| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2215) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 02 .10.2019 |
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Sayın Başkanım, Adalet Komisyonumuzun çok saygıdeğer üyeleri, değerli yüksek yargı mensupları, Sayın Bakan Yardımcım, Genel Müdürümüz, basınımızın değerli temsilcileri; bugün 27'nci Yasama Döneminin Üçüncü Yasama Yılında ilk kanun teklifiyle huzurlarınızdayız. İki dönem Adalet Komisyonumuzun üyeliğini yaptık.
Evet, Başkanım, huzurlarınızda Ceza Muhakemesi Kanunu ve bir kısım kanunlarda değişiklik yapılmasıyla ilgili kanun teklifimizi sunmuş bulunuyoruz.
Hak ve özgürlüklerin daha etkin korunması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının geliştirilmesi, hukuki güvenliğin güçlendirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, makul sürede yargılama hakkının gözetilmesi, yargıya güvenin artırılması ve insan odaklı hizmet anlayışının geliştirilmesi günümüzde ana ilke ve değerler olarak kabul edilmektedir. Bu çerçevede Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 30 Mayıs 2019 tarihinde kamuoyuyla paylaşılan Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde vizyon olarak güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi ortaya konulmaktadır. Önümüzdeki süreç içinde, beş yılda bu yol haritası çerçevesinde belirli kanunların değiştirilmesi hedeflenmektedir. Bu ilk paket olarak da Adalet Komisyonumuzun ve Meclisimizin gündemine getirilmiştir.
Kanunun hazırlık sürecinden bugüne kadar çok uzun görüşmeler, toplantılar oldu. Önemli bir kısmıyla ilgili haziran temmuz aylarında da müzakereler yapıldı ve hem tatil döneminde hem de bu süreçte birçok toplantı yapıldı. Kanunun hazırlanmasında emeği geçen Adalet Bakanlığımızdan bilim insanlarımıza, yüksek yargı temsilcilerimize ve milletvekili arkadaşlarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.
Kanunun hazırlanması bittikten sonra, bizim teklifimizin hazırlanması bittikten sonra Sayın Grup Başkan Vekilimizin başkanlığında muhalefet partileriyle de görüştük ve kendilerine bu tekliflerimizi ilettik. Muhalefet partisinde değerli hukukçu arkadaşlarımızın öneri ve tekliflerinin önemli bir kısmını da bu hususta dikkate aldık ve değerlendirdik. Bunların bir kısmı da kanun teklifimize madde metni olarak veya fıkra olarak eklenmiş bulunuyor.
Tabii, burada önemli konular gündeme geldi. Bir avukat olarak, bir hukukçu olarak mesleğe başladığımız günden beri en büyük arzumuz, idealimizden biri olarak, avukat meslektaşlarımızın, hukukçularımızın, özellikle yurt dışına da sık sık giden, mesleğini icra eden arkadaşlarımızın hususi damgalı pasaport alması çok önemli görülür. Mevla'ya şükrediyorum ki bir avukat olarak, bir hukukçu olarak bu kanun teklifine imza sahibi olarak bugün Meclisimizin gündemine getirmiş olduk. On beş yılını tamamlamış, fiilen on beş yıl avukatlık yapmış arkadaşlarımıza, teklifimizde sunulan belirli suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmalar hariç olmak kaydıyla pasaport verilmesi gündeme getirilmektedir. Hususi pasaport yani halk tabiriyle bildiğimiz üzere yeşil pasaport meselesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliğiyle yapmış olduğu görüşmelerde 2 milyon pasaport olarak yeşil pasaporta bir kota konulmuş. Bunun bugün itibarıyla 1 milyon 700 bini dolu 3'üncü dereceye kadar kamu görevlileri ve kanunda sayılan diğerleriyle. Bugün itibarıyla yaklaşık 40 bin avukat arkadaşımıza, eşine, çocuklarına -25 yaşına kadar eğitime devam edenlere- bu pasaport hakkından yararlanma imkânı verilmektedir. Dolayısıyla uzun müzakerelerin sonunda on beş yıl olarak teklifte bulunuyoruz.
