KOMİSYON KONUŞMASI

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi dün geç saatte biten yasa teklifi ve arkasından hemen aynı Komisyonun yeni bir teklifi görüşmesiyle ilgili... Sayın Hüseyin Yıldız "Biz üç yıl bu Komisyonda üyelik yapmıştık, kahvaltıdan başka hiçbir toplantı yapmamıştık." demişti. Ben de katılıyorum, Komisyonumuz gayet yoğun bir çalışmaya başladı.

BAŞKAN - Devamı gelecek herhâlde, öyle gözüküyor.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Bu manada tabii, bütün komisyonların etkin çalışmasının çok doğru olduğunu düşünüyorum.

Yasa teklifini hazırlayan sayın vekilimiz Dördüncü Sanayi Devrimi'ne ilişkin vurgu yaptı. Tabii, turizm aynı zamanda bir eğitim alanını da beraberinde getiriyor yani kendisini her alanda iyi yetiştirmiş ve dünyayla entegre olmuş, yabancı dil eğitimi konusunda birden fazla dili de çok iyi anlayan ve konuşabilen bir sektöre insan sağlayan, istihdam sağlayan bir eğitim yapılanmasının maalesef, Türkiye'de uzun yıllardır eksik bırakıldığını görmemiz gerekir. Yani eğitimi bir siyasal anlayışın arka bahçesi gibi değil de global ekonomik düzen içinde hızla gelişen ve geçmişte olmayan sektörlerde dünyayla entegre olmak için önceden ön almak olarak değerlendirebilirsek eğitimdeki çeşitliliğimizi ve yol göstericiliğimizi de buna göre oluşturmamız gerekir. Turizm de bunlardan bir tanesi. Turizmi yandan destekleyen pek çok iş koluyla ilgili de gerek üniversite eğitiminin gerekse mesleki eğitimlerin çok hızlı biçimiyle yaygınlaştırılmasının şart olduğunu düşünüyorum.

Tabii, bir ülkeye turistin gelebilmesi son derece önemli çünkü turist gelmeden turizm geliri elde edemiyorsunuz ancak bir ülkeye turistin gelebilmesi için o ülkede lazım olan en önemli ortamlardan bir tanesi de ülkenin özgürlüklerini olabildiğince geniş biçimiyle kullanıyor olması. İstanbul seçimlerini kazanmamızdaki katkı ve desteklerinden dolayı her ortamda şükranlarımızı sunduğumuz Sayın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun yurt dışında Türkiye'yle ilgili eleştiri getirenleri "İstediğiniz biçimiyle konuşun ama havaalanına indiğinizde biz de sizi içeri atmasını biliriz." gibi bir sözü tabii, turizm gelirinin ve turist sayısının artmasında ciddi iddiası olan bir ülke açısından talihsiz bir açıklamadır, onu mutlaka burada belirtmemiz gerekir.

Bir başka önemli konu şu: Yani Türkiye'de turizmde istikrar yok. Burada sektör temsilcileri var. Turizmle uğraşan sektör temsilcilerinin en çok istediği, düzenli ve sürekli olarak bir büyüme, küçük olsun ama düzenli ve sürekli olarak büyüsün. Oysa Türkiye'deki turizm faaliyetleri ülkedeki siyasal istikrarla ya da istikrarsızlıkla doğru orantılı olarak iniş çıkışlar göstermektedir ve bunun sonucunda da son birkaç yıl içinde turizm firmalarının ve turizm tesislerinin önemli miktarda el değiştirmesine, yerli hak sahipliğinin yabancı şirketlerin eline geçmesine yol açmıştır. O nedenle, Bakanlığın üzerinde durması gereken en temel konulardan bir tanesi, turizmde hem gelen giden yolcu sayısının hem de yıl içinde Türkiye'ye bırakılan döviz miktarıyla ilgili planlanmış olan hedeflerin tutturulmasındaki başarıdır ya da başarısızlıktır.

