| Komisyon Adı | : | BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU |
| Konu | : | Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1907) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 17 .05.2019 |
HASAN BALTACI (Kastamonu) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim öncelikle bir önerim olacak.
Şimdi, turizm gibi önemli bir konuda, özellikle ülkemizin en büyük gelir kaynaklarından olan turizm ve turizmin teşvikini konuşacaksak bence bu kanun teklifini İstanbul seçimlerinin sonrasına ertelememiz lazım. Çünkü İstanbul seçimleri, Türkiye'nin demokrasisi için sonuçları itibarıyla bir dönüm noktası olacak. Türkiye kamuoyunun tamamı İstanbul seçimlerine kilitlenmişken, Türkiye'yi izleyen uluslararası kamuoyu İstanbul seçimlerine kilitlenmişken biz şimdi burada sanki yangından mal kaçırır gibi bugün konuşacağız, çarşamba günü Genel Kurula gelecek ve Turizmi Teşvik Kanunu'nu onaylayacağız. Bence bunu ertelememiz lazım diye düşünüyorum ve bunu Komisyonun takdirine sunuyorum.
Şimdi, sayın vekilim açılış konuşmasında şöyle bir şey söyledi, katılıyorum kendisine: Dünyanın en büyük barış projesinin turizm olduğunu söyledi. Evet, turizm, dünya barışına katkı sağlayabilir ama bir de tersinden bakmak lazım. Aslında turizmi teşvik etmek için en önemli proje de barış. Şimdi, biz Suriye sorununu konuşmadan, Suriye savaşını konuşmadan, dış politikayı konuşmadan, düşen Rus uçağını konuşmadan, Kürt sorununu konuşmadan, canlı bombaları konuşmadan, yargının bağımsızlığını, hukuk krizini, demokrasi krizini konuşmadan, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin nerede tıkandığını konuşmadan turizmi nasıl teşvik edeceğiz, ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum.
Sayın Vekilim diyor ki: "Biz bu teşvik kanununu çıkarttık, bürokrasinin azalması gerektiğini düşünüyoruz." Tamam, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi getirilirken de AK PARTİ aynen böyle söyledi, dedi ki: "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi Türkiye'de yatırımların önünü açacak, bürokrasiyi kaldıracak." Dün çok ilginç bir şey yaşandı değerli arkadaşlar, 37 no.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıktı. Kararnamenin başlığı şurada: Bazı Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde değişiklik yapmak üzere Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkartıldı. Yani sistem tek adamda toplandı, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi geldi, bürokrasi azaltılacak ama kendi kararnamenizi kararnameyle değiştiriyorsunuz, nasıl olacak? Nasıl biz bürokrasiyi azaltacağız? Sayın Bakan Yardımcımız söyledi: "2003'ten beri uygulanan şeffaf bir sistem var." dedi. Madem 2003'ten beri şeffaf bir sistem uygulanıyor, şimdi biz bu yasayı niye çıkarıyoruz, ben anlamış değilim.
Bir de şunu söyleyeceğim: Genel gerekçe kısmında açıklamışız, demişiz ki: Ülkemizin ekonomisi ve özellikle cari açığın azaltılması için turizmin teşvik edilmesi gerekiyor. Evet, cari açığın azaltılması için turizm teşvik edilmeli, üretimin her kolu teşvik edilmeli ama ben bakıyorum, inceliyorum, biz cari açığı azaltmak için ne yapacağız? Hazine arazilerini satacağız, kendi varlıklarımızı satacağız, cari açığı azaltmak için ormanları satacağız, mesire alanlarını satacağız. Yani biz aslında son yirmi yıldır uyguladığımız özelleştirme politikasına devam edeceğiz. Yani biz ders almamışız. Biz TELEKOM'u özelleştirdik, açığı kapatacağız diye, elimizde patladı, ders almamışız. TÜPRAŞ işte orada, işçiler şimdi bakın grevde, biz TÜPRAŞ'tan ders almamışız, şeker fabrikasından ders almamışız, çimento fabrikasından ders almamışız, sattığımız bütün varlıklar açığımızı kapatmaya yetmemiş, ormanlarımızı satacağız, hazine arazilerimizi satacağız. Hem de "Çevre Şehircilik Bakanlığından izin alınması gerekir, görüş alınması gerekir" deniliyor, ondan sonra da diyor ki: "Eğer uygun görüş gelmezse iki ay içerisinde tahsisi yapılmış sayılır." diyor. Yani Çevre ve Şehircilik Bakanlığını düşünün, görev ve yetki alanı var, bir kentte, bir bölgede bir araziyi dedi ki "Burası nitelikli tarım arazisi" dedi ya da "Burası sanayi bölgesi" dedi, Turizm Bakanı "Hop, ben bir sermayeyle anlaştım." dedi, Olur ya, genelde Katar sermayesi olur. "Bir Katarlı şeyhle anlaştım, burayı vereceksin kardeşim, vermiyorsan iki ay sonra vermiş kabul ederim." demeyeceğini nereden bilebiliriz ki?
ATAY USLU (Antalya) - Olumsuz görüş beyan edebiliyor canım.
HASAN BALTACI (Kastamonu) - "Olumsuz görüş beyan etse bile iki ay içerisinde tahsis edilmiş sayılır." diyor. Yasada böyle söylüyor. Olumsuz görüş beyan etmiş olması...