Bunun dışında, yine hepimizin arzusu... Bilhassa avukatlık mesleğinde son yıllarda hukuk fakültesi sayısının artmış olması ve avukat sayısının artmış olmasından dolayı bir kısım kalite sorununun olduğu, hakikaten tereddütlerin hasıl olduğu, mesleğin daha iyi icrası açısından sıkıntıların yaşandığı sık sık dile getirilmekteydi. İşte bu nedenle hukuk mesleklerine bir giriş sınavı bu kanun teklifiyle getirilmektedir. Avukat, hâkim, savcı ve noter olmak isteyenler bir genel sınava girecekler. Bu sınavdan, ÖSYM'nin yapacağı çoktan seçmeli sınavdan 70 puanı alanlar avukatlık stajına başlayabileceklerdir. Hâkim ve savcılıkta ise kendi sınavı, normal sınavları bunun üzerine devam edecektir. Bu bir ön müracaat sınavıdır.
İdari yargı açısından da malum, idari yargıda bugün itibarıyla -önceki kanunda vardı- müracaatta bir genişlik var, sanki bütün fakülte mezunları müracaat edebilir gibi bir algı oluştu. Bugün yeni teklifimizde, programlarında yeterli hukuk eğitimi veren 4 fakülteden, siyasal bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat, maliye alanlarından mezun olan arkadaşlardan yüzde 20'si idari yargıya alınabilecek. Bunlar için de bir ön sınav yapılacak. Bu sınavı diğer sınavla beraber yapmamayı özellikle istedik ki ileride bu sınava giren diğer kişilerden gelecek "Biz de avukat olmak istiyoruz." gibi bir kamusal baskıyla karşı karşıya kalınmamalı. O idari yargıya girecekler ayrı bir sınava -70 puan almak kaydıyla- hukuk mesleklerine girecekler ayrı bir sınava tabi tutulmalıdır ve bunun sonucu olarak da daha iyi bir noktaya geleceği kanaatindeyiz.
Bu sınav ne zamandan itibaren yürürlüğe girsin? Çok uzun, tartışmalı bir konu. Derhâl yürürlüğe girmesini arzu edenler var, Barolar Birliğimiz gibi. Muhalefet partilerimizin tamamının görüşü, ortak görüşü olarak da mevcut çocuklarımız, bugün itibarıyla hukuk fakültesine kayıt yaptıranlar bir yasal düzenleme olmadığı için, sınav olmadığı için tercih ettiler, bunlar muaf olsun kanaati hasıl oldu. Bizim de teklifimiz, bugün itibarıyla, kanun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla hukuk fakültesine kayıt olanlar sınava tabi olmasın. "Efendim, dört yıl sonra sınav gelmiş olacak, birisi mezun olacak, diğeri mezun olmayacak." gibi birçok tartışma yapılabilir. Hiç şüphesiz ki her tartışmada, kendi içinde haklı olmakla birlikte, hangi tarihi esas alsanız buna itiraz edecek insanlar olacaktır. Bize en makul ve mantıklı gelen kısmı, bu yıl kaydolmuş öğrencilerimizin bu sınavdan muaf olması şeklindedir.
Terörle Mücadele Kanunu'na getirilen hüküm, Avrupa Birliğiyle müzakereler kısmında gündeme de gelen ve ifade özgürlüğünün daha altını çizen, netleştiren, haber verme sınırını aşmayan, eleştiri sınırı içinde kalan ifadelerin suç oluşturmayacağıdır. Esasen bu düzenleme mevcut Ceza Kanunu'muzun 218'inci maddesinin son fıkrası ve 301'inci maddenin 3'üncü fıkrasında da mevcuttur. Yargıtayın içtihatları da genel olarak bu yönde oturmuştur ancak bunun daha altının kalın bir şekilde çizilmesinin ve kanuna dercedilmesinin faydalı olduğunu mülahaza etmiş bulunuyoruz.
