| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1578) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 15 .02.2019 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Keşke konu sadece Anayasa'ya uygunluk ve aykırılık sorunu olsaydı ama hemen belirteyim mademki bu soruyu sordunuz.
İzninizle, önce selamlayayım sizleri ve teklif sahiplerini, sayın üyeleri ve konukları.
Hepiniz hoş geldiniz.
Aslında, Sayın Başkan, hatırlarsanız, yedi ay öncesinde ilk mevzuat çalışmamızdan sonra Adalet Komisyonu olarak zannediyorum 2'nci toplantı oluyor. Bilmiyorum oldu mu...
BAŞKAN - 3 herhâlde.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - 3 mü oluyor? Benim katılamadığım olabilir, doğru.
Aslında bu teklifi duyunca sevindim de sevinmedim değil çünkü gerçekten bizim ilk görüşmemizde uzunca üzerinde konuştuğumuz kanun teklifi ve 7145 sayılı olağanüstü hâlin üç yıl daha -kanunla bir bakıma- uzatılmasına dair kanundu ve o sırada birçok hususu konuştuk, tartıştık. Aradan yedi ay geçti ve şimdi ben şöyle umutlanmıştım: Adil yargılanma hakkının tam görüşüleceği belki zaman ve mekân diye. Çünkü hatırlayacaklardır sayın vekiller, burada kabul edilen teklif, Genel Kurulda görüşülüyor iken partiler arasında tabii, müzakereler oldu, görüşmeler oldu, o sırada Anayasa Mahkemesinden ve Adalet Bakanlığından temsilciler gelerek bazı önerilerde bulundular ve madde eklemesi yaptık. Tazminat Komisyonuna Anayasa Mahkemesi önündeki bazı dosyaların aktarılması örneğinde olduğu gibi ve o sırada onlar daha fazla öneride bulunmuşlardı ama biz "Bunlar olağanüstü hâl niteliğinde sayılan bir kanuna girmesin, adil yargılanma hakkına dair bir reforma ihtiyacımız var, o önerilerinizi getirin, mademki farklı partiler burada anlaşabiliyorlar, bunu olgunlaştıralım ve biz daha geniş bir açıdan ele alarak düzenleyelim." dedik, onlar da "evet" demişlerdi. Farklı parti temsilcileri vardı, Bakanlık temsilcileri ama o inisiyatifin, girişimin sonuçlanmadığını görüyoruz ve bu şekilde bir tür çok sınırlı bir yasa teklifiyle gelindiğini ve yine torba olduğunu, torbadan rahatsızlığı, siz de deneyimli bir hukukçu olarak hâliyle ifade ettiniz, zannediyorum teklif sahipleri de bundan rahatsızlar. Ama bu torbanın şöyle bir özelliği var: Çok temel kanunlar torba, bir. İki: Mesela, bu torba o kadar aşırıya götürüldü ki Sayın Başkan, dün akşam oyladığımız Maden Kanunu'nda 46'ncı madde vesilesiyle şöyle bir çarpık düzenlemeye tanık olduk: 46'ncı madde nükleer santrallere dair kanun ve kanun hükmünde kararname maddesine kanun maddesini, aynı maddeye kanun maddesi ekledik yani yedi ay önce düzenlenmiş olan kanun hükmünde kararnameyi yasalaştıracak yerde, biz, akşam oyladığımız kanunla aslında yasayı kanun hükmünde kararname hâline getirdik. Bu torbanın garabetini belirtmek açısından bunu bir örnek olarak zikretmeyi yerinde buldum.
