KOMİSYON KONUŞMASI

ÇETİN ARIK (Kayseri) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri, sayın bürokratlar; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Ben Necdet Hocama çok teşekkür ediyorum. 26'ncı Dönemde Otizm Araştırma Komisyonu ilk verildiğinde reddedilmişti bu Komisyon. Hemen Necdet Hocama koştum. Hocam, bu konunun önemini biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz. Sayın Hocam da "Kesinlikle bu konu tekrar gündeme alınacak ve böyle bir komisyon oluşturulacak." demişti. Kendisine teşekkür ediyorum. 26'ncı Dönemde de Komisyon oluşmuştu ancak erken seçime gittiğimizden dolayı 26'ncı Dönemde Komisyonumuz hiç çalışamamıştı. Bu dönemde de yine Komisyonumuz kuruldu. Yine araya bir seçim girdi ve çok etkin olarak çalışmalara katılamadık. Onun için de özür diliyorum.

Ben de hem hekimim hem de çekenim. Ben kadın doğum uzmanıyım ve eşim anestezi uzmanı, Kayseri Milletvekiliyim, ismim Çetin Arık. Tabii, Down sendromu gibi, otizmin doğuştan tanısı konulamıyor ya da "intrauterin" döneminde tanısını koyamıyorsunuz otizmin. Bizim otizmin tanısını da benim annem koydu. Annem aslında ilkokul mezunu. "Oğlum, bu çocukta bir gariplik var." dediğinde önce reddediyorsunuz yani nasıl olur, niye garip olsun? Sarı saçlı, mavi gözlü, güzel bir kız. Tabii ki siz ona oyuncaklar alıyorsunuz, oyuncaklarla oynamıyor, size sarılmıyor, sizi itiyor, ilgisiz davranıyor. Sanki eve giren kişi annesi, babası değil de yabancı birisi ya da diyorsunuz ki: Bu, bu oyuncağı beğenmedi herhâlde, başka bir şey alalım. Ama o tam ilgisiz, ışığa bakıyor, dönen bir cisme bakıyor. Bazen elinde bir cetvel. Cetvel onun bağlantısı olmuş, ondan kopamıyor. Acaba nedir diyorsunuz ve hekime gittiğinizde; meslektaşınıza, pediatristlere gittiğinizde "Ya, olabilir, bazen böyle konuşmayan, geç konuşan çocuklar olabilir." deniyor. Reddediyorsunuz, sonra karşılıklı suçlamalar başlıyor tanısı konulduğunda. Eşim anestezi uzmanı. "Acaba anestezik maddelere çok mu maruz kaldınız, dikkat etmedin mi?" vesaire ya da ben eşimin takibini de kendim yapmıştım kadın doğumcu olarak. İşte karşılıklı "Kadın doğumcu sensin." vesaire. Kabulleniyorsunuz ve bunun eğitimi ve söylenen şey, erken eğitim. Ne kadar erken yaşta eğitime başlarsanız ve bu eğitim ne kadar sürekli olur ise bu çocuk o kadar hayata tutunabilecek. Araştırıyorsunuz, Kayseri'de mantar gibi özel eğitim merkezleri var ki mütemadiyen Türkiye'nin her yerinde öyle. Ama işin içine girdiğinizde, gerçekten otizmi bilen ya da bu çocuklara nasıl davranılabileceğini bilen özel eğitim öğretmeninin eksikliğini görüyorsunuz orada çalışan, uzun bir süre çalışmış, sertifika almış vesaire. Sonra araştırmaya başlıyorsunuz. Ankara'da şu eğitim merkezi iyi, oraya gidelim. Sapanca'da şöyle bir merkez açıldı, oraya gidelim vesaire. Tabii ki okul çağı başladığı zaman en büyük kabusunuz okul çağı oluyor, kreş eğitimi. Eşiniz çalışıyor, siz çalışıyorsunuz. Okul çağında gerçek şu: Bir, okul idaresi otizmi bilmiyor. Otizmi bilmediği için bu çocukları kabullenmek istemiyor. Yani "Bizim bu çocuklara eğitim verecek öğretmenimiz yok." diyor ilk olarak. Kaynaştırma eğitimi almanız gerekiyor. Anayasal bir hakkınız. Boynunuz bükük, çocuğunuzun özel eğitime ihtiyacı var, zorla kabul ettiriyorsunuz ama bu sefer de veliler, aileler yani otizmli bir çocuk sınıfta olunca sanki o çocukların duygusal olarak olumsuz etkileneceği, okul başarısının düşeceği vesaire bekleniyor. Yani bizim, eşimle benim en büyük kabusumuz, çalışıyoruz, okuldan gelecek bir telefon. Yani bir telefon çaldığı zaman acaba okuldan mı geliyor diye. Yani gidiyorsunuz okula, küçücük bir çocuk, ilkokul ikini sınıfa gitmiş. Orada "Gelin, çocukta sıkıntı var ya da öfke nöbeti başladı diye koştur koştur gittiğinizde iki öğretmen onu tutmuş, başında çağıran bir öğretmen: "Ben bu çocuğa nasıl eğitim vereyim? İşte görüyor musunuz, görmüyor musunuz?" diye veli olarak bunlarla karşılaşabiliyorsunuz. Yani niçin? Aslında çocukluk çağı en acımasız dönemdir de yani çocukların eksikliklerinin yüzüne vurulduğu en acımasız dönemdir de. Yani çocuk kaynaştırma eğitiminde öğretmen ne yapacağını bilmediği için eline bir defter ya da bir kalem "Sen yaz." Ya da çocuk tahtaya çıktığında kendiliğinden "Ben sana tahtaya mı çık dedim, otur yerine." dediğinde ve ona gülen çocuklar o çocuğu öfke nöbetine sokabiliyor. Hâlbuki o öğretmen onu cesaretlendirebilse "Ne yazacak acaba?" diye merak etse, çocuklara alkışlatabilse farklı olacak. O zaman yapılması gereken şu mu acaba? Bir, bu öğretmenlerin desteklenmesi lazım. Eğer sınıfında özel eğitim ya da böyle özel çocuğu olan öğretmenlerin desteklenmesi lazım. Atıyorum "200 lira fazla maaş alacaksınız." denilse çoğu öğretmenin kabul edebileceğini düşünüyorum ben. Ya da bir gölge öğretmenin de olması lazım ve o öğretmenin de gerçekten bu konuda yetiştirilmesi lazım "Sınıfınızda böyle bir öğrenci var ve şunlara şunlara dikkat edeceksiniz." diye. O gölge öğretmenler o çocuğu sınıftan öfke nöbetleri başladığında almalı. Dinlenme odası olmalı ve sonra tekrardan çocuğu sınıfa sokmalı. Eğitimden başlamamız gerekiyor.

