| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | On Birinci Kalkınma Planının (2019-2023) Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/777) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 16 .07.2019 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Fuat Oktay, Sayın Başkan ve değerli üyeler; Onuncu ve On Birinci Kalkınma Planlarındaki en önemli, en çarpıcı değişikliklerden biri, Onuncu Plan'da hem "kadın erkek fırsat eşitliği" hem de "toplumsal cinsiyet eşitliği" ifadeleri kullanılırken On Birinci Plan'da bunun tamamen terk edilmiş olması.
Dün katıldığım oturumda "Müzakere ettik sivil toplum kuruluşlarıyla." denildi ve gerçekten, ben bunu ciddi bir soru olarak yöneltmek istiyorum: Hangi kadın örgütleriyle görüşülüp değerlendirme ve görüşleri alınmış, hangi kadın örgütleri "toplumsal cinsiyet" kavramının örneğin, bu kalkınma planından çıkarılmasını istemiş? Bunu gerçekten herhâlde Türkiye'deki bütün kadın örgütleri merak ediyorlar çünkü Onuncu Kalkınma Planı'nda 249, 257, 262 ve 313'üncü maddelerde "toplumsal cinsiyet eşitliği" kavramından söz ediliyor ve toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeden bahsediliyor.
"Toplumsal cinsiyet" kavramı, bize kadın ile erkek arasındaki eşitsiz güç ilişkilerinin kadınlar aleyhine yarattığı ayrımcılığı, şiddeti anlamamızda ve bunun önüne geçebilecek politikalar üretebilmemizde yardımcı olan bir kavramdır, bunun dışında bir kavram değildir. Eşitsizlik yaşamın her alanına sirayet etmiştir. Nasıl ki bu Meclis çatısı altında çoğunluğu erkekler oluşturuyorsa, nasıl ki 2012'den 2017'ye kadın yönetici sayısı yalnızca yüzde 2 artış göstererek hâlen yüzde 15 civarındaysa, nasıl ki kadınlar hem evde hem iş yerinde çalışmak zorunda kalıyor ve çifte mesai yapıyorsa ama yine de dünyadaki mülkiyetin sadece yüzde 2'si kadınlara aitse bu toplumsal ilişkilerde açıkça bir eşitsizlik vardır ve biz buna "toplumsal cinsiyet eşitsizliği" diyoruz. Bu yüzden de fiilen toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve erkek egemen sistemin değişmesi için mücadele ediyoruz.
Bakın, bu eşitsizlik, Türkiye'de bu kalkınma planının içerdiği tüm konularda kendini gösteriyor. Kalkınma planında kadının güçlendirilmesi, kadın istihdamının artırılması, kadına yönelik şiddetle mücadele gibi konularda bilindik sözler ifade ediliyor fakat yine kadınların yıllardır taleplerinin bir karşılığı yok.
Yıllarca bütçe dönemlerinde Mecliste Maliye Bakanı Sayın Naci Ağbal toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyi hayata geçirmek için çaba gösterdiklerini defalarca ifade etti. Mecliste, KEFEK Komisyonunda uzmanlar bu konuda sunumlar yaptı. Yine, toplumsal cinsiyet eşitliğini hedefleyen CEDAW'ın tarafı ve şiddetin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu ifade eden İstanbul Sözleşmesi'nin ilk imzacısıyız, bununla da övünüyoruz. 6284 gibi önemli bir Kanun da kadınların mücadelesi ve Hükûmetin iş birliğiyle hayata geçti fakat buna karşın, aynı Hükûmetiniz döneminde İstanbul Sözleşmesi'ne ve 6284 sayılı Yasa'ya karşı yoğun bir saldırı oldu. Mesnetsiz, akıl dışı, muhafazakârlık kılıfı altında aslında kadın düşmanı ifadeler kullanıldı ve bunlara karşı Hükûmet nezdinde sert ve net açıklamalar duymadık. Üstelik, YÖK'ün tutum belgesinden kalkınma planlarına, Diyanet Başkanının açıklamalarına kadar toplumsal cinsiyet kavramı temelsiz biçimde terk edilmeye çalışılıyor. Bu tutarsızlık ve sapma neden? Kadın hakları yalnızca dışarıya güzel görünmek için olan, savunulan bir şey değil. Gerçekten, Türkiye'de kadınlar öldürülmesin diye imzaladık biz bu sözleşmeleri. Bunun farkında mı Hükûmet, büyük bir kuşku duyuyoruz.
Bu konuda kararlı davranıp kadın-erkek eşitliğini sağlamak için etkin bir planlamayı acilen ve kararlı bir biçimde hayata geçirmemiz gerekiyor çünkü bu kalkınma planı aslında yine neredeyse geçen dönemkilerin aynısı. Yalnızca yine siyasi tercihle kadının güçlendirilmesi vurgusu yerine aile vurgusu artırılmış fakat yine önümüzde somut bir plan yok.
