| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 04 .11.2014 |
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok Saygıdeğer Başkan Vekili, Sayın Sayıştay Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri ve Değerli Kamu Başdenetçisi, değerli milletvekili arkadaşlar, kamu kurumlarının değerli mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, 3-4 kurumla ilgili ikişer buçuk dakika konuşmaktansa en fazla ağırlıklı önem atfettiğimiz konuya değinmekte fayda görüyorum. Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine bazı düşüncelerimi ifade edeceğim.
Şimdi, sunumda da ifade edildiği gibi, Cumhurbaşkanlığı devletin en üst makamı olup, devleti, Türkiye Cumhuriyeti'ni, milleti ve milletin birliğini ve hatta bayrağı temsil eder. Tabii, burada "Devletin en üst makamına halkın oylarıyla gelmiş bir devlet adamıdır." şeklinde ifade ediyor. Değerli arkadaşlar, tabii, bu "devlet adamlığı" kavramını tartışmak ve hatırlatmak gerekir. Ben Sayın Genel Sekreterin bundan evvelki bütçelerde, Cumhurbaşkanlığı bütçelerindeki konuşmalarımızı da bir incelemesinde ziyadesiyle fayda görüyorum. Yani burada bütün arkadaşlarımız, milletvekillerimiz -iktidar olsun muhalefet olsun- Cumhurbaşkanlığı makamının mehabetine uygun görüş ve öneriler getirmişler ve uyarılarda bulunmuşlardır. Dolayısıyla, şunu ben rahatlıkla ifade edebilirim ki: On iki yıllık süreç ileride de tarihçiler tarafından, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti'nin kahtırical dönemi olarak anılacaktır.
Ülkenin kurum ve kurallarıyla yönetilmeyişi en belirgin yönetim anlayışı olmuştur ve bu, ülkenin kurum ve kurallarıyla yönetilmeyişinde, maalesef, başrolde Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan bulunmaktadır. Yüzlerce örnek verilebilir, ancak en hafızalarda yer eden, Gezi Parkı hadiselerindeki tutum, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla ilgili gösterilen tutum ve davranışlar... 2012 Haziran Başbakanlık Genelgesi üzerinde sıklıkla duruyorum, bir türlü de cevap alamıyoruz ve dün de ifade ettiğim gibi, bu genelgeyle devlete ait bütün gayrimenkullerin kirası, satışı, tahsisi, devri, irtifak hakkı, tesisi işlemleri Başbakan yetkisine alınmıştı. Acaba diyorum Sayın Cumhurbaşkanı hâlâ bu genelgeyi kendi uhdesine almış mıdır, almamış mıdır? Çünkü...
BAŞKAN - Başbakan yetkisinde efendim, Başbakan yetkisinde.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Başbakan yetkisinde, şimdi, Başbakan...
BAŞKAN - Yani siz fal açıyorsunuz, neyse, ben karışmayayım buradan.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Neyse, yani siz cevap vermeyin buna da, ben soru olarak söylüyorum.
Yine, tipik bir örnek, taze bir haber olduğu için yani birkaç gündür kamuoyunda; şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı Ermenek'te, kömür madeni faciası nedeniyle. Acılı ailelere diyor ki: "Keşke daha önce bir mektup yazsaydınız." Yani "Alo Fatih" olayı mı zannediyor bu işi? Yani devlet yönetiminde "Keşke bir mektup yazsaydınız." demez devlet adamı ve bir Cumhurbaşkanı. Ülke kurumlarıyla, kurallarıyla yönetiliyorsa herkesin görevi, hukuk, nizam vardır. Yani Sayın Cumhurbaşkanı kendini Zembilli Ali Efendi mi zannediyor? Biliyorsunuz, Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi zembili sarkıtıyordu, vatandaş sorusunu soruyor, ertesi gün de zembile inip cevabını alıyordu. Sayın Cumhurbaşkanı eğer devlet adamı olacaksa devlet adamı gibi davranacak. Ve sonrasında Davutoğlu da yine benzer, "Neden şikâyet etmediniz?" gibi diyor. Oysa iş müfettişleri bunlarla, bu madenlerle, bu maden sahipleriyle ilgili en az 124 ayrı şikâyeti değerlendirmiş, cezalar verilmiş vesaire vesaire. Siz mektup istiyorsunuz, şikâyet edilsin istiyorsunuz; işte size şikâyet Sayın Genel Sekreter, işte size mektup. Bir mektup da biz buradan Sayın Cumhurbaşkanına yazalım. Lütfen, bu uyarılarımızı dikkate alsınlar.