Burada, son yıllarda hepimiz görüyoruz ki Türkiye'ye gelen turistin niteliğinde önemli değişiklikler olmuştur. Yani kişi başına ülkeye bırakılacak olan döviz miktarında daha çok döviz bırakacak ülkelerden gelen turist sayısında ciddi bir azalma vardır. Ülkedeki hukuk sistemi, demokrasinin tam işletilmemesi ve özgürlüklerle ilgili kısıtlamanın yanında, özellikle Avrupa'dan gelen turistler ve Türkiye'de uzun dönem gelip turistik tesislerde yaşamayı sürdüren Avrupalı turistlerin içki fiyatlarındaki aşırı vergi yükü dolayısıyla bu tercihlerini Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelere yani ileri yaştaki yabancıların bu ülkelere doğru hızlı bir biçimde kaydıklarını ve özellikle konut kiralayarak ya da belli dönemler için gelip Türkiye'de birkaç ay kalan, altı ay kalan turistlerde başka ülkelere doğru bir miktar kayıp yaşandığını görmemiz gerekir. O nedenle, iktidarınız açısından çok önemli olmasa bile Avrupalı, Amerikalı turistler açısından içtikleri alkollü içkilere verdikleri fiyatın konaklama ücretiyle birlikte bir orantı oluşturması gerekiyor. Bunu mutlaka düzeltmek gerekir.

İstikrarsız ekonomi politikalarınız sonucunda gerçekten Anadolu'da ve kıyı şeritlerimizde çok sayıdaki küçük ve orta boy işletmemiz ya da büyük işletmemiz kriz dönemlerinde borç yükleri ya da bankaların hacizlerinin karşısında ya maliyet değerlerinin altında tesislerini elden çıkarmakta ya da bunlar ilgili bankaların eline geçebilmektedir. Bu konuyla ilgili Türkiye'nin sicilinin de çok iyi olmadığını söylemek gerekir. Yani çok sayıda aile, çok sayıda iştirakçi, müteşebbis gerçekten ülkeye katkı sağlamak için yatırım yapmışlardır ve on yıllarca yıl bu aileler -Anadolu'da geniş ailedir bunlar- bütün birikimlerini bir yatırıma dönüştürmüşlerdir ve maalesef, bu yatırımlar eliyle de bu ailelerin bütün birikimleri yok olmuş ve bu tesisler de çok ucuz fiyatlara, çoğunlukla da yabancı yatırımcının eline geçmiştir. Bu bir handikap olarak durmaktadır.

Değerli arkadaşlar, burada gelirlerle ilgili şöyle bir düzenleme var: Bir turistik işletmenin -bu lokanta da olabilir, turistik işletme de olabilir- satış gelirlerinden alınacak yüzde 1 neredeyse bunun ödediği vergiye eş değerdir arkadaşlar. Yani Türkiye'deki bu tür tesislerin ciroları üzerinden bir değerlendirme yaparsanız bu oranın son derece yüksek olduğunu görmemiz gerekir. Üstelik, turistik işletmelerin şöyle bir handikabı vardır, bunu herkes de bilir: Bir işletme doluluk oranını ya da kapasite kullanımını yüzde 50'ye getirene kadar zaten zararına çalışan bir şirkettir. Yani diyelim ki bu şirket, bu turistik işletme kriz döneminde yüzde 50 kapasiteyle çalışıyor ve siz bunun satış geliri üzerinden yüzde 1'i ajansa gelir olarak alacaksınız. Bu firma zaten zarar ediyordur. Yani işte 2014, 2015, 2016 yıllarında turistik işletmelerin genel durumu. Gerek restoran ve diğer turistik lokanta işletmeleri, gastronomiyle uğraşan işletmeler gerekse otel, motel gibi yatak kapasitesi olan işletmelerimizin büyük bir çoğunluğunun kriz yıllarında zarar ettiğini öngörüyoruz. O zaman, siz bu dönemlerde zararına çalışan bir firmanın, bir işletmenin cirosundan ilave olarak ajansa yüzde 1'lik vergi almayı nasıl düşünüyorsunuz? Bunu anlamam çok mümkün değil.

