| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023) Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/777) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 15 .07.2019 |
YÜKSEL MANSUR KILINÇ (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, değerli bürokratlar ve medyamızın değerli emekçileri; saygılarımı sunuyorum.
Söz edildiği gibi, kalkınma, salt ekonomik bir gelişme değil, büyümeyi tarif eden bir gelişme değil, bunun yanında, sosyal, siyasal ve kültürel alanın da gelişmesini tarif eden bir gelişme. Bu çerçevede, özellikle sosyal ve kültürel alandaki gelişmelere etkisi açısından kalkınmanın medya ilişkilerini değerlendirmek istiyorum.
Bu çerçevede bakıldığında, kalkınma ile medyanın karşılıklı ilişki içinde olduğunu görürüz. Ekonomik ve toplumsal kalkınma güçlü bir medya için olumlu bir ortam demektir. Toplumun doğru şekilde bilgilendirilmesi, siyasal ve ekonomik süreçlerin toplum adına denetlenmesi için de güçlü bir medyaya ihtiyaç vardır. Medya, kalkınma planındaki hedefleri doğru şekilde tüm topluma ulaştırırsa ve toplum adına bu hedeflerin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini denetlerse bu aynı zamanda planın gerçekleşmesine katkı sunar. Bu çerçevede, özellikle 1960'lardan itibaren Türkiye'deki idari değişimlerin halka anlatılmasında ve dönüşümün özümsenmesinde, özellikle de o günkü adıyla kalkınma gazeteciliğinin önemi büyüktür. Bugün kalkınma planları ve medya arasındaki rolü değerlendirdiğimizde, 1960 ile 1970 yılları arasında basın alanındaki yeni gelişmeler, yeni düzenlemeler, basın kanunuyla medyanın, yani o günkü basın dünyasının özellikle siyasi iktidardan ve sermayeye karşı güçlendirilmesi, TRT'nin kamu yayıncılığı yapması ve oluşan yasal ve toplumsal ortam, TRT'nin özerk bir yapıda yayın yapması, beraberinde kalkınmayı tartışan gazeteler, dergiler, bu dergilerde düşünceye ve yoruma yer veren geniş bilgiler ve bunların kitlelerle, okuyucu kitleleriyle buluşması, 60'lı, 70'li yıllar arasındaki kalkınma planlarında büyük hamlelerin gerçekleştirilmesini beraberinde getirmiş ekonomik büyüme, ortalama olarak bugünlerden ve o günlerde diğer ülkelere göre daha da artmış. Sonrasında kalkınma planları ve kalkınma planlarında gerçekleştirmeyle medyanın rolüne baktığımızda, 80'li yıllardan sonra borçlanma ve tüketimin pompalanması ve medyanın bu alanda kullanılmasını görüyoruz ve bunda aynı zamanda gerek holding basınının öne çıkmasını, diğer taraftan gazeteciliğin temel amacı olan kamuoyunu bilgilendirme kapsamının dışına çıkarak Hükûmet ilişkilerinin yoğunlaşması ve tekelci eğilimlerle birlikte bankacılık, sigortacılık, turizm alanındaki iç ve dış sermayenin medyaya hâkim olduğunu görüyoruz.
Peki, bugüne baktığımızda ne görüyoruz? Kalkınma ile bugünkü medyamızın arasında nasıl bir bağ kurabiliriz? Ve bu kalkınma planında, On Birinci Kalkınma Planı'nda medyaya ayrılan rol nedir?
Sayın milletvekilleri, bu açıdan bakıldığında, On Birinci Kalkınma Planı'nda toplumun üzerinde olumlu etkilere sahip olabilecek bir medya planlamasının ve amacının olmadığını görüyoruz. Toplumu geleceği hazırlamak, kalkınma planı konusunda gerekli tartışmaları yaratma konusunda güçlü bir medya amacının ve planının olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla bir anlamda çağımızda aslında olması gereken sürdürülebilir gelişmeyle birlikte dolaşıma giren kavramlardan medyada sürdürülebilir kavramı artık kamu yayıncılığı yerine çoğulculuk, şeffaflık, düşünce özgürlüğü, farkındalık gibi çeşitli kavramların medya kurumları tarafından değerlendirmede devre dışı bırakılmış olması, bir anlamda kalkınmanın da, On Birinci Kalkınma Programı'nın da hangi sonuçları doğuracağını göstermesi açısından önemli.