Şimdi, tabii ki dile getirilenleri ben tekrar etmeyeceğim ama birkaç husus önem taşıyor, onları belirteceğim. Belki bir umut kaynağı olabilir. Mesela, biz, ben muhalefet ikinci parti mensubu olarak diğer bazı partilerle hep bu 6771 sayılı Kanun'un meşruluğunu sorgulamıştık ve "Altıncı ayında siz de meriyetini sorguluyorsunuz." demiştim. Demek ki bu, sürdürülebilir bir metin değil. Gelin, bunu değiştirelim ve anayasal denge ve denetim düzeneğine geçelim parlamenter rejime diye. Burada "bakanlık müsteşarı" "müsteşar yardımcısı" gibi kavramlara hiç dokunulmadığını görünce umutlandım bir anda. Demek ki teklif sahipleri de bizim altı ay süreyle yönelttiğimiz eleştirilere katılıyorlar. Gerçekten bu, bir olağanüstü dönem düzenlemesi ve olağan döneme geçiş için bir irade beyanıdır diye benim açımdan en umutlandırıcı öğe oldu bu teklif metninde. Bunun ötesinde tabii ki sayın üyelerin belirttikleri hususlar çerçevesinde kuşkusuz olumlu ve teknik düzenlemeler var, onlara bir diyeceğimiz yok ama benim açımdan dikkat çeken bu sınav konusu birinci husus.
İkinci husus ise hâkim ve savcılar için öngörülen puan sistemindeki haklı, anlaşılabilir değişiklik sonucu yeni uygulamanın en azından üç ayrı hâkim kategorisini yaratacağı hususu; Anayasa'nın -"Neresi anayasaya aykırı?" dediniz- 10'uncu maddesi açısından liyakat ve eşitlik ilkeleri bakımından söylüyorum.
Bir başka husus ise mesela ikincil denebilecek ama yeniden okurken, burada müzakere edilirken dikkate alınabilecek hususlar, Türk kültürü bir yandan, öbür maddede genel kültür, eğer gerçekten hâkim ve savcılık sınavı söz konusu olacaksa, o zaman genel kültür denir. Ama benim esasen burada dikkat çekeceğim husus, sınav hususu. Şimdi sınav konusunda gerçekten yakınılan hususlar geçmişte, hani bir gecede şu kadar, 3.900 hâkim ve savcı dediniz, değil mi? Ama onu şöyle kullanalım sayın üyeler: "Tamamen biz haklıydık." demeyelim o konuda, "Hepsi suçludur." demeyelim. Ben yedi aydır, sekiz aydır hiçbir biçimde bu kürsülerde kişisel mağduriyetimi dile getirmedim çünkü benim burada varlık nedenim, yasama çalışmasına katkıda bulunmak ama benim adımın yer aldığı kararnamenin yayımlandığı gece 7 Şubat 2017 gecesi ben hem Marmara Üniversitesinde Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanıydım hem Sorbonne'da fiilen ve resmen ders veriyordum ama hiçbiri bu imza, bu kararnamenin altında bulunan şeyler, başta Meclis Başkanımız olmak üzere, burada yedi aydır "Senin suçun şu." demediler, diyemediler. Ve ben suçsuzum,buradayım, benim gibi yüzlerce, binlerce öğretim üyesi suçsuz ama onlar hiçbir şey yapamıyorlar, yurt dışına gidememe dâhil olmak üzere. Dolayısıyla biz "O gece şu kadar hâkim ve savcı ihraç edildi." derken hepsine suçlayıcı dil -siz kullanmadınız tabii ki ama- kullanmayalım derim çünkü olağanüstü bir işlemle bir anda yapılan yargısız infazlar -deyimimi lütfen hoşgörün, öyle oldu çünkü- daha sonra düzeltilmeli ve düzeltildiği zaman hepsinin gerçekten darbeci veya suçlu olmadıkları anlaşılacaktır. Bu açıdan 7145 sayılı Yasa'yı görüşürken biraz daha heyecanlı söylemler ortamını şimdi daha soğukkanlı ortam ve söyleme dönüştürelim derim ben. Bu hâkim ve savcılık sınavından önceki dönemde yani geçen yıllarda, on yıl önce, on beş yıl önce bizim mezun ettiğimiz öğrenciler, benim fakültemde örneğin dereceye girmiş "Hocam, ben testte 94 aldım, mülakattan döndüm." diyor. Öbürü geliyor diyor ki: "90 aldım mülakattan 3 kez döndüm, 4 kez döndüm, şu sorular soruldu." Şimdi bunlar tabii ki... Peki niçin döndün? "Hocam, dönmemek için, mülakattan geçmek için bir referansa ihtiyaç vardı." Peki referansı kimden? "En azından milletvekili olmalı." filan. Şimdi, bu dönemi hep birlikte yaşadık.