KOMİSYON KONUŞMASI

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli teklif sahipleri, değerli bürokratlar, değerli Komisyon üyeleri; ben de Komisyonun üyesi olmamakla birlikte, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun bir üyesi olarak yasa paketine ve strateji belgesine Avrupa Birliği perspektifinden bir bakış açısıyla ilgili görüşümü paylaşmak üzere söz aldım.

Öncelikle, bu dönemin ilk komisyon çalışmasına katıldığım için yeni yasama dönemimizde tüm vatandaşlarımızın sorunlarını, ki belli alanlarda giderek ağırlaşan sorunlarını hep birlikte, ortak akılla çözeceğimiz bir yasama dönemi diliyorum.

Evet, kanun teklifinin temeline baktığımız zaman, 3'üncüsü hazırlanan Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin ilk paketi olarak Komisyona geldi ve belirli alanlarda da yargıyla ilgili, adalet sistemimizle ilgili temel sorun alanlarını çözmeye dönük bir paket. Baktığımız zaman strateji belgelerinin temeline, 1'incisi 2009 yılında, 2'ncisi de 2015 yılında hazırlandı ve resmî aday ülkesi olduğumuz Avrupa Birliği müktesebatına, hukuksal mevzuatına uyum noktasında neler yapabiliriz, aslında strateji belgelerinin temeli bu.

Baktığımız zaman, strateji belgesinin 3'üncü hazırlanırken büyük bir mutabakatın sağlanması gerektiğini değerli Komisyon üyeleri belirttiler, özellikle bizim de parti sözcümüz ve değerli üyelerimiz ilettiler, bir katılımcılıktan uzak ve çoğulculuktan uzak; maalesef toplumun belli kesimlerinin, doğrudan etkilenen kesimlerin görüşleri zamanında alınmadan, teklif hazırlandıktan sonra muhalefet partisi olarak tarafımıza son hâliyle sunulması, gerek strateji belgesinde gerekse teklif hazırlanırken bir görüş ve öneri alınmaması büyük bir eksiklik. Şu açıdan baktığımız zaman: Temeli Avrupa Birliğine uyum süreci ki ne tür eksiklikler var ya da neler eklenebilir, bu konuda bir tartışma yapılması gerekiyordu. Bu noktada, muhalefet partilerini bir kenara koyuyorum, Parlamentoda çalışan bununla ilgili Komisyona dahi sorulmadı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Uyum Komisyonu tali bir komisyon ama Parlamentomuzda kabul edeceğimiz her yasanın Avrupa Birliği müktesebatına uyumu noktasında bir görüş belirtmek durumunda. Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin temel kanunlarından 1'incisi birinci yargı paketi bu Komisyonumuza sorulmadı, iletilmedi ya da bu strateji paketi hazırlanırken muhalefet partili Komisyon üyelerinin hiçbir şekilde görüşü alınmadı. Bu bile temel bir eksikliği ortaya koyuyor. Evet, reform eylem gruplarına -ki strateji belgesinin de bir üst grubu- yargıyla ilgili ya da Avrupa Birliğiyle ilgili kısımlara Adalet ve Kalkınma Partili Komisyon Başkanının gittiğini biliyorum ama orada asıl önemli olan, muhalefet partilerinin temsilcilerinin olmasıydı. Ancak o kısmı bittikten sonra bu kısma geldiğinde de...

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Yaptık yaptık, toplantı yaptık muhalefetle Adalet Bakanımızla.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Ben Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde Avrupa Birliğiyle ilgili görüş ve öneriler alınması noktasını söylüyorum, hukuksal kısımlardan bahsetmiyorum Sayın Tunç.

