| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 15 .01.2015 |
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tasarının 13'üncü maddesi, bir yandan Güvenlik Bilimleri Fakültesinin kapatılmasını bir yandan da şu hâlihazırda polis meslek yüksekokullarında ve bu kapatılan fakültede eğitim alan öğrencilerle ilgili düzenlemeleri içermekte. Evvela, tasarının bu maddesinin (1)'inci fıkrasıyla bazı tanımların hangi anlama geleceği ya da nasıl anlaşılması gerektiğine ilişkin ek madde düzenlemesinin ben de Mehmet Erdoğan gibi, şekil itibarıyla çok kötü bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Yani, bu kanunda yer alan "fakülte ibarelerinden Polis Amirleri Eğitim Merkezi, dekan ibarelerinden, işte, Polis Amirleri Eğitimi Merkezi Müdürü, dekanlık ibarelerinden merkezi müdürlüğü, lisans ibarelerinden ilk kademe amirlik eğitimi..." Yani, bunun, herhâlde, kanunun içerisinde çok farklı maddelere serpiştirilmiş olmasından dolayı bu şekilde bir maddeyle hepsine yönelik, hepsine atıfta bulunmak suretiyle kolaycılığa kaçılmış bir düzenleme olduğunu düşünüyorum. Eğer başka bir açıklaması varsa onu da tabii ki dinlemek isterim ama bu hâliyle doğru bir şey olduğunu ifade edemeyiz.
Şimdi, geçici 6'ncı maddeyle burada Polis Akademisi Başkanından başlayarak yirmi gün içerisinde ilişik kesilmesi, yirmi gün içerisinde yeni Başkanın atanması, yeni Başkan atandıktan sonraki yirmi gün içerisinde de ilişiği kesilen görevlilerin yerine yeni atamaların yapılması söz konusu.
Şimdi, biz Polis Akademisi ve güvenlikle ilgili konseptin tamamıyla bir siyasi anlayış doğrultusunda şekillendiğini, bu tasarıyla ilgili eleştirilerimizin içerisinde merkez noktaya koymuştuk. Hatırlarsanız, bu tasarının ilk maddelerinde 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu'yla ilgili bir değişiklikte de polis amirlerinin, polis müdürlerinin herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin araştırma, inceleme vesair sebeplerle istenilen, arzu edilen yerlerde görevlendirilebilmelerine ilişkin bir madde geçti bu Komisyondan. Orada da söyledik, dedik ki: "Bu, kadrolaşmanın önünü açar. Bu, siyasal iktidarın inisiyatiflerini daha çok genişletir. Zaten maksat da budur." Burada Komisyonu ikna edemedik buna. Arkasından polislerin terfi sistemiyle ilgili 2, 3, hatta 4 ayrı sınavın getirildiğini ve bu sınavlardan sadece birinin yazılı olduğunu, diğerlerinin subjektif kriterlere göre yapılacağını söyledik, yine Komisyondaki arkadaşlarımızı ikna edemedik. E, oradan döndük geldik, bir önceki maddede Polis Akademisi Başkanının görev süresinin, kendi atadığınız Polis Akademisi Başkanının görev süresinin dört yıl olmasını ancak o dört yıl dolmadan görevden alınabilmesine ilişkin bir madde getiriliyor, " Bu da politik mülahazalara açık, oranın politize edilmesi anlamına gelir." dedik. Yok, onu da dinlemediniz. Ondan sonraki maddede bu akademi ve okulda görevlendirilecek personelin böyle bir onayla, Akademi Başkanımızın, çok daha, görevlendirmeleri kolay olsun, kısa zaman falan, e, onun da politik mülahazalara açık olduğunu söyledik, "Yok, ikna olmadık." dediniz, tamam, e, bu ne? Yani, "Polis Akademisinin Başkanı, dekanlar, enstitü müdür ve sekreterleri, polis meslek yüksekokulu müdürleri, polis yüksek eğitim merkezi müdürü, bunların yardımcıları, her kadrodaki öğretim elemanları, idari personelin anılan Başkanlıktaki görevleri sona erer, kadrolarıyla ilişikleri kesilir, Akademide geçici olarak görev yapanların da aynı tarihte görevlendirmeleri sona erer. Bu madde yürürlüğe girdikten sonra da yirmi gün içerisinde Başkan atanır, o atandıktan sonra yirmi gün içinde diğer görevliler atanır." Şimdi, bu, politik bir anlayışla oraya atama yapılacak dediğimizde "Hayır, değildir." diyebilir misiniz buna? Yani, sevmiyoruz, hoşlanmıyoruz ama Sarkozy'nin sözü burada cuk diye oturuyor işte, kediye kedi demek lazım. Burada bakan, siyasetçi ne isterse o olacak. Ta, "İdari görevliler" diyor, ya, bu Polis Akademisinin hizmetlilerine varıncaya kadar herkesi atamak istiyorsunuz. Yani, Polis akademisi mi yoksa Adalet ve Kalkınma Partisi Akademisi mi olacak burası buna bir karar verin. Bu düzenlemeye ak polisten sonra Adalet ve Kalkınma Partisi akademisi kuruluyor ama polis teşkilatına adam yetiştirecek, insan yetiştirecek.
