| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 15 .01.2015 |
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, tasarının genel ruhunu içeren, genel olarak bütün hükümleriyle ilgili bize fikir veren bir madde. Hangi maddelerin yürürlükten kaldırıldığına bakarsanız sadece kullanılmayan, atıl kalmış hükümlerin dışında da gerçekten tasarıyla ilgili bize bir fikir veren, kaldırılan diğer maddeler olduğunu da görmekteyiz. Fakat ben bir anlayışı, zihniyeti bu maddeler çerçevesinde arz etmek istiyorum.
Sayın Başkanım, yıl 1937, 3201 sayılı Kanun çıkarılıyor. Kanunun çıkarıldığı dönem tek parti dönemi ve İtalya'da faşistler, Fransa'da, Almanya'da faşist rejimler, ırkçı rejimler gündemde. Dünyada birçok ülkede diktatörlerin iktidarda olduğu bir dönem ama 1937 yılının Türkiye Cumhuriyeti'nde şöyle bir madde ihdas ediliyor: "Şu kadar ki, bu fiilden dolayı haklarında adli takibat icra edilenler men'i muhakeme veya beraat kararı aldığı veyahut Şurayı Devletçe haklarındaki karar refedildiği takdirde sicillerinin müsaadesine göre tekrar meslekte istihdam edilebilirler." Yani "Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir fiilden dolayı haklarında takibat yapılanlar beraat etmeleri hâlinde ya da Danıştay tarafından haklarında karar verilmesi hâlinde kıdemlerine uygun olan görevlere atanabilirler." diyor 1937 yılında. 2014 yılında da şöyle bir kanun çıkıyor "Yargı kararları iki yıl boyunca uygulanmaz. İki yıl sonra da babama sorarız, onun keyfi nasıl isterse öyle uygularız." diyor. İşte, 1937'de mi ileri demokrasi var, 2014'te mi ileri demokrasi var?
Şimdi bu okulları kapatıyorsunuz. Bu okullardaki, kolej ve güvenlik bilimleri fakültelerindeki çocukların psikolojisini, onların sizden beklentisini size küçük bir hikâyeyle arz etmek istiyorum.
Vaktiyle bir ateşperest oğlunu evlendirmektedir. Düğün günü çok koyun ve inek kesilir, et kokuları mahalleyi sarar. Ancak, evin bitişiğinde Müslüman dul bir kadın 4 yetimiyle yaşamaktadır, hepsi de günlerdir açtır. Kadıncağız düğün kapısını çalıp ateş ister. Maksadı başkadır, belki yemek verirler diye gitmiştir. Adam kadının niyetini anlasa da bir şey vermez. Kadıncağız bir daha gidip ateş ister, yine eli boş döner. Üçüncüde yine öyle. Ama ne olur bilinmez, bu defa adam acır kadına, hâllerini anlamak için dehlize iner ve dayar kulağını bitişik evin duvarına, dinler. Yetimcik annesine yalvarıyor: "Ne olur bir daha git, belki bu sefer bir şey verirler." Kadın ağlamaklıdır: "3 defa gittim yavrum, artık utanıyorum." Adam bunu duyar, kalbi sızlar. Güzel bir sofra hazırlatıp gönderir evlerine ve dehlize inip dinler yine. Yetimlerin en küçüğü dua ediyor: "Yarabbi, o nasıl bize ikram ettiyse sen de ona ikram et, onu imanla şereflendir." Ardından "Amin." sesleri yükselir. O anda kalbi döner ateşperestin ve şehadet getirip imanla şereflenir.
Belki bu hikâye vicdan konusundaki değerlendirmelerimizi yeniden yapmamıza sebep olabilir diye arz ettim.
Teşekkür ediyorum Başkanım.