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Yaşıyoruz.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Şimdi, yaşıyoruz, yaşamamak için belki biraz önce sayın vekillerin dile getirdikleri gibi nasıl ki biz hani o gece"İhraç ettiğimiz bütün hâkim ve savcılar suçludur." diyemiyor isek o zaman "Almış olduğumuz kişilerin hepsi yeteneksizdir." diyemeyiz kuşkusuz ama şimdi kabul edeceğimiz bu yasanın yürürlüğe girmesiyle sınav sisteminde kabul edilecek olan daha liyakatli ve yetenekli adaylar gelsin amacında birleşeceğiz kuşkusuz ama o zaman ne olacak? Bir, 12 bin küsur, 13 bin, dolayısıyla çoğu görevde eskiden alınanlar, iki, ara dönemde alınanlar, üç yeni dönemde alınacak olanlar. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti tek yapılı devlet, üniter devlet, eşitlik ilkesi üç ayrı hâkim ve savcı kategorisini kaldırabilecek bir devlet yapısına sahip değil. Bu açıdan bunu çok ciddi olarak düşünmemiz gerekir. Ara dönemde alınanlar için öngörülmesi gereken düzeltici veya önleyici veyahut da eleyici bir sistem ve yeniden alınacaklar için öngörülmesi gereken liyakat sistemi. Şimdi bu -örnek olarak söylüyorum- sınav sisteminde üniversite "öğretim üyesi"ni ben eklettim. Ama bu üniversiteden gelecek olan -ben önerdim eklenmesini- hepsinin mutlaka liyakat sistemine göre yükseldiklerini söyleyemeyiz. Şöyle ki: Mesela biz de birçok doktora jürisinde, doçentlik jürisinde unvan verdik ama ben aynı zamanda Fransa'daki jürilere katıldım. Şimdi sayın üyeler, bunu politik şeylerimizden ayrı olarak düşünelim. Düşünün Paris'e gidiyorsunuz, Strazburg'a gidiyorsunuz, Lyon'a gidiyorsunuz, orada bir doktora sınavı için ve doktora jürisine gelenlerin hemen hemen hepsi ayrı üniversiteden ve ayrı fakülteden geliyor. Şimdi bizde ise ayrı şehirden davet ettiğiniz zaman "Ödenek yok ki." deniyor. Ve bizde jürilerde pasta, kurabiye konuyor, doktora jürileri sırasında. Şimdi bütün üniversitelerde...
BAŞKAN - Hocam, sizin anlattığınız taraf da çok fazla böyle anılır gibi değil yani.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Yok, ama Sayın Başkan, fakat bunları eğer biz konuşmazsak o zaman yapacağımız düzenleme sağlıklı olmaz. Ben şunu söylemek istedim: Üniversite öğretim üyeleri gelsin ama bu, üniversitelerimizin güllük gülistanlık olduğu anlamına gelmiyor ama en azından buradaki ahbap çavuş ilişkisi ortadan kalksın diye ben o nedenle Fransa-Türkiye karşılaştırmasını verdim çünkü Türkiye'de de jürilerde ahbap çavuş ilişkisi ortaya çıktığı için. Şimdi siz sadece Yargıtay derseniz, Danıştay derseniz o zaman burada ahbap çavuş ilişkisi doğar ama üniversiteden biri gelirse o zaman bu ilişkiyi önlersiniz ve liyakat sistemine biraz daha yaklaşırsınız. Bu bakımdan jüri sisteminde değişiklik önemli olduğu gibi yani üniversitelerin katılımı nitelik açısından önemli olduğu gibi ve tabii ki kamera kaydı da önem taşımaktadır.