Başka bir olay şu: Turizm yatırımları nerede oluyor? Yani buralarla ilgili kararları kim yönetiyor? Turistik yatırımları, buraların ulaşım hizmetleri, altyapı hizmetleri, içme suyu hizmetleri, rafting, doğa sporları, gezileri, bütün bu alanlarla ilgili artık... 30 tane ilimiz büyükşehir statüsünde ve bütün köylerimiz mahalleye dönüştü, bu nedenle de bütün yatırımlar büyükşehirler eliyle yapılıyor. Gene bu yasa, görüyoruz ki yerel yönetimlerin "Y"sinden bihaber. Yani yerel yönetimlerin ne ajansın yönetim yapılanması içinde sözü geçiyor ne de bunların ajansın topladığı ve turizmi geliştirmek amacıyla harcanacak birtakım harcamalarda hiçbir biçimde adı geçmiyor. Yani bu anlayış çok doğru değil arkadaşlar. Yani belediyeleri seçimlerde kaybettiniz diye... Bütün bunlar başka ülkelerin insanları tarafından kazanılmadı ki. Bunlar da bu ülkede halka hizmet etmek için, sizin gibi düşünmeyen ama sonuçta halkına hizmet edecek olan kamu kurumları. Buralardaki bu köktenci reddedişi anlamak gerçekten mümkün değil.

Başka bir şey: Devlet Hava Meydanları işletmesinin dışında pek çok havalimanın şehirle olan bağlantılarını sağlayan büyükşehir belediyeleri var, bunların kurdukları şirketler ve iştirakler var. Yasada bunlarla ilgili hiçbir düzenleme getirilmiyor; kapsamın içindeler mi, kapsamın dışındalar mı belli değil. Diyelim, İstanbul'da HAVAİST, Bodrum'da ya da İzmir'deki havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşımı sağlayan şirketlerin durumu ne olacak? Bunlarla ilgili hiçbir açıklama yok yani kapsam dışında olduklarını ben anlayamadım.

Arkadaşlar, şunu göz önüne almamız gerekiyor: Sayın milletvekilimizin Türkiye'nin turizm gelirleriyle ilgili verdiği bilgiler şu manada bir gerçekle örtüşmüyor: Türkiye'de milyonlarca "turist" adı altında kaçak çalışan işçi var, girdi-çıktı yapıyor, siz bunları turist sayıyorsunuz. Siz, Türkiye'deki bütün Gürcüleri, Özbekleri, Kırgızları, Türkmenleri, Afganları, hatta, özellikle yaşlı bakımı ve geriatri hizmetleri yapan Ermenistan'dan gelmiş olan insanların tümü Türkiye'de turist olarak gözüküyor ve bunların da turizme katkı sağladığı biçiminde bir değerlendirme var. O nedenle, benim, Türkiye'deki turizm gelirlerinin hesaplanmasında temel bir farklı bakış açımız olduğunu mutlaka belirtmem gerekiyor.

Turizm belgesine sahip olan işletmelerden yüzde 1'lik para alınacak. Kim Turizm Bakanlığından belge alıyor? Yerel yönetimlerde özellikle son yirmi beş yıldır herhangi bir işletmenin turizm faaliyetinde bulunabilmesi ve içki satabilmesi için ya emniyetten, kaymakamlıktan ve belediyeden geçen içkili yerler krokisine dâhil edilmesi gerekir. Bu, çok uzun, zahmetli ve çoğu zaman da belediyeler tarafından reddedilen bir uygulama olduğu için, bu kapsamda hiçbir turistik işletme içkili yerler krokisine dâhil edilmediği için çoğunlukla da bu işletmeler dönüyor, Turizm Bakanlığından belge alıyorlar. Siz, belediyeden işletme belgesi almış olan ve diyelim ki içki satmadığı için, içki bulundurmadığı için Turizm Bakanlığından belge almamış olan bir tesis ile içki sattığı için Turizm Bakanlığından belge almış olan firma arasında da işletme arasında da ayrımcılık yapıyorsunuz. Bu, Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı. Burada ajansın faaliyetleriyle ilgili şöyle bir anlam var arkadaşlar, bu son derece tehlikeli: "Bakanlık tarafından desteklenmesi uygun ve gerekli görülen, ajansın faaliyetlerine giren alanlarda yurt içinden ve yurt dışından yatırımcıların ülkemize yatırım yapmaları için gerekli faaliyetleri yürütür." Yani "Ajans yurt dışından yatırımcı getirecek." diyor. Ben o zaman, hemen şunu anlıyorum: Ege'de imara açılmamış olan çok sayıdaki koyla ilgili bir tehdit var. Yani Ege'de 60-70 tane koyumuz var hâlâ bakir, hâlâ korunan, imara açılmamış. Bu konularla ilgili, önümüzdeki dönemle ilgili bir tehdidin olduğunu çok açık görüyoruz.

