KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, yemekleri de böyle arada geçiştiriyoruz vallahi; öğlen pide, akşam simit.

BAŞKAN - Ne yapalım, bugün bitireceğiz.

BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) - Ekonomi yapıyoruz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ekonomi yapıyoruz da yemek arası dahi veremiyoruz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok önemli bir maddeyi görüşüyoruz ve torba yasaya baktığımızda arkadaşlar, çok önemli maddeler görüştük ama inanın, vicdanen hiç rahat değilim. Elbette, kapitalizmin hâkim olduğu bir dünyada yaşıyoruz, şirketlerin, bireylerin ezdiği bir dünyada yaşıyoruz ve kapitalizmin -bildiğimiz gibi- vicdanı yoktur arkadaşlar, kapitalizm vicdansızdır. Pek çok ülkede kapitalizm yaşanıyor ama bazı ülkelerde daha vicdanlı, daha orta vicdanlı kapitalizmler yaşanır, o da vicdansızdır ama bizim gibi ülkelerde vahşi kapitalizm yaşanır ve orada hiç vicdanı arayamazsınız.

Bakın, arkadaşlar, iki gündür görüştüğümüz maddelere bakalım veya görüşeceğimiz maddelere bakalım, şimdi, şehir hastanelerini görüşeceğiz mesela. Neden? Çünkü şehir hastanesine yatırım yapan firmalarla -şu anda kur arttı- yeniden anlaşma olasılıklarını değerlendireceğiz ve o firmaları rahatlatacağız bir şekilde. Enerji anlaşmalarını tekrar değerlendirdik ve enerji anlaşmalarında Cengize, Koline, Limaka enerji yatırmalarında yeniden sözleşme yapma hakkı verdik. Turkcellin, Vodafonenun, TÜRK TELEKOM'un talep ettiği bir madde var, onu görüşeceğiz. Değerli arkadaşlar, bankaların tabii ki talepleri, onu konuşuyoruz üç saattir; şirketlerin talepleri var, onları konuşuyoruz; büyük şirketler sıkışmış durumdalar, onu konuşuyoruz. Ve arkadaşlar iki gündür gerçekten 82 milyon bize bakıyor -az önce Sayın Emecan da söyledi- 82 milyon gelecek kaygısı duyuyor ve bunların büyük çoğunluğu yoksul arkadaşlar ama onların adı yok. O büyük kesimde 8 milyon işsizimiz var, asgari ücretli milyonlarca vatandaşımız var, 2.020 lira asgari ücret alıyorlar ve açlık sınırı 2.124 TL'yken 2.020 TL alıyorlar. Çalışanlarımızın büyük çoğunluğu yoksulluk sınırının altında maaş alıyorlar, 7 bin lira yoksulluk sınırı arkadaşlar. Çiftçilerimiz geçinemiyor, esnafımız siftahsız dükkân kapatıyor, emeklilerimiz geçinemiyor, emeklilikte yaşa takılanların sorunları var, biz bunları çok az bahsettik. Niçin diyoruz Sayın Başkan, bakın "Kalkınma planını sosyal taraflarıyla birlikte görüşelim." talebini niçin size ilettim? Bilmiyorum, umarım o konuda adım atmışsınızdır. Çünkü sosyal tarafların sesini duyarsak, işçi kesimlerinin, emekçi kesimlerinin, emeklilerin derneklerinin, çiftçi kesimlerinin, ekoloji gruplarının, kadın gruplarının -mesela kadının adı yok- bunların sesini duyarsak belki hani o vicdansız kapitalizmin etkisinden biraz sıyrılırız -hani, burada bizi görüyorsunuz, talepler hep o yönden geliyor, şirketler kesiminden- gerçek anlamda toplumun taleplerini duyarız. Belki o zaman... Açıkça söylüyorum, bakın, hani, Einstein'ın bir lafı vardır "Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde edemezsiniz." der. Orada tabii bir sıfat kullanır "...farklı sonuçlar beklemek delilerin işidir." der, onu kullanmamış olayım ama aynı şeyleri yaparak analitik zekâya, kafaya sahip bir kişi bilir ki farklı sonuç elde edemez. Yani kimyada aynı girdileri sokarsanız farklı çıktı olmaz. Biz de dört yıldır şu anda yapmakta olduğumuz şeyleri defalarca yaptık arkadaşlar. Defalarca vergi affı yaptık, defalarca varlık affı yaptık, defalarca yapılandırma yasaları buradan geçti arkadaşlar, geçen yıl da İstanbul yaklaşımı yasası buradan geçti, uygulandı. Şu anda ikinci grup olan bu 100 milyarlarca liranın büyük çoğunluğu zaten yapılandırılmış olanlar. KGF buradan geçti arkadaşlar, 300 küsur milyar KGF'yle bu ikinci grup olanların çoğunluğu yapılandırıldı, bunların hepsini yaptık. Değerli arkadaşlar, bu çerçeveden baktığımızda, yaptığımız şeyleri tekrar yapıp farklı sonuç elde edeceğimizi düşünüyoruz, edemeyeceğiz.