Daha evvelki başka kanunlarda da yaptınız bunu. Millî Eğitim Kanunu'nda yaptınız, Millî Eğitim personelini kanunla görevden aldınız. Kanun hükmünde kararnameler çıkardınız 2011 yılında, AKP hükûmetleri çıkardı o kanun hükmünde kararnameleri. Bütün bakanlıklardaki personelin görevleriyle ilişikleri kesildi. Yani, bu kadar politizasyon... Yani, "Michel Debre" diye bir Fransız eski Başbakanı var, sağ mıdır ölmüş müdür bilmiyorum ama adam geride güzel bir söz bırakmış, diyor ki: "Bir devleti yıkmak istiyorsanız, bürokrasisini politize edin. Bürokrasisi politize olmuş devletlerin çökmesi çok daha kolay olur." diyor. Siz
bölücü terörle ilgili ya da paralelle ilgili hususlarda ciddi derecede toplumu böldünüz, parçaladınız, şimdi güvenlikle ilgili bir alanda da aynı şeyi yapmaya çalışıyorsunuz; bu çok yanlış bir yaklaşım.
Aslında, Genel Kurulda yapacağım bir konuşmada kullanacaktım ama burada yeri geldiğini düşünüyorum, burada kullanacağım, bunu Genel Kurulda da kullanacağım, bir şiir okuyacağım size. Bu şiiri yazan Mardin Mutasarrıflığı yapmış Diyarbakırlı Said Paşa, Allah rahmet eylesin. Adam yüz yirmi, yüz otuz yıl evvel bize bugünü anlatmış. Anlayana tabii, anlamayana Allah şifa versin.
Diyor ki Diyarbakırlı Sait Paşa: Halkı tahrib eyleyip de kendin abad eyleme/ Bu cihanda ev yapıp ukbayı berbad eyleme/ Nefin için zalimi birahme imdad eyleme/ Âlemi tenfir eden ahvali mutad eyleme/ Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni.
Diyor ki: Halkı, milleti tahrip edip, topluma zarar verip kendini zengin, mutlu ve abat etme. Bu dünyada evler, saraylar -o saray sahibine söylüyorum- yapıp ahiretini berbat eyleme. Zulmederek kendin rahmete muhtaç kalma, herkese kin ve nefret kusmayı alışkanlık hâline getirme. Ancak dürüst ve dosdoğru olursan Allah seni rezil edip utandırmaz.
Yine Diyarbakırlı Sait Paşa, Mardin mutasarrıflığı yapmış Sait Paşa devam ediyor, diyor ki: Seyyiat insana nefsi kemterininden gelir/ Her hacalet ademe sûi karininden gelir/ İzzetü zâtı mekâna hep mekininden gelir/ İstikamet müstakimül hâle dininden gelir/ Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni.
Bütün fenalıklara, günah ve kötülüklere insanın sadece kendi nefsini düşünmesi neden olur. İnsanı utandıran, rezil eden bütün işler insana ahlaksız akraba, dost ve yandaşlarından gelir. Bir mekânı yani sarayları, köşkleri, konutları izzet sahibi kılan da zillete düşüren de o yerde oturan kişidir. Kişi izzetliyse saray da izzetli olur, kişi zillete düşmüşse saray da zillete düşer. Gittiğin yolu doğru yapan şey sarayların, servetin, gücün veya iktidarın değil, samimi inancındır. Ancak dürüst ve dosdoğru olursan Allah seni rezil edip utandırmaz.
