KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Saygıyla selamlıyorum hepinizi.

Dün kaldığım yerden devam edecek olursam, öncelikle görev, yetki ve sorumluluk açısından Cumhurbaşkanından başlıyorum. Cumhurbaşkanı çok geniş yetkilere sahip fakat siyasal sorumluluğu bulunmayan kişi ama esasen değerlendirmemiz gereken husus Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bakanlar; idari mi, yoksa siyasal makamlar mı? Eğer siyasal nitelikte bir makam ise Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı ve bakanlar, bunlar siyasal sorumluluğu olmayan makamlardır. Buna karşılık, eğer bu makamlar idari nitelikte ise, makam sahipleri siyasal söylem ve eylemlere giremezler. İşte, bu açıdan çok ciddi bir ikilem ve anayasal sorunla karşı karşıya bulunmaktayız. Şimdi, bu açıdan, esasen rejimin veya hükûmet sisteminin değerlendirilmesine hesap verebilir olup olmadığı açısından bakmak gerekir. Hükûmet sistemi veya siyasal rejimin hangisi olduğu değil, bunun demokratik olup olmadığı hesap verebilir olup olmadığıyla ilgili bir sorundur. Bu açıdan baktığımız zaman 3 tür sorumluluk söz konusu. Biri siyasal, diğeri cezai, üçüncüsü ise hukuksal. Bu bakımdan siyasal sorumluluk kavramı 6771 sayılı Kanun'la kaldırılmıştır. Bu itibarla, değerlendirme yaparken esasen bu makamlara tanınmış olan görev ve yetkiler ağını iyi incelemek lazım. Bu çerçevede Cumhurbaşkanına çok geniş yetkiler tanınmıştır Cumhurbaşkanlığı kararnamesinden geniş atama yetkilerine kadar. Bu çerçevede sorumluluk ilkesi geçerli değildir. Burada bir kavram bazen dillendiriliyor; halka hesap vermek. Halka hesap vermek kavramı siyasal bir kavramdır, hukuki bir kavram değil çünkü Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı için böyle bir durum söz konusu olmadığı gibi, Sayın Erdoğan da ikinci dönemi sona erdiğinden böyle bir durum söz konusu olmayacaktır, o bakımdan hukuki değildir. Biz bunları değerlendirirken hangi nitelemeyi yaparsak yapalım, ister 15 Temmuz Anayasası diyelim, ister Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi diyelim, Anayasa hukukunun ve karşılaştırmalı siyaset biliminin verilerinden yararlanmak durumundayız. Bu itibarla, Fatih'ten başlayarak Tanzimat'tan geçip Meşrutiyet'le devam eden ve cumhuriyetle kurumsallaşan ve demokratikleşen bizim anayasal ve siyasal kazanımlarımız büyük ölçüde 6771 sayılı Kanun'la kaldırılmış ve saraya verilmiştir, yeniden saraya dönülmüştür 21'inci yüzyılda. Şimdi, bunu biz savunabiliriz, o ayrı bir sorun fakat bunu, bu sistemi, ulusal ve yerli olup olmamasının ötesinde, bir demokratik siyasal rejim veya hükûmet sistemi olarak nitelendirmemiz bu değindiğim hususlar nedeniyle mümkün değildir. Bu bakımdan, özüyle ilgili tartışma bu çerçevede yapılması gereken tartışmadır yani görev, yetki ve sorumluluk üçlüsünde yapılması gereken tartışma.

Şimdi, konuya, doğrudan doğruya rapora gelince. Raporda ben hemen "Hukuk Devleti, Demokratikleşme ve İyi Yönetişim" başlığıyla başlıyorum. Bu, eklemlenmiş bir başlıktır. Eğer rapor, kalkınma planı insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti ışığında yazılmış olsaydı o zaman bu deyimi kullanmazdım ama bu kavramlar ışığında yazılmadığı için son kısımda yapılan bir eklemeyi yansıtmaktadır. Böyle olduğu için de teknik açıdan birçok yanlışı barındırmaktadır. Şöyle ki: Mesela, İnsan Hakları Eylem Planı üzerinde durmuyorum, iddialı bir kavram ama ne zaman, kime yönelik olacak, hangi makamlar bunun muhatabı olacak, yasama mı, yürütme mi, yargı mı; tartışılabilir. Fakat burada esasen "Yürütmenin hukuka bağlılığı, nesnelliği, şeffaflığı ve hesap verebilirliği güçlendirilecektir." deniliyor. İyi de Cumhurbaşkanı "Yürütme benim." dediğine göre, onun herhangi bir biçimde hesap verebilirliği söz konusu olmadığına göre sanki varmış da bu güçlendirilecekmiş gibi bir izlenim yaratmak yanıltıcıdır. Bu bakımdan, bunlar ya açıklanmaya muhtaçtır ya da düzeltilmeye muhtaçtır. Hakeza Cumhurbaşkanlığı kararnameleri de bilindiği gibi gerekçeden yoksundur.

Şimdi, örnek olarak değiniyorum, sonraki, 189'uncu sayfada diyor ki: "Yargıda hedef süre uygulaması..." Şimdi, yargıda hedef süre uygulaması varsa, mesela 2016'da yayımlanan kanun hükmünde kararname ek listesinde adı yazılı olan kişi -üç yıl önce- şu anda yargıya ulaşma hakkına sahip değildir. O zaman "yargıda hedef süre" dediğiniz zaman siz üç yıl mı diyorsunuz, on üç yıl mı diyorsunuz? Bu açıdan bunlar da düzeltilmeye ve açıklanmaya muhtaçtır.