Bakın, bunu kabul edersek sorunumuz şu: Şimdi, bünye hasta, bünyeye sürekli kortizon verdik, geçici rahatlama etkileri söz konusu oldu, bu düzenlemede de geçici bir rahatlama etkisi söz konusu olabilir yani uluslararası konjonktür izin verir, Amerika biraz faiz düşürür, işte, gelişmekte olan ülkelere biraz fon akımı ki bugünlerde oluyor, olabilir, bünye geçici bir süre rahatlayabilir ama temel sorunlara neşteri atamazsak bünye hasta ve emin olun çok da kötü günler bizi bekleyebilir. Şunu tespit edemediğimiz sürece yani temele, demokrasinin krizinin ekonomik krize yol açtığı teşhisini yapamadığımız sürece hiçbir sonuç elde edemeyeceğiz arkadaşlar. Öncelikle, bu teşhisi yapmamız gerekir ve bu meseleyi demokrasi krizini çözme odaklı olarak bakmamız gerekir.

Sayın Başkan, bu servisle beraber konuşma olduğu zaman da gerçekten, inanın, çok zorlanıyoruz, onu da söyleyeyim.

BAŞKAN - Yok, senin her zaman performansın iyi.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Eyvallah.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Hep de size denk geliyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ne yapalım işte, öyle denk geliyor, kısmet.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, az önce bahsettim, çiftçiler, emekçiler, çiftçi Hüseyin amca, emekçi Mehmet amca, efendim, emekli Ayşe teyze bütün bunlar buraya bakıyorlar şimdi. Diyorlar ki: "Arkadaş, milletvekillerimiz bizim hayrımıza ne yapıyor?" Gerçekten, böyle bakıyorlar. Şirketlerin hayrına çalışıyoruz ama bakın, ben şirketlere karşı olan bir insan değilim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sonuç olarak, mevcut, nesnel duruma göre elbette şirketler de olacak, bankalar da olacak, çalışanlar, emekçiler de olacak, çiftçilerimiz de olacak, esnaflarımız da olacak ve bunların, bu bütünün yarattığı bünye etkin bir şekilde işleyecek ama sosyal taraflar eğer adalet bulamazsa yalnızca şirketler odaklı, bankalar odaklı bir bakışa sahip olursak emin olun, o şirketler de abat olmazlar. Ya, Turkcell'in 30 milyon müşterisi var, tamam mı, efendim, bankaların on milyonlarca müşterisi var, kim bunlar? İşte bu bahsettiğimiz emekçiler, emekliler, çiftçiler. Eğer ki bu bahsettiğimiz müşteriler yani tüketiciler eğer iyi hissetmiyorlarsa, eğer gelirleri yoksa, eğer işleri yoksa, eğer gelecek kaygıları varsa, geleceğe dair güvenleri yoksa ne yaparlar? Merkez Bankası tabiriyle harcama davranışları değişir. Yani kısarlar kendilerini, korkarlar, gelecekten endişe ederler hatta gelirleri yoksa harcayamazlar. Çünkü dedim ya, asgari ücret açlık sınırının altındaysa o tüketiciden bir harcama beklemeyin. Onlara ne yaptık? Bakın, hiç adları yok, 100 milyon üzeri borçlular, 150 milyon, 500 milyon, 5 milyar, toplamda 3 trilyon, 500 milyar yapılandıracağız. Ya, Allah'ınızı seviyorsanız, yıllarca tüketicilere "Gidin bankalara geliriniz yetmiyorsa, bireysel kredi alın." diye pompalanmadı mı? Bankalar çarşaf çarşaf hâlâ yapıyorlar "Gel, 10 bin lira, al 300 lira, bayram kredisi, bilmem ne kredisi, ayda 500 lira öde, 100 lira öde..." yapmadı mı? "Taşıt kredisi, gel, al, ödersin nasıl olsa. Konut kredisi, gel vatandaş" demedi mi? Bunlar satıldı, kredi pompalandı vatandaşlarımıza ve milyonlarca vatandaşımız şu anda o borçlarını ödeyemiyorlar, ciddi bir borç krizi yaşıyorlar.