Ondan sonra, e, tabii, işçi hakkını savunacak, sendikalar sokağa çıkacak; karşılığında eğer şikâyetler dikkate alınmazsa sokak olayları tetiklenmeye başlıyor, ondan sonra polis dayağı, biber gazı, TOMA vesaire derken, 14 Mayısta Başbakan Sayın Erdoğan'ın Soma'da madencileri ve ailelerini nasıl darbetmeye çalıştığını ve hakaret ettiğini de çok iyi hatırlıyoruz. Sigara içene dahi bizzat fiziken neredeyse müdahale edecek. Allah'tan balkondaydı, yani uzak kaldı, darbedemedi. Ya, bunlar bir devlet adamının yapmaması gereken hareketlerdir. Yani sigara içen kurala aykırı davranabilir, siz niye hakaret ediyorsunuz ki? Saygı bekliyorsanız vatandaşa da saygı gösterilmek durumundadır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanlığı makamının taşıması gereken nitelikleri muhafaza edip edemeyeceği konusunda en net tutum tarafsızlığıyla belli olacaktır ve 28 Ağustosta Meclis yemininde, görevini tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücüyle çalışacağına büyük Türk milleti ve tarih huzurunda namusu ve şerefi üzerine yemin etmiştir. Bu yemininin gereğini yapmak durumundadır ve Cumhurbaşkanı il il gezerek miting yapmak durumunda da değildir. Mitingden mitinge, açılıştan açılışa koşarak ve konuşmalarda bir cumhurbaşkanı gibi değil...
BAŞKAN - Sayın Cumhurbaşkanı vatandaşıyla kucaklaşmasın mı diyorsunuz yani?
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Şimdi, vallahi, siz bunları savunamazsınız. Vatandaşla bir parti genel başkanı gibi, bir başbakan gibi kucaklaşıp, olmaz. Tüm yetkileri tek elde toplanan bir makam olarak zannediyor cumhurbaşkanlığını. Bu yanlış ve tehlikeli bir tutumdur. Sadece başbakanın yetki ve haklarına değil Meclisin görev ve yetkilerine de müdahale etmektedir. "Yeni yargı paketi önümüzdeki salı günü gelecek." diyor veya "...göndereceğiz." dedi. Sanki müdahale ediyor, tasarıyı kendisi sevk ediyor. Cumhurbaşkanının böyle bir görevi de yok, yetkisi de yok. Ve ülkenin birlik ve bütünlüğünün timsali olması gerekir. Maalesef bu birlik ve bütünlüğü temsil etme durumu göremiyoruz, aksine milleti kutuplaşmıştır, etnik ve mezhep temelli, toplumun birbiriyle olan ilişkilerinin zayıflamasına ve kamplaşmasına yol açan tutum ve davranış sergilemektedir. Zaman zaman da bazı siyasi şahsiyetlere birtakım sözler söylerken de "Bu makamda böyle konuşmak istemezdim." gibi ifadeler kullanmıştır. Böyle sözler sarf edilmemesi gerekir. Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanı kişisel ve keyfî bir yönetim anlayışından derhâl uzaklaşmalıdır. Kendi sorunlarını ve kusurlarını ve birtakım yolsuzluk iddialarıyla ilgili hususları topluma ve devlete mal etmeye çalışmamalıdır, o kendi sorunudur, devlet sorunu falan değildir, kendisinin muhatap olduğu...
