| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1491) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 24 .12.2018 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın üyeler, ben de demin burada yaşadığımız konuyla ilgili olarak birkaç şey söylemek istiyorum eğer dinlerseniz.
Şimdi, anladığım kadarıyla konuşmacıların önemli bir kısmı tartışmaların farklı fikirlerimizin bir sonucu olduğunu söylemeye çalıştılar yani farklı düşünüyoruz, dolayısıyla da farklılıklardan giden bir gerilim oluyor diye düşünüyorlar.
BAŞKAN - Ben ona katılmıyorum.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Böyle değil arkadaşlar, öyle değil. Yani farklı fikirlere sahip olsaydık eğer uzlaşmamız mümkündü, burada başka bir şey var ve dikkatinize getirmek istediğim şey şu: Bunu Mecliste de yaptığım konuşmada söylemeye çalıştım ama farklı değerlerimiz olduğundan dolayı anlaşamıyoruz çünkü değerler üzerinde anlaşma yapmak, uzlaşma yapmak mümkün değildir. Fikirler üzerinde uzlaşma üretebilirsiniz ama değerler üzerinde üretemezsiniz. Eğer bir insan dindar nesiller yetiştirmeyi önemli ve değerli buluyorsa, bir başka insan da "Hayır, öyle değil, ben daha bilimsel insanlar yetiştirme taraftarıyım." diyorsa bu iki farklı değere sahip olan insanlar arasında bir uzlaşma üretemezsiniz. Bu, fikir farklılığı değildir, benimsenen değer farklılıklarıdır.
Şimdi, bu ne demektir? Bu, şu demektir... Uzatmayacağım çünkü bu işin arka planı var, sosyolojisi var vesaire ama ben size şunu söyleyeyim yani şöyle ifade edeyim size: Siyasi partiler bugün Türkiye'de var olan değer bölünmüşlüğünün taşıyıcıları durumuna geldiler. Her siyasi parti belirli değerleri savunan organizasyonlar hâline geldi. Kimisi daha İslami duyarlılıklar üzerinden siyaset yapmayı tercih etti, kimisi -ne bileyim ben- mesela daha seküler kesim ve özellikle laiklik üzerinden siyaseti tercih etti; kimisi öyle, kimisi böyle fakat buradaki farklılıklar -dediğim gibi- fikir farklılığı değil arkadaşlar, fikir farklılığı olsa mesele kolay, burada farklılıklarımız vazgeçemeyeceğimiz değerlerden ötürü ve bu da çok normal. Eğer bir insan gerçekten dindar nesiller yetiştirmek gerektiğine inanıyorsa ona saygı duymak lazım ama bir insan da Kürt meselesinin barışçıl şekilde çözülmesine inanıyorsa ona da saygı duymak lazım. Bunlar farklı fikirler değil, bunlar farklı değerler ve dolayısıyla da farklı değerleri olan toplumların birlikte yaşayabilmelerinin tek koşulu vardır, birbirlerini anlamaya çalışmaktır ki o da demokrasinin çıtasının yüksek tutulmasıyla ilgilidir. Yani şunu kabullenmemiz lazım: Evet, Uğur Bey böyle düşünüyor, eyvallah, ben de böyle düşünüyorum ve biz siyaset yapıyorsak siyaset ikna etmekle ilgili bir faaliyet. Topluma çıkarız, ikna etmeye çalışırız insanları ve kim ne kadar çok ikna ettiyse sandıktan o döner ve dolayısıyla da böyle bir şey gerçekleşmiş olur. Fakat ben size şunu söyleyeyim arkadaşlar, Mecliste yaptığım konuşmada da söyledim, burada da tekrar etmemde hiçbir sakınca yok: Genel olarak meclisler toplumun aynasıdır ve toplumda ne oluyorsa aslında meclise de yansıyor öyle veya böyle. Nitekim bugünkü olay da bence öyle bir hadisenin yansımasıdır.
Bakın, burada ne oluyor arkadaşlar? Demin neredeyse yumruk yumruğa geliyorduk. Mecliste uzun bir zamandan beri -ben ilk defa Mecliste var oluyorum bir milletvekili olarak- grupların çok sık neredeyse bir kavga noktasına geldiğini gözlüyorum.
BAŞKAN - Bizim Komisyonumuzda hiç olmuyor öyle.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hiç olmuyor, doğru söylüyorsunuz.
