| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023) Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/777) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 15 .07.2019 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri ve olmayan sivil toplum temsilcileri; herkesi saygıyla selamlıyorum tekrar.
Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı; öncelikle teşekkür ediyorum, ciddi bir emek var belli ki yani ciddi bir politika metni ancak eksiklerini vurgulayacağız tabii ki muhalefet partisi olarak. Dediğim gibi öncelikle usulen eksiklik var yani "Toplumun geniş kesimlerinin görüşlerini aldık." dediniz ama burada hâlâ bunlar dillendirilmedi, ne boyutta yansıdı, hangi kesimin ne talepleri vardı, siz bu taleplerin ne kadarını bu politika metninde yansıttınız, ne kadarını yansıtmadınız, bunları maalesef bilmiyoruz.
Değerli arkadaşlar, kalkınma planlarının hedefi topluma huzur ve refah vermektir. Hani adına "kalkınma" deyin, başka ne derseniz deyin, toplumu daha çok huzurla ve daha çok refahla buluşturmaktır bunların hedefleri. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, niye bu eleştiriyi yaptım? Bakın, bir önceki kalkınma planı da inanın bu usulle tartışılmış, aynı usulle tartışılmış. Sivil toplum temsilcileri buraya katılmamış, muhalefet partilerinin görüşleri yansımamış, muhalefet partilerinin hiçbir önergesi bu kalkınma planına yansımamış ve arkadaşlar, bu kalkınma planının bütün hedefleri, bırakın beş yılı, bir yıl içinde akamete uğradı. Şimdi, bakın, mesai harcıyoruz, ciddi bir emek var ortada, ciddi bir çalışma var. Biz diyoruz ki: Bunu daha güçlü hâle getirelim. Bütün Türkiye'nin metni hâline getirelim; işçinin, emekçinin, kadının, gencin, emeklinin, çiftçinin metni hâline getirelim, toplumun yoksullarının metni hâline getirelim. Bununla ilgili de katkı sunmak istiyoruz diyoruz ki daha güçlü bir metin olsun, hepimizin metni olsun. Hepimiz şunu diyebilelim: Bakın, bunu AK PARTİ getirdi ama biz HDP olarak da şu katkıyı verdik, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu katkıyı verdik, DİSK, KESK şu katkıyı verdi diyebilelim ama maalesef o katkıyı verme imkânımızı Sayın Başkan şimdilik maalesef akamete uğrattı ama umalım ki önümüzdeki saatlerde, günlerde bu müzakere şartlarında katkı verme şartlarımız ortaya konulur.
Değerli arkadaşlar, kalkınma planını 15 Temmuz hain darbe girişiminin 3'üncü yıl dönümünde görüşüyoruz. Öncelikle bu darbe girişimini lanetliyorum ve darbede hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımızı saygıyla anıyorum.
Değerli arkadaşlar, darbeler maalesef her zaman Türkiye'nin, ülkemizin ta Osmanlı'dan beri ayağına prangalar vurmuştur. Ortalama her on yılda bir darbe girişimleriyle karşı karşıya kalıyoruz ve ben son söyleyeceğimi ilk başta söyleyeyim, Türkiye'nin bir milletvekili olarak ben bu salonda olan herkese soruyorum: Herhangi bir milletvekilimiz veya bu salonda bulunan herhangi bir kişi "Darbe dönemleri kapanmıştır." diyebilir mi? "Darbelerle yüzleşilmiştir, darbelere hesap sorulmuştur ve Türkiye'de bir daha asla darbe olmayacaktır." diyebilir mi? Bakın, bunu Yunanistan vatandaşları diyebiliyor, defalarca darbe olmuştur, İspanya bunu söyleyebiliyor, Fransa söyleyebiliyor, İtalya söyleyebiliyor. Bu ülkelerde defalarca darbe yaşanmıştır ve şimdi o ülkelerin vatandaşları diyor ki: "Bir daha asla bizim ülkemizde darbe olmaz." Bunu öz güvenle söylüyor ama biz, ben söyleyemiyorum. Neden? Çünkü darbeyle ve darbe dinamiğiyle etkin bir şekilde yüzleşmedik arkadaşlar ve bu şekilde eğer ki bir suçla etkin bir şekilde yüzleşmiyorsanız o suç tekrarlar. Umarım ben yanılırım ama geçmiş darbe dinamikleriyle de etkin bir şekilde yüzleşmedik, maalesef 15 Temmuz darbe girişimiyle de etkin bir şekilde henüz yüzleşmedik, umarım bu adaleti sağlarız.