Bugün 15 Temmuz. Bir taraftan kalkınmayı konuşuyoruz, bir taraftan 15 Temmuz darbe girişimini konuşuyoruz. Medyamız ve bu açıdan, darbe girişimini hazırlayan koşulları değerlendirdiğinizde, Onuncu Kalkınma Planı dönemine denk gelen zaman diliminde medyadaki şu değişimleri görüyoruz: Tek merkezden yayın yapma, radyo, televizyon, geleneksel medya kuruluşları ve yeni medya kuruluşlarının tümüyle tek merkeze bağlı, bağımsız medya kuruluşlarının ise, ekonomik, teknolojik, hukuki ve yönetsel, yani siyasal baskılar nedeniyle sınırlandırıldığı bir dönem.
Peki, darbe sürecinde medya nasıl evrilmiştir? Bir de buna baktığımızda, tam da bu ortam içerisinde, özellikle radyo televizyon kuruluşlarının güçsüzleştirildiğini, dayanıksızlaştırıldığını, baskıyla yayın yapamaz hâle gelmelerini ve ardından Fetullahçı terör örgütünün o günkü medya kuruluşları vasıtasıyla toplumu yönlendirmeye çalıştığını görüyoruz. Yani şunları söyleyebiliriz: 1994'lü yıllarda binin üzerinde radyo kuruluşu tam da darbe öncesinde 600-700 civarında yayın kuruluşuna dönüşmüş, birçoğu kapanmış, kapanmayanlar da Fetullahçı terör örgütünün medya organlarının doğrudan aktarıcısı durumuna gelmiştir. Radyolar böyledir, televizyonlar böyledir. Yerel televizyonlar tam da basın yayın kuruluşlarıyla, yani medya kuruluşlarıyla ilişkili kuruluşlar dediğimiz, o günün Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, Radyo Televizyon Üst Kurulu gibi kuruluşlar vasıtasıyla ve bunların eliyle tümüyle kontrol edilebilecek noktaya gelmiştir ve demokrasinin güçlendirilmesi özgür ve bağımsız bir medyayla gerçekleşebilir fikri yerine, tam tersine, buranın kontrol edilebilmesini sağlayıcı bir ortam doğmuştur. Tüm bunların, aynı zamanda...
BAŞKAN - Sayın Kılınç, son iki dakikanız.
YÜKSEL MANSUR KILINÇ (İstanbul) - ...öngörülmediğini, bunlarla ilgili önlemlerin alınmadığını, hatta bu kaygıların hiç hesaba katılmadığını, bırakın kaygıları, aynı anlayışın devam ettiğini görüyoruz. Bir taraftan TÜRKSAT'la, diğer taraftan da karasal vericilerle ilgili öngörülen maddelere baktığımızda, medyanın gelişimi ve altyapısıyla ilgili geleceğe yönelik umut veren değil, tam tersine, yerel medyanın gücünü zayıflatan, bağımsız medyayı tümüyle ortadan kaldırmaya yönelik düzenlemeler görüyoruz. Bunlardan biri, TÜRKSAT'ın özellikle yerel medya kuruluşlarına yönelik, uydudan yayın yapan kuruluşlara yönelik uygulamaları ki, bu uygulamalar içerisinde TÜRKSAT'ta yenilemeleri, ama medya alanına yönelik bir düzenlemenin medyayı yaygınlaştırıcı ve altyapısından doğru yararlanmaya yönelik bir düzenlemenin olmadığını görüyoruz. Hatta diğer taraftan, yine "Bilgi ve İletişim Teknolojileri" başlıklı bölümde sayısal yayıncılıkla ilgili atıflara baktığımızda ise, burada tamamen bir bilgi eksikliğini, yani şu anda var olan radyo ve televizyon yayınlarıyla ilgili bilgi eksikliğini görüyoruz, bu bilgi eksikliğinin de affedilir olmadığını düşünüyoruz.
BAŞKAN - Sayın Kılınç, lütfen tamamlayınız.
YÜKSEL MANSUR KILINÇ (İstanbul) - Tabii ki.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kalkınma planları aynı zamanda stratejik planlar. Bir stratejik bakış açısıyla değerlendirildiğinde, Türkiye bölgesel güç olma iddiasında olan ve bu potansiyelleri olan bir ülke. Kalkınma planının unsurlarını ve bugünkü yönetimin geleceğe ilişkin sonuçlarını öngördüğümüzde, bölgesel güç olma konusunda yeterli bir çaba ve çalışmanın olmadığını ancak risk ve tehditlerin büyüyerek gelişmekte olduğunu, dolayısıyla 2023 yılını esas alan On Birinci Kalkınma Planı'nda risk ve tehditlerin daha da büyüyeceğini şimdiden söyleyebilmek mümkün.
Teşekkür ediyorum.