Bu, şunu söylüyor arkadaşlar: Toplumda müthiş bir gerilim var ve çok tehlikeli bir yere doğru gidiyor. Şimdi, bu gerilim eğer böyleyse, benim söylediğim doğruysa o zaman buradan şu çıkıyor: Bu gerilim niye mesela Sayın Cumhurbaşkanı tarafından besleniyor? Şimdi buna itiraz edebilirsiniz ama ben size -bırakın Metin Akpınar hikâyesini- benim Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı yanlışlardan bir tanesi olarak gördüğüm şunu söyleyeyim: "Fatih Portakal" denilen birisine, üstelik de her insanın soyadının onun onuru anlamına geldiğinden giderseniz "Portakal mıdır, mandalina mıdır, narenciye midir?" deme hakkı yoktur. Eğer siz bunu diyorsanız bunu bir sebeple diyorsunuz, bir tür konsolidasyon yapıyorsunuz kendi etrafınızda ve Tayyip Bey bunu çok sık yapıyor. Ama arkadaşlar unutmayın, konsolidasyon tek taraflı değildir, karşı taraf da konsolide ediyor, siz bunu söylediğiniz andan itibaren karşı taraf da kendini konsolide etmiş oluyor yani arkadaşlar, yumruklar sıkılmış oluyor. Toplumda geçen gün Sakarya'da olan hadise sıradan bir hadise değildir; adama dönüp soruyor "Kürt müsün?" diyor "Evet, Kürdüm." diyor, çekiyor tabancayla vuruyor.
Arkadaşlar, çok tehlikeli bir yere doğru gidiyoruz, Allah aşkınıza bunu görmeniz lazım. Benim sizden istediğim ya da hani istediğim değil, rica ettiğim şey -ama yapmayacağınızı da biliyorum üstelik garip bir şekilde- biriniz çıkıp da Sayın Cumhurbaşkanına şunu söyleyemiyor musunuz ya "Sayın Cumhurbaşkanım, bu biraz fazla oldu, gerekmezdi bu." diyemiyorsunuz çünkü sizlerin de kendi partinizin değerleri üzerinden -ki Sayın Erdoğan o değerlerin içinde çok önemli sizin için, onu da anlıyorum- ona ilişkin herhangi bir şeyi "publicly" yani topluma yönelik olmak üzere söyleme cesaretiniz yok veya söylemeyi tercih edemiyorsunuz.
Dolayısıyla da arkadaşlar, ben size şunu söyleyeyim: Birbirimize kızmaya, köpürmeye çok teşneyiz ama emin olun bu yapı, bu hâl çok kötüye doğru gitmekte. Bunu söyledim, inşallah bir gelecekte "Ya ben bunu söylemiştim." demek durumunda kalmayayım ama gerçekten de birbirini anlamayan, birbirini dinlemeyen insanlar topluluğu olduk arkadaşlar, bunu görün yani çünkü herkes kendi değerleri içinden bakıyor, kendi kimliği içinden bakıyor öbür tarafa. Onun için HDP deyince birdenbire "terör" falan diye üstümüze geliyorlar. Onu da anlıyorum çünkü öyle bakıyorlar dünyaya, çünkü Sayın Cumhurbaşkanı öyle bir yere getirdi ki Türkiye'yi, itiraz eden kim varsa ya FETÖ'cüdür ya PKK'lıdır ya da PYD'lidir -hani onun da bir şekilde uzantısı olarak- ve bu yanlış arkadaşlar. Cumhurbaşkanı bu yanlışı yapıyor ve siz Adalet ve Kalkınma Partisinin mensupları olarak buna itiraz edemiyorsunuz. Bunu biz söylüyoruz, biz de zaten bildiğiniz gibi, bütün medya sizin elinizde olduğu için...
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Yok Hocam, biz bunu yanlış görmüyoruz, tam tersi, çok noksan görüyoruz.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Neyi?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Cumhurbaşkanının tavırlarını. Millet öyle bir tepki bekliyor.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Daha çok mu şey yapıyor? Saldırın sokaktakilere, ha?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ama dostum, bakın, ben şunu söylüyorum: "Millet öyle bekliyor." diyorsunuz ama -dediğim gibi- öteki tarafı da başka türlü bekliyor.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Palalılara çağrı.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Cumhurbaşkanı şunu atlıyor yani kusura bakmayın, ben bunu yıllardan beri söyleyen bir insanım, Cumhurbaşkanı toplumun başkanı olamıyor çünkü...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Niye olamasın?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Olamıyor yani insanlar şunu hissetmiyor: "O benim Cumhurbaşkanımdır." demiyor yüzde 50'si bu toplumun aynı zamanda.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - "PKK terör örgütü" demesin mi yani?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Efendim?
