğini hükme bağlamıştır. Geçtiğimiz ağustos ayında ülkemizin 12'nci Cumhurbaşkanı doğrudan halkoyuyla seçilmiştir. 2007 yılında yapılan Anayasa değişikliği sonucu parlamenter demokrasimizde Cumhurbaşkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi yerine doğrudan vatandaşlar tarafından seçilmesi sistemi yine halkımızın oylarıyla kararlaştırılmıştır. Ayrıca belirtmek isterim ki, Cumhurbaşkanlığı seçimindeki bu ilk, cumhurbaşkanlarının halkın iradesi sonucu seçilmesinin ilk örneği değildir. Şüphesiz ki, bundan önceki cumhurbaşkanlarımız da halkın iradesiyle Çankaya'ya çıkmış, millî iradenin tecelli ettiği makam olan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından o göreve seçilmiştir. 12'nci Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halk iradesinin daha güçlü ve doğrudan yansımış olması gerçeği önceki cumhurbaşkanlarının meşruiyetini tartışmaya açmayı gerektirmemektedir; aksi düşünce, her şeyden önce, bu yüce Parlamentoya haksızlık olacaktır.
Kanımca, yeni cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası yapılan bu yetki ve sistem tartışmaları kadar önemli olan nokta, yeni cumhurbaşkanının sorumluluklarının ne olacağıdır. İktidar çevrelerince cumhurbaşkanının yetkileri fazlasıyla konuşulurken sorumluluklara pek değinilmemektedir. Açıktır ki halkın oyuyla seçilen cumhurbaşkanı uzlaşmacı ve kucaklayıcı olma açısından daha fazla sorumluluk yüklenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayalım, üçüncü kez uzatıyorum.
AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Özellikle ülkemizin böylesine kutuplaştığı bir ortamda, yanı başımızda mezhep savaşlarının arifesinde olunduğu bir konjonktürde ülkedeki tüm siyasi aktörler söylem ve eylemlerine dikkat etmeli, Türkiye'nin geleceği siyasal çıkar ve hesapların üstünde tutulmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının devlet başkanı olan Cumhurbaşkanından beklenen tüm topluma aynı mesafede yaklaşarak kucaklayıcı ve tarafsız olmasıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.