Diğer bir husus, malum, 20 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla istinaf mahkemelerimiz yürürlüğe girdi ve 3 kademeli bir yargılama sistemi geldi. Beş yılın altında kesinleşenler istinaf mahkemelerinde kesinleşmiş bulunuyor. Bir kısım suçlar var, bu suçlarda, daha ziyade "Bu bir ifade hürriyeti midir, ifade özgürlüğü kapsamında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle teminat altına alınmış bir ifade açıklaması mıdır, suç teşkil eden husus mudur?" kısmı tartışmalara yol açmakta, sık sık da eleştiri konusu olmaktadır. İşte bu suçların önemli bir kısmı istinaf sınırında kalıyor; hakaret suçu, Cumhurbaşkanına hakaret suçu, Türklüğü ve kamu kurumlarını aşağılama suçu, Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar, 314'üncü maddenin 1'inci fıkrası değil ama 2'nci ve 3'üncü fıkrası ve bu fıkranın atfıyla 220'nci maddeden mahkûmiyetler gibi değişik suçlar istinaf mahkemeleri bünyesinde. Bölge istinaf mahkemelerinin de birbirinden farklı kararlar verdiği gündeme geldiğinde, o zaman bu konunun belki istinaf sistemini kısmen bozan, yargı yükümüzü ve Yargıtay iş yükünü de kısmen artıran bir cephesi olmakla birlikte, kurulan değerin ve ifade özgürlüğünün, Türkiye'nin daha fazla demokrasi ve daha fazla insan haklarını savunduğu bir süreçte bunun temyize açılmasının doğru olduğu mülahaza edildi. Muhalefet partilerinin de bu konudaki görüşleri alında. CHP'deki arkadaşlarımız özellikle Türk Ceza Kanunu'nun 125'inci maddesinin 3'üncü fıkrası, hakaret suçunun nitelikli hâllerinin, bilhassa kamu görevlisine karşı 125'inci maddenin 3'üncü fıkrasının (a) bendindeki hükme de girmesini arzu ettiler. Biz de yalnızca 3'üncü fıkranın (a) bendi yerine 3'üncü fıkranın 3 bendinin de girmesinin daha doğru olduğunu düşündük ve bunu da teklife dâhil ettik. İnanıyorum ki bu, ülkemizin ifade özgürlüğüne, yüksek Yargıtayın içtihatları doğrultusunda daha geniş bir ferahlama getirecektir ve ifade özgürlüğünün sınırlarını genişletecektir. Mevcut kesinleşen davalar açısından on beş günlük bir ek temyiz süresi konulmuş oluyor. Bu, yeni bir kanun yolu, olağan kanun yolu getirildiği için de kesinleşen hükümlerin -şahsi kanaatim odur ki- kesinleşme hâli kalkmış olacak ve mahkemeler yeniden temyiz ve tutuklulukla ilgili -varsa eğer- bu değerlendirmeleri kendi içinde yapacaktır.
Tabii, burada bir diğer ve önemli konu: OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle ciddi miktarda kişinin pasaportlarına engel konulmuş oldu. Tabii, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli felaketlerinden ve içeriden yaşanan ihanetlerinden birini yaşadı. Belki Selçukludaki Melikşah'ı katleden Haşhaşilerin yaptığından çok daha ağır ve geniş çaplı bir terör örgütü saldırısıyla karşı karşıya kaldık. Bu saldırıyla doğru orantılı olarak da OHAL ilan edildi ve OHAL kapsamında kanun hükmünde kararnameler çıkarıldı. Bunların sonucu olarak da bir kısım insanların pasaportları iptal edildi. Yapılan soruşturmaların sonucunda bir kısmına kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar verildi, bir kısmına beraat... Beraatler kısmen, her iki hâlden de delil yetersizliğinden veya suçun işlendiğinin sabit olmaması hâlinden; hükmün ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması veyahut da ceza verilip infaz edilmesi gibi çok kısımlar oluştu. Anayasa'da 2010 yılında yaptığımız değişiklikle, 23'üncü maddedeki vatandaşın seyahat hakkının mahkeme kararı olmadan sınırlandırılmaması ilkesini de dikkate alarak biz bu kişilerin pasaportlarının iade edilmesini toplu olarak gündeme getirdik. Hakkında herhangi bir idari işlem yapılmışsa... Efendim, hukuk mantığı olarak eğer bir süreç sonuçlanmışsa otomatik iade edilir diye düşünülebilir ancak kanun hükmünde kararnameler kanunlaştığı ve bunların bir kısmı kanunların eki olarak durduğu müddetçe hakkın kanunla kaldırıldığı bir yerde tekrar kanunla verilmesinin doğru olduğunu müzakere ettik. Burada da ciddi manada, kişilerin seyahat hürriyetinin önü açılmış olacak.
"Neden kollukça yeniden bir araştırma yapılması gerekir?" diye düşünülebilir. Bu aynı sistem kanunun, Pasaport Kanunu'nun 22'nci maddesinde de var. Belki yeni bir yasaklama getirilmiştir, yeni bir suç işleme veya bu kusur sabit olmuştur; dolayısıyla kanuna "Otomatik olarak verilir." dediğinizde idareye bir mükellefiyet yüklemek zorunda kalıyorsunuz, bu da idarenin elini daraltan, idareyi verilmemesi gerekene verme noktasına getiren bir husus oluşturacağından burada idareye takdir hakkı tanınmıştır. Amaç, bu kişilerin mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde pasaportlarını iade etmektir.