Mübarek rahmetli yine devam ediyor: At riyayı elden ıslaha çalış ahvalini/ Boşbağazlık etme tadil eyle kıylu kalini/ Sen ne türlü saklayım dersen de sûi hâlini/ Hak Taâlâ senden alemdir senin ahvalini/ Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni.
Riyakârlığı bırak, doğru, dürüst ve samimi ol. Boşboğazlık edip dangıl dungul konuşma. O şunu diyor, bu bunu diyor diye dedikodu yapma. Sen, hırsızlığını, yolsuzluğunu, ahlaksız işlerini ne kadar saklamaya çalışırsan çalış boşuna, Allah seni senden daha iyi tanır ve bilir, suçunu Allah'tan saklayamazsın. Ancak dürüst ve dosdoğru olursan Allah seni rezil edip utandırmaz diyor Diyarbakırlı Sait Paşa 1890'lı yıllarda.
Şimdi, yani "halkı tahrip eyleme" diyor. Yani, bu insanları görevlerinden alıyorsunuz, üzerlerine yaftayı yapıştırıyorsunuz, yirmi gün sonra oraya başkaları... Belli ki bu kanunu orada çalışanları hemencecik görevden alıp yerine kendi istediklerinizi atamak için yapıyorsunuz. Bunların idari tasarruflarla olması gerekirken Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine kanun olarak gelmesi ne kadar acı bir şey. Akademi Başkanını ya da orada çalışanları idari tasarruflarla görevden almak yerine daha kolay "Hadi gidelim de Meclisten bir kanun çıkaralım." denmesi ne kadar kötü bir şey. Yirmi gün sonra aynı kadrolara atama yapıyorsunuz. Ya, bu devlet bu kadar gayriciddi bir devlet değildi, sayenizde "çadır devleti" diyorlar artık bu devlete. Bu açıdan, bu geçici madde 6'nın çok... Kelime de bulamıyorum ama çok kötü bir şey olduğunu söylemek istiyorum.
Burada bir sürü akademik personel var, üniversitede profesör, doçent, yardımcı doçent, doktor ya da araştırma görevlisi... Bunlarla ilgili, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına listesi bildiriliyor ve bunlar diğer yükseköğretim kurumlarına dağıtımı yapılıyor, böyle bir imkân getiriliyor. Yani, güvenlik konsepti üzerine eğitim veren bir fakülte, bu fakültede yıllardan beri eğitim almış ya da akademik çalışma yapmış insanlara diyorsunuz ki "Gidin Türkiye'de başka bir fakültede çalışın." Biraz evvel Akademi Başkanımız da dedi, dedi ki: "Polis Akademisi, Polis Yükseköğretim Kanunu nevi şahsına münhasır bir oluşumdur, çok farklı bir kurumdur. Bu kurumun eşi benzeri yoktur, bize özel bir kurumdur." dedi. Ee, burada, size özel, başka bir eşi olmayan, benzeri olmayan böyle bir kuruluşun mensubunu nereye göndereceksiniz? Polis Akademisindeki akademik çalışmalara katılmış bir personelin hangi fakültede hangi alanda hizmet edebileceğini düşünüyorsunuz? Sıfırdan mı başlayacak? Yani, bütün akademik bilgilerini sıfırlayacak mı bu akademik personel? Yani, bu, para sıfırlamaya benzemez ki. Para sıfırlamak kolay ya da zor yani yapanın tabii becerisine de bağlı, beceriksiz biriyse sıfırlayamıyor, birkaç gün alıyor ama yirmi yıllık, otuz yıllık akademik çalışmayı nasıl sıfırlasın bu insanlar?
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Çok da sıfırlayamıyor. Yetenek var da çok olduğu için sıfırlayamıyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Evet, ikisi beraber aslında.
