| Komisyon Adı | : | (10 / 102, 461, 682, 977, 981, 982) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Doğa Derneği Başkanı Dicle Tuba Kılıç'ın, Merkez Av Komisyonu, ülkemizin yaban hayatı, deniz canlıları ve meşe ormanlarıyla ilgili konulardaki önerileri hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 24 .05.2019 |
NEVZAT CEYLAN (Ankara) - Sayın Başkanım, önce teşekkür ederim, katılımcılara da hoş geldiniz diyorum, teşekkür ederiz.
Özellikle bu önceki toplantımızda Merkez Av Komisyonundan önce tavsiye kararımızın alınmasında Tuba Hanım'ın ve ekibinin çok desteği oldu, onun için ben Doğa Derneğine teşekkür ederim her şeyden önce, çok sağ olsunlar. Yine burada köklü bir kuruluşumuz olan HAYTAP'ın başta başkanı olmak üzere yöneticilerine, katılımcılarına çok teşekkür ederiz, iyi ki varsınız diyorum.
Şimdi, Tuba Hanım'ın belirttiği birkaç konuya biraz açıklık getirmek istiyorum, çok önemli konulara değindiler. Başta bu Tabiatı Koruma ve Biyolojik Çeşitlilik Kanunu'nun bir an evvel çıkması gerektiğini ifade ettiler, aynen katılıyoruz. Geçen yasama döneminde bu kanunla ilgili çalışmalar son safhaya getirildi, Komisyonumuzda görüşüldü -uzman arkadaşımız da burada şimdi o bir taraftan da hatırlıyor görüşme anlarını- Çevre Komisyonunda görüşüldü, son safhaya getirildi, hatta, Meclisteki Komisyonda da belli maddeleri geçirdik ama bir anda durdu. Şunu da söyleyeyim: Bu biyolojik çeşitlilik yasasıyla ilgili olarak sivil toplum kuruluşları, Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü ve Çevre Komisyonundaki bütün arkadaşlarımız hemfikir oldular, bütün maddelerde mutabakat sağlandı, her şey tamamlandı; son safhada -bir genel müdürlüğümüz daha var Türkiye'de- Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü bu yasaya karşı çıktı, ilk baştan "tamam" demiş olmasına rağmen son dakika karşı çıktı, dolayısıyla kanun kadük kaldı. Onun için bunun bir an evvel geçmesinde büyük fayda var. Bu, hem Avrupa Birliğinin talep ettiği hem Türkiye'deki doğal varlıkların korunması için önemli bir yasa.
Fakat sıkıntı şu: Türkiye'de özellikle doğal varlıkların korunması için iki genel müdürlük bulunuyor, sıkıntı ondan başlıyor. Bir işi iki genel müdürlük yaparsa bu tür sıkıntılar doğabiliyor. Biri Çevre ve Şehircilik Bakanlığında olan Tabiat Varlıkları Genel Müdürlüğü, şimdiye kadar çok önemli çalışmalar yapmıştır, kutluyoruz kendilerini her şeyden önce. Özellikle özel çevre koruma bölgeleriyle beraber ülkemize çok önemli alanlar koruma statüsüne kavuşturulmuştur 1989 yılından itibaren. Eğer özel çevre koruma bölgeleri olmasaydı şu anda çok yer betonlaşmış olurdu, onun için bu yasayı çıkaran 1989 yılında dönemin Başbakanı, Cumhurbaşkanının çok büyük katkısı var rahmetli Turgut Özal'ın. O sayede Göcek'ten tutun Köyceğiz'e, Marmaris Hisarönü, İzmir'deki Foça bölgesi gibi, Patara bölgesi gibi, Kekova gibi yerler Türkiye'de koruma statüsüne kavuşturuldu; o bant olduğu gibi bir şekilde betonlaşmadan kurtarıldı, onun için yaptıkları çalışmalar son derece önemli. Mesela Ankara'da yaşayanlar için söylüyorum -çok arkadaşımız Ankara'da yaşıyor- Gölbaşı özel koruma bölgesi olmasaydı, şu anda herhâlde orada yirmi otuz katlı binalar yükselirdi, bir havuz hâline gelebilirdi, o sayede kurtarılmıştır. O sınırın dışında Beytepe bölgesindeki binaların nasıl yükseldiğini görürseniz olayın vahametini de anlarsınız. Onun için ben kutluyorum.