Hukuk mesleklerine giriş sınavında, zannediyorum 2007 değişikliğiyle -5 kişiden 7 kişiye- Yargıtay ve Danıştaydan da üyeler gelmişti. Bu 15 Temmuz sonrası Adalet Akademisinin kapanmasıyla hâkim, savcı sınavında mülakat heyeti 7'den tekrar 5'e düştü. Şimdi bunu hâkimleri, savcıları mesleğe kabul eden yüksek kurulumuz HSK'nin Genel Sekreterinin ve bir de Adalet Akademisinin Danışma Kurulunda olan, orada öğrencilere, hâkim, savcı adaylarına hukuk eğitimini veren, Yargıtay ve Danıştaydan gelen üyelerimizden de birisinin bu heyete dâhil edilmesini arzu ediyoruz. Eğer sınav adli yargıda ise Yargıtay üyesi, idari yargıda ise Danıştay üyesinin, bunların olmaması durumunda, yedekleri olmaması durumunda da oradaki adli veya idari hâkimlerden birisinin sınav komisyonu üyesi olup daha geniş bir alanla, 7 kişiyle bu sınavın yapılmasını arzu ediyoruz.
Ceza Usul Kanunu'nda yapmış olduğumuz yeni sistemler ve değişiklikler var. Ön ödemeyi peşin yatırma var bugünkü kuralımızda, şimdi 3 takside bölüyoruz. Savcı ön ödeme müzekkeresini gönderdiğinde on gün içinde müracaat ederse 3 eşit taksitte ödemesini ve ön ödemede sıkılmadan daha fazla bu müessesenin kullanılmasını arzu ediyoruz.
Bölge idare mahkemesi başkanları, BİM başkanları, adli yargıdaki BAM başkanları bir yargı görevi yapmıyor, bir daire başkanı değil. Bölge idarenin başkanları aynı zamanda bir daire başkanı. Şimdi o yargı görevini alıp yalnızca adli yargıdaki gibi onları da bölge başkanı olarak sabit hâle getiriyoruz ki idari işlere daha çok zaman ayırsın, kendi dairesindeki işler aksamasın istiyoruz, arzu ediyoruz.
Adalet Akademisine dışarıdan gelen hocalarımızın maaşını, ek ders ücretlerini kısmen artırıyoruz. Buraya daha fazla hocamız gelsin ve bunların bilgi ve görgüsünden daha fazla yararlanalım.
Yine, adliyelerimizde, bilhassa aile mahkemelerinde uzmanlarımız var, malum psikologlar, PDR'ciler, sosyal çalışmacılar var. Bunlar bugünkü sistemde bir aile mahkemesinde sabit çalışıyor. Diyelim ki Ankara 1. Aile Mahkemesinin 3 uzmanı var. 2. aile mahkemesinin uzmanlarının başka yere tayini çıktı, 2. aile mahkemesine görevlendirdiğinizde bilir kişi sıfatıyla ek ücret yatırma durumundasınız veyahut da oranın hâkimi "Benim bu uzmana ihtiyacım var." diyor, vermiyor. Yani bir tarafta 2 kişi, 3 kişi oluyor, bir tarafta hiç olmuyor. İşte bunu Bakanlığımız adliye adliye orada bir havuza koyacak, ihtiyacı olan bütün mahkemeler oradaki uzmanlardan yararlanacak. Sistemi daha hızlı çalışan, daha etkin çalışan bir hâle getiriyoruz.
136'ncı madde, malum, kişisel verilerin kayıtlanması ve bunların ihlali suç teşkil ediyor. Bunu Ceza Usul Kanunu'nun 236'ncı maddesiyle müşterek düşünmemiz lazım. Yine orada da hükümler getiriyoruz. Çocuklara karşı ve erişkinlere karşı cinsel istismar ve cinsel saldırı suçlarında malum bunların kameraya alınması ve mağdurun örselenmemesi esasını getirmiştik. Şimdi, bunların, ÇİM'lerin de 2020 tarihi itibarıyla, 1 Eylül 2020 tarihi itibarıyla zorunlu hâle getiriyoruz.