Dolayısıyla, akademik kadronun bu şekilde israf edilmesi çok yanlış bir yaklaşımdır. Şimdi, Güvenlik Bilimleri Fakültesini kapatıyorsunuz. Dün, Polis Kolejiyle ilgili madde konuşulurken de söyledik. Bu bir vebaldir. Bakın, bu çocukların bir kısmı kolejlerden gelen çocuklardır, Güvenlik Bilimleri Fakültesinde okuyanlar yani polislik mesleğiyle ilgili eğitimi çok daha önceden alan çocuklar, lise yıllarından itibaren almış çocuklar. Şimdi, bunları nereye göndereceksiniz? İktisadi idari bilimler fakültelerine tercihlerine göre yerleştirilirler. Tercihlerine göre deyince tabii yani bak tercihine göre. Hayır canım, bunlar iktisadi idari bilimler fakültelerine yerleştirilecek. Tercih edecekleri fakülteler ya şu üniversite, ya şu üniversite ya da şu şehir, bu şehir şeklinde olacak ama neticede iktisadi idari bilimler fakültesi olduğu açık. Peki, bu çocuklar bu fakülteye girerken ne kadar puan almışlardı, o gün nereye girebiliyorlardı? Ya, bu hesap yapılması gerekmez mi? Yani, bunları eğer... Buradaki vicdan sahibi çoğunluk şuna karar vermeli diye düşünüyorum: Bu fakülteleri kapatıyorsunuz, bu yanlış, bunun sonuna kadar karşısındayız. Çünkü, bundan sonra 2020 tarihine kadar alacağınız üniversite mezunu ve onları da polis amiri yapacağınız sistem bundan çok farklı. Yani, uç bir örnek olsun diye söylüyorum yani ziraat mühendisini alıp polis memuru yapacaksınız.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Polis amiri.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Polis amiri yapacaksınız ama bu çocuklar hem kolejde hem de Güvenlik Bilimleri Fakültesinde emniyet konsepti üzerinde... Tabii, diğer dersleri alıyorlar ama meslek derslerini de alıyorlar. Şimdi, bu neye benziyor? Yani, imam-hatip lisesi mezunu birini imam yapmıyorsunuz ama meslek lisesinden mezun bir torna tesviye öğretmenini ya da torna tesviye bölümü mezununu alıp götürüp bir kurs verdirip ona imamlık yaptırıyorsunuz, bu ona benziyor. Dolayısıyla, burada, fakültelerin kapatılması bir zulüm, bir haksızlık. Bu çocukları bu fakültelerin dışına bırakırken damgalanmış hâlde bırakacaksınız. Bu çocukların toplumda ve devlet hayatında ciddi sorunları olacak. Demin arkadaşım söyledi, ya bu çocuklardan birisi bu sebeple herhangi bir çılgınlık yaparsa, kendine ya da başkasına zarar verirse bu vebalin altından kim nasıl kalkacak? Yani, burada sadece parti disiplini mantığıyla yaklaşıp "Ya, boşver, partimiz, büyüklerimiz böyle düşünüyor, el kaldırıp indirelim." demekle bu işten kurtulunmuyor. Demin size söyledim, Diyarbakırlı Sait Paşa yüz yirmi, yüz otuz yıl evvel bugünleri görmüş işte söylüyor, "Halkı tahrib eyleyip kendini abad eyleme." diyor. "Sen dosdoğru olursan Allah seni gözetir, kollar diyor, dosdoğru olmazsan gözetip kollamaz. Toptancı bir anlayışla bu fakültedeki çocukların hepsine şuncudur buncudur demek... Dün de söyledik, benim bizzat tanıdığım onlarca insan var bu fakültede olan ve sizin kafanızdaki o sizi rahatsız eden yapıyla hiç alakaları yok. Bunun vebali bu tasarının hazırlanmasında ve yasalaşmasında katkısı olan herkesin yakasına yapışacaktır, bundan emin olun. Kendinizi boşuna abad eylemeyin, halkı tahrib eyliyorsunuz. Size sunulan hiçbir nimet, size vadedilen hiçbir nimet bu yaptığınız adaletsizliği, bu yaptığınız haksızlığı meşru etmez, meşru kılmaz. Dolayısıyla, güvenlik bilimleri fakültesi ve orada okuyan çocukların okullarının kapatılması, o çocukların bu şekilde işsizler ordusuna bile bile gönderilmesi çok ağır bir vebaldir. Bu çocuklar iş bulma garantisi sebebiyle bu fakültelere geldiler, bu çocuklar diğer üniversitelerde okuyacak imkânları olmadığı için, ailelerinin bu şartları haiz olmamaları sebebiyle bu fakültelere geldiler. İçlerinde sizi rahatsız eden ya da devletimiz için tehlike teşkil eden bir yapılanma varsa sizin vazifeniz onları tek tek tespit edip disiplinel işlemlerle uzaklaştırmaktır, bu değil. Siz paralel yapıyı bahane ederek polis akademisinin taa oradaki hizmetlisine varıncaya kadar kadrolarını kendi istediğiniz kişilerle doldurmak istiyorsunuz. Al, madde burada, aksini iddia eden varsa buyursun, madde burada, "tüm idari görevliler" diyor. Dolayısıyla, Polis Akademisinin adını değiştirelim, "Adalet ve Kalkınma Partisi güvenlik akademisi" yapalım, doğrusu bu, bundan bu çıkar.