"Güvenlik Hizmetleri" başlığı altında "güvenlik" ve "terör" kavramları kullanılıyor. Bakın, bu devlet yönetiminde, bu topraklarda "ifade özgürlüğü" ile "terör" bitişik olarak kullanıldığı sürece güvenlik ve özgürlük denklemi, ikiliği, dengesi sağlanamaz. Bu bakımdan, terörden ne anladığımızı teknik anlamda ortaya koymak durumundayız. Bu açıdan, ilerleyen sayfalarda gördüğümüz üzere, uluslararası kuruluşlarla, Türkiye'nin kurucusu olduğu uluslararası kuruluşlar açısından mesela "Avrupa Konseyi ile yapıcı iş birliği sürdürülecek." deniliyor. Ne demek ya? Avrupa Konseyi Türkiye'nin kurucusu olduğu bir Avrupa örgütüdür veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'nin taraf olduğu aynı zamanda bir tür ulusal mahkemedir Anayasa Mahkemesi gibi. Ne demek yapıcı iş birliği? Bozucu iş birliği mi olacaktı? Zaten bizim içinde yer aldığımız örgüttür. Ben bunları örnek olarak belirtiyorum zamanım olmadığı için ama bunlar hep düzeltilmeye ve açılmaya muhtaç kavramlardır.

"Nitelikli din hizmetleri ile toplumun birlik, beraberlik, barış ve huzuruna katkı sağlanacak ve yaygın din eğitimi toplumun tüm kesimlerine ulaştırılacaktır." deniliyor. E, toplumun barışı, birliği, beraberliği Anayasa'ya sadakatle sağlanır, Anayasa'ya üstünlükle sağlanır yoksa bunu şöyle "Önce Anayasa, sonra insan hakları eğitimi yaygınlaştırılacaktır." deseydiniz zaten insan hakları eğitimi din özgürlüğünü de din özgürlüğü eğitimini de kapsamına alır, o bakımdan daha mantıklı ve tutarlı olurdu.

Son olarak dil konusuna, kavramların kullanılması konusuna ve sorununa değineceğim. Burada da bir dil birliği sağlamak gerekir. "Kalite" deniliyor, "nitelik" deniliyor, "kalkınma" deniliyor, "gelişme" deniliyor oysa bu kavramlar oldukça belirgin kavramlardır. Mesela "güçlü aile" deniliyor "özgür birey" denilmiyor, "çocuk koruması" deniliyor "çocuk hakları" denilmiyor. Bunlar geliştirilebilir fakat genel bir yaklaşım sorunu var. Bu da şu: Raporda, kalkınma planında ülkeyi göremiyoruz. Niçin göremiyoruz? Acaba metinde yer aldı da ben mi göremiyorum dedim, hayır, ÇED kısaltmalar kısmında bile yok. Eğer çevresel etki değerlendirmesi yoksa ecek, acakların 2023'e kadar ne anlamı kalır çünkü 2023'e kadar Türkiye kalmaz ki. Türkiye'nin doğal, kültürel, tarihsel dokusu yok edildikten sonra ne yapacaksınız siz? Yani ülkeye yabancı bir kalkınma planı. Çevresel etki değerlendirmesi yok bu planda. Dolayısıyla bunun çevre koruması açısından ne kadar sorunlu olduğunu söylemek için kâhin olmaya gerek yok.

Toparlayacağım Sayın Başkan, dün de on saat dinledim, onuncu dakikada herkes ayaklanmadı tabii ki ama bu kez siz ayaklanmayın yeter lütfen.

Dolayısıyla devlet az çünkü mesela piyasa ekonomisi için hâlâ devletin düzenleme, denetim, yaptırım zinciri öngörülmüyor. Kayıt dışı ekonomiye karşı mücadele...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Bir dakika lütfen.

BAŞKAN - Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Toparlıyorum.

Peki, devlet az oysa devlet olması gerekir. Peki, devlet az, hukuk devleti daha az. Ya, Anayasa'mızın 2'nci maddesi "İnsan haklarına dayanan demokratik hukuk devleti" diyor. Neden hukuk devletine karşı bu kadar mesafeli duruyoruz? Hukuk devleti az olduğu gibi, sosyal devlet yok gibi. Oysa Anayasa madde 2'ye göre, sosyal hukuk devleti değişmez bir maddedir. Peki, siz planlama yapıyorsunuz, 166'ncı madde esasen sosyal hukuk devletinin bir gereğidir ama sosyalden söz ediyorsunuz, sosyal haklardan söz ediyorsunuz, sosyal devlet yok. Katılımdan söz ediyorsunuz binlerce kişinin, on binlerce kişinin ama Ekonomik ve Sosyal Konsey yok.

Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı; bizim önerilerimizi kabul etmeyeceksiniz kuşkusuz ama bu planı lütfen hiç değilse giriş kısmında neye göre hazırladığınızı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - "Anayasa madde 166 çerçevesinde bunu hazırladık." deyiverin de bir anayasal tanışıklık olsun, bir anayasal hareket noktası olsun. Böyle olursa bu planın sadece kalkınma planı değil, iktisadi, sosyal, kültürel bir gelişme planı olduğu yaklaşımını ortaya koyabiliriz diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim, sağ olun.