Burada, kişilerin yaşadığı o dram kayıt altına alınıyor, sonra mahkeme dosyasında delil olarak saklanıyor ve taraflara verilebiliyor. İleride bir gün birileri bunu alıp yaymasın, ifşa etmesin ve daha büyük sıkıntılar, tekrar acılar yaşanmasın diye suçu nitelikli hâle getiriyoruz; bu kayıtları yayınlayanların 1 kat fazla hapis cezasıyla muhatap olması esasını alıyoruz.
Tutuklulukta geçen süre Türkiye'nin en çok tartıştığı konulardan biri. Malum, 102'nci maddemizle bunu daha önce sınırladık; bir yıl, iki yıl, beş yıl, yedi yıl suçun niteliğine göre.
Tabii, mevcut kanunumuz soruşturmayı ve kovuşturmayı bir bütün görüyor, ayırmıyor. Yedi, beş yıla kadar diyelim ki sonuna kadar ağır ceza mahkemesinde terörle ilgili suçlarda bu süreç devam ediyor. Bir soruşturmanın hangi tarihte biteceğine ilişkin mevcut Ceza Usul Kanunu'muzda savcılarımızı sınırlayan bir süre yok. Bugün bizim Yargı Reformu Strateji Belgemizde hedeflerimiz var ama bunun hangi tarihte biteceğinin bir sınırı yok. Öyle olunca, şimdi, savcıya soruşturma aşaması için diyoruz ki: "Eğer bu suç asliye cezalık bir suç ise arkadaş, altı ay içinde soruşturmanı bitir, kişinin özgürlüğü daha fazla kısıtlanmasın, altı ay içinde bitirmiyorsan bu kişi tahliye olsun. Ağır cezalık bir suç ise bunu bir yıl içinde bitir, altı ay daha ilave edelim. Terörle Mücadele Kanunu'nda ise buna ilave hüküm getirelim ama lütfen, bunu bitir; bitirmiyorsan, o zaman sonucu hürriyet olsun, kişinin daha fazla hürriyeti sınırlanmasın."
Ceza Usul Kanunu'muz gereğince, iddianamenin kabulüyle kovuşturmaya başlanıldığında soruşturmanın aleniyeti kesbediliyor ve dosyaya bütün delilleriyle birlikte sanık ve taraflar ulaşabiliyor. Toplu suçlarda, Terörle Mücadele Kanunu'ndaki suçlarda, birçok suçta gizlilik kararı alındığı için sanıklar, şüpheliler daha doğrusu yeterli derecede kendini savunmak için dosyaya ulaşamadığından işte buraya bir sınır getiriyoruz; bunun da Türkiye'deki özgürlüklerin genişlemesine ve kişinin güvenliğinin daha fazla korunmasına katkı sağlayacağına inanıyorum.
Kamu davasının açılması konusunda mevcut ertelenme hususunda savcılarımızda bir yıllık yetki var, şimdi bunun iki yıla çıkarılmasını arz ediyoruz ve iki yıllık süre içinde eğer savcımız belirtilen suçlar açısından dava açmayı uygun görmüyorsa ve belirlediği tazminatı da mağdurun bu bir hukuk mahkemesi manasında değil ama ödemek durumundaysa savcı davayı erteleyebilsin. Çocuklar açısından biz beş yıl olarak öngördük ancak bu bir takdirdir. Çocukları bir başka maddede 12-15 yaş, 15-18 yaş olarak kademelendirdik; Komisyonumuz nasıl uygun görürse ona göre, takdir Komisyona aittir.
Örgüt faaliyetinde işlenen suçlar, kamu görevlisinin görevi sebebiyle kamu görevlisine karşı yapılan suçlar, asker kişiler tarafından işlenen suçlar ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçları ertelemeden kapsam dışı olarak ayırdık toplumun hassasiyetleri nedeniyle.
İddianamenin iadesi önemli bir müessese malum, yargılamayı uzatmamak için getirilmiş fakat mevcut kanunda "Suçun sübutuna mutlak etki eden" dediği için Yargıtay içtihatları da bu yönde oluştu, âdeta bir suç yeterli bir şekilde etki etmiyorsa onu toplamasan da olur gibi bir mantığa ulaştı. O zaman iddianamenin iadesi müessesesi yeterince etkin işlemiyor. Yeni sistemde doğrudan etki edecek yani mutlak etki edecek değil, doğrudan etki edecek diyerek daha fazla iddianamenin iadesi ve dosyanın tam hazırlanmasını arzu ediyoruz.
