KOMİSYON KONUŞMASI

ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkan, salonda bulunan kamu yönetimi ve basın mensuplarını saygıyla selamlıyorum.

Çağımızın demokrasi anlayışı çoğulculuktur. Parlamento çalışmalarında bu anlayış çalışmalara egemen olursa, sanırım, Parlamento çalışmaları toplumun beklediği şekilde olumlu sonuçlar verir. Maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidarı döneminde çağın bu anlayışını Türkiye'de uygulama şansını yakalayamıyor. Özellikle, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlık görevinde bulunduğu süreçte "çoğulcu" anlayış "çoğunluğun anlayışı" şeklinde yorumlanarak çağın demokrasi anlayışına aykırı uygulamalar Türkiye'nin gündeminden eksik olmamıştır. Bu anlayış, Parlamento çalışmalarına da hâkim olmuştur. Yasa tasarıları baskın bir anlayışla devreye sokuluyor. Parlamentonun denetim mekanizmalarının hiçbirisi devreye sokulmadan, çalıştırılmadan Parlamento yönetiliyor. Sanırım, Parlamentoda verilmiş yüzlerce soru önergesi var, bugüne kadar bu soru önergelerinin ağırlıklı bir bölümüne yanıt verilmedi. Özellikle, yasa yapımında yasa yapma tekniğine uyulmadan çalışmalar sürdürülüyor. Torba yasa anlayışıyla teknik komisyonlara tasarılar, teklifler götürülmeden Plan ve Bütçe Komisyonu kullanılarak yüzlerce yasada değişiklik yapan tasarılar kanunlaştırılıyor. Muhalefetin, ilgili kuruluşların görüşleri, önerileri, eleştirileri dikkate alınmıyor. Bunun tipik örneğini, geride kalan çok kısa bir zaman dilimi içerisinde Soma kazasından sonra Komisyonumuza getirilen torba yasada gördük. Bu tür yasa yapmanın sonucunda yapılan, yürürlüğe konulan yasalar ya Anayasa Mahkemesi tarafından iptal ediliyor yahut da iktidar, yasa yürürlüğe girdikten çok kısa bir zaman sonra U dönüşü yaparak kendi getirdiği, yürürlüğe soktuğu yasalarda değişiklik öneriyor. Yargı reformuyla ilgili getirilen yasalarla ilgili anlaşılıyor ki önümüzdeki günlerde, yapılan değişiklikleri ortadan kaldırılacak yeni düzenlemeler isteniliyor.

Torba yasanın görüşmeleri sırasında getirilen tasarının maddelerinin Anayasa'ya aykırılığı konusunda burada saatlerce tartıştık. Anayasa'nın 125 ve 132'nci maddelerinin açıkça ihlal edildiğini... Burada Parlamentonun bu Anayasa ihlaline alet edilmemesi konusundaki muhalefetin önerileri, günlerce Başkanlık Divanı tarafından "uzlaşacağız, anlaşacağız" diye hasıraltı edildikten sonra son günde getirildi, bu konudaki Anayasa'ya aykırı olan maddeler de Komisyondan geçirilip aşağı indirildi ve Anayasa Mahkemesi bizim Komisyonda ortaya koyduğumuz düşünceler doğrultusunda torba yasada yer alan 3 tane maddenin iptal edilmesini ve yürütmenin durdurulması kararını verdi.