Peki, sabahtan beri, borç krizi yaşayan vatandaşlarımızın, dar gelirli vatandaşlarımızın adı burada geçti mi arkadaşlar, ismi geçti mi? "Onların borçlarını ödeyebilecekleri şekilde faizlerini 'haircut' yapıp, bir kesinti yapıp uzun vadeli yapılandıralım." diye bir cümle geçti mi? Hayır. Yani tüketici kredileri, konut kredileri, taşıt kredileri, kredi kartları ödenemiyor. Herkes asgari ödemesini kredi kartının ya yapabiliyor ya onu da yapamıyor. Çünkü gelir azalıyor yani gelir reel olarak azalıyor. Ve bu çerçevede de artık tıkanmış durumda. Tıkanıklık bankalarda, şirketlerde değil, tüketicide, tüketiciyi harekete geçirebilirse, tüketici güven duyabilirse, gelirle buluşabilirse, borcunu ödeyebilecek programlandırmaya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, siz de damlata damlata veriyorsunuz.

BAŞKAN - Yok, on dakika oldu.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yok, Başkanım, beş artı üç oldu.

BAŞKAN - Yok, hayır, beş vermedim, altıdan başladık, altı başladık, sen iyi bak.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Altı artı üç, dokuz oldu o zaman.

BAŞKAN - Hayır. Ama arada eklediğim süreler var.

Bak, sen hesapla, on dakika oldu ama önemli değil, süre önemli değil.

Buyurun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkanım, yine insicamım bozuldu, nerede kalmıştım?

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Aynı şeyleri tekrarladığın için fark etmiyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yani tüketici, arkadaşlar, yani vatandaşlarımız, yoksullar, emekçiler, çiftçiler, esnaflar odaklı bakmadığımız sürece -emin olun, bakın, bu odaklı bakmıyoruz, üç saattir konuşuyoruz, iki gündür konuşuyoruz- ne bankalar abat olur ne Turkcell abat olur ne efendim Cengiz, Kolin, Limak abat olur, hiçbirimiz abat olmayız. "Tüketici" dediğimiz değil, halk, yoksullar odaklı bakmalıyız. Onları rahatlatmalıyız ki onlar iyi hissetsinler.

Tabii, yine mecburen gidip bankalara borçlarını ödeyecekler, şirketlerden alışveriş edecekler, ürettiği şeyleri, kurumlardan ve onlar da iyi hissedecekler. Yani gerçekten tersinden bir kere bakmayı deneyelim ya. Ama bakın, bu çok radikal bir bakıştır, hiç denemedik. Hep şirketleri iyi hissettirmeye çalıştık ama sonuçta olmadı arkadaşlar. Onlarca kez yapılandırma, vergi affı, şu, bu işe yaramadı ve bu sefer de yaramayacak korkarım.

BAŞKAN - Evet Sayın Paylan...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Tamam, toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN - Lütfen...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ben ilk kez söz aldım Başkanım, iki, üç kez söz alanlar da oldu, ilk kez söz aldım ve bitiriyorum, iki dakika daha toparlıyorum.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Daha önce konuştuklarınız da oldu.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, şey yapmayalım.

Buyurun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ama Cemal Bey, çok önemli bir konuyu görüşüyoruz.

Yani bakın, bu perspektifle bakmayı öneriyorum. Ben etkili olacağını, sonuçta, kabul edeceğinizi düşünmüyorum ama en azından sizleri etkilemeye çalışıyorum. Bu perspektifle bakmadığımız, hiç denemediğimiz için daha doğrusu hep aynı şeyleri yapıyoruz, farklı sonuç alamıyoruz. Emin olun böyle. Ve kamu vicdanını yaralıyoruz. Yani vatandaşlarımız inanın şunu söylüyorlar, sokakta bizi çeviriyorlar: "Ya, arkadaş, yüzde 15 çaya, yüzde 16 şekere, yüzde 20 şuna, buna zam gelirken bana neden yüzde 5 zam veriyorsunuz?" diye vatandaş yolda benim yolumu çeviriyor. Çoğu bu yüzde 5'i de bulamıyor biliyor musunuz, kamu bu yüzde 5'i veriyor, özel sektör diyor ki: "Kriz var arkadaş, ya aldığına razı ol, sıfır zam ya da kusura bakma güle güle." aynen böyle diyor bakın. Özel sektör bunu da diyemiyor ya imkânı yok diye...