Hocamın şu sözünü çok önemsedim: "Devletin imkânlarıyla milletin ihtiyaçlarını buluşturmak." Gerçekten çok önemli bir cümle. Gerçekten buluşturabiliyor muyuz, buluşturamıyor muyuz? Ne kadar buluşturabiliyoruz milletin ihtiyaçlarıyla? Bunu özümsememiz gerekiyor.

Otizmin nedeni de belli değil gerçekten. Çevresel faktörler, genetik faktörler, toksinler vesaire suçlanıyor. Hocam, Cumhurbaşkanlığı Sağlık ve Gıda Politikaları Kurulu üyesisiniz, çok değerli bir görev bu. Aslında gıda güvenliğini de tartışmak lazım. Yani bugün için otizmin aslında bir bağırsak hastalığı olduğunu söyleyen yayınlar var artık. Yani bağırsak florasının bozulduğu ve oradan toksinlerin kan-beyin bariyerini geçerek otizme yol açtığını sağlayan ve bu konuda organik gıdalarla beslenmesinin önemine dikkat çeken çok sayıdaki kitaplar, yazılar da var. Yani ne kadar biz acaba genetiği değiştirilmiş gıdalarla mı besleniyoruz ya da gıdalardaki bu katkı maddeleri otizmi ne kadar tetikliyor? Bunlara ne kadar dikkat edebiliyoruz. İşte bu "NBŞ" denilen şekerler, katkı maddeleri vesairenin de üzerinde dikkatle durulması gerektiğini düşünüyorum ve bu konuda da size çok değerli görevler düşüyor.