OECD'nin projeksiyonunda Türkiye, cinsiyet eşitliği hedefini yakalamaya en uzak ülkeler arasında. Dünya Ekonomik Forumu'nun 2018 Cinsiyet Eşitliği Raporu'na göre Türkiye, kadın-erkek eşitliği konusunda 149 ülke arasında 130'uncu sırada. Öncelikle kararlılık gerekiyor arkadaşlar, öncelikle kararlılık gerekiyor. Yoksa güzel güzel sözleri alt alta yıllardır yazıyor yasa koyucular ve parlamenterler.
Türkiye'de 10 kadından yalnızca 3'ü bir işte çalışıyor. Çalışmak istediklerinde ya iş bulunamıyor ya düşük ücretli, güvencesiz işler gösteriliyor. Tüm toplumsal engellere ön yargılara, rağmen okuyup üniversite mezunu olan genç kadınlar da işsizler. Asgari ücret bir ülkede yasal en düşük ücrettir. Buna rağmen Türkiye'de çalışan kadınların da beşte 1'i asgari ücretten de az maaş alıyor. Kadınlar eğitimde eşit olmak, iş yerinde eşit olmak, aynı işte bir ay çalıştığımız erkeklerle maaş günü de eşit olmak istiyorlar. Kadınların yüzde 44'ü kayıt dışı çalışıyor.
On Birinci Kalkınma Planı hayata geçiyor. Biz hâlen televizyonlarda mevsimlik işçi kadınların trafik kazalarında topluca öldüğünü, insana yakışmayan koşullarda barınmak ve çalışmak zorunda olduklarını görüyoruz. Başta mevsimlik tarım işçisi kadınlar olmak üzere tarımda kadın emeğinde yapılması gereken çok fazla şey var. İhtiyacımız olan, çalışma saatlerinin kısaltılması, bakım ve ev emeğinin kreşler, sosyal hizmetlerle kamulaştırılması ve herkes için insanca, güvenceli iş koşullarının sağlanmasıdır. Kadın istihdamı ancak bu şekilde artırılabilir.
Şiddet konusunda baktığımızda, aileye, eve çok büyük önem atfeden, kutsiyet atfeden politikalar yürütürken, bir yandan da evin bir suç mahalli olduğunu unutmamak gerekiyor arkadaşlar. Yeni yayınlanan Birleşmiş Milletler raporuna göre kadınlar için en tehlikeli yerlerden birisi kendi evleri. Kadın cinayetlerinin yüzde 72,8'i evlerde işleniyor, sadece yüzde 15'i sokaklarda.
Kadınların toplumda eşit ve özgürce var olabilmelerinin önündeki en büyük engellerden biri kadına yönelik erkek şiddetidir. Erkek şiddetiyle mücadele etmek için kadınları güçlendiren politikalara ihtiyaç var. Cezasızlıkla mücadele edilmeli, sığınakların sayısı artırılmalı ve koşulları iyileştirilmelidir. Cinsel şiddet merkezleri açılmalı, kadına yönelik erkek şiddetine karşı bütünlüklü bir siyaset oluşturulmalıdır ve siyasetçiler çok açık ve net mesajlar vermelidir kadın-erkek eşitliği konusunda ve şiddete karşı.
Eğitime baktığımız zaman ne görüyoruz? Ne yazık ki ayrımcı ve cinsiyetçi içerik ve uygulamalarla dolu olan bir eğitim müfredatımız var. Bu müfredatla ayrımcı toplumsal cinsiyet rolleri pekiştirilmektedir. Kadınlar, ev işleri, çocuk, hasta, yaşlı bakımı gibi ev içi emek süreçlerinden sorumlu tutularak cinsiyetçi iş bölümü bu kitaplarda da güçlendirilmekte ve "erkekler güç ve kuvvet yönünden daha ileri olduğundan" gibi tanımlamalarla eşitsizliğin insanın fıtratında olduğu şeklindeki yanlış yargı pekiştirilmektedir.
2012 yılında zorunlu eğitimi üç kademeli, 4+4+4 şeklinde on iki yıla çıkaran ve kesintili hâle getiren uygulama da kız öğrencilerin lise eğitimlerine evde devam etmelerine ya da edememelerine sebep olmuştur. Karma eğitimin ve çocukların sosyalleşmesinin teşvik edilmesi, okulların cinsel taciz ve şiddetten arındırılması gerekirken okula devam edemeyen kız öğrencilerin erken yaşta evlendirildiği görülmektedir.
Evet, bizim tablomuz bu. O yüzden kavramlarla uğraşmayın, bunları çaktırmadan ortadan kaldırmaya çalışmayın. Çünkü bunlar gerçekliktir, gerçeklik tablosu budur, elimizdeki tablodur.
BAŞKAN - Konuşmanızı lütfen...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Tamamlıyorum.
Bu konuda vereceğimiz önergeler de var. Önergeler faslında bunları da sunduktan sonra savunmasını yapacağız. Lütfen bu konularda duyarlı olalım. Hepinizi kadın-erkek eşitliği konusunda, bu sıralarda birlikte oturuyorsak duyarlı olmaya ve daha hassas olmaya davet ediyorum.
Teşekkür ederim.