KOMİSYON KONUŞMASI

NURAN İMİR (Şırnak) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Her şeyden önce Komisyon üyesi arkadaşlarıma, vekil arkadaşlarıma ve kurumlardan gelen temsilcilere selamlarımı sunmak istiyorum.

Kısa da olsa biraz kadın bakış açısıyla bir iki cümleyi ifade etmek istiyorum. Özellikle, Bakanlığımızın iktidarı süresince Türkiye'ye gelen kaç tane kadın turist cenazesinin olduğunun istatistiksel verisinin olup olmadığını sormak istiyorum. Yani kendi imkânlarıyla dünya turuna çıkan, bisikletiyle, aracıyla ya da farklı şekillerde ülkemize gelip cenazesi ailesine giden kaç kadın var?

İkinci bir nokta da özellikle vurgulamak istediğim, aslında birçok arkadaş çok değerli bazı noktalara da değindiler. Şimdi "Türkiye" denince dışarıdan ciddi korkunç bir ön yargı, korkuyla bir yargı oluşmuş durumda. Mesela uzun yıllar Avrupa'da yaşayan bir birey olarak onlarca ülkeyi ben gezdim, ülkeler arasında bir sınırı bile görmedim; beş yıldır ülkeme dönüş yapmışım, girdiğim her kentte GBT'ten geçmişim. Şimdi, bu GBT hâlleri, artık bırakın bir kente girişi, bir belediyeye giriş noktasına kadar gelmiş. X-ray'lerin konulması, dün Diyadin'de cereyan eden konuyla ilgili...

Şimdi, bu anlamda turizmin, turistin, farklı farklı insanların bakış açısını, ilgisini bu ülkemize nasıl çekebileceğiz? Bu anlamda Bakanlık kendisine sorular soruyor mu? Mesela, bakan yardımcısı özellikle şey dedi, bazı ülkelerin isimlerini zikrederek "Bunlarla rekabet içindeyiz." dedi. Şimdi, o zikredilen ülkeler son üç dört yıllık politikalar üzerinden kendi yurttaşını, milletini defalarca Türkiye'ye gitmeme konusunda uyarmış görünüyordu. Bu anlamda, mesela, Bakanlığımız bu noktada bu uyarıyı nasıl okudu, nasıl değerlendirdi ya da bu korku iklimini nasıl değiştirebiliriz? Evet, kalkınmak önemli, böyle bir ajans gerekiyorsa yapalım, hep birlikte tanıtalım. Ancak tacizin artık bir kültür noktasına dönüştüğü, bir gelenek hâline dönüştüğü ülkemizdeki bu belirsizliği nasıl giderebiliriz? Hak, hukuk, adalet noktasında, bu anlamda adımları atmaya niyetimiz var mı, yok mu? Kendi içinde, işte, "Kızgın demiri soğutmamız gerekiyor." vurgusu... Aslında, bu kızgın demirin halka ve bunun siyasi ayaklarına, temsilcilerine yönelik bir adımın gelişip gelişemeyeceği noktası var mı, yok mu? Yani bu anlamda, iktidarın gerçekten kendisine sorması gereken temel noktalar vardır. Çok fazla para harcamaya gerek yok çünkü harikalar diyarı bir ülkeden... Ben ilk Avrupa'ya gittiğimde, bana "Nerelisin? Nereden gelmişsin?" dediklerinde "Türkiye'den geldim." dediğimde, herkes gıptayla bir tebessümle sarılırdı. Şimdi yine gidiyorum, inanın, "Türkiye" diyorum, herkes bir irkiliyor, geri çekiliyor.

BAŞKAN - Siz nerede yaşıyorsunuz?

NURAN İMİR (Şırnak) - Böyle, böyle. Ben bunu çok somut örneklerle... Arkadaşlar çok daha geniş boyutuyla söylediler. Ancak, can güvenliğinin olmadığı, demokrasinin olmadığı, barışın olmadığı, her gün kaosun yoğunluklu olduğu, her an nerede ne yaşanılacağı belirsiz bir ülkeye siz ne kadar para harcarsanız da reklamı ne kadar öne çıkarırsanız da kalkındıramazsınız. Bu anlamda, bir geri dönüşünü, toplumsal bir sözleşmeyi, yeniden bir sözleşmeyi yapmak durumundadır bu iktidar. Bununla ilgili bu temel ayağını da vermek durumundadır. Şimdi ben çok örnek...

