| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 04 .11.2014 |
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Bilgiç herhâlde cevap makamı.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Milletvekillerine, karşınızda oturan Komisyon üyesi arkadaşlarınıza yapmadığınız hakaret kalmadı ya.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ya, hakaret hak eden kişiye edilir.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Ya, bırak sen konuşma, hadi!
KAMER GENÇ (Tunceli) - Hırsıza namuslu mu diyeceğiz?
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Meclis Başkan Vekilim, değerli bürokratlar, sevgili basın, değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, ben öncelikle şunu belirtmek isterim: Ben bu bütçe döneminde iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarımın mümkün olduğu kadar çok konuşmasını tercih ederim.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sana ne efendim, sana ne ya?
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ya, müsaade eder misin? Ben düşüncemi söylüyorum.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sana ne? İsterse konuşur, istemezse konuşmaz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ya, bir sus ya! Sus, düşüncemi söylüyorum ya! Bir sussana! Sus, ben tercihimi söylüyorum, sen sus!
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bir Komisyon üyesi milletvekilinin konuşup konuşmamasına sen mi karar vereceksin! Ayıp be!
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Sana ayıp! Hiç yakışıyor mu sana, Divan Başkanına yakışıyor mu! Ben düşüncemi söylüyorum, sen de düşünceni söyle.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bakın, Divanda otururken de bunu söyledin, sustum ama burada konuşurum.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sıran geldiği zaman konuş. Niye sözünü kesiyorsun?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bana müdahale edemezsiniz.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sıran geldiği zaman konuş, söyle düşünceni, bekle, konuşmasını kesme.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Hakaret ediyorsunuz burada ya.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Evet, süreyi baştan bir başlatabilir miyiz mümkünse?
Şimdi, bakın, ben kendi fikrimi söylüyorum burada, diyorum ki: Burada bir bütçe yapıyoruz. Bu bütçede herkes kendi fikrini söyleyecek, kendi düşüncesini söyleyecek. Geçen seneden farklı olarak iktidar partisine mensup arkadaşlarımın çok daha suskun olduğunu gördüm ve bu beni rahatsız etti. Ben mesela isterdim, dün akşam da aynı tartışma açıldı. Sayıştay raporları var, Sayıştay raporlarına ilişkin bir sürü değerlendirme var ama AKP'ye mensup arkadaşlarımdan hiç ses çıkmıyor. Bizim söylediklerimizi kabul mü ediyorlar, yoksa bu konuda düşüncelerimi yok, yoksa kendilerine bu konuda geçen sefer olduğu gibi bilgi notları mı verilmedi, merak ediyorum bunları.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bu nasıl bir ifadedir ya, bilgi notu verildi, verilmedi falan?
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Buna bağlı olarak da az önce de şunu söyledim, dedim ki: Ben iktidar partisine mensup arkadaşlarımın...
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sanki sizin üslubunuz...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Bir dinlemeyi öğrenir misin Sayın Başkan? Yakışmıyor bu üslup, Divanda olan bir insana hiç yakışmıyor. Oradaki arkadaşlarım müdahale edebilirler ama müdahale etmek her şeyden önce size yakışmıyor.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sizin milletvekili arkadaşlarınıza bu şekilde ifade etmeniz de size yakışmıyor.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Olabilir. Cevap verirsiniz, sıranız geldiğinde cevap verirsiniz.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Vereceğim zaten.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Şu anda susun o zaman, dinleyin.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Hakaretlerinize tek tek cevap vereceğim.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hakaret yok burada, hiç hakaret yok.
Şimdi, bugün de aynı meseleyle ilgili aynı sorun açıldığında ben de dedim ki: Ya, iktidar partisine mensup arkadaşlarımı dinlemek isterim, sonra Sayın Demiröz çıktı ve bize "Boş konuşuyorsunuz, hayali konuşuyorsunuz." dedi, ben bu konuşmayı kendisine yakıştıramadım. Yani ben biliyorum ki Sayın Demiröz son derece derin analizleri olan, son derece derin bilgileri olan bir arkadaşımızdır, özellikle ekonomiye ilişkin derin bilgileri ve analizleri olduğunu biliyorum ama Sayın Sezer'in anayasa kitapçığını fırlatmasının ekonomi üzerinde 100 milyar dolarlık bir tahribat yaptığı şeklindeki sığ değerlendirmesini kendisine yakıştıramadım, bunu belirtmek istiyorum.