Yabancılar okuyor güvenlik bilimleri fakültesinde. Ne kadar? İşte, 300 civarında. 1.617 toplam öğrenicinin 274 tanesi yabancı, bize alt komisyon sıralarında verilen rakamlar bunlar. "Bu yabancılar ne olacak?" dedik. Bu Güvenlik Bilimleri Fakültesindeki çocuklar, Türk çocuklar, Türk vatandaşı olan çocuklar, iktisadi idari bilimler fakültelerine gidecekler bu madde yasalaşırsa, bu tasarı yasalaşırsa onlar oraya gidecek, işsizler ordusuna katılacaklar. "Yabancılar ne olacak?" diye sorduk. "Yabancılara Ankara'daki çeşitli kurumlarda eğitim vereceğiz. Dört ay sonra da bunlara komiser yardımcısı diye diplomalarını vereceğiz, kendi memleketlerinde gidip komiser yardımcısı olacak." dediler bize. Yani, yabancı çocuklar bu fakülteyi bitirecekler, komiser yardımcısı olacaklar, bizim çocuklarımız mezuniyetlerine üç dört ay kala iktisadi idari bilimler fakültesine gönderilecek. Orada karşılaşacakları sorunlar da bambaşka. Yani, iktisadi idari bilimlerden dört ay sonra mezun olmayacak onlar belki. İktisadi idari bilimler fakültesinin yönetimi, üniversite diyecek ki: "Bir dakika, sen şu, şu, şu dersleri aldın mı? Ben, şu dersleri almadan sana diploma vermem." diyecek. Bu sefer belki orada yarım dönem değil belki bir yıl, belki iki yıl okumak zorunda kalacaklar, bunları da bilmiyoruz, bununla ilgili bir açıklama gelmedi bize ama genel uygulamalardan bildiğimiz bu. Özü itibarıyla olan şudur ki: Kendi çocuklarımızdan esirgediğimiz mezuniyeti, komiser yardımcılığı imkânını yabancılara veriyoruz, onlar komiser yardımcısı olabilecekler, onlar Güvenlik Bilimleri Fakültesi mezunu olarak memleketlerine gidebilecekler. Bu nasıl bir adaletsizliktir? Başkasının çocuklarına var. Peki, ben size bir soru sorayım, bana lütfen bu konuda cevap versin arkadaşlarımız: Bu 274 yabancı öğrenci hangi ülkelerden, hangi devletlerden gelmişledir? Sayılarını istiyorum. Artı, bu geldikleri devletlerde sizin "paralel yapı" dediğiniz, Fethullah Gülen'in okulları var mıdır? Eğer, okulları varsa, bu yabancı çocuklar o okullardan mezun olmak suretiyle buraya gelmiş olabilirler mi? Bunları öğrenmek istiyorum.
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Yabancı çocukları da yakacaksın!
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Samimiyetlerini ölçüyorum.
CELAL DİNÇER (İstanbul) - İnsanlık namına yapıyorsun!
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Samimiyetlerini ölçüyorum Celal Ağabey.