METİN YAVUZ (Aydın) - Size bu metinleri kim yazdırıyor acaba?

NURAN İMİR (Şırnak) - Ben kendi somut verilerimi söylüyorum, gerçek yaşadıklarımı söylüyorum.

Bakın, Mezopotamya merkezi olan bir Cizre kenti var değil mi, bin yıllara tekabül eden bir geçmişi var. Orada Mem-u Zin Türbesi var. Bırakın dışarıdan bir turisti getirmeyi, kendi doğma büyüme Cizreli olan biri bile oraya gidemiyor.

METİN YAVUZ (Aydın) - Neden acaba?

NURAN İMİR (Şırnak) - Onu kendinize soracaksınız, siyasal politikalarınızla direkt ilintili, güvenlik politikalarınızın temel sorunundan kaynaklı böyle bir durum. Her şeye güvenlik mantığıyla bakan bir iktidar ne gelişir ne de geliştirir. Bu anlamda da ciddi bir eleştirimiz var. Dediğim gibi, yeniden toplumsal bir sözleşmeyi mevcut iktidarın yapması gerekli; bu, bir şarttır. Özgürlükler ancak bu şekilde yaşanılır.

Genel hatlarıyla birlikte, evet, bazı arkadaşların da ifade ettiği gibi, gece yarısı birkaç notu biz de aldık, bunları sizlerin takdirine sunmak istiyorum:

Türkiye bürokrasisinin temel sıkıntılarından biri de turizmin tek boyutlu olarak ele alınmasıdır. Hâlihazırda turizm anlayışının sadece deniz turizmi olarak algılanması ve kıyı yerleşkelerinin ekolojik yaşam yok edilerek betonlaştırılması, tarihsel ve kültürel yaklaşımlardan ne kadar uzak olunduğunun da bir yansıması niteliğindedir. Turizmin hangi ölçütler baz alınarak geliştireceği hususunda bir temellendirme yapılmadan yetkisi ve çalışma alanları net bir şekilde oluşturulmayan bir ajansın inisiyatifine terk edilmek istenmesinin mevcut turizmin gelişmesine katkı sağlamayacağı malumdur.

Özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı doğal varlıkların, ören yerlerin, tarihî ve kültürel önem taşıyan alanların haritasını çıkarırken dahi, doğu ve güneydoğu illerinin tarihini görmezden gelmiş, kıyı illerinin ve nüfusu yoğun illerin tanıtımı ve gelişimine önem vermiştir. Bakıldığı zaman doğu ve güneydoğu illerinde ön plana çıkan birkaç tarihî eser dışında hiçbir kalıntı kamuoyunun dikkatine ve önemine sunulmamış, tanıtımı yapılmamış ve deyim yerindeyse kendi kaderlerine terk edilmişlerdir. Birçok medeniyete ev sahipliği yapan, içinde sayısız kültürel kalıntı barındıran yapılar ekonomik kaygılarla yok edilmek istenmektedir.

Kanun teklifinin gerekçesinde Türkiye'nin dünyanın en eski medeniyetlere ev sahipliği yaptığı, eşsiz güzelliklerle dolu bir ülke olduğu vurgusu yapılmış fakat bu güzellikleri korumak değil, yok etmek için her gün yeni bir yasa çıkarmaktan da geri durulmamıştır. Bakıldığı zaman, eski medeniyet ve onların izleriyle övünülürken diğer bir yandan birkaç on yıllık bir kazanç için koskoca bir medeniyet mirası Hasankeyf yok edilmekle yüz yüze ve sular altında kalmak üzeredir. 87 sivil toplum kuruluşu "Söz konusu çalışmadan vazgeç." çağrısı yapmasına rağmen AKP; tarihin, kültürün ve toplumsal vicdanın ötesinde, ekonomik kaygı dışında hiçbir endişe taşımadığını da net bir biçimde göstermiştir.

On iki bin yıllık tarihiyle UNESCO tarafından belirlenen 10 kriterin 9'una sahip bir dünya mirası kısa süreli bir amaç uğruna yok edilmek istenmektedir. Tarihsel ve kültürel değerleri korumak bir tarafa, yok edilmesinin temel sorumlularından olan AKP zihniyeti, Cizre'nin önemli tarihsel ve dinsel simgelerinden biri olan dört yüz elli yıllık Seyithan Camisi ve Medresa Sor sokağa çıkma yasakları dönemde tank mermisinin hedefi hâline getirmiştir. Yine, Diyarbakır Sur'da yapılan talan ve yıkımlar, tarihî ve kültürel temizlikler, medeniyetlerin izlerine verilen önemi de net bir şekilde göstermektedir.