Bir de malum, suç olabilir ki 4483'e tabi olabilir, memurların yargılanması ve Vergi Usul Kanunu'ndaki gibi izin alınması gerekir ve bunlar yapılmamışsa bunlar da açık bir şekilde yazıldı iddianamenin iadesi müessesesine.
Yine, sanık, mağdur hakları açısından önemli bir husus getiriyoruz. Eğer bir mağdur diyelim ki Adli Tıbba gidecek, diyelim ki yargılama güvenlik sebebiyle bir başka yere gitti; başka bir yere gitmek ve bir masraf etmek zorunda kalıyorsa bunu Harcırah Kanunu gereğince Adalet Bakanlığından ödeyelim, mağdurun hakkını koruyalım arzu ediyoruz; bu da önemli bir husus.
Az önce söylemiştim adliyelerdeki görüşme odaları ve ÇİM'lerin yürürlüğe gireceği hususla ilgili.
Ceza Muhakemeleri Kanunu'muza iki yeni müessese getiriyoruz arkadaşlar, 250'nci maddeyle seri yargılama usulü, 251'inci maddeyle de seri muhakeme usulü, basit yargılama usulü; biri muhakeme, biri yargılama.
Seri muhakeme usulü; belirli suçlar, kanunda belirtilen 13 suç alt sınırı suçun niteliğine göre altı ay ile dört buçuk yıl arasında değişiyor. Neden bu suçlar? Bu suçların kural olarak muhatabı bir şahıs değil, âdeta cürmümeşhut suç, ispatı kolay suç; suçüstü hâli yakalanmış durumda. Eğer bu hâlde yakalanmış ve suçun sübutu çok kolaysa savcı, şüpheliyi avukatıyla birlikte çağırıyor, diyor ki: "Senin işlediğin suç şu, bunun karşılığı şu. Geçmişteki sabıkana baktım, diyelim ki yok ve size şu teklifte bulunuyorum; mevcuttan 1/2 indirimli olarak. Eğer kabul ediyorsan erteleme de var, hükmün açıklamasının geri bırakılması da var, alternatif müesseseler de var. O zaman hâkimin önüne bu dosyayı götürüyorum, hâkim aynı gün kararı onuyor." Hiç yargılama olmaksızın, hızlı bir şekilde yani hâkimin onayıyla ama ceza da 1/2 oranında iniyor. Burada bu bir tercih. "Ben tercih etmiyorum." diyorsa devam ediyor. Hâkime gitti, kanunda sayılan suçlardan değil veyahut da başka bir eksiklik var; talebin reddine karar veriyor, normal soruşturma devam ediyor ve iddianameyle dava olarak geliyor. Burada kanunda küçük çocuklar ve engelliler, onlarla ilgili kısımda uygulanmıyor bu müessese. Amaç, soruşturma makamının basit suçlarla çok fazla zaman kaybetmemesi ama etkin bir müeyyidenin de uygulanarak hızlı sonuç elde edilmesi. Bu suç sabıkaya geçecek fakat tekerrüre esas olmayacak. Sebebi de bir yargılama sürecinden geçmediği için sabıkasına geçip tekerrüre esas olmayacak.
Basit yargılama diye yeni bir müessese getiriyoruz. Burada suçun üst sınırını iki yıl olarak öngördük biz, üç yıl olsun arzusu da vardı. Basit yargılamada iddia, asliye cezalık hususları esas olarak alalım, iki yıla kadar üst sınırın. Dava iddianameyle açıldı; hâkim taraflara tebligat yapıyor, tebligattan sonra yazılı savunmasını istiyor, yazılı savunmayı aldıktan sonra eğer mevcut deliller uygunsa kararını veriyor; cezasını veriyor veya beraatını veriyor. Burada sanığa da 1/4 indirim hakkı veriyoruz bunu talep ettiği için. Kabul etmezse veya karar verdi, itiraz etti; mahkeme, itiraz mahkemesine davayı açıyor, yargılama yapıyor, duruşmalar yapıyor ve onun sonucuna göre bir önceki hükümden bağımsız olarak kararını veriyor. Oradaki sanığın suçu kabul edebilmesi veyahut da bununla ilgili beyanların hiçbiri yeni yargılama kısmında dikkate alınmıyor. İYİ PARTİ'deki arkadaşlarımızın önerisiyle burada 1/4' indirimi, eğer sanık şikâyet, kendisi itiraz etmemişse yani mağdur veyahut da savcı itirazının sonucunda yargılama yapılmışsa bu 1/4'ü koruyoruz; diyoruz ki: "Kişi kabul etti 'Ben hızlı bir şekilde yargılanayım.' dedi. O zaman, niye başkasının itirazı nedeniyle, bunun hakkı o, getirdiğimiz müesseseden yararlanmasın." Bu da arkadaşlarımızın önerisiyle kanuna girmiş bir hüküm. Yargılamayı daha hızlandıracak ve inşallah yeni infaz hukuku da dikkate alınacağı için burada daha etkin bir müessesenin olacağı kanaatindeyim.