"Sadece turizm yatırımlarını yapmak amacıyla kurulan şirketlere, icra kurulunca belirlenecek oranlarda iştirak etmek suretiyle bu yatırımlara destek ve katkı sağlanır." Arkadaşlar, siz, vergi olarak topladığınız bir geliri -çünkü bu bir vergidir- şirketlere icra kurulu kararıyla vereceğinizi öngörüyorsunuz. Yani bu, Türkiye'deki devlet gelirleri ve harcamalarla ilgili bütün süreçlere baştan sona kadar karşıdır. Onun için, karşı olduğu için de siz yasanın metninin içinde bu konularla ilgili bazı önemli düzenlemeler getirmişsiniz. Nedir o? "Bunlar Sayıştay denetimine tabi tutulamaz, Kamu İhale Kanunu'na tabi tutulamaz, devlet personel rejimine tabi tutulamaz." Yani âdeta burada çiftlik gibi, işte böyle bir özel yapı getirilecek; parayı nasıl alacağını belirliyorsunuz ama nasıl harcanacağı konusunda hiç hesap vermeyen, sadece 3 tane bağımsız denetim şirketi tarafından gelir giderleri denetlenen bir yapı ortaya koyuyorsunuz. Bu, Türk vergi sistemini, Türk devlet sistemini inanılmaz bir biçimde sarsacak ve köklü biçimde sıkıntılar yaratacak bir yeni düzenlemeyi getiriyor.

Bir de burada bağışlar alabileceğini söylüyor ajansın. Ajans ne için bağış alacak arkadaşlar? Yani gene ürkütücü bir açıklama. O zaman biz buradan şunu anlıyoruz: Turizm teşvik belgeleri, turizm alanlarının imara açılması, bunun karşılığında bağış alınması, buralarla ilgili yapılacak olan yatırımlar için yeni kurulan şirketlere kaynak aktarılması gibi gerçekten gelecekte sizleri, siz milletvekillerini ve Parlamentoyu, bu yasayı çıkaranları çok ciddi biçimde zan altına alacak olan yeni bir anlayış ortaya çıkıyor. Bunun mutlaka olmaması gerekir, metinden çıkarılması gerekir.

Denetime tabi olmayan gelirler özel amaçlar için ve keyfî olarak kullanılabilir. Yani yasada keyfîlik ve hesap vermeme üzerine bir temel anlayış var. Şimdi, Turizm Bakanı tabii sektörden gelen bir kişi; sektörden gelen bir kişi olarak turizm yatırımlarıyla ilgili belki prosedürleri azaltmak, süreci hızlandırmak, Türkiye'nin tanıtımıyla ilgili daha hızlı yol almak için bir yasa teklifine ihtiyacı olabilir, bir ajansın kurulmasını isteyebilir ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin sadece 1923'ten beri değil, Osmanlı'dan beri gelen bir devlet geleneği var. Bu devlet geleneğiyle uyuşmayan bir yeni anlayışın ortaya çıktığını söylemek gerekir.

Sayın Başkanım, burada siz Verona'dan bahsettiniz. Tabii, Verona ya da Milano ya da Prag ya da Viyana; biliyorsunuz buralarda belli bölgeler vardır ve belli bölgeler içindeki sivil mimarlık ürünü yapıların korunması ve kollanması gerekir. Bu binalar metruk olsa bile doğrudan doğruya... Mesela İtalya'da böyledir; binaların dış cepheleri yerel yönetimlerin sorumluluğundadır, onların bakım, onarım giderlerini karşılamak belediyelerin sorumluluğundadır ama içini yapmak da vatandaşın sorumluluğundadır ama biz dün bir yasa geçirdik, iki gün içinde tebligat yaparak metruk binaların yıkılmasıyla ilgili de bir süreci başlattık. Yani korunması gereken kültür varlıklarının en önemlisi "turizm alanı" diye tarif ettiğimiz, kentin geçmiş ile gelecek arasındaki bağlantısını kuran bölgelerdeki yapıların korunması ve gelecek kuşaklara aktarılmasıyla ilgili dün aldığımız karar mesela bu manada olumsuz.

