KOMİSYON KONUŞMASI

YUNUS EMRE (İstanbul) - İki şey söyleyeceğim. Aslında ilk söyleyeceğimin önemli bir kısmını siz söylemiş bulundunuz, o bakımdan çok teşekkür ederim.

Şöyle ki: Gerçekten, Meclisin saygınlığı, Meclisin önemi çok sık gündeme getirdiğimiz bir hadise. O bakımdan açıklamanızı çok kıymetli buldum ve Sayın Enstitü Başkanının böylesine önemli toplantıya TV canlı yayınını mazeret göstererek katılmamasını çok yadırgadım. Şimdi baktım toplantı sürerken, TV canlı yayınının saat 13.00'te ve TRT Avaz televizyonunda olduğunu gördüm. Şimdi, bizim toplantımız 11.00'de başlıyor yani Sayın Başkan çok nazik bir insan, gerekli zamanlarda anlaşmaların, sözleşmelerin yerlerini burada müzakere ederek de değiştirebiliyor yani benim görebildiğim kadarıyla. Ayrıca, TRT Avaz televizyonu takdir edersiniz ki ülkemizin bir televizyonu, yayın saati de değiştirilebilirdi. Bu da bir ihtimal olarak masada bulunuyor. Özellikle bu şartlar altında gördüğümüz durum, Sayın Başkanın Komisyona gelmemeyi tercih ettiğidir yani bu mazeretinin çok geçerli bir mazeret olarak bulunmadığı ortadadır. Bu iki sebeple yani yayın sebebiyle, açık ama hatırlatmak istiyorum.

Şimdi, diğer taraftan, meselenin özüyle ilgili konuda yani bizim muhalefet şerhimizin kapsamının daha iyi anlaşılabilmesi için de birkaç cümleyi belirtmek isterim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Türk milleti, Türk dili dediğimiz zaman burada takdir edersiniz ki partilerüstü bir şeyden bahsediyoruz, aramızdaki ayrılıkların, farklılıkların üstünde bir şeyden bahsediyoruz ve buradaki çalışma alanlarının öyle oluşturulması gerekir ki kültüre, topluma, tarihe ilişkin bakışlarımız arasındaki farklılığın da bu türden yapılanmalar içerisinde temsil edilmesi gerekir. Yani "millet" dediğimiz hadise, tamam, bugünle ilgili de bir şeydir bir yanıyla ama dünle ilgili bir şeydir diğer taraftan ve dünle ilgili, tarihimizle ilgili aramızda farklı fikirlerin bulunması kötü bir şey de değildir ayrıca, dünyanın her tarafında da bu böyledir. Yani çoğunluk olmak önemlidir ancak çoğunluk, günün sonunda bir anlaşmazlık varken başvurulan son çaredir. O yanıyla da esas olarak bana sorarsanız daha değerli olan, tartışmaktır, uzlaşmaktır, ortak bir platformda beraber karar alabilmektir, çoğunluğa başvurmak son çaredir. Anlaşmazlık durumunda kavga etmemek için, çatışmamak için herkesin meşru göreceği bir tercih olarak çoğunluğa başvurursunuz ama işin temelinde uzlaşmak, anlaşmak, ortaklık kurmak gerekir. Farklılıklarınızı da böyle korursunuz yani bir kesimin bir oylamada farklı oy veriyor olması, onun yok olduğu anlamına gelmez, bu tartışmalar içerisinde var olduğunu göstermek için farklı oy veriyordur. Kültürle ilgili konuşmalarda da bizim hepimizin olanı, bugün çoğunlukta bulunanın değil, koruyan, geliştiren bir kuruluş olmasını istediğimiz için biz bu itirazımızı yapıyoruz ve "hepimiz" diye bir şeyi inşa etmek de bu yoldan geçer. Diğer türlüsü, takdir edersiniz ki "biz" tanımını sadece size oy verenlerle sınırlı düşünmek şeklindedir.

Bir diğer hadise, iktidarın ve çoğunluğun, lütfen, geçici bir şey olduğunu unutmayalım. Yani "millet" dediğiniz şey, tarihle ilgilidir, bugünle ilgilidir ama iktidar geçici bir şeydir arkadaşlar, çoğunluk da geçici bir şeydir, bir günde değişir yani bir partinin çoğunluğu bir günde değişir, bir olay meydana gelir, bir erken seçim olur, bir siyasi altüst oluş meydana gelir yani bunun tarihimizde onlarca örneği vardır. Yani bunu, çoğunlukta bulunmayı, seçimin birinci turunda yüzde 51-52 oy almayı bu çerçeve içerisinde bence düşünmeliyiz.

Özetle, son olarak, çoğunluğun, iktidarın değişen bir şey olduğunu, geçici bir şey olduğunu ama ulusal kültürün, ulusal dilin hepimizle ilgili olduğunu ve kalıcı olduğunu hatırlatmak isterim.

İlk bölümde söylediğim, Sayın Başkanın da çok haklı olarak gündeme getirdiği, Sayın Enstitü Başkanının Komisyonumuza karşı bu tutumunun da aslında bu yaptığımız itirazların ne kadar haklı olduğunu ispat ettiğini de yine kayıtlara geçirmek istedim.

Teşekkür ederim.