| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Arasındaki Ticaretin Geliştirilmesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1600) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 15 .05.2019 |
YUNUS EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Türkiye'nin Venezuela siyasetini masaya yatırma zorunluluğu var bu anlaşma kapsamında.
Şimdi, Sayın Büyükelçi ilk açıklamasında Venezuela'nın Latin Amerika'nın önemli bir ekonomisi olduğunu belirtti, çok önemli bir ekonomik güç olduğunu belirtti. Şimdi, manzara biraz bundan farklı. 1970'li yıllarda Latin Amerika ülkeleri arasında Venezuela'nın önemli bir ticaret merkezi olduğu doğru, başarılı bir ülke olduğu doğru ama oradan itibaren yani 1970'lerden başlayarak bir önemli düşüş grafiğinin içinde bulunduğunu hatırlatmak gerekiyor. Bu yıl Venezuela'da kişi başına gelir 3.300 dolar düzeyinde. Şimdi, hemen hızlı bir şeyle söyleyeyim: Şili'de 27 bin dolar, Arjantin'de -ki çok kapsamlı ekonomik sorunlar yaşamış bir ülke- 20 bin dolar düzeyinde.
Şimdi, özetle, şunu hatırlatmam gerekli: Bakın, Venezuela özel bir örnek. Dünyada adına "rantiye devlet" denen devlet türünün, bu kavramın çok tipik bir örneği. Bir ekonomik kaynak var, doğal gaz, petrol kaynağı var. Bu kaynağın işlenmesinde nüfusun çok küçük bir kesimi çalışıyor, nüfusun çok büyük bir kesimi inaktif vaziyette. Buna karşılık bu ekonomik kaynağı zaten başka ülkeler tüketiyor, o ülke o kaynağı tüketmiyor. Yine, buna karşılık, gelen para, ülkeye gelen para özel sektörün harcamalarına, yatırımlarına ya da özel tüketime gitmiyor, doğrudan devletin kontrolünde ve kaynaklar iktidarda bulunanlara yakınlık kriterine göre dağıtılıyor. Kaynakların, ülkenin ekonomik kaynağının etkinlik, verimlilik falan gibi prensiplere göre değil de iktidara yakın olma kriterine göre dağıtıldığı, kayırmacılığa dayalı, klientalizme dayalı toplumsal ağların örüldüğü bir modelden bahsediyoruz. Şimdi, böyle bir ekonomik model olduğu için Venezuela başarısız bir devlet konumuna geldi.
Bununla birlikte şunu da hatırlatmak lazım: Tabii, Latin Amerika öteden beri, özellikle soğuk savaş süresi içerisinde büyük güçlerin bir mücadele alanı oldu, bu doğru; çok kanlı, çok kötü askerî darbeler oldu, bu doğru; Batılı gizli servislerin akbaba operasyonu denen "operation condor" operasyonları kapsamında Şili'de, Arjantin'de, Brezilya'da çok kanlı sonuçları olan müdahaleler, birçok darbe oldu, bunlar doğru ama burada karşılaştığımız durum, Venezuela'da karşılaştığımız durum, bu soğuk savaş dönemi gelişmelerinden önemli ölçüde farklı, burada başka bir şey var: Burada ülkenin kaynağına çökmüş, bunu siyasi varlığını sürdürmenin temel aracı olarak gören bir yönetim var. Şimdi, bu teşhisi yapmak durumundayız. Soğuk savaş dönemi çatışmalarından farklı bir hadise Venezuela'da yaşanan şey. O yüzden biz Türkiye olarak tecrit edilmiş, yaptırımlarla karşı karşıya kalmış bir ülke karşısında, tabii ki bir tarafta Küba'nın, Rusya'nın desteği var, bir tarafta Batı dünyasının politikası var, ben doğrudan birinin peşine takılalım gibi bir şey söylemiyorum ama Türkiye'nin hem saygınlığını muhafaza etmek bakımından hem kendi menfaatleri bakımından böyle bir konjonktürde, böyle bir ortamda ilişkilerini daha da derinleştirmeye dönük bir girişimi Türkiye'nin menfaatleri bakımından pek doğru bulmuyorum.
Bunun yanında, Batı dünyasıyla çok kapsamlı, önemli sorunlarımız var. İşte S400, F35, İran'da ne olacak, Suriye politikası... Bunlar bir yanıyla Türkiye'yi meşgul ederken, hemen her gün sosyal medya üzerinden bile hükûmet yetkililerinin karşılıklı açıklamalarıyla önemli bir dış politika sorunu yaşanırken bir de biz bunun yanına niye Venezuela sorunun ekliyoruz Allah aşkına? Bunu da buradaki hazırunun dikkatine sunmak istiyorum.
Değerli dostlarım yani şunu görmek lazım: Venezuela'da neredeyse her yirmi beş günde bir fiyatlar 2 katına çıkıyor. Venezuela'da toplumun çok önemli bir kesimi gıdaya erişemediği için çok önemli sorunlar yaşıyor. Venezuela günün sonunda böyle bir ülke, bunların yaşandığı bir ülke. Şu olabilir tabii ki, belki diyebilirsiniz ki "Bunu Batılı medya kuruluşları propaganda yoluyla böyle duyuruyor." ama bir de gerçekten işin bir uluslararası planda görünümü var ve Venezuela'nın böyle bir gerçeği var.
İki önceki Komisyon toplantısında Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu buradaydı, o da sanıyorum bir soru üzerine yaptığı açıklamada şunu da belirtmiş -Venezuela'nın ne kadar güzel bir ülke olduğunu hatırlattıktan sonra- dikkatinize sunmak istiyorum: "Bütün kaynak, ekonomi petrole, doğal gaza dayalı, doktorları bile yok, doktorları da Küba'dan geliyor." diye hatırlatmıştı. Şimdi, Sayın Çavuşoğlu'nun bu değerlendirmesinin doğru olduğunu söylüyorum ama şunu da eklemek istiyorum: Bu doğal bir akış sonucu meydana gelmedi, iktidarda bulunanların tercihi bu olduğu için yani Venezuela yönetiminin uzun süredir ülkeyi bu yaklaşımla yönettiği için bu durumla karşı karşıya kaldı ve yine desteği sürekli kılabilmenin bir yolunun dünyayla çatışma söylemini sürekli kılmak olduğunu da bu türden yönetimler için hatırlatmak istiyorum.
Özetle, toparlayayım, süremi de aştığımın farkındayım: Biz Türkiye'nin menfaatlerini gözetmek ve tabii, hak hukuku gözetmek durumundayız. Başka devletlerin bir ülkenin yönetiminin şöyle olması, böyle olmasıyla ilgili girişimleri... Doğru, bunlar bugünün değil, ta Westphalia Sistemi kurulduktan beri, uluslararası ilişkiler sistemi ortaya çıktıktan beri bir önemli konu ve bununla ilgili pratikler belli zaten, bununla ilgili bir tartışma yok. Mesele, bu meselenin Venezuelalıların meselesi olduğu, bizim doğrudan böyle bir tutumla böyle bir konjonktürde bu girişimi başlatmış olmamızın, yapıyor olmamızın Türkiye'nin hem menfaatine olmadığını hem de uluslararası toplumda Türkiye'ye dönük bakış açısını daha da menfi bir zemine taşıyacak olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.