Öyle şeyler yapılıyor ki muhalefetin düşüncelerini, anlayışlarını topluma yansıtmasını engellemek için devletin radyo ve televizyonu kullanılıyor. Basının demokrasilerde "4'üncü güç." diye bir görevi vardır. Basın, ülkede ve dünyada olan haberleri objektif bir şekilde topluma yansıtırsa, bilgi kirliliği yaratmadan doğru bilgileri topluma verirse, demokratik yöntemlerle yönetilen ülkelerde vatandaşlar doğru ve sağlıklı bilgi edinme hakkını elde eder. Parlamentodaki görüşmeler saat yediden sonra yansıtılmıyor, spor haberleri var gibi bir gerekçeyle de Türkiye Büyük Millet Meclisinin görüşmeleri 3'üncü kanaldan verilmiyor. Gensoru, soruşturma gibi denetim mekanizmaları gündeme geldiğinde ya saat 19.00'dan sonra görüşülmesi için önlemler alınıyor ya da Parlamentonun olağan çalışma günlerinin dışında yani cuma, cumartesi, pazar gün çalıştırılarak Parlamento, vatandaşın Parlamentodaki görüşmeleri öğrenmesi engelleniyor. Bu, demokrasi açısından ayıp bir yaklaşımdır. Yolsuzluk iddiası gündeme geliyor, bağırıyor iktidar partisi milletvekili "Böyle bir şey yok." veyahut da iktidarda bulunan yetkililer "Efendim, cami yaptırmak için bu paralar bir araya getirildi." iddialarında bulunuyor. Bunun araştırılması için Parlamentoya getirilen bir soruşturma önergesi, bir araştırma önergesi iktidar partisi tarafından normal çalışma süreçlerinin dışında düzenlemeler yaparak bunun topluma ulaşması engelleniyor. Şimdi, böylesine çalışan bir Parlamentoda neyi savunacağız? Şimdi, Başkan Vekilimizi dinledik, bu konularla ilgili hiçbir görüşü yok. Falan bina şu kadar yapılmış, şu kadar kitap basılmış, şu kadar broşür basılmış... Bütçe görüşmelerinde, basılan broşürün bilmem kaç milyon olduğunun mu tartışılması gerekiyor, yoksa Meclis Başkanlığı olarak, yasalardan, İç Tüzük'ten kaynaklanan yetkilerin kullanılmasını engelleyen davranışların mı konuşulması gerekiyor? Torba yasayla ilgili, Anayasa'ya aykırılık konusunda Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak Meclis Başkanlığına başvurduk, bu konudaki görüşmelerin engellenmesi konusundaki girişimlerimiz olumsuz bir şekilde yanıtlandı ve torba yasa burada zorlanarak çıkarıldı ve ortaya çıkan tablo da herhâlde hepimizin yüz karası olarak bizim hukukumuzda yerini aldı. Şimdi, bakınız, oldu bittiye getirilerek çıkartılan bir yasa vardı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun çalışmasıyla, yapılaşmasıyla ilgili dayatma mantığıyla bir yasa çıkarıldı burada. O çıkardığınız yasaya göre oluşan yapılaşmadan sürekli bir şekilde şikâyet ettiniz, geçmişte kanka olduğunuz, Türkiye'nin geçmiş döneminde yaşadığı bütün hukuk skandallarını beraber tezgâhladığınız bir cemaate kalktınız paralel devlet suçlaması getirdiniz, bir Başbakana yakışmayacak şekilde o anlayışa mensup olan insanları hayvan diyecek kadar, "İninize gireceğiz." diyecek kadar da düzeysiz konuşmalar yaptınız. Şimdi tekrar bunu değiştirme çabası içindesiniz, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda istediğiniz sonucu alamadığınız için hukuk ve yasa yapma mantığınız tamamıyla kendi çıkarlarınıza yönelik olduğundan yasaların genel, objektif olması konusunda herhangi bir anlayışınız olmadığından bunu da değiştirmek için çalışmaları sürdürmektesiniz.

Cumhurbaşkanlığıyla ilgili Sayın Genel Sekreterin konuşmasını hayretle dinledim. Sayın Genel Sekreter Cumhurbaşkanlığının bütçesiyle ilgili değil, geçmiş, eski Başbakanımızın, yeni Cumhurbaşkanımızın âdeta savunmasına ve övgüsüne soyunmuş, bir görev üstleniyor. Konuşmasında o kadar hukuka, adalete, demokrasiye yakışmayan cümleler var ki. Örneğin: "Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı bu yeni dönemin ruhuna, karakterine uygun olarak kendi içinde gerekli görülen tüm alanlarda yenilenme, yapılanma sürecini gerçekleştirecek." Peki, hukuk ne oldu, Anayasa ne oldu? Yani Recep Tayyip Erdoğan'ın kendi keyfine göre her türlü düzenleme yapmasına vize mi vereceğiz bu konularda? Böyle bir konuşmayı bir Genel Sekreterin gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonunda yapması talihsizlik olmuştur.