Bakın, 15 Temmuz günüyle hep uğraşıyoruz, hep o gün olanları söylüyoruz. Elbette söyleyelim, o gün vatandaşlarımız katledildi bu ülkede, onların hesabını darbecilerden sonuna kadar soralım ama bakın, arkadaşlar, her darbenin bir hazırlık dönemi vardır. 12 Eylül darbe günlerinde ben daha çocuktum ama çok iyi hatırlıyorum. Solcu kahvesine bomba koyan el ile sağcı kahvesine bomba koyan el aynı eldi, bu ülkeyi birbirine düşüren aynı eldi. Çok uzatmayayım, 15 Temmuz darbe dinamiğini hazırlayan el de aynı eldi, o karanlık darbeci zihniyetti, toplumun fay hatlarına nifak sokan bir zihniyetti. Biz toplumun fay hatlarına nifak sokan bu zihniyeti defalarca ortaya koyduk, defalarca siyasi iktidarı uyardık, bakın, bir darbe dinamiği devrededir dedik. Nereden biliyorduk? Geçmiş darbe dinamiklerinden biliyorduk. Suruç'ta bomba patladığında, gelin bu işin üzerine gidelim, bu işin içinde bir oyun olabilir dedik. O günlerde hâlâ barış süreci devam ediyordu, barış sürecini dinamitlemek için Suruç'ta bomba patlatıldı. Bununla ilgili Meclise araştırma önergeleri verdik ama siyasi iktidar bakmadı. Ceylanpınar'da 2 polisimizin öldürülmesi üzerine araştırma önergesi verdik, bu işin içinde bir oyun var dedik, toplumun fay hatlarına nifak sokulmaya çalışılıyor, bir darbe dinamiği vardır dedik, gelin buna bakalım dedik, güldünüz geçtiniz ama o gün barış dinamitlenmişti ve o günden sonra da maalesef binlerce vatandaşımızı kaybettik ve ondan sonra da darbeye yüründü arkadaşlar. Ankara Gar katliamına gelin bakalım dedik, havaalanı saldırılarına kim yol verdi gelin bakalım dedik çünkü Ankara Gar katliamında bombalayan el ile Suruç'u bombalayan aynı eldi, aradan aylar geçmesine rağmen bu eylemleri yapabilmişti ama devlet içindeki o çete bu darbe dinamiğine yol vermişti. Bunların hiçbirine bakmadık arkadaşlar, hâlâ da bakmıyoruz. Bakın, darbenin hazırlık süreciyle ilgili herhangi bir yargılama yoktur. Darbelerin hazırlık süreçlerine bakılırsa eğer yüzleşilebilir. 2007'deki o darbe dinamiğinin öncesinde Hrant Dink cinayetine gelin bakalım dedik, Rahip Santoro cinayetine gelin bakalım dedik. O cinayetlere bakılabilseydi, Danıştay baskınına bakılabilseydi 2007'deki o darbe bildirisi de olmayacaktı ama maalesef bunların hiçbirine bakamadığımız için ta Babıali baskınından beri süren darbe dinamiği yoluna hep devam ediyor, kötülük yoluna devam ediyor, toplumun içine nifak sokuyor. Maalesef biz siyasetçiler olarak da darbelerle etkin bir şekilde yüzleşemiyoruz, maalesef bazen darbelere de Allah'ın bir lütfu deyip kendi iktidarımızı tahkim etmek için kullanıyoruz; 15 Temmuz darbe girişimi de maalesef bu şekilde oldu arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, darbelerin panzehri demokrasidir, bunda bu sefer mutabık kalalım, bütün darbelerin panzehri demokrasidir. O bahsettiğim Yunanistan, İtalya, İspanya, Fransa darbe dinamiklerinden bu şekilde çıkmıştır. Eğer ki inanın tek adama yetki vermiş olsalardı orada darbeler devam ederdi, kurumlar eğer ki tarumar edilmiş olsaydı Yunanistan'da da bugün darbeler olurdu ama Yunan halkı eğer bugün darbeden korkmuyorsa kurumlarının denge denetim mekanizmaları yüzünden korkmuyor.