Demokrasi ve insan haklarının gelişmediği, insan hayatı ve kültürel mirasların hepsinin bütüncül bir yaklaşımla ele alınarak korunamadığı, yandaşın kazandığı, muhalifin tutuklandığı bir ülke gerçekliğinde turizmin gelişmesi ve ilerlemesi mümkün değildir. Dolayısıyla, bu misyonla bir ajans kurmak, mevcut sorunların hâlâ anlaşılamadığının da kanıtı niteliğindedir.

Toplumun gerçeğe ulaşma hakları siyasi saiklerin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmiş, haber alma özgürlüğü kısıtlanmıştır. Sayıştay tarafından kamuoyuyla paylaşılan 2017 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporu birçok sorunun da gün yüzüne çıkmasını sağlamıştır.

Rapora göre ajansların; bölgesel planlama, tanıtım, iş birliği ve koordinasyon sağlama, veri toplama, analiz etme ve araştırma yapma fonksiyonlarına kanalize etmesi gerekmektedir. Fakat asli fonksiyonlarından ziyade, ağırlıklı olarak destek veren kurumlar hâline dönüşmüşlerdir. Örneklendirecek olursak da kalkınma ajanslarının temel görevlerinden olan "Yerel yönetimlerin planlama çalışmalarına teknik destek sağlamak" görevi yeterince yerine getirilmemektedir.

26 kalkınma ajansı tarafından 2014 yılında uygulamaya konulan bölge planlarının hiçbirinde bugüne kadar revizyona gidilmediği gibi, revizyon ihtiyacı olup olmadığına yönelik de herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Ajanslar tarafından bölge planlarının izlenmesi ve etki değerlendirmesi yapılmamaktadır. Kalkınma ajanslarının mevcut yönetim kurulu yapısı bölgesel temsil açısından yeterli değildir.Yatırım destek ofisleri, bölgenin tanıtımı ve yatırım imkânlarını artırma görevlerini etkin bir şekilde yerine getirememektedir. Ajansların çoğunda bölgesel tanıtım faaliyetleri için tanıtım birimleri oluşturulmamıştır. İstihdam edilecek personel sayılarının belirlenmesi konusunda somut kriterler de bulunmamaktadır. Ajanslara yapılan iş başvuruları zaman içerisinde azalmış, istihdam edilen personelin ajanslardan ayrılma oranı belirgin bir şekilde artmıştır. Sözlü sınava davet edilecek adayların tespit süreci sağlıklı işlemediğinden gerekli şartları taşımayan personelin istihdam edildiği tespit edilmiştir.

Ajanslar tarafından yönetmelik gereği yapılması gereken etki analizi çalışmaları hiç yapılmamış ya da tamamlanmamıştır. Desteklenecek proje, seçim sürecindeki bağımsız değerlendirici aşaması, önemli eksiklikleri barındırmaktadır.

Kalkınma ajanslarının varoluş gerekçelerinden birisi olan bölge içi gelişmişlik farklarını azaltma misyonu çerçevesinden bakıldığında, mali destek programı kapsamında verilen ajans destekleri tersine sonuçlar doğurabilmektedir. Mevzuatta yer almamasına rağmen ajans taşınmazları başka kurumlara tahsis edilmektedir. Bu ve benzeri daha birçok sorunun hâlâ devam ettiği düşünüldüğünde, ajanslar hakkında ortaya çıkan olumsuz tablo daha da derinleşmekte, kuruluş amaçlarını dahi yerine getirememektedir.

Şimdi kurulması öngörülen "Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı" Kültür ve Turizm Bakanlığının yapması gereken iş ve işlemleri kendi bünyesine taşımaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığının yetkisine giren çalışmaların bir ajans vasıtasıyla yapılmak istenmesinin, Bakanlığı işlevsiz bir duruma sokacaktır düşüncesindeyiz. Burada belediyeler, özellikle kurum ve kuruluşlar, ilgili akademik birimler ve kadın kurumları bu süreçlerin hangi aşamasında yer alıyor ya da alacaklar?

Teşekkür ediyorum.