Diğer taraftan Türkiye'de bu doğa korumayla ilgili olarak doğal sit alanları ilan edilerek önemli alanlar koruma statüsüne kavuşturulmuştur, onda da emeği geçenleri kutluyoruz. Bu doğal sit alanları ile özel çevre bölgesi alanları Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı Tabiat Varlıkları Genel Müdürlüğüne bağlı; aslında, bu doğa koruma çalışmaları. Diğer taraftan 1958 yılından bu yana yürütülen Türkiye'de millî park çalışmaları var. Millî parklar da son dönemde ismi Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü oldu, geçmiş dönemde ben orada görev yaptım. Bir genel müdürlük de orada var. Orası da 1958 yılından bu yana Türkiye'de çok önemli alanları koruma statüsüne kavuşturdu. Dolayısıyla önemli görevler yaptı ve yapmaya devam ediyor fakat ikisinin yaptığı işler de aynı. Dolayısıyla bu iki kuruluş birleşmediği veya beraber hareket etmediği, koordinasyon içerisinde olmadığı sürece bu sıkıntılar maalesef devam edecektir. Dolayısıyla bu iki kuruluşun birleştirilmesi konusunda biz inşallah tavsiye kararı alırız ve bu konuda dikkate alınır ve o doğrultuda yapılan çalışmalarda da Türkiye hem insan israfından kurtulur hem de uzmanların bir arada bulunmasından dolayı kendi aralarındaki o tatlı yarış ortak enerji hâline getirilerek Türkiye'nin doğa korumasında çok daha hızlı hareket edilir diye düşünüyorum. Bu tabiatı koruma ve biyolojik çeşitlilik kanununun çıkmama sebebi bu iki kuruluşun kendi arasında anlaşamaması. Aslında geçmiş dönemlerde bu tür kanunların çıkmasında önce doğayla ilgili derneklerden sıkıntı olurdu, onların karşı çıktığı maddeler olurdu ama orta yol bulunmuştu o konuda, her konuda anlaşılmıştı, belli bir noktaya gelinmişti ama iki kurumun bu pozisyonundan dolayı maalesef kanun kadük kaldı. Bunda da tavsiye niteliğinde karar alınması lazım bu kanunun çıkması için.
Merkez Av Komisyonunu geçen tartıştık bu toplantıda. Merkez Av Komisyonunun yapısı gerçekten son derece yanlış. Merkez Av Komisyonu -Tuba Hanım da söyledi- 21 kişilik Merkez Av Komisyonunda 9 avcı derneği kuruluşu var, 1 özel avlak sahibi var -10 oldu- Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı Avcılık ve Atıcılık Federasyonundan 1 kişi katılıyor, oldu 11. Şimdi 11 kişiden geriye kalıyor 10 kişi. 10 kişiden doğayla ilgili bir dernek temsilcisi olması lazım, bir de akademisyen fakat tabii yeterli olmadığı için oradaki kararlar avcıların lehine çıkıyor. Elbette avcılık tartışılır bir konu, istenir istenmez ama bu da dünyanın bir gerçeği, bunu da kabullenmek lazım. Yani kurallı avcılık yapıldıktan sonra mesele yok. Türkiye'deki sıkıntı, kuralsız avcıların Türkiye'de yaptıkları avlardan büyük sıkıntı doğuyor ama kurallı avcılık yapılırsa fazla da bir problem olmuyor; bunu da söyleyeyim. Toplantıya katılanların çoğu kurallı avcılık yapılmasından yana oldukları için hep kendi lehlerine haklı olarak kararlar alınması doğrultusunda hareket ediyor ama asıl Türkiye'de kuralsız avcıların önüne geçmek için özellikle kararlar alınıyor. 1994 yılından bu yana, benim genel müdür olduğum dönemden bu yana haftanın üç günü yapılan avcılığın işte bu son bizim teklifimize rağmen, talebimize rağmen salı günleri de domuz avcılığı için açılmış olması da sıkıntıya sebebiyet verecektir. Sebebi şu: Sadece domuz avına gitme bahanesiyle insanlar maalesef her türlü avcılığı yapabilir durumda oldukları için de bu bir sıkıntı yaratacaktır. Dolayısıyla geçen aldığımız karar doğrultusunda bu Merkez Av Komisyonu yapısının da geliştirilmesini tavsiye kararı olarak inşallah alacağız ve bu konularda taleplerini yerine getireceğiz.
Ben, katılımcılara tekrar teşekkür ederim.