Şimdi, meseleye gelince, tabii, burada dört kurumun bütçesi görüşülüyor, bunların hepsine iki buçuk dakikada bir şey söylemek çok olası değil ancak tercih yaparak, seçerek birtakım şeyler söyleme gereği görüyorum. Şimdi, öncelikle şunu söylüyorum, Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle başlayacağım: Ben şahsen bu sunumu Sayın Genel Sekreterim sizden dinlediğimde gerçekten çok hayret ettim, çok hayretle dinledim yani burada bu sene yaptığımız dördüncü bütçe, bu kadar politik, bu kadar ideolojik bir değerlendirmenin ilk defa bir Cumhurbaşkanlığı bütçesi değerlendirmesinin içinde olduğunu görüyorum.
Şimdi, ben merak ediyorum, biz bir bürokratsınız, ben bir siyasetçiyim. Buradaki politik ve ideolojik sorularıma cevabı siz mi vereceksiniz? Benim muhatabım kim? Benim muhatabım Sayın Cumhurbaşkanı mı? Olamaz. Anayasa'ya göre tarafsızdır, tarafsız olmasını bekleriz, bir politik figür değildir. Benim muhatabım siz misiniz? Hayır, olamazsınız, siz bir bürokratsınız ama siz burada yazılı olan her şeyi savunmakla da yükümlüsünüz bir taraftan. Şimdi, bu, işte, bize dayatılan modelin, Sayın Cumhurbaşkanının kafasında var olan modelin ve rejim değişikliğinin bizde yarattığı hibrit yapının bir uzantısıdır burada gördüğümüz bütçe sunuşu. Şimdi, ben merak ediyorum ve Sayın Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterine soruyorum, diyor ki Sayın Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, yukarıda bir dönemeçten bahsediyor 1'inci sayfada: "Bu dönemeci sağlıklı şekilde aşacak olan bir Türkiye, içeride toplumsal konsolidasyon sürecini gerçekleştirdiği gibi bölgesel bir düzenin inşasında da güvenli liman olacaktır." Toplumsal konsolidasyon ne? Yani Türkiye'nin hangi toplumsal konsolidasyonundan bahsediyorsunuz? Neye göre konsolide edeceksiniz, bir etnisiteye göre mi, bir mezhebe göre mi ya da neye göre, bir yaşam biçimine göre mi? Yani toplumsal konsolidasyondan anladığınız şey nedir? Bunu bize açıkça anlatırsanız biz de bu konudaki düşüncelerimizi belirtme fırsatı buluruz.
Sonra, Sayın Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterim, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın devlet adamı olduğuna kim karar verdi, siz mi veriyorsunuz bu kararı? Yani şöyle bir cümleyi buraya nasıl yazıyorsunuz? "Bugün devletin en üst makamında halkın onayıyla gelmiş bir devlet adamıdır." Devlet adamı payesini kim veriyor Cumhurbaşkanına? Neye dayanarak bunu yazdınız, buradaki bakış açınız ne, farkınız ne? Bu sizin düşünceniz mi, Sayın Cumhurbaşkanının düşüncesi mi, kimin düşüncesi? Bunların cevabını istiyorum.