Şimdi, Bank Asya olayı yaşandı. Resmen takıntılı bir durum söz konusu ve Türkiye ekonomisine vereceği zararı hiç hesap etmeden BDDK'ya âdeta "Batırın bu bankayı." talimatı veriliyor ve açıktan veriliyor. Sadece Banka Asya hedef alınmıyor, Türkiye ekonomisinin en önemli ve güvenli unsuru olan bankacılık sistemini nişangâhına oturtuyor ve bu hedefine ulaşmak için âdeta kara propaganda yapıyor. Bank Asyanın battığına dair açıklamalarda bulunmuştur ki doğru değildir, Bank Asyanın batması söz konusu bile değildi. Kendi kişisel kini nedeniyle pire için yorgan yakmaktadır ve bu da suçtur Bankacılık Kanunu'nun 74 ve 158'inci maddelerine göre.
Şimdi, bütçe geçen yıla göre yüzde 99 oranında arttırılmış, 397 milyon liraya yükselmiş. Değerli arkadaşlar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akçay, toparlar mısınız lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Teşekkür ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti'nin mehabetine, yüceliğine uygun elbette faaliyetler yürütülür, bunlar ihtiyaç da olabilir, bunlar tartışılır. Yani peşin peşin yargılama cümleleri kullanmak istemiyorum, yalnız israftan kaçınmak da çok önemli bir devlet adamı vazifesidir. Fakat Sayın Erdoğan ne Başbakanlığında ne de Cumhurbaşkanlığı makamında israftan kaçınmıyor. Zaman zaman vatandaşa "İsraf etmeyin." diye telkinde bulunuyor ama kendisi uymuyor, kendisi müsrif bir yöneticidir, bunu da açıkça ifade edeyim. Ve aşırı bir personel ve yatırım harcaması ödeneği konuluyor. Bu kadar aşırı personel gideri nedir, bunun mutlaka cevabının verilmesi gerekir.
Şimdi, diğer bir husus da değerli arkadaşlar, bu Atatürk Orman Çiftliği'ne yapılan, Sayın Davutoğlu'nun "ak saray" dediği, benim Genel Kurulda da başka bir şey dediğim...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ne dediniz?
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yani bu kadar önem verilir, üzerine gidilirse, bu tutum da devam ederse ben de "Alamut Kalesi" derim buna.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Ne dersiniz?
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Alamut Kalesi'ni bilir misiniz Adnan Ağabey?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Bir anlat.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Anlatalım isterseniz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Anlatırım da ek süre vermesi lazım Başkanın.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Ver ver de anlatsın.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Alamut Kalesi'ni bir anlatsın.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Öğrenmek istiyoruz.
BAŞKAN - Ben sonra size özel seans yaparım onu, merak etmeyin.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yo, yo, burada yaparız Sayın Başkan.
Şimdi, anlatıyorum: Şimdi, "ak saray" dedi ama bu, bir kere "kaçak saray" diye halkın ağzına yerleşti, "kaçak saray" olarak yerleşti. Şimdi, 17-25 Aralık Haşhaşiler...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akçay, biliyorsunuz, sizin sözünüzü kesmiyoruz yani sesinizi kısmıyoruz.
Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Estağfurullah.
Biraz daha araştırınca bulunur, şimdi uzun hikâye ama Haşhaşilerin lideri Hasan Sabbah'ın kaldığı Alamut Kalesi'ni ifade eder, İran sınırları içerisindedir, orada aramak gerekir. İnşallah öyle bir durumda olmaz.
BAŞKAN - Aydınlandınız mı arkadaşlar?
ADNAN KESKİN (Denizli) - Alakanıza teşekkür ederiz Sayın Başkan.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Değerli arkadaşlar, Topkapı Sarayı Osmanlı Devleti'nin kültürel ve politik derinliğinin ve uluslararası politikadaki üstünlüğünün de bir göstergesidir zamanında. Çankaya Köşkü de batı emperyalizmi karşısında Türk milletinin bağımsızlığının ve iradesinin ete kemiğe bürünmüş hâlidir ve bir semboldür, "köşk"tür adı, "saray" da değildir. Ülkemizde başbakanlar konutta, cumhurbaşkanları köşkte oturur. Bir de bu saray modası çıktı, iş simit saraylarına kadar vardı, işin de doğrusu cılkı çıktı.