Sayın Cumhurbaşkanı ak sarayda oturma arzusunu dile getirdi ve oturacak. Nasıl bir Cumhurbaşkanlığı ki Cumhurbaşkanı mahkeme kararlarını dinlemeyeceğini aleni ilan etti. Anayasa'nın 101'inci maddesine göre Cumhurbaşkanı Anayasa'nın uygulanmasını gerçekleştirmekle, takip etmekle yükümlüdür. Şimdi, bu yaklaşımla Anayasa'nın 104'üncü maddesindeki öngörülen görevini yerine getiriyor mu? Anayasa'nın 125'inci maddesi yürütmenin, idarenin her türlü eylem ve tasarrufunun yargı denetimine tabi olduğunu vurguluyor; 138'inci maddesi de yargı kararlarına her kişi ve kurumun uymakla yükümlü olduğunu, yargı kararlarının uygulanmasının savsaklanmayacağını, ertelenmeyeceğini vurguluyor. Cumhurbaşkanlığı makamına gelen bir kişi yargı tarafından verilmiş karara "Ben uymayacağım." derse o zaman vatandaşların başka hakları gündeme gelir. Anayasa'yı çiğnemeye kalkan insanların karşısında da demokrasilerde demokratik direnme hakkı gündeme gelir, bu, Türkiye'yi kaosa götüren bir yaklaşımdır. Bir cumhurbaşkanı, "Ben mahkeme kararını dinlemiyorum." derse o zaman sokaklarda bazı insanlar çıkar "Ben de senin aldığın hiçbir kararı dinlemiyorum." der, toplumu kavganın içerisine sürükleriz.

Değerli arkadaşlar, bu arada Sayıştayla ilgili bir iki şeyi de vurgulamak istiyorum.

BAŞKAN - İlave sürenizi verdim buyurun.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Peki.

Sayıştay, dostlar alışverişte görsün diye raporlar düzüyor, şu kadar rapor var elimde, bugün sabahleyin aldım baktım. Ya, mübarek, bir tanesinde bir olumsuz bir şey yaz ya, bir tanesinde, bir tanesinde. Her şey güllük gülistanlık mı bu ülkede? Bu kadar yolsuzluk, bu kadar usulsüzlük oluyor, ama bir tanesinde bir olumsuzluk gündeme getirmiyorsunuz. Yasayı ihlal ederek, yasanın hükümlerini ayak altına alarak, denetimi mali tabloları sunmaya indirgemişsiniz.

İki: Türkiye'de bu kadar merkezî idarenin kuruluşları var, bunlarla ilgili kaç yerde denetim yaptınız? Bu kadar denetim yaptığınız yerlerde hiç mi usulsüzlük olmadı? Yani yaptığınız denetlemelerde hesapların, işlemlerin kanunlara uygunluğu, uygunsuzluğu konusunda niçin bir tane rapor yer almıyor? Bütün raporlarda iktidarı âdeta aklamak gibi bir görevle karşı karşıya olduğunuzu söyler rapor hazırlıyorsunuz.

Bir başka bir şey daha var, basına da yansıdığı için bunu da sormak istiyorum: Sayıştayda sözleşmeli personelin memur yapılmasından önce bazı kişilerin yakınları 26 tane kişi 657 sayılı Kanun'un 4'üncü maddesine aykırı olarak göreve başlatılmıştır? Devlet Personel Başkanlığının görüşü alınmadan, maliye vizesi aranmadan ve diğer kanuna aykırılıklarla sözleşmeli personel alınmış. Daha sonra bunların hepsi memur olmuş.

BAŞKAN - Sayın Keskin, toparlayın lütfen.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Bir dakika Sayın Başkan, herkese 4 kere müsaade ettin, daha 2.

Bunların içerisinde üyelerin çocukları var, bunların içerisinde görevlilerin, müdürlerin çocukları var, bu kadar etiğe aykırı olan bir uygulamayı yapan bir Sayıştay elbette ki kamu kurumlarında denetim yaparken iktidarın hoşuna gitmeyecek hiçbir şeyi raporların içerisine koyma yürekliliğini ve cesaretini gösteremez. Sanırım, Sayıştayla ilgili Başkan veya Başkan Yardımcısı, basına da yansıyan bu konuda gerekli açıklamaları yapar.

Teşekkür ediyorum.