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Vatandaş sadece sizi çevirmiyor, bizi de çeviriyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Biliyorum.

O anlamda, bakın, bence arabayı atın önüne koymayalım.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Zaten sizi çevirmesi lazım, bizi niye çeviriyor, bizim ne günahımız var?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bir sefer farklı bir bakışı deneyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen, tamamlayınız.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bitiriyorum Başkanım.

Şimdi, arkadaşlar, bu yapılandırmalara şirketlerden önce bankalar karar vereceklermiş, bağımsız bir denetim kuruluşuna gideceklermiş, bağımsız bir denetim kuruluşu raporu da uygun olursa yapılandırılacakmış.

Değerli arkadaşlar, bakın, yıl başından bu yana ciddi anlamda kamu bankaları piyasaya para verdiler. Özel sektör bankaları şu anda çekiniyorlar çünkü verilebilecek şirket bulamıyorlar. Demek ki kamu bankaları daha çok risk aldılar yani verilmeyecek durumda olan şirketin borçlarını yapılandırdılar ve bu eğilim korkarım ki İstanbul yaklaşımında da böyle olacak. İstanbul yaklaşımında da kamu bankaları ağırlıklı, kamunun fon aktarması ağırlıklı olacak ve bu da bence sonuç almayacak.

Sürem kısa olduğu için kısadan söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, bakın, bu torbada varlık barışı da var, herkesin dikkatine sunuyorum bunu. Başkanım rakam verince düzeltmeye çalışıyor. Servetin büyük çoğunluğu, hadi 60'ı demeyeyim, şimdi yapılandırılacak kişilerin elinde arkadaşlar. Bakın, servetin büyük çoğunluğu şu anda bu borçları yapılandırılacak şirketlerin sahiplerinin elinde. Ama ne yapıyorlar? Türkiye'de bir alışkanlık var, bunu hepimiz biliyoruz, şirketlere öz sermayeye koyulmuyor, öz sermaye zayıf bu şirketlerde, servetler başka yerlere götürülüyor ya yurt dışına götürülüyor ya Türkiye'de başka yerlerde değerlendiriliyor, şirketlerin borcu içeride kalıyor ve öz sermayeyle buluşmuyor.

Bakın, bu yapılandırma sırasında, benim önerimdir, şirket ortaklarının mal varlığına mutlaka bakılmalı çünkü kamu kaynağı aktarılacak olan, böyle gözüküyor yani kamu kaynağı aktarılacak.

BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) - Kamu kaynağı aktarılmıyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Aktarılıyor arkadaşım, aktarılıyor. Niye? Bak, KGF'de de aktarıldı.

Şimdi, Vergi Harç Fonu'nu düşürürken de aktarıyorsunuz, yeniden yapılandırma sırasında da aktaracağız, aktarılacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bunlar eğer ki bir kar topu gibi dönüp daha büyük bir kriz olarak üzerimize düştüğünde o zaman, arkadaşlar, bunların tamamı kamu bankalarının üzerinde kalacak, kamunun üzerinde kalacak. Şimdi yapmamız gereken, bir önerim var, bu yapılandırmalar sırasında şirket ortaklarının varlıklarına da mutlaka bakılmalı, yurt içi ve yurt dışı. Maliyemize buradan çağrı yapıyorum: Man Adası, Panama, Malta'daki belgelerdeki listelere baksınlar ve o listelerde olanların yapılandırmalarını yapmasınlar diye öneriyorum. Milyarlarca para, 200 milyar dolar yurt dışında, 300 milyar dolar borç içeride var arkadaşlar ve ciddi servetler dışarıda ve içeride borçlar yapılandırılmaya çalışılıyor. Bu anlamda da mutlaka bakılması lazım.

Ezcümle şunu söyleyeyim: Demokrasi krizimizi çözmeden, hesap soran, hesap verebilen bir sistem içine geçmeden ekonomik krizlerini çözemeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)