Şimdi, diyeceksiniz ki: "Kalkınma planını görüşüyoruz arkadaş, ne alakası var bununla? Tam da budur arkadaşlar. Bakın, Daron Acemoğlu bunun kitabını yazmış, herkesin tekrar okumasını tavsiye ederim, "Why Nations Fail" yani "Ulusların çöküşü" diye tanımlıyor. "Uluslar niye çöker?" diyor, "Eğer ki kurumlarınız güçlü değilse, denge denetim mekanizmalarınız etkin değilse o ulusta huzur da olmaz, refah da olmaz. Eğer yalnızca para gözüyle bile bakılıyorsa refah da olmaz." diyor. Kurumlar eğer güçlüyse kalkınma da olur. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, bu kalkınma planının tek bir başarı şansı var: Demokratik hamlemizi yapmak, kurumlarımızı güçlendirmek, kurumlar arası denge denetim mekanizmalarını sağlamak, bunun dışında hiçbir başarı şansı yok. 2013'te belirttiğiniz 2023 yılı hedeflerimizin şu anda yarısını vadediyorsunuz, emin olun, eğer ki biz bu yolda devam edersek bir yıl sonra, iki yıl sonra da şimdi vadettiğiniz hedeflerin yarısını konuşuyor olabiliriz maalesef. Umarım ben yanılırım ama tarih bunun yüzlerce örneğini bize gösterdi. Kurumlar işlemiyorsa, denge denetim mekanizmaları işlemiyorsa kalkınma da olmaz, huzur da olmaz, refah da olmaz.
Bakın, burada açıklardan bahsediyorsunuz. Efendim, cari açık, bütçe açığı, şu, bu, şu hedefler, bu hedefler... Ya, arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı bir hayal ortaya koymuştu, bakın, 2011 seçim kampanyasında "Hedef 2023" diye bir hedef ortaya koymuştu, bir Türkiye hayalinden bahsetmişti. Neden bu hayaller çöktü? Neden 25 bin dolarlık bir ekonomiye doğru yürüyemiyoruz? Çünkü demokrasi açığımız var. Bakın, cari açığı, bütçe açığını, şunu, bunu bir kenara koyun, demokrasi açığımız var arkadaşlar, vicdan açığımız var bakın, vicdan açığımız var. Toplum şu anda kutuplaşmış durumda, birbirine karşı vicdani empati duygularını kaybetmiş durumda büyük oranda. Vicdan açığımız var arkadaşlar. Adalet açığımız var, çok ciddi adalet açığımız var. Eğer ki bu açıkların üzerine gidemezsek cari açıkmış, bütçe açığıymış, şunlar bunlar yönetilemez. Bazı ülkeler gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 4'ü de açık verebiliyor bütçesinde, yüzde 5'ini de açık verebiliyor ama o ülke ekonomik krize girmiyor. İlla "Yüzde 3 verince ekonomik krize girersiniz." diye bir şey yok ama biz yüzde 2'yi geçtik mi kriz tamtamları çalıyor. Neden? Çünkü demokrasimiz zayıf. Demokrasimizi güçlendirebilirsek diğer açıkları her türlü yönetebiliriz arkadaşlar. Bakın, dediğim gibi, bu kalkınma planında vicdan yok arkadaşlar, vicdan açığı var. Emekçilerin ifadeleri yok, kadının adı yok. Bakın, bir önceki kalkınma planında "toplumsal cinsiyet eşitliği" ifadesi varken bu planda bu ifadeler dahi kaldırılmış.
Değerli arkadaşlar, elbette bir ülkede yürütme olacak, bakın, elbette olacak. Her ülkede var yürütme. Şunu da söyleyeyim, yani başkanlık sistemiydi, parlamenter sistemdi, bundan azade olarak bunu söylüyorum, hangi sistem olursa olsun bir yürütme olacak. Toplum seçmiş, Sayın Cumhurbaşkanına oy vermiş. Bir yürütme olacak ama hep beraber kendimize şunu soralım Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, size de soruyorum: Sayın Cumhurbaşkanını Türkiye'de dengeleyecek, denetleyebilecek herhangi bir kurum var mı? Ben yok diyorum. Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak bunu söylüyorum. Siz şunu vadettiniz: "Güçlü Meclis" diye vadettiniz. Bakın, daha önce zaten güçsüzdü, parlamenter sistemde de çok ideal bir durumda değildik, zaten güçsüzdük yürütmeye karşı. İnanın, yeni sistemde, son bir yıldır şu Meclise yalnızca ferman gönderiyorsunuz. Fermanlar yazılıyor, çoğu da bu Plan ve Bütçe Komisyonundan geçiyor, inanın, virgülünü değiştirmeye imtina ediyoruz burada, imtina ediliyor. Bu anlamda pek çok arkadaşımız, iktidar partisi mensupları dâhil, sizin gönderdiğiniz fermanları uygun