Sonra, "Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı bu yeni dönemin ruhuna ve karakterine uygun olarak kendi içinde gerekli görülen tüm alanlarda yeniden yapılanma sürecini gerçekleştirecek, devletimizin onuruna ve milletimizin değerine yakışır şekilde hizmetlerini azim ve kararlılıkla devam ettirecektir." Hangi dönem, hangi ruh? Yeni bir döneme mi girdik, bir devrim mi oldu Türkiye'de? Hangi dönemin ruhu ve burada görülen değişiklikler ne? Bunları da bize teker teker söylerseniz biz de bir değerlendirme yapma şansına sahip oluruz. Yine, aynı şekilde, burada çok daha fazla ayrıntı var ama vaktim kalmadı, diğer alanlara da gireceğim. Ben bu sunuşa baktığımda verdiğimiz 397 milyon liranın Cumhurbaşkanlığı makamına değil de Cumhurbaşkanına verildiğini anlıyorum yani burada bir makama tahsis edilmiş olan bir bütçeden ziyade bir lider kültü, bir lider fetişizmi ve o lider fetişizmine sağlanmış olan bir bütçe görüyorum buradaki bütün söylemlerden. Dolayısıyla, bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk oluyordur diye düşünüyorum. Bizim bunu muhalefet partisi olarak kabul etmemiz mümkün değil, hele ki Sayın Cumhurbaşkanı bir partinin mensubu ve başkanı gibi davranıyorsa. Biz parlamenter sistem içerisinde Anayasa'nın ilgili maddelerine göre bir cumhurbaşkanı nasıl tanımlanmışsa öyle bir cumhurbaşkanı görmek istiyoruz ama bir Cumhurbaşkanı kalkıp da ana muhalefet partisine yaptığı bir konuşmada "Çıkmış bize akıl veriyor, sen o aklını kendine sakla." diyemez, derse suç işler, Anayasa'nın ilgili maddeleri içinde suç işler. Dolayısıyla, tarafsız ve objektif olduğunu kabul ettiğimiz bir Cumhurbaşkanının, bir ana muhalefet partisi genel başkanına bu sözlerle yaklaştığında bizim onun tarafsızlığını sorgulamamız söz konusu olur. Dolayısıyla, biz de "Bu cumhurbaşkanı bizim cumhurbaşkanımız değildir, o bizi temsil etmiyor." deme hakkına sahip oluruz. Dolayısıyla, burada verdiğimiz 397 milyon lirayı da bir vatandaş olarak helal etmemizin mümkün olmadığını düşünüyoruz yani ilgili Anayasa ve ilgili hükümler çerçevesinde bir cumhurbaşkanı nasıl tanımlanıyorsa öyle hareket etmelidir ve o cumhurbaşkanına biz o yetkilerle de o çerçevede birtakım miktarlar verebiliriz. Yani bakın, burada yapmış olduğumuz tartışma biraz yapay bir tartışma. İşte 200 milyondan 397 milyon liraya çıkmış. Evet, bu da tartışılabilir. Cumhurbaşkanının neden bu kadar çok bütçeyle donatıldığı da tartışılabilir, bu bütçenin niye arttığı da tartışılabilir ama burada esas daha derin olan tartışma bu aslında. Bu cumhurbaşkanın toplumun her tarafını temsil edip etmediği meselesidir. Bu cumhurbaşkanının devletin başı gibi herkese, her siyasal görüşe, her mezhebe, her etnisiteye eşit davranıp davranmadığı meselesidir. Eğer bu şekilde davranıyor olsaydı, buna göre konumlanıyor olsaydı "300 değil 500 milyon lira da helal olsun." diyebilirdik ama bugün bunu deme şansımız yoktur, asla ve katiyen yoktur. Dolayısıyla, bunu çok yadırgadığımı belirtmek istiyorum, böyle bir sunuşu kabul etmiyorum. Bir muhalefet partisi milletvekili olarak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinin bu şekilde bir sunuş yapmış olması, bir lider kültüne göre, bir fetişizme göre şekillendirip bu sunuşu önümüze koymasını kabul etmiyorum.
Şimdi, iki dakikam kaldı, Sayıştaş raporlarına ilişkin de birkaç şey söylemek istiyorum. Aslında bunu dün akşam söyledim ama bir Sayıştay oturumu yapamadığımız için, daha doğrusu yaptık ama zaman olmadığı için bunun cevaplarını alamadım. Sayın Sayıştay Başkan Yardımcısı buradaydı, o notları aldı ama ben bu soruları tekrar hatırlatarak cevaplarını öğrenmek istiyorum. Birincisi: Geçen sene, Sayıştayla ilgili yapmış olduğumuz değerlendirmelerde bize dendi ki bu konular hukuka intikal etmiştir, yargıya intikal etmiştir. Yargıya intikal etmiş olan bu konuları burada konuşmayalım. Biz de tamam dedik, üzerinden bir yıl geçti. Geçen sene sorduğumuz bütün soruların cevaplarını istiyoruz. Hukuka intikal eden, yargıya intikal eden, mahkemelere intikal eden kaç tane olay vardır? Hangi olaylar intikal etmiştir? Kimler suçludur? Kamu zararı oluşmuş mudur, oluşan kamu zararları tahsil edilmiş midir? Bu kamu zararının oluşmasına olanak sağlayan kamu yöneticileri cezalandırılmış mıdır, bunlar kimlerdir? Buna ilişkin bir değerlendirmenin yapılmasını istiyoruz.