Şimdi, Dolmabahçe...
BAŞKAN - Bir firmanın isim hakkını zedeliyorsunuz bu şekilde konuşarak. Simit Sarayı Türkiye'nin gurur duyduğumuz bir markasıdır.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Neyse, işte...
İZZET ÇETİN (Ankara) - Halkı simite mecbur ettiniz işte, adına "saray" dediniz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bunları hep süreden şey yapıyorsunuz Sayın Başkan.
Bakınız, Dolmabahçe Sarayı Topkapı Sarayı'ndan daha şaşaalıdır, öyle görünür. 1850'li yıllarda yapılmıştır.
BAŞKAN - Dönem itibarıyla.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Evet.
Ama şimdi, Topkapı Sarayı Osmanlının dünyada zirvede olduğu dönemi temsil eder, Dolmabahçe de Osmanlının çöküşte olduğu bir dönemi ve maalesef yabancılardan borç alınarak yapılan bir saraydır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Zozani, izniniz olursa bir dakika daha vereyim.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - İki dakika verin.
BAŞKAN - Yok, bir verelim.
Evet.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Şimdi, Topkapı Sarayı'nda "Saraya gavur ayağı değemez." denilerek yabancı elçiler padişah huzuruna iki asker tarafından kollarından tutularak çıkarılıyor. Dolmabahçe Sarayı ise elçilerin Türk devletine müdahaleleriyle cirit attıkları bir yer hâline gelmiştir. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bu yeni inşaatın gerekçesini de -dikkatinizi çekiyorum- "Yabancı devlet adamlarını sokakta karşılamak zorunda kalıyorduk." şeklinde açıklamıştır. Vah benim Türkiye Cumhuriyeti'm. Aradaki zihniyet değişimi ve bu değişimin somut yansımalarının benzerliğine dikkati çekmek istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ve Sayın Genel Sekretere ve Sayın Cumhurbaşkanımızın tarih okumalarını yapmasını da salık veriyorum.
"Yürütmeyi durdurdular, binayı durduramayacaklar. Açılışını da yapacağım, içine de girip oturacağım. Güçleri yetiyorsa yıksınlar." diyen Sayın Erdoğan'ın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, toparlıyorum, çok az kaldı.
...kanunlara uymak yerine kanunları kendisine uydurma gayretidir. Yargıyı, yasamayı dikkate almamaktadır. Dolayısıyla, hukuk üzerine yemin ederek göreve başlamıştır fakat kaçak ve hukuksuz inşaatların koruyucusu durumuna gelmiştir.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Gelelim rakam üzerine.
Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Çünkü vatandaşlarımız bu mukayeseyi yapıyor ve merak da ediyor. Bu yapılan harcamalarla elimizde çok net rakamlar olmamakla birlikte, dün Maliye Bakanının açıkladığı kadarıyla, bugüne kadar 1 milyar 325 milyon liralık bir harcama yapıldığı ifade ediliyor ve vatandaş soruyor "Bununla ne yapılır?" diye. 1 milyar 300 milyon harcanırken Hindistan 170 milyon liraya Mars'a uydu gönderdi yani 8 tane uydu gidermiş bununla ve 16 derslikli bir okul 6 milyon liradan 216 adet yapılır, 40 derslikli bir okulun maliyeti 8,5 milyon liradan 152 adet okul yapılıyor; 200 yataklı bir hastaneden neredeyse 50'ye yakın hastane yapılıyor ve 1 milyar 300 milyon lirayla Soma'da ve Ermenek'te meydana gelen faciaların bir daha yaşanmaması için yaklaşık 2.900 adet yaşam odası kurulabiliyor. Bir yaşam odasının maliyetinin 400-500 bin lira olduğu varsayılarak yapılan da bir hesaplamadır. Durumu da takdirlerinize sunuyorum.
Hepinize Saygılar.