KOMİSYON KONUŞMASI

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Ben de üniversitede otuz yılımı geçirdim. Bölüm başkanlığı, dekanlık, rektör yardımcılığı yaptım, dolayısıyla müfredat konusunda çok çalışmalarım oldu. Ayrıca MÜDEK var -Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Kurulu- orada da 10 kadar üniversitenin akreditasyon değerlendirmesine katıldım. Dolayısıyla müfredatlar konusunda, akreditasyon konusunda tecrübe sahibiyim.

Şimdi, şunu söylemek istiyorum, bir açıklık getirmek istiyorum: Müfredatlar öyle sürekli sabit kalan şeyler değildir. Sizin bulduğunuz işler, istihdam piyasası müfredatı belirleyebilir. Örneğin elektrik elektronik mühendisliğinden bahsedebilirim. Fırat Üniversitesinde belki Keban Barajı nedeniyle hidroelektrik santraller konusunda mühendis önemlidir ama Bursa'da belki otomotiv elektroniği dersleri daha önemlidir yani bunların her ikisinin aynı olması beklenemez. Dolayısıyla bir üniversitenin müfredatına bakıp hemen bunlar bu işi yapar, yapamaz kararı vermek doğru değil, zaten istihdam piyasasına göre de müfredatlar şekillenir. Hocalar sonunda bakarlar, çocuklar nerelerde iş buluyorlar, nerelerde istihdam var, o tür dersleri koyarlar. Müfredatı bu şekilde değerlendirmek lazım.

Ben burada su ürünleri mezunlarının biraz rencide edildiğini de düşünüyorum yani şimdi biz oturup bir çevre mühendisliği müfredatına baksak onda da eleştirecek şeyler buluruz yani dolayısıyla "Ya, bu çevre mühendisleri şu dersleri almıyorlar, buraları eksik." diyebiliriz. Zaten okul her şeyi öğretemez yani okulun her şeyi öğretmesi mümkün değil. Okulun esas olarak öğrenmeyi öğretmesi lazım, yol çizer, öğrenci ondan sonra kendisini şey yapar. Sonra her mezunun, her diploma sahibinin de hepsinin aynı yetenekte olabileceğini de düşünmemiz yanlış olur. Yani tabii çok iyi müfredattan mezun olur ama yetenekli bir öğrenci olmayabilir, başkası da başka bir yerden mezun olur, yetenekli olabilir yani bu biraz da kişisel becerilerle, ilgiyle alakalı şeyler. Bu konulara açıklık getirmek istedim. Yani ben hayatımda Genel Müdürümüz dışında hiçbir su ürünü mühendisiyle karşılaşmadım, itiraf edeyim ama o yüzden hani onları savunuyor gibi veya savunmuyor gibi bir şey diyemem fakat haksızlık da etmeyelim. Sonunda böyle bir şey kurulmuş. Eğer müfredat bizim isteklerimize uymuyorsa zaten bu YÖK'ün sorunu yani YÖK'ün bu işe el atması lazım. "Ya, bu adamları biz yetiştiriyoruz, hiç kimse de beğenmiyor, ne oluyor?" demesi lazım. Zaten de vatandaş, öğrenci oraya gitmiyor demektir. Dolayısıyla bunlar, sorunlar birbirlerine bağlı sorunlar.

Bizim burada bütün sorunları da çözmemiz mümkün değil fakat Sayın Başkanım ben şunu da üzülerek müşahede ettim: Yani zabıtalara verebileceğimiz bir yetkiyi, muhtara verebileceğimiz yetkiyi, ihtiyar heyetine vereceğimiz yetkiyi su ürünleri mühendisinden niye esirgiyoruz? Çok mu beceriksizler bunlar? Yani o konuda direnmenizi de biraz yadırgadım açıkçası.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Hocam direnen yok burada. Ya, şimdi, siz kendi mesleğinize hak ettiğini düşündüğünüz birtakım görev ve unvanların çok altında bir şeyle taltif etmeye çalışıyorsunuz şu anda. Bir su ürünleri görevleri için...

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Fahriden bahsetmiyorum.

BAŞKAN - Zabıta mabıta dediğin, fahri bunlar işte yani.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Fahri değil, zabıta filan fahri değil.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Ceza kesme, meza kesme...

BAŞKAN - Ceza kesme dediğin de neticede... Şimdi, arkadaşım, İlhami Bey, şöyle: Bir yerde görevli olmayan, bir maaşı, iaşesi olmayan bir adam...

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - O zaman biz yanlış anlıyoruz yani baştan konuşalım.