Onun dışında, genel uygunluk bildirimiyle ilgili tartışmalara girmeyeceğim, onlar çok konuşuldu ama özellikle dış denetim genel değerlendirme raporunda yer alan bazı konuların cevaplarının açıklığa kavuşturulmasını önemle rica ediyorum. Mesela, burada söylenen şeylerden biri: 3194 sayılı İmar Kanunu'na göre park ve yeşil alan olarak kullanılması amacıyla belediyeler lehine bedelsiz terk edilen Hazine taşınmazlarından bazılarının terk amacına aykırı olarak ticari amaçla kullanıldığı, bu durumun tespiti hâlindeyse herhangi bir yaptırımın uygulanmadığı tespit edilmiştir. Bu nedir? Hangi belediyelerdir? Hangi yeşil alandır? Bununla ilgili ne yapılmıştır? Taşınmaz kiralanmalarda mevzuata aykırı işlemlerle de karşılaşılmıştır. Hangi taşınmazlar, hangi mevzuata aykırı işlemler?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Yine aynı şekilde devletin tasarrufu altında bulunan ve Maliye Bakanlığının yönetim sorumluluğunda olan kıyıların 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 2621 sayılı Kıyı Kanunu ile ilgili 2'nci mevzuat hükümlerine aykırı işlemler tesis edilmek suretiyle usulsüz kullanım ve işgallere konu olduğu tespit edilmiştir. Bunlar nelerdir? Aynı şekilde, 5510 sayılı Kanun'a aykırı bir şekilde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun ilaç giderlerine ilişkin birtakım düzenlemeler var.
Döner sermayeli işletmeler. Döner sermayeli işletmelerin 5510 sayılı Kanun'a uygun biçimde kesinlikle düzenlenmediği ve ona uygun bir muhasebe standartlarının olmadığı, 2010'da buna ilişkin düzenlemelerin yapılmasının taahhüt edildiği ama aradan geçen dört yıl içerisinde bunun yapılmadığı söyleniyor.
Mesela, üniversitelerle ilgili son derece önemli bazı tespitler var ki bunlar mutlaka açığa kavuşturulmalı. Mesela diyor ki: Üniversitelerin, ayrı tüzel kişiliği bulunmayan muhtelif birimleri adına bankalarda hesap açıldığı... Yani tüzel kişiliği yok ve bankalarda tüzel kişiliği olmayan bir muhtelif birim hakkında bankalarda hesap açılıyor ve bu hesapların üniversitelerin mali tablolarında yer almadığı... Mali tablolarında da yer almıyor ve "Bu hesaplarda muhasebe yetkilisi dışındaki kişiler tarafından işlem yapıldığı tespit edilmiştir." diyor. Bunlar neler yani bunlar çok ciddi iddialar. Yine üniversitelerin sosyal tesislerine ilişkin iddialar var ve benim özellikle merak ettiğim ve cevabını aradığım bir başka düzenleme de şu: Maden işletmeciliği yapan firmalara tahsis edilen devlet hakkı kapsamındaki il özel idaresi payının il özel idareleri tarafından takibinin yapılmadığından bahsediliyor. Hangi maden işletmeleri bunlar? Bugün kazalarla ya da cinayetlerle karşı karşıya kaldığımız madenler de var mı burada? Bunların takibi niye yapılmıyor ve bununla ilgili herhangi bir iş ve işlem yapılmış mıdır?
Daha çok şey var ama ben ayrıntılara girmek istemiyorum daha fazla. Bunların cevaplarını öğrenmek istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisine ilişkin, Meclisin çalışma usullerine ilişkin bütün değerlendirmelere, bütün arkadaşlarımın değerlendirmelerine aynen katılıyorum. Meclis Başkan Vekilinin bu konuda görüşünü ve düşüncesinin ne olduğunu merak ediyorum. Yani güçler ayrılığı ilkesine nasıl bakıyor? Türkiye'de bu mevcut uygulamalar karşısında güçler ayrılığı ilkesinin zedelendiğini düşünüyor mu? Bizimle aynı fikirde mi? Farklı fikirdeyse, aynı fikirdeyse bu konuyla ilgili ne gibi çabalar içindedir, neler yapmayı düşünüyor? Bu, sadece bizim değil sizin, buradaki bütün arkadaşlarımızın görevi diye düşünüyorum.
Sorularım olacak, onları da soru cevap kısmında aktaracağım.
Hepinize saygılar sunuyorum.