Bu bakımdan, esasen nitelik açısından sınava giriş hususunu belirttikten sonra, bir başka hususa daha değinmek istiyorum, çok büyük bir sorun. O sorun şu: Sayın Başkan, sayın üyeler; bu dönemde, bu son altı ayda yapılan düzenlemede OHAL kanun hükmünde kararnamelerinden hükümler alınarak onlar yasa hâline getirildi. Şimdi bu maddeler dururken, OHAL kanun hükmünde kararnamelerinden maddeler alınarak yasalara entegre edilmiş, monte edilmiş maddeler dururken o zaman biz bu dönemin olağanlaştığını söyleyemeyiz. Neden söyleyemeyiz? Çünkü esasen Olağanüstü Hal Kanunu uygulanmıyor. Peki, Olağanüstü Hal Kanunu uygulanmadığı hâlde, olağanüstü hâl kanun hükmündeki kararnamelerden alarak olağan kanunlara koyduğunuz hükümler olağan dönemde nasıl uygulanacak?
BAŞKAN - Hocam, özetleyebilir miyiz, süreyi kesmek istemiyorum.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Tabii, tabii, özetliyorum ama söylediğim şeyler tabii ki...
BAŞKAN - Biraz dağıldı gibi konu da o yüzden.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Yok, hayır, hiç dağılmadı, ben kısa kesmeye çalışıyorum çünkü sonuçta bizim adil yargılanma arayışımız söz konusu olduğu için biz bu düzenlemeyi yapabiliriz, bu düzeltmeleri yapabiliriz ama olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinden aldığımız ve olağan kanunlara koyduğumuz, aynen aktardığımız maddeler yürürlükte olduğu sürece bu tür düzenlemeler hep palyatif kalacaktır ve eşitlik ilkesini bozacaktır. Nasıl ki 3 ayrı hâkim kategorisi yaratıldı ve Türkiye Cumhuriyeti gibi üniter bir devlette 3 ayrı hâkim kategorisi sürdürülebilir değildir diyorsak, o zaman bu mevzuatı da ayıklama gereği bulunmaktadır ve bu açıdan mutlaka olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinden Ceza Muhakemeleri Kanunu'na konulan maddelerin yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Onlar gözden geçirilmezse bu düzenlemeler palyatif kalacak diye düşünüyorum.
Son olarak belirteceğim husus adil yargılanma hakkına dair düzenleme olacaktır, reform olacaktır. Sayın Başkan, hatırlayacağınız üzere, onu o zaman da konuşmuştuk. Sonra Mecliste yapılan görüşmelerde Adalet Bakanı, Anayasa Mahkemesi temsilcileri geldiği zaman o sırada da konuştuk, biz eğer bu kanunu bir adil yargılanma kodu olarak alırsak, düzeltici, o zaman olağanüstü dönemden olağan döneme geçiş kanunu olarak alırsak zannediyorum önemli bir katkımız olacaktır. Bu açıdan da zannediyorum arkadaşlar bir alt komisyon kurulması konusunda önerge vermişlerdir ya da vereceklerdir. Bu, tabii ki sayın vekillerin yaptıkları hazırlığın değersizleştirilmesi anlamına gelmemektedir çünkü burada birçok teknik ve olumlu husus vardır ama bu, çok palyatiftir. Bu tür bir yasa faaliyeti, bizim mevcut olan daha büyük adil yargılanma hakkı sorunlarının ikinci plana atılması, bunların bulunmadığı veya önemsiz olduğu, ikincil olduğu biçimde bir izlenim yaratacaktır. Bu bakımdan, buradaki olumlu düzenlemelere kuşkusuz "evet" ama olumsuzlara, değindiğim ve arkadaşların değindiklerine mutlaka "hayır" dememiz lazım. Ama esasen bu vesileyle madem ki artık 7145 sayılı Yasa'nın çok ötesine geçmiş bulunuyoruz, o zaman bir alt komisyon yoluyla ciddi bir reformun adımının atılması için de bir vesile kabul etmemiz dileğiyle sözlerime son veriyorum.