BAŞKAN - Korunması gereken yapıları kapsamaz o Gökan Bey.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Burada tekil yapı olarak düşünmeyelim, korunması gereken, mesela İstanbul'un tarihî yarımadası, İstanbul'un Pera bölgesi, Kadıköy'ün merkezi, Üsküdar'ın merkezi, Eyüpsultan ve civarı gibi, Konya'nın merkezi, Kayseri'nin merkezi...

BAŞKAN - Bunların bir bölümü turizm alanı sanıyorum.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Evet.

Bütün bunlarla ilgili tabii biz hep tekil yapılar üzerinden bakıyoruz, oysa olayı bir mekân ve alan bütünlüğü içinde değerlendirmemiz gerekir. Bunu da turizmle ilintili olduğu için ifade etme ihtiyacını hissettim.

Şimdi, bakın arkadaşlar, ülkedeki korku ikliminden mutlaka kurtulmak gerekir. Burada özel sektör temsilcileri ajansın bünyesine dâhil edilecekler. Orada Bakan var, Bakanlığın yetkilileri var, özel sektörden de insanlar var. Bakın, ben İstanbul'da Sayın Ekrem İmamoğlu'nun Seçim Koordinasyon Başkanlığını yaptım. Biz, İstanbul Ticaret Odası Başkanından randevu istedik ziyaret etmek için, bize randevu veremediler. Gerekçe neydi biliyor musunuz? "Ya, biz size randevu verirsek seçimden sonra bizi burada tutmazlar, onun için bizi anlayın." Şimdi, ticaret odası, odalar birliği, yani öyle bir iklimden geçiyoruz ki burada Seyahat Acentaları Birliği... İktidarın, bir kere, bu sektörler üzerindeki bu korkuyu, sindirmeyi, bu baskıyı ortadan kaldırması gerekir. Bakın, göreceksiniz, buradaki toplantıların hiçbirinde, hiçbir organın temsilcisi, Bakanlığın getirdiği, idarenin getirdiği teklifin dışında, nezaketen konuşacak ama onun dışında karşı çıkma ve ona karşı direnme hakkını gösteremeyecektir. Yani bu nedenle bir kere, ülkede hukuk ve adalet sistemini oturturken ülkedeki sektör temsilcileri üzerinde yaratılmış olan bu korku ikliminden mutlaka ülkeyi kurtarmamız gerekir. Yani konuşan bir ülke hâline dönüşmemiz gerekir. Konuşan bir ülke hâlinde değiliz, herkes susuyor. Konuşanın da sert bir biçimde cezalandırıldığını ve âdeta kara listeye alındığını hepimiz biliyoruz. Bir açıklama yapıyor bir iş adamı, ertesi gün yerden yere vurulmaya başlanıyor, yedi sülalesine kadar bütün yaptığı işlemler Maliye müfettişlerinden, İçişleri müfettişlerinden denetimlerle derhâl üzerine bindiriliyor. Yani nasıl bir ülkedeyiz?

Şimdi, burada turizmle ilgili sektör temsilcileri kalkacak, konuşacak. Diyelim ki yanlışı söylediler, yanlışı söylemesi durumunda derhâl ertesi gün kendisine bir Maliye müfettişinin ya da bir başka müfettişin gelmeyeceğinin hiçbir garantisi yok.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Var mı bir örneği acaba?

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Yüzlerce.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Var mı? Lütfen söyler misiniz?

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Yüzlerce.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Söyleyin, bir isim söyleyin, biz de araştıralım gerçekten öyle bir şey var mı yok mu.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Şimdi, yasada devleti...

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Özelden söyleyin lütfen, çıkışta bekliyorum, söyleyin özelden lütfen.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Söylerim.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Olmayan bir şeyi de anlatmayın yahu.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Devleti şirket gibi yönetme anlayışının giderek yaygınlaşmasının temel bir sonucudur bu. Yani Turizm Bakanlığına bağlı tanıtım işlemleri, görünen o ki ajansa devrediliyor ancak devlet bu ajansın içine hiçbir katkı koymuyor yani devlet yok burada, paranın tümü sektör temsilcilerinden alınıyor. Burada eğer devlet de işin içindeyse, Bakanlık da işin içindeyse, hele de 2019 yılında, hemen, daha birinci yasa çıkacak, ertesinde hemen bu paranın toplanması öngörülüyor. Evet, biraz önce bir arkadaşımız söyledi, 2019 yılıyla ilgili turizm firmaları genel bütçelerini yaptılar, gelir gider hesaplarını yaptılar, bunlarla ilgili acentelere fiyatlarını çektiler, bağlantılarını yaptılar yani kâr zarar hesaplarını yaptılar. Şimdi, yasa çıkar çıkmaz yani "Şu tarihten itibaren başlar." da değil, hemen ağustos ayından itibaren bunların satışları üzerinden -çünkü temmuz, ağustos ayları ciroların en yüksek olduğu aylar- hemen yüzde 1'lik beyannamenin alınmasıyla ilgili bir düzenleme getiriliyor. Bu da son derece yanlış.