ATAY USLU (Antalya) - Olumsuz görüş beyan etmezse...
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Görüş beyan etmezse...
ATAY USLU (Antalya) - Öyle.
Bir de satış yok zaten Hasan Bey, yani şartlı tahsis.
HASAN BALTACI (Kastamonu) - Şartlı tahsis edilmiş olması neye yarayacak? Şimdi, "Altyapı tesislerini Bakanlık yapabilir." deniliyor, şimdi insanın aklına şu geliyor: Bir tane Katarlı sermaye geldi, ormanın en güzel...
RECEP UNCUOĞLU (Sakarya) - Ya niye takıldın sen Katar'a ya?
HASAN BALTACI (Kastamonu) - Ya Katar bu ülkede çok önemli bir yerdir. Katar'a takılan aslında biz değiliz, tank palet fabrikasını bile Katarlılara satan sizsiniz. Yani Katar'a niye bu kadar takıldığınızı ben de anlamıyorum.
Şimdi adam geldi, dedi ki: "Şu orman arazisini beğendim, ben burayı alayım, siz de bana yolunu yapın, suyunu getirin, kanalizasyonunu yapın." Yani bizim bunu yapabilmemiz için yerel yönetimleri güçlendirmemiz gerekmiyor mu? Siz iktidara gelirken ne vaatle geldiniz? Yerel yönetimleri güçlendireceğiz vaadiyle geldiniz. Ben Sayın Vekilime katılıyorum. Bunu yerel yönetimleri güçlendirerek yapalım. Onlara daha fazla kaynak aktararak yapalım. Bunları yapabiliriz ama bir türlü yapmıyoruz. Şimdi dünyada bu konuyla ilgili yaşanmış çok fazla örnek var. Aslında esasına baktığınızda, cari açığın kapatılması için varlıkların satışını öngören politika bir IMF politikasıdır. Bu politikayı Yunanistan uyguladı, kıyılarını sattı, ormanlarını sattı, limanlarını sattı ama turizm gelirinde artış olmadı. Şimdi betonlaşmadan vazgeçmek için çareler arıyor. Şimdi bence bu IMF politikasından derhâl vazgeçmemiz gerekiyor. Onun için...
AHMET UZER (Gaziantep) - IMF'yi biz gönderdik.
HASAN BALTACI (Kastamonu) - Ya IMF'siz bir IMF programı uyguluyoruz. Kıdem tazminatlarının kaldırılması, orman arazilerinin satışı, varlıklarımızın satışı IMF'siz bir IMF programı uyguladığımız çok belli. Yani başında IMF olmasına gerek yok. Vermiş reçeteyi, siz uyguluyorsunuz. Bir an önce bundan vazgeçmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Aslında, konuşulacak çok şey var, maddelere geldiğinde maddelerde de detaylı olarak konuşacağız. Ama önerimi tekrar yineliyorum: İstanbul seçimleri bir dönüm noktası olacak. Daha ayrıntılı...
ŞAMİL AYRIM (İstanbul) - İstanbul seçimleri dünyanın sonu değil ya.
HASAN BALTACI (Kastamonu) - İşte, dünyanın sonu değil, niye kabul etmediniz? O zaman dünyanın sonu değilse niye kabul etmediniz? Ben de onu anlamıyorum. Şimdi, bakın, sürekli şunu yapıyorsunuz: Sürekli kaynak peşinde koşuyorsunuz. Bir kaynak yaratabilmek için gözünüzü ormanlara, mesire alanlarına, hazine arazilerine dikmişsiniz. İstanbul seçimleri de bir kaynak meselesi, bunu bütün dünya biliyor. İstanbul seçimleri dünyanın sonu değil, niye kabul etmedik? YSK'nin uyduruk bir kararıyla şey yaptık. Bence tekrar ertelenmeli, demokrasiyi ve hukuku konuşmadan turizm teşvik edilemez.
AHMET UZER (Gaziantep) - Çaldılar, çaldılar.
HASAN BALTACI (Kastamonu) - Mutlaka çalmışlardır. E siz biliyorsunuzdur çalanı da mutlaka. Devlet bizim elimizde değil, siz biliyorsunuzdur. Kimin hangi yöntemlerle bu ülkede neleri çaldığını biliyorsunuz.
Şimdi İstanbul seçimleriyle bunu bağdaştırarak konuşuyorum, şöyle söyleyelim: "Cari açığı kapatmak." diyoruz ya, bizim İstanbul Belediye Başkanımız, Büyükşehir Belediye Başkanımız dedi ki: "Biz açığı yolsuzlukla mücadele ederek ve israfı önleyerek kapatabiliriz." Son cümlem de bu olsun. Yolsuzlukla etkin bir mücadele yapmadan ve israfı önlemeden neyi satarsanız satın açığı kapatamazsınız.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Satılacak bir şey yok ki bu kanunda ya?
BAŞKAN - Şimdi, Ahmet Bey'den sonra Atay Bey.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Satılacak hiçbir şey yok bu kanunda, nereden çıkardınız?. Önyargılarla gelmişsin, okumamışsın konuyu.
HASAN BALTACI (Kastamonu) - Tahsisin sonrasında neyin geleceğini hepimiz biliyoruz. Bir araziyi kırk dokuz yıllığına tahsis etmekle satmak arasında zerre kadar fark yok.