Evet, bu konu bir eksiklik olarak karşımıza çıkıyor. Bunu ben sizlerin de bilgisine sunmak istedim. Bu önemli, şöyle ki önemli: Gelen pakette ya da Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde -belirli kısımlarında, 19'uncu, 24'üncü maddelerinde- Avrupa Birliği müktesebatına, Kopenhag Kriterlerinde gelinen süreç ve reform iradesine tamamen uyulacağı belirtiliyor ama baktığımız zaman -birazdan size raporu da belirteceğim- özellikle de 2010 sonrası Avrupa Birliğinin bütün ilerleme raporlarına baktığımız zaman, gerçekten en temel sorun alanı yargıyla ilgili konular; hukukun üstünlüğü, hak ve özgürlükler, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, sistemin şeffaflığı, yargısal süreçler, adalete erişim, savunma hakkı, makul sürede yargılanma hakkı gibi çok temel alanlarda bir gerilemeye gidildiğini gösteriyor. Bu raporları biz ne yaptık? Biz bu raporlar açıklandığı zaman "Bu raporları çöpe atıyoruz." dedik, hiçbir öz eleştiri getirmedik ve çöpe attık. Ancak ne oldu şimdi? Sadece şu kanunun gerekçesine baktığımız zaman, bütün bu raporlarda yazılanların kabulü, bütün bu raporlarda belirtilen eksiklikler kabul edilmiş. İşte ifade özgürlüğü, tutuklama süreleri, adil yargılamayla ilgili, istinaf sistemindeki eksiklikler; temel sorun alanları hâlâ duruyor, değineceğim. Bunlarla ilgili, bu iktidarın yine kendisinin yarattığı travmaları, on yedi yıllık süreçte, özellikle 2010 sonrası süreçte kendisinin yaratmış olduğu, kabul ettiği bütün yargı sistemindeki tahribatları ve bu travmaları çözme noktasında bir çaba var ama bu eksik. İşte değerli üyelerimiz, en son Kaboğlu Hocamız bunu çok önemli bir perspektiften ortaya koydu. Bunlar yine eksik. Yani bu şunu gösteriyor: Biz bir süre sonra diğer kanunlarda olduğu gibi iktidarın kendi yapmış olduğu kanuni düzenlemeleri tekrar düzenliyoruz yani bir tahribatı düzenleme çabamız var birçok kanunda. Benim bu Parlamentoda 1 Kasımda 4'üncü yılım olacak, katıldığım birçok kanun teklifi görüşmelerinde böyle bir noktadaydık. Ancak adalet sisteminin gerçekten çöktüğünü... Neden "çöktü" diye ağır bir kavramı kullanıyorum? Çünkü adalete güveni biz ortadan kaldırdık ve bu maalesef birbirini de doğuran sorunlar olarak toplumda ortaya çıkıyor.

Evet, ilerleme raporundaki eksiklikler ve bu kanundan beklentileri de ben değerli Komisyon üyelerinin bilgisine sunmak istiyorum. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili bu rapor, strateji belgesi 2018 Ağustosta açıklandı ve bugün 2019'un Ekim ayındayız ve daha ancak ilk paket Meclisimize yeni ulaşmış oldu. Yani arada yargıyla ilgili çok temel sorun alanları varken bizim bu süreci bile ne kadar uzattığımızı ve iktidarın bu konularda ne kadar geriden geldiğini de ortaya koyuyor.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği ilerleme raporunda Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili değerlendirmeleri var. Burada en temel sorun alanlarından 2 tane önemli başlık var biliyorsunuz Avrupa Birliği uyum müktesebatında. 23'üncü başlık "Yargı ve Temel Haklar" 24'üncü başlık "Özgürlük ve Güvenlik" olarak iki temel başlık bağlamında değerlendirilmiş ve en temel nokta, Sayın Kaboğlu'nun da değindiği gibi, yargı organlarının teşekkülü, yapısıyla ilgili sorun alanı. Burada HSK'nin yapısını eğer yürütme erkinden bağımsız bir şekilde oluşturamazsak bugün bu kanundaki yapmış olduğumuz düzenlemenin hiçbir anlamı olmayacak. Çünkü HSK'nin yapısının oluşturulmasında yeni Cumhurbaşkanlığı sistemimizle birlikte -zaten sorunlu bir yapı vardı- yeni sistemle birlikte, değerli milletvekilleri, bir siyasi partinin mensubu olan Cumhurbaşkanına yargı kurumlarının yapısı, oluşumu noktasında yetki verildi. Bu da temel olarak yargı bağımsızlığı noktasında Avrupa Birliğinin bizi en çok eleştirdiği nokta yani kuvvetler ayrılığının tahribatı ve yürütme erkinin... Çünkü şu anki sistemde yürütmenin başı Cumhurbaşkanı. Ancak bu Cumhurbaşkanı, bir siyasal partinin de genel başkanı. Bu, temel bir sorun alanı olarak ortaya çıktı. İşte, bu yasada temel Anayasa değişikliğini gerektiren kısım da bu. Biz bunu ortadan kaldırmadığımız sürece bugün yaptığımız 39 maddenin uygulamaya dönük hiçbir anlam ifade etmeyeceğini sanırım hepimiz öngörebiliriz. Bu önemli.