Evet, Türkiye'nin haritası çıkarılmalı. Yani ne kadar otizmli birey var, ne kadar özel eğitim ihtiyacı duyan bireylerimiz var, bunun mutlaka haritasının çıkarılması lazım. Hocamın sayıyı "434 bin civarı" verdi ama bu sayının çok daha fazla olduğu...

CUMHURBAŞKANLIĞI SAĞLIK VE GIDA POLİTİKALARI KURULU ÜYESİ NECDET ÜNÜVAR - Ben sizin tutanaklardan aldım.

ÇETİN ARIK (Kayseri) - Sayın Cumhurbaşkanının da bir açıklamasında 1 milyon civarında bir otizmlinin olduğu hatta eğitime ihtiyaç duyan 350 bin otizmli bireyimizin olduğu ve bunun da sadece ve sadece 26 binini özel eğitim ya da eğitimle buluşturabildiğimiz... Bir, ne kadar buluşturabiliyoruz ve kim veriyor? Yaşadığım başka bir olay, Ankara'ya geldik. Kızım liseye gidiyor. Burada kazandığı bir okul Gölbaşı'nda Anadolu Kız Teknik Lisesi. Oraya gittiğimizde "Bizim sınıfımız yok." dediler ama yerleştirilmiş, Ankara'dayız, Türkiye'nin kalbindeyiz. Yani benim kızımın burada okuması lazım. Liseye kadar bu çocuklar kopuyor. Yani Türkiye'de otizm belki ilkokul döneminde eğitimini alıyor, ilkokul, ortaokul döneminde ama lise döneminde eğitiminin verilmediğini düşünüyorum. Ve çocuklar okula gidiyor, biz kızımla basın açıklaması durumunda kaldık yani benim kızım ne olacak? Kazanmış, okula gidecek, eğitim alacak. Ondan sonra Sayın Bakanın ilgilenmesi vesaire o okulda gecikmeli de olsa sınıfa başladı ve şimdi 12 öğrenci orada eğitimini görüyor. Sadece Ankara'da bir tane lise var Sayın Hocam. Hâlbuki bu çocukları gerçekten erken yaşta sürekliliği olan bir eğitimle kucaklaştırabilsek bunların yarısına yakını hayata tutunabilecekler. Siz de söylediniz, Amerika'da da yapılan bir çalışmada harcanan her 1 doların 16 dolar olarak geri döndüğü, sayın milletvekilim söyledi: "Bizden sonrası çocuklarımız ne olacak?" Ve Türkiye'de gece ya da gündüz güvenle bırakabileceğiniz bir merkez yok. Bu çocukların istihdamı nasıl sağlanacak? Bu konuda dün güzel bir sunum yapıldı, diğer Komisyon üyelerine de yapılmıştır. Sivil toplum kuruluşu, kamu ve özel sektör iş birliğiyle 12 otizmli bireyi "yaşam koçu" adı altında buluşturmuşlar ve hem istihdam sağlanmış hem de bu çocuklar çok iyi odaklanabiliyorlar yani işveren için de pozitif bir bulgu. Otizm dostu iş kurumu gibi vesaire böyle bir bloklandırılırsa onlar için de bir katkı olacaktır. Yani bizim istihdam sonrası sorunlar, bunların gerçekten ciddiyetle ele alınıp bu Komisyon umarım ki sadece kamu yani böyle çalışmalarını da hayata geçirip insanların hayatına dokunan kanunlar ya da teknikler çıkartılır diye düşünüyorum.

Ben tekrar teşekkür ediyorum Sayın Hocam, saygılarımı sunuyorum.