Uzlaştırmada yeni birkaç suçu, iş ve çalışma hürriyetini ihlal, güveni kötüye kullanma, suç eşyasını satın alma gibi suçları da uzlaştırma kapsamına alıyoruz; bunun da soruşturma açısından önemli sayıdaki suçları azaltacağı kanaatindeyiz.
İstinaf mahkemelerinde, az önce söylediğim gibi üç yıl oldu 20 Temmuz 2016'dan itibaren... Bir yeni müessese uygulandıkça yeni yeni sorunları tabii çıkarıyor. Burada bozma ve ret kararlarının sınırlarını kısmen genişletiyoruz. Diyoruz ki 280'inci maddede: "Başka bir araştırmaya ihtiyaç duyulmadan cezayı kaldıran veya ceza indirimi yapılmasını gerektiren şahsî sebeplere veya şahsi cezasızlık sebeplerine bağlı olarak daha az ceza verilmesini veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesini gerektiren hallerde, hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun reddine." Bir karar vermiş yerel mahkeme; diyelim ki yaş küçüklüğünü unutmuş, diyelim ki etkin pişmanlıkla ilgili indirimi unutmuş ve sanığın da lehine bir uygulama yapacak fakat bunu uygulaması için mevcut sistemde duruşma açması, çağırması, dinlemesi ve ondan sonra karar vermesi gerekiyor. İstinaf başkanlarımız ve hâkimlerimiz "Bu tür olaylar da üç dört ay alıyor ve ciddi manada süreç geciktiriyor. Sanığın lehine bir müessese getirdiğimize göre bunu doğrudan uygulayalım ve yargılamayı hızlandıralım." diyorlar; bizce de makul olarak görülen bir husus.
Soruşturma veya kovuşturma şartlarının gerçekleşmediği, ön ödeme usulünün uygulanmadığı gibi diğer konularda aşağıda yine bir düzenlememiz mevcut.
Diğer bir husus; istinafta... Malum istinaf hem hukuk hem vakıa denetimi yapan bir merci. İlk derece mahkemesi yargılamayı yaptı, istinafa getirdi, istinaf da duruşma açtı; sanığa tebligatı yaptı ama sanık ve vekili gelmedi. İhzar çıkarıp zorla getirecek miyiz yoksa yargılamaya devam edecek miyiz? Diyoruz ki eğer sanığın aleyhine daha fazla ceza vermeyeceksek; tebligatı yaptık, ilk derece mahkemesinde yüz yüzelik ilkesiyle dinlendi, yargılamayı yapıp bitirelim istiyoruz. Sanığın aleyhine ceza verilecekse yani dört yıl vermişti, beş yıla çıkacak o zaman bu yargılama yapılsın, duruşma olsun arzu ediyoruz.
Temyizi az önce anlattık. Hakaret, halk arasında korku, panik yaratma amacıyla tehdit, suç işlemeye tahrik, suç ve suçluyu övme, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, aşağılama, kanuna uymamaya tahrik, Cumhurbaşkanına hakaret, devletin egemenlik.... Yani bu sayılan suçlar açısından ve Terörle Mücadele Kanunu'nun 7/2'nci maddesindeki suçlar, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 31 ve 32'nci maddesindeki suçlar açısından temyiz yolunu açıyoruz.