İşleyişi yine temel nokta, temel sorun alanı Avrupa Birliği ilerleme raporunda. Hâkim ve savcıların göreve başlaması, terfisi; nesnel, liyakate dayalı, yeknesak, önceden belirlenmiş kriterlerin bulunmamasıyla ilgili bizleri tedbir almamız noktasında uyarıyor rapor. Biz biliyoruz ki uygulamaya baktığımız zaman, bir siyasal partinin mensuplarının nasıl hâkim ve savcı olarak atandıklarını, siyasi referanslarla atamalarının olduğunu yani bu tür uygulamaya dönük sorunları aşmadığımız sürece ve bu uyarıları dikkate almadığımız sürece bu yasaları yaparken maalesef sorunlar devam edecek.

Belirtmek istediğim diğer önemli konu: Tutuklama kararlarıyla ilgili, mahkeme tarafından onaylanması hâlinde infaz edilmesinin sağlanmasıyla ilgili sulh ceza hâkimlerine ilişkin birçok alanda Venedik Komisyonunu yani Avrupa Konseyinin Venedik Komisyonu raporlarını, tavsiyelerini dikkate almadığımız Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde ve bu kanunda doğal olarak.

Evet, eğitim ve eğitimin içeriği sorunlu çünkü Adalet Akademisinin bağımsızlığı ve yine onun oluşumuyla ilgili, temel mali ve idari özerkliğiyle ilgili sorunlar, bu da çok önemli. Biliyorsunuz, Adalet Akademisi bu iktidar döneminde, 2003 yılında kuruldu; 2010 sonrası o muazzam tahribatla beraber 2018'de bir KHK'yle ortadan kaldırıldı. Bu yıl, Mayıs 2019'da tekrar biz bu akademiyi kurduk. Bunu çok önemsiyor Avrupa Birliği ilerleme raporlarında. Buranın özerk olması... Ki bu kanunun da sanırım 10'uncu maddesinde en çok temel sorun alanlarından biri olan mülakat sisteminde Adalet Akademisi temsilcilerinin de yer alması var. Ama bakın, değerli milletvekilleri, Adalet Akademisinin oluşumuna baktığımız zaman, mülakatta yer alacak danışma kurulundan üyeler HSK tarafından belirleniyor. HSK'nin oluşumu zaten sorunluyken mülakat sisteminde atayacağı Adalet Akademisindeki üye de doğal olarak sorunlu. Yani biz temeldeki temel, elzem, gerekli sorunları çözmeden aşağıdaki, bu bir çözüm getirmeyecektir, mülakat sisteminde bir objektif bir yapı getireceğine ben inanmıyorum. Doğal olarak Adalet Akademisinden Adalet Bakanının belirleyeceği bir bakan yardımcısı sorumlu olacak ve o bakan yardımcısı 3 üye seçecek. Adalet Bakanını yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı atayacak, Cumhurbaşkanının atamasıyla göreve gelecek. Peki, bu Cumhurbaşkanı bir siyasal partinin genel başkanı. Şimdi, bu atamalardaki siyasallaşma... Bu sorunları çözecek mi aşağıdaki? Yani 10'uncu maddenin bence hiçbir anlamı yok bu süreçte. Adalet Akademisinin tekrar kurulması çok önemli ama işleyişi, yapısı, özerkliği, objektif olması tartışılır çünkü temeldeki sorunlar aşağıya doğru bakmaktadır.