Onlarla ilgili ne yapacaksınız? Yani ithal paralelci var mıdır? Bunlarla ilgili ne düşünüyorsunuz? Bize bunları da bir söyleyin. Ha, bu, tasarıyla ilgili düşüncelerimizi de değiştirmez, yaptığınız zulmü de hafifletmez ama ben de bunları merak ediyorum, paylaşalım buradaki hazırunla. Dolayısıyla, yabancılardan esirgemediğiniz bu mezuniyeti kendi çocuklarınızdan esirgiyorsunuz. Benim bir amcam var: "Oğlum bizim elliğimiz iyidir." Yani yabancılarla ilişkilerimiz, kendi aramızdaki ilişkilerden dahi iyidir anlamında, bizim elliğimiz iyidir. Belli ki sizin de elliğiniz iyi. Yani ellere iyisiniz, yabancılara iyisiniz, kendi insanınıza zulmediyorsunuz, bu bir zulümdür. Güvenlik Bilimleri Fakültesinin kapatılması zulümdür. Bu çocuk bu saatten sonra iktisadi idari bilimler mezunu olsa ne olur, olmasa ne olur. Bu çocuk kafasında emniyet, güvenlik... Siz bunu bu havayla yetiştirdiniz. Şimdi diyorsunuz ki: Sana ihtiyacım yok, su ürünleri fakültesi mezununu ben komiser yardımcısı yapacağım. Müthiş bir şey! Böylece balık avlamaya gideriz muhtemelen, terörle mücadele etmek kamu düzenini tesis etmek yerine balık avlamaya gideriz. Şimdi, bu geçici madde 8... Bu okullarda polis meslek yüksek okullarında, polis meslek eğitim merkezlerinde emniyet genel müdürlüğü adına yüksek öğretim kurumlarında okutulan öğrencilerle ilgili atamalar sınava tabi kılınıyor, bir sınav. Bu sınav yoktu. Polis meslek yüksek okullarına giren çocuklar biliyorlardı ki asıl sınav bu okula girerken yapılıyor. Biz bu sınavı kazanır da okula girebilirsek -ki dün herhâlde yine sınav sonuçları açıklandı- tamam, artık bundan sonra polis memuru olacağız ya da polis amiri neyse. Şimdi getirdiğiniz şey sınav. Yani bu çocuklara diplomayı verdiğiniz gün, çocuk diplomayı eline alabildiği gün bu kadrolara atanabilecek vasıfları taşıdığı anlamı çıkıyor ve oyun başladığında... Sayın Erdoğan'ın ifadesiyle söylüyorum, ne diyordu? "Oyun başladıktan sonra kural değişmez." Yahu, siz oyun başladıktan sonra bırakın kural değiştirmeyi, kalenin yerini değiştiriyorsunuz. Ya nereye gol atacak bu insanlar? Kale yok ortada, kaleyi kaldırıp götürmüşsünüz. Böyle diyordunuz, şimdi sınav getiriyorsunuz, oyun başladıktan sonra kalenin yerini değiştirmeyin, potanın yerini değiştirmeyin, bırakın kuralı.
Dolayısıyla, bu da ziyadesiyle sakıncalı, ziyadesiyle adaletsiz, ziyadesiyle hukuka, adalete, evrensel hukuka ve sahip olduğumuz birçok değere aykırı bir düzenlemedir Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, burada geçici madde 9'da 1/1/2020 tarihine kadar alınacak ilk kademe amir ihtiyacı karşılanmasını düzenleyen maddenin içerisinde bu şekilde alınanlarla ilgili sınav yok. Yani geçici madde 8'de öngörülen düzenlemede sınav var, geçici madde 9'da öngörülen düzenlemede sınav yok. Yanlış mı okuyorum? Düzeltin lütfen.
İÇİŞLERİ BAKAN YARDIMCISI OSMAN GÜNEŞ - Sınav var.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Bana o zaman açıklayın ikisi arasında ben böyle bir fark görüyorum, madde metninden.
BAŞKAN - Var var 9'da da var.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Dolayısıyla, geneli olarak söylüyorum bu maddenin, böyle bir zulüm olmaz, böyle bir kadrolaşma hareketi olmaz. Bakın hep söylüyorum, paraleli bahane edip yapmak istediklerinizi, gerçekleştirmek istediklerinizi getiriyorsunuz buraya. Bu paralelle mücadele değil, bu cemaat yapısıyla mücadele değil. Yasa dışı dinlemelerle ilgili de söyledik, her vesileyle söylüyoruz. Paralel bahane, darbe bahaneydi, şimdi kimseyi inandıramıyor Hükûmet darbeye, şimdi paralel çıktı. Paralel, paralel, paralel... Yani her şeyi paralele bağlıyorsunuz, ondan sonra bize getirdiğiniz şey kendi iktidarınızı devam ettirmek, yolsuzluk ve rüşvetle ilgili iddiaların önünü kesmek, üstünü örtmek, üstünü kapatmak toplumu bir şekilde bu algıyla yönetmek. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Dolayısıyla, Sayın Başkanım 13'üncü madde her yönüyle sakıncalı bir maddedir, tasarı metninden de günden de düşmesi gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.