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - PKK'ya "terör örgütü" demesin mi Cumhurbaşkanı?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ya, şimdi o ayrıntıya girme sen, onu sonra konuşuruz. Şimdi arkadaşlar...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Siz onu söylediniz ama "PKK, PYD" dediniz, onu söylediniz.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hayır, bizi kastederken söylüyorlar, bizim PKK'yla ne ilgimiz var arkadaşlar?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Vallahi insafsızsınız, dehşet insaf yoksunusunuz ya!
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Yani, bunu anlayamıyorum hakikaten, bizim PKK'yla ne ilişkimiz var? Biz sivil siyaseti ve Türkiye'de demokrasi ve barışı öneren bir siyasi partiyiz. Eğer varsa bir ilişki hodri meydan çıkarın ortaya.
SALİH CORA (Trabzon) - Var ama.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Çıkarın ortaya kardeşim, bütün imkânlar sizin elinizde, çıkarın...
SALİH CORA (Trabzon) - Sayın Başkan "Genelkurmay, asker silah bıraksın, çatışma ortamı... " dedi, bu PKK ağzıyla konuşmak demek.
BAŞKAN - Arkadaşlar, bir müsaade edin, bir sabredin, bir dinleyin ya.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Cora, bir sakin, bir bekle, sen de bassan...
BAŞKAN - Arkadaşlar, böyle gidersek biz bunu bitiremeyiz.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ya, arkadaşlar, eğer istiyorsanız -ben defalarca söylüyorum- bu konuyu...
SALİH CORA (Trabzon) - Bayraktan rahatsız olmak...
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bakın -müsaade edin- istiyorsanız bunu sonuna kadar konuşabilirim.
BAŞKAN - Ya siz nereden rahatsız oluyorsunuz bilmiyorum ama ben sizden rahatsız olmaya başladım arkadaşlar.
SALİH CORA (Trabzon) - Rahatsız oluyorsan, çıkalım.
BAŞKAN - Rahatsız oluyorum ya, bir müsaade edin, bir bitirelim ya.
SALİH CORA (Trabzon) - Rahatsız oluyorsan, çıkalım yani.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İyi olur ya, Cora, biraz gez de gel, hadi.
SALİH CORA (Trabzon) - Böyle bir şey var mı ya?
BAŞKAN - Yani, bakın, söz isteyin, konuşma bitsin, söz vereyim, cevap verin ya, karşılıklı konuşarak bir noktaya gidemeyiz ki.
SALİH CORA (Trabzon) - Sayın Başkan, bütçeyle alakalı mı konuşuyor şu anda? Bütçeyle alakalı konuşmuyor.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ya, Cora, bakın...
BAŞKAN - Bütçeyle alakalı değil, bütçeyi zaten bitirdik.
SALİH CORA (Trabzon) - Kanunla alakalı mı görüşüyoruz şu anda?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ya, gayet tabii. Bakın...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu kanun...
SALİH CORA (Trabzon) - Kanun dışında başka şeyler konuşuyorsunuz.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ya, arkadaşım, sen gidip geliyorsun, belki izlemiyorsun bu toplantını seyrini.
SALİH CORA (Trabzon) - Kanun teklifi dışında konuşuyorsunuz ya.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bak, şunu söyleyeyim: Evet, benim konuştuğum bu metin üzerine değil, doğru ama benim konuştuğum müzakere üzerine bir şey söylemeye çalışıyorum ki burası da bunu müzakere edecek bir yer.
SALİH CORA (Trabzon) - Dışarıda konuşalım onu, şu an kanun teklifini görüşelim.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ama dostum...
SALİH CORA (Trabzon) - O konuları dışarıda konuşalım.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bakın, görüyor musunuz durumu? Yani ben bir şey anlatmaya çalışıyorum, bunu siz ısrarla anlamıyorsunuz.
SALİH CORA (Trabzon) - Hocam, onları dışarıda konuşalım ama kanun teklifini konuşalım şimdi.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Yanlış anlamayın yani bir sorununuz olduğundan dolayı anlamazlık değil bu, baktığınız pencere başka türlü bir pencere. Ben bunu kınamıyorum, öyle bakabilirsiniz diyorum zaten ama sizden istediğim: Biz de başka türlü bakıyoruz ve siz de bunu kabul edin demek istiyorum. "Demokrasi" dediğimiz şey böyle bir şey.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, bunlar demokrat değil ya.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Türkiye gerçekten demokratik bir ülke olmak istiyorsa bu demokrasi çıtasını yükseltmek zorundadır. Birbirimizin değerlerinin daha üstün olduğunu birbirimize empoze etmek durumunda olmamalıyız.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sana demiyorum.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Kime diyorsun?
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Cora'ya diyorum.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Neyse, bu kadar yeter herhâlde.
Teşekkür ederim.