Raporun belirttiği diğer önemli konu: Özellikle masumiyet karinesi, ceza sorumluluğunun şahsiliği, hukuku belirlilik, savunma hakkı, adil yargılanma hakkı, silahların eşitliği gibi bu temel sorun alanlarında yeterli düzenlemenin olmadığı. Benim de şu an oturduğum konum gereği, çok değerli, saygı duyduğum iki hocamın -ben de bir akademisyenim- bildiğiniz üzere, OHAL döneminde yargılanmadan haksız hak ihlallerinin... Kendileri gibi birçok farklı akademisyenlerin de olması... Bunlar varken ve bunlarla ilgili temel sorunları ortada hâlâ dururken bunların bu yargı paketinde yer almamasını da yine çok büyük bir eksiklik olarak görüyorum. Raporun değerlendirmesini ben açıkçası Komisyonun takdirine sunuyorum.

Bunun dışında söyleyeceğim: Evet, açıkçası, Avrupa Birliği ilerleme raporlarının belirlemiş olduğu tespitler ve öneriler doğrultusunda Komisyonun bu noktada değerlendirmeler yapması gerektiği; muhalefet olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim partimizin üyelerinin vermiş olduğu önergelerin dikkate alınması, çıkacak bir yasanın gerçekten temel yargı gibi temel sorun alanlarında... Çünkü Sayın Bakan da ifade etti "Uygulama en büyük reformdur." dedi. Bizim ulusal olarak Anayasa'mız ve kabul ettiğimiz uluslararası sözleşmeler; tarafı olduğumuz, imzaladığımız uluslararası sözleşmeler zaten bugün tartıştığımız bütün sorunları çözüyor aslında ama biz bunları yok sayıyoruz. İşte, AİHM'de -Sayın Şık söyledi- en çok dava bizim ülkemizde maalesef, böyle bir kötü bir...

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Değil.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - "Kötü ülkelerden biri" diyeyim o zaman "biri" olarak düzelteyim. Neden? Çünkü hak ihlallerinde iç hukuk düzenlemelerini uygulamadığımız için. Biz kendi yasalarımızı uygulamadığımız için üst kurumlara gidiyor vatandaşlarımız. Eğer biz iç hukuk düzenlemelerini... Zaten yasalarımızda var. Bunları uygulamadığımız için vatandaşlarımız buraya gidiyor. İşte, Anayasa Mahkemesinin ardı ardına verdiği hak ihlalleri kararları... Ne demek bu? Demek ki biz yasalarımızı uygulamıyoruz. Uygulama sorunlarının sebebi ne? Bunu söyledim, aşırı bir siyasallaşmış sistem var ve 2010 sonrası o tahribatları çözmeyen bir iktidar ve tahribat üzerine tahribat ve o tahribatları gidermeyen yasal düzenlemeler olarak söylemek istiyorum.

Başkana teşekkür ediyorum, geneli üzerindeki görüşlerimizi bugün belirteceğimizi söylemişti.