Bir de ajansın gelirlerinin yüzde 70'i ülke turizminin tanıtımına, yüzde 30'u da diğer faaliyetlere kullanılacaktır. Bu "diğer faaliyetler" nedir arkadaşlar? Yani bu ajans, ülkedeki turizmin geliştirilmesi için kullanılacaksa yüzde 30 diğer faaliyetler... Biraz önce söyledim, yeni kurulacak olan şirketleri desteklemek amacıyla oluşturulacaksa buradan siz 150 milyon dolarlık bir gelir elde ediyorsanız, bunun da yüzde 30'unu diğer faaliyetlere ayıracaksanız -bunun anlamı- 45 milyon dolarlık bir bütçe anlamına gelir yani 45 milyon doları siz bir yönetim kurulu ve icra kurulu marifetiyle diğer alanlarda kullanacağınızı söylüyorsunuz.

E tabii, en son madde olarak diyor ki: "Cumhurbaşkanı bu kanun hükümlerinin tümünü yürütür." Evet, ben de katılıyorum, Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemiyle ilgili görülen kimi arızalar ve sıkıntılardan sonra bence bu konularla ilgili değerlendirmeyi mutlaka yeniden ele almak gerekir. En azından turizm faaliyetleriyle ilgili, turizm sektörüyle ilgili bu konularda konuşmak gerekir. Yani bundan sonra biz turizm alanlarının imara açılması, koru alanlarının, orman alanlarının, kıyı şeridinde korunması gereken sit alanları gibi alanların imara açılmasıyla ilgili meselelerde de yine yukarıdan aşağı işleyen bir mekanizmayı mı göreceğiz? Bundan tabii ciddi endişe duyduğumuzu belirtmek istiyorum.

Bütün bu değerlendirmelerin ışığında, maddelerle ilgili fikrimi ifade ederim ama anlaşılan o ki iktidar partisi olarak siz bu biçimiyle yasanın çıkması için isteklisiniz ama bu yüzde 1'lik gelirle ilgili, burada turizm sektörünün temsilcileri, satış gelirlerinden ve kira gelirlerinden elde edilen yüzde 1'in son derece yüksek olduğunu ve bunun da kayıt sisteminin dışına çıkarılması konusunda firmalarımızı zora sokacağını söylüyor. Yani bir otel, bir turistik otelin toplam ödediği verginin, toplam cirosunun yüzde kaçı olduğu konusunda Komisyonumuza bilgi aktarılırsa yüzde 1'in son derece yüksek bir oran olduğunun burada ortaya çıkacağını belirtmek istiyorum. Bunun vergi matrahının içine dâhil ediliyor olması bence bir şey ifade etmez.

Başka önemli bir nokta da burada diyor ki yasa koyucu: "Bu bir vergidir." Bunun bir vergi olduğunu söylüyor, toplanması konusunda... Yani bunu kim toplayacak? Şirketler, ajans bunu toplayamaz. Ajansın Türkiye'nin her yerinde yaygın olarak vergi ve tahsilat yapma ağı olmadığına göre gene bu Maliye Bakanlığı eliyle toplanacak. Burada ortada bir vergi varsa ve ortada toplanacak bir para varsa neden bu teklifin aynı zamanda Plan ve Bütçe Komisyonuna usul açısından gitmediğini de anlamış değilim. Yani eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'ne göre işin içinde para, vergi, para toplama varsa bunun mutlaka Plan ve Bütçe Komisyonundan da geçmesi gerekirdi ama görünen o ki burada yalnızca Komisyonumuz ana, asıl Komisyon, tali komisyonun bile olmadığını görüyoruz. Tabii bunu anlamakta zorluk çektiğimi belirtmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.