bulmasalar dahi yürütmenin yasama üzerindeki gücü, tahakkümü yüzünden bunları geri gönderemiyorlar. Torba yasa yöntemini mesela uygun bulmuyoruz. Burada bir kişi desin ki "Torba yasa çok uygun bir yöntem." Ama bir tane dahi torba yasayı biz size geri gönderemedik. İşte bu anlamda güçsüzüz, sizi dengeleme, denetlemeden yoksunuz. Neden? Çünkü arkadaşlar, 15 Temmuz darbesinden sonra bu Meclise bir darbe daha yapıldı. Bakın, dokunulmazlıkların kaldırılması üzerine bu Meclisin üyeleri, o "FETÖ'cü" dediklerimizin kumpaslarıyla hazırladıkları iddianameleri kullanarak maalesef şu andaki yürütme bu Meclisin üyelerini tutukladılar, hapse gönderdiler ve karşılarına ifadeleri dışında hiçbir şey konamadı. Siyasi önermeleri yalnızca vardı o Meclis üyelerinin "Biz Türkiye'yi şöyle daha iyi yaparız." demişlerdi, o iddialarla üç yılı aşkın süredir hapisteler. 15 Temmuzdan bir ders çıkarabilirdik, o musibetten bir ders çıkarabilirdik ancak 15 Temmuzdan sonra 20 Temmuz OHAL düzeniyle arkadaşlar, maalesef bu dersi çıkaramadık ve maalesef, Meclise de darbeler yapıldı, Meclisin itibarı yerle bir edildi.
Yürütmeyi dengeleyebilecek birinci kurum Meclis bu hâlde Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Diğer güç ne? Yargı. Değerli arkadaşlar, daha önce hiçbir zaman demokratik bir yargımızı olmadı, adalet dağıtan bir yargımız olmadı. Bu yüzden yalnızca AK PARTİ'yi suçlamıyorum ama maalesef en karanlık dönemlerinden biri yaşandı. Yürütmenin yargı üzerindeki vesayeti ve talimatları üzerinden yüründü, rehine siyasetleri yapıldı maalesef ve bu çerçevede yargı da sarayın bir sopası hâline getirildi, bu anlamda yargının da bir denge denetim gücü kalmadı.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve değerli arkadaşlar; bakın, bazı endekslerden bahsetmek istiyorum. Bakın, rakamlardan bahsediyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı; cari açık, şu bu. Ya, niye şu tespiti yapmıyoruz? Türkiye'nin itibarı nereden geçer arkadaşlar? Hukukun üstünlüğünden geçer, demokrasi niteliğinden geçer, basın özgürlüğünden geçer. Peki, ülkemiz Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde nerede arkadaşlar? Hukukun Üstünlüğü Endeksi 2019 rakamları... Hani "Ekonomide şöyle yapacağız, böyle yapacağız..." Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, inanın, bütün bunlar bu endekslerde yukarı çıkmamızda geçer. Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 126 ülke içinde 109'uncu sıradayız Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, 126 ülke içinde 109'uncu sıradayız. 109'uncu sırada olan bir ülke kalkınamaz, toplumuna refah ve huzur veremez. Bu ülkede ne yatırım olur ne huzur olur ne de refah olur. Biz Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde ülkemizi ilk 20'ye taşımadığımız sürece bu ülke kalkınamaz.
Peki, Basın Özgürlüğü Endeksi'nde neredeyiz Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı? Bakın, Sınır Tanımayan Gazetecilerin belirlediği endekse göre 180 ülke içinde 157'nci sıradayız. 157'nci sırada olan bir ülkede kalkınma olamaz, refah olamaz. Eğer ki basın sizi dengeleyip denetleyemiyorsa ve Sayın Cumhurbaşkanının dün yandaş gazetecileri toplayıp talimatlar verdiği "Böyle yazın ki şöyle olsun, böyle yazın ki böyle olsun." toplantılarında eğer ki yalnızca bu gazetecilerle konuşuyorsa ve uçağına yalnızca bu gazetecileri alıyorsa, kendisini eleştirmeyen, ısmarlama sorular dışında tek bir soru sorulamıyorsa o ülkede kalkınmayı unutun Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Ülkemizi Basın Özgürlüğü Endeksi'nde ilk 20'ye sokmadığınız sürece -157'nci sıradayız- bu ülkede kalkınma olamaz.
Bakın, değerli arkadaşlar, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde kendi gelir grubumuza göre bakalım. 38 ülke var bakın, 37'nci sıradayız. Bir altımızda Venezüella var. 37'nci sıradayız, bundan utanç duymalıyız.