Geldik 30'uncu maddeye. Bölge adliye mahkemesi, cumhuriyet başsavcılığının itiraz yetkisi. Yargıtayda -malum 308'inci madde var- eğer bir ceza dairesi kararını vermişse, onanmışsa onamakla birlikte hüküm kesinleşti ve infaz aşaması başlıyor fakat başsavcılık itirazıyla dosya tekrar dairesine ve oradan Ceza Genel Kuruluna gelip karar verilerek hüküm değiştirilebiliyor veya reddedilebiliyor, aynı hüküm onanıyor. Aynı müesseseyi istinafa da getirdik. Bugün itibarıyla uygulama, istinaf başsavcısı diyelim ki 3. Ceza Dairesinin kararına itiraz etti, yine aynı daire karar veriyor. Biz arzu ettik ki bunu bir başka göz daha okusun. Tabii, burada, bir başka göz daha okusun kısmında teknik bir sıkıntımız var. İstinaflar bugün 15 yerde kurulu ve 4 ceza dairesi ile 27 ceza dairesi arasında değişiyor; Van'da 4 ceza dairesi, İstanbul'da 27 ceza dairesi var. Biz teklifimizde, ceza dairesi başkanları buna karar versin diye arzu ettik ama bu, Komisyonumuzun ve Genel Kurulumuzun takdirindedir. Diyelim ki Van'daki istinaf 4 kişiyle karar verecek, İstanbul'daki istinaf 27 kişiyle karar verecek. 27 kişiyle bu kararın verilmesinin zorluğu dikkate alınarak Başkanlar Kurulundan 5 kişilik bir heyet oluşturulabilir, yani bunu bir yöntem olarak Komisyonumuzun takdirine sunuyoruz. Burada doğrusu, kanun teklifi sahibi olan ve konuşan insanlar olarak tam böyle dört dörtlük bir iş oldu mu derseniz, bu kısmında bir tereddüdüm var; bunu Komisyonun da takdirine sunuyoruz. Bu kısmını hakikaten yargılama hukukunu, genel müessesini bozmayan bir mantıkla çözmemiz gerektiği kanaatimdeyim ve yüksek yargımızın, istinafın da görüşlerinin burada önemli olduğunu düşünüyorum.
Yine, geçiş hükmü var. Bu madde de maddelerin yürürlüğe girişleri. Benim bir arzum, isteğim: Burada "uzlaştırma" "ön ödeme" "seri muhakeme" "basit mahkeme" gibi müesseseler getirdik. Bu kararımızda eğer Yargıtayımız, yüksek Yargıtay, Sayın Başkanım, elimizdeki bütün dosyaları kanun çıktı diye yerel mahkemelere gönderirsek sistem kilitlenir. Kanaatim o ki mevcut bütün sistem devam etmeli, bundan sonrakilere gelmeli ve yargılama uzamamalı. Üç yıl, dört yıl, beş yıl, sekiz yıl devam etmiş, sekiz yılın sonunda kanun çıktı diye yüksek Yargıtayımız dosyaları geri göndermemeli. Bununla ilgili bir özel düzenleme konulması gerektiği kanaatimi yüksek Komisyonumuzla paylaşıyorum.
Yine, infaz ertelemesi... Bir suç düşünün, 3 kişi tarafından işlendi, birinin suçu temyiz ve istinaf edildi, biri edilmedi. Şimdi, yüksek mahkemeye gitti, bozuldu, bozmak geldi. Birisi infaza başlandı, dolayısıyla sirayet müessesesini burada da getirip eğer temyiz etmeyen, kesinleşen kişinin de bundan yararlanması durumu varsa infazın durdurulması hükmünü getiriyoruz ki bir hak kaybı olmasın, bu husus dikkate alınsın.
Çocuk suçları açısından ertelemeye beş yıl demiştik, 19'uncu madde. Bunu yüksek Komisyonun takdirine sunuyoruz.
Diğer hususlar, az önce söylediğimiz görevlilerle ilgili uyum maddeleri. Belki önemli bir konu da en son konu 5651 sayılı İnternet Suçları Hakkında Kanun'daki düzenleme. Burada Anayasa Mahkememiz bir iptal kararı verdi, 8'inci maddede. Malum, belirli suçlar açısından mahkemelerden talep etmek gerekiyor. Üç suç açısından internet başkanı da doğrudan kapatma kararı verebiliyor. Anayasa Mahkemesi, burada bir kademeli erişim olmadığı için iptal etti. Bu suçlar malum fuhuş, cinsel istismar ve kumar hususuydu. Biz buraya bir kaleme getiriyoruz, diyoruz ki: Eğer buraya URL vesaire gibi doğrudan o sayfaya, o içeriğe yönelik bir kapatma kararı verebilirse öncelikle oraya kapatma kararı versin, onu uygulayamıyor ise o zaman tamamı kapansın. Anayasa Mahkememizin iptal kararı doğrultusunda bir hüküm düzenliyoruz.
Konunun özü budur. Yüksek Adalet Komisyonuna saygıyla sunarız.
Eğer sorulması arzu edilen bir husus varsa bildiğimiz kısmı da cevaplamayı arzu ederiz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.