Kanun maddeleriyle ilgili; 1'nci madde, avukatlarımıza hususi damgalı pasaport verilmesi. Şimdi, şöyle bakıyorum: Evet, birçok meslek grubunun özlük haklarıyla ilgili çok önemli sorunları var. Bunları sanırım bütün milletvekillerimize iletiyor vatandaşlarımız. Binlerce talep, mail, özlük hakları düzenleme talepleri var. Evet, doğal olarak avukatların da böyle bir talebi var, dikkate alınabilir. Ancak pasaport çok tartışmalı bir noktaya geldi. Özellikle de bu yargı sisteminin -değerli hocalarım da yaşadılar- tahrip olmasıyla beraber birçok insanın, birçok değerli akademisyenin, birçok değerli meslek grubu mensubunun pasaportları ve seyahat özgürlükleri elinden alındı. Yargılanmadan, hükümlü duruma düşmeden ve bir delil olmadan seyahat özgürlüklerini elinden almışken ve hâlâ birçok vatandaş adil yargılanma bekleyip pasaportlarını almak isterken biz gerek ulusal gerek uluslararası düzeyde çok büyük bir etki yaratan Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin ilk paketinde avukatlara pasaport verme gibi, böyle bir kanun maddesi koyduğumuz zaman başka bir bakış açısı yarattı. Ben kendi adıma ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyesi olarak gittiğimde Avrupa Parlamentosuna, bu paket gerçekten çok büyük bir etki yaratmış. Biz de muhalefet olarak bunu savunduk orada ve dedik ki: "Bize de sorulacak."Biz oradayken değerli AK PARTİ'den ve Milliyetçi Hareket Partisinden temsilcilerle birlikte, Sayın Bakan "Biz muhalefete de paketi soracağız." dediği an, o sormak istemesi dahi büyük bir etki yarattı "Bir mutabakatla çıkartıyorsunuz ve sorununuzu çözeceksiniz." gibi. Böyle bir pasaport düzenlemesi de bizi uluslararası düzeyde gerçekten -hocamın söylediği gibi- yurttaşlık itibarı noktasında çok zor durumda bırakan; hocalarımızı o ders verdikleri, bilimsel araştırma yaptıkları üniversitelerde... Türkiye'den bir hocanın, bir akademisyenin pasaportu olmadan o üniversiteye gidip ders verememesini sanırım herkes ülke itibarı açısından değerlendirebilir. Bu varken avukatlarımıza pasaportun bu maddede yer alması... Belki ileriki aşamalarda bu eklenebilirdi diye düşünüyorum.

Bir de şunu eklemek istiyorum, Sayın Kaboğlu Hocam da bana atıfta bulundu, konuşmuştuk aramızda: Ben vakıf üniversitesinde görev yaptım bir akademisyen olarak. Burada vakıf üniversiteleri, biliyorsunuz, artık, eğitim sistemimizin başka bir noktasına ulaşan kurumsal yapılar oldular yani sayıları giderek arttı -öğretim yapıları, kadroları, açtıkları fakülteler- ve burada muazzam derecede bir akademisyen kadrosu var yani doğrudan o devlette görev yapıp ilk kuruluş aşamalarında birçoğu devletten gelen hocalarımız ama şu anki aşamada birçoğu yeni vakıf üniversitelerinde akademisyen olan hocalarımız var. Şimdi bu hocalarımız birçok bilimsel -ben de yaşadım aynısını- araştırma yapmak üzere yurt dışına gitmek durumundalar. Şimdi, onların böyle bir hakkı... Ben bu konuda bir kanun teklifi de hazırladım, sizlerin de bilgisine sunuyorum, bunu belki bütün partilerimiz bir araya gelip bir çözüme kavuşturabiliriz avukatlarla ilgili böyle bir düzenleme gelmişken. Birçok öğretim üyesi, araştırma görevlisi vakıf üniversitelerinde görev yapan hocalarımıza da hususi damgalı pasaport verilmesi noktasında bir çalışma yapabiliriz diye ben düşünüyorum çünkü bu büyük bir eksiklik olacak. Avukatlara, normalde böyle bir meslek grubuna özel olarak... Devlet memurlarına özgü bir durumdu hususi damgalı pasaport, bizim yeşil pasaport dediğimiz ama şimdi avukatlara, bir meslek grubuna verdikten sonra belki vakıf üniversitesinde görev yapan ve tabii ki elbette belli koşulları taşıyan hocalarımıza da, akademisyenlerimize de böyle bir hakkı ya da böyle bir düzenlemeyi hep birlikte yapabileceğimizi düşünüyorum.

BAŞKAN - Evet, peki.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Evet, devlet üniversitelerine de aynısı...

Sayın Başkan, ben teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Umuyorum kısıtlı da olsa kapsamı dar da olsa bir adım atıldı, adil yargılanma noktasında sorun yaşayan birçok vatandaşımızın sorununun çözüleceği ama en önemlisi de adalete güven noktasında, güveni yeniden tesis etme noktasında bir başlangıç adımı olarak bu paketin yürürlüğe girmesini, tabii ki ortak mutabakatla yürürlüğe girmesini ben de temenni ediyorum.

Teşekkür ederim.