Diğer bir endeks Demokrasi Endeksi. 167 ülke içinde 110'uncu sıradayız. Ya, ilk 100'e giremiyoruz endekslerde arkadaşlar.
Peki, Hükûmetin Gücünün Sınırlandırılması Endeksi'nde neredeyiz arkadaşlar? 126 ülke içinde 123'üncü sıradayız. Bakın, denge denetimden bahsediyorsunuz burada. Bu metinde var Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Sizi dengeleyip denetleme endeksinde 126 ülke içinde 123'üncü sıradayız, sondan 3'üncüyüz. Yani denge denetimi buraya güzel güzel yazmakla olmuyor Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, kurumları ayağa kalkmasıyla sizi dengeleyip denetleyebiliriz.
Şeffaflık Endeksi'nde 126 ülke içinde 94'üncü sıradayız. Tek ilk 100'e girdiğimiz endeks de bu, yüzden 6 eksiğiz.
Temel Haklar'da 126 ülke içinde 122'nci sıradayız Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Yani Meclis sizi dengeleyemiyorsa denetleyemiyorsa, yargı sizi dengeleyip denetleyemiyorsa, basın yazamıyorsa, özgür bir şekilde sizi eleştiremiyorsa... Ki ben Cumhurbaşkanı olsam en çok basının yazmasını isterim. Çünkü bir kişi eleştirilemiyorsa hata yapar. Ben sizin yerinizde olsam basına derim ki: "Beni sonuna kadar, sabaha kadar eleştir." Neden? Hatalarımı gösterir çünkü basın.
BAŞKAN - Sayın Paylan, son iki dakikanız.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ne çabuk bitti?
Peki, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, sivil toplumun durumu nasıl? Ya, Allah'ınızı seviyorsanız, şimdi konuşuyoruz, bakın, iki gün sonra Sevgili Osman Kavala'nın gene mahkemesine gideceğiz, iki yıldır cezaevinde. Bu ülkenin hep iyiliğini istemiş, hep barışını istemiş, hep sivil toplumun gelişmesi için mücadele etmiş bir insan ve onun gibi binlercesi cezaevinde. Sivil toplumdan bahsediyorsunuz, güçlenmesinden bahsediyorsunuz. Hadi bunun emsallerini koyalım. Ayinesi iştir kişinin yazıya, lafa bakılmaz. Sevgili Selahattin Demirtaş hapisteyse, Figen Yüksekdağ hapisteyse, Osman Kavala hapisteyse, gazeteciler hapisteyse hangi basın özgürlüğünden bahsediyoruz -metinde var- hangi denge denetimden bahsediyoruz?
Bakın, önemli bir türbülanstan geçtik, kabul ediyorum, çok önemli bir türbülanstan geçtik arkadaşlar ülke olarak ama bu musibetten bir ders alıp almamamız bizim belirleyecek geleceğimizi ve bir daha darbe olup olmayacağını, bir daha o alçakların ülkemizin özgürlüğüne kastedip etmeyeceğini bizim bu musibetten bir ders alıp almamamız belirleyecektir ve bu anlamda hep beraber Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, bu sistemle değil, hemen önümüze koymalıyız... Bakın ben başkanlık sistemine kategorik olarak karşı olarak birisi değilim, tercihim parlamenter sistem ama demokratik bir başkanlık sistemi de olabilir, antidemokratik bir parlamenter sistem de olabilir. Biz sistemimizi demokratikleştirmek istiyorsak bütün denge ve denetim mekanizmalarını güçlendirmeliyiz. Bunun dışında ne kalkınma olur ne refah olur ne huzur olur bu ülkede. Hep beraber arkadaşlar, bu politika metinlerinde belirtilen rakamların yerine vicdanı koyalım, adaleti koyalım, hukuku koyalım, bu endekslerde yükselelim, emin olun, bakın, geri kalan rakamlardan bahsetmeye gerek yok. Biz kurumlarımızı ihdas edelim, demokrasimizi güçlendirelim, vatandaşımız bilsin ki bir mahkemeye gittiğinde adalet bulacak, vatandaşımız bilsin ki bir gazeteye gittiğinde derdi yazılacak, vatandaşımız bilsin ki çocuğunu ilk 100'de olan üniversitelere gönderebilecek ve oradaki hocalar bir barış bildirisine imza attığı için hapsedilmeyecek. Emin olun, geri kalan kalkınmayı bizim vatandaşımız yapar; girişimci vatandaşlarımız var, emekçi insanlarımız var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Onun dışındaki adaleti de emekten yana, ekolojiden yana, kadından yana, gençten yana kuralım.
Hepinize saygılar sunuyorum.