| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Varlık Fonu ve Türkiye Varlık Fonu Bünyesinde Kurulan Alt Fonların Mali Tabloları ve Faaliyetleri Hakkındaki Denetim ve İnceleme Raporlarının Sunulduğuna Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/43) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 16 .10.2019 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, bir kere, bu Millî Piyangoyla ilgili olarak birkaç tespit ve sorularım olacak ama ondan önce şöyle bir yorum yapayım önce yani neden böyle bir varlık fonu ihtiyacı doğduğuyla ilgili olarak: Şimdi, Türkiye'nin bankacılık sektörünü biliyorsunuz, piyasanın fon ihtiyacını biliyorsunuz. Zaman zaman önemli sıkışıklıklar oluyor ve özellikle yurt dışından sermaye akışı olmayınca devlet son zamanlarda devreye girerek kredilerle piyasayı fonlamaya çalışıyor, kredilendirmeye çalışıyor. Şimdi, aşağı yukarı 2010-2011'den sonra Hükûmet bir kanun hükmünde kararnameyle aşağı yukarı bütün bağımsız kurumları yani serbest piyasanın vazgeçilmezi olan bağımsız kurumları ilgili olan bakanlıklara bağladı ve dolayısıyla da bu kurumların herhangi bir bağımsızlığı kalmadı. Esasında şöyle bir yorum yapayım: 2008 kriziyle karşılaşan dünyada, çeşitli ulus devlet ekonomilerinin yönetimiyle ilgili olarak, iktisat teorisiyle ilgili arayışlarda çok yeni şeyler söylenemedi ve dolayısıyla da Amerika başta olmak üzere, likiditeyi artırmak yönünde yani doğrudan doğruya devletin ekonomiye müdahale... Dolayısıyla da "Türkiye bu krizden teğet geçti, geçmedi." tartışmaları sonrasında, 2009'da bildiğiniz gibi yüzde 4,7 civarında bir daralmayla ekonomisi çakıldı. Sonraki dönemde Hükûmetin arayışlarında, benim anladığım kadarıyla, serbest piyasa ekonomisinde -ki zaten çok titrek bir yapıdaydı bence- "Kestirme yoldan gidelim." denerek kararları merkezîleştirme ihtiyacı hissedildi ve benim anladığım kadarıyla bu Varlık Fonu da bunun bir parçasıdır. Yani zaman zaman, özellikle Türkiye'deki bankacılık sektörünün kredilendirmeyle ilgili olarak benimsediği kurallar cinsinden baktığımızda, özellikle küçük sanayi, küçük orta sanayinin fonlanmadığını, fonlanamadığını biliyoruz ve bundan dolayı da Sayın Cumhurbaşkanının zaman zaman bankalara yüklendiğini biliyoruz. Yani onların bu kredi konusunda, risk değerlendirme konusundaki yaklaşımlarına katılmadığı ve dolayısıyla da yanlış yaptıklarını söyleyen konuşmaları oluyordu. Bence bütün bunları pas geçmek için böyle bir Varlık Fonu sanırım eli kuvvetlendirecek ve rahatlatacak bir yöntem olarak bulundu. Dolayısıyla da Türkiye'de o tarihten itibaren "kararların merkezîleşmesi" dediğimiz... Ki o zamanlar, biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemimiz yoktu, çeşitli kurumlar yine de belli fonksiyonlarıyla ekonomiye müdahale ediyorlardı ve ekonomide bir kıymetiharbiyeleri vardı fakat daha sonra bu işler, biliyorsunuz, hepsi kalktı gitti.
Şimdi, Millî Piyangonun özelleştirilmesiyle ilgili olarak ya da hizmet sözleşmesi yaparak özel sektöre belli bir süreliğine verilmesiyle ilgili olarak mesela şu soruyu sormak zorundayız diye düşünüyorum: Mesela, Rekabet Kurumunun herhangi bir görüşü alındı mı? Çünkü hepiniz biliyorsunuz ki özellikle bu türden kamu tekeli niteliğindeki kurumların özelleştirilmesi sırasında mutlaka ve mutlaka özel sektör tekeli yaratmamak için kamu bazı regülasyonlar yapmak zorundadır, rekabet yasalarının yanı sıra bunları yapmak zorundadır ve zaten bizim kanunumuz da, 4054 sayılı Kanun da Özelleştirme İdaresi Kanunu'yla bir şekilde ilişkilendirilerek bu mesele zaten otomatik olarak yapılması gereken bir mesele. Ama ben yine de bu soruyu sormak zorunda hissediyorum kendimi çünkü arkadaşlar, bakın, bir ihale oluyor, 12 müracaat olduğu yazıyor fakat Demirören Grubu alıyor bu şeyi. Demirören İtalyan ortağıyla yüzde 51, yüzde 49 yanılmıyorsam, bunu alıyor. Demirören aynı zamanda İddaa'nın da sahibi biliyorsunuz. Yani eğer piyango ve işte, oyunlar çerçevesinde bir piyasa tanımı yaparsak bu piyasaya bir tekel imkânı sağlamış oluyoruz, on yıllığına, neyse. Ama kamunun bundan kâr edip etmeyeceğiyle ilgili olarak benim en azından tatmin olabilmem için bana şöyle bir şey söylemeniz lazım: Millî Piyangonun fiyatlarının tespiti sırasında bir regülasyon kurumunun buna müdahale edeceğiyle ilgili bir garanti vermiş olmanız lazım. Eğer vermiyorsanız veya verdiğiniz bu regülasyon kurumunun da hiçbir kıymetiharbiyesi yoksa... Ki biz biliyoruz arkadaşlar, buraya bakanlar geliyorlar. Mesela, Ticaret Bakanının arkasında Rekabet Kurumu Başkanı oturuyor. Bu olacak iş değil yani sonuç olarak çünkü Rekabet Kurumunun bağımsız bir kurum olması lazım, kanunda da öyle yazıyor, onun için başka bir yerde oturması lazım ama öyle değil çünkü Türkiye'de ekonomiyi de doğrudan doğruya merkezî kararlarla yönetmeyi tercih etmiş bir Hükûmetle karşı karşıyayız. Dolayısıyla da ben Millî Piyangonun bir anlamda Rekabet Kurumunun denetiminden geçip geçmediğini merak ediyorum.
İkincisi, İddaa gibi bir piyango alanında zaten bir payı olan -hatta tek payı olan diyelim- bir şirkete Millî Piyango gibi tekel gücü ya da tekel konumu olan bir şirketin verilmesinin kamusal anlamda neye karşılık düştüğünün bana ifade edilmesini talep ediyorum doğrusunu isterseniz.
Daha çok konuşulacak konu var bu çerçevede ama burada keseyim. Birkaç soru daha var bağlantılı olarak. Bir kere, bu McKinsey raporuyla ilgili olarak tuhaf bir tutum aldığınızı düşünüyorum. Yani sizler alınmayın çünkü aynı dönemde, bilmiyorum, siz görevde miydiniz ama, biliyorsunuz, Sayın Bakan Berat Albayrak yeni programını açıklarken, McKinsey'in bütün denetimleri yapacağı söylendiğinde büyük bir tartışma çıktı. Sayın Cumhurbaşkanı da topa girdi ve evet, tepki verdi ve bunun yanlış olduğunu söyledi vesaire. Ki o sırada bizim elimizde yine bu dosyalar vardı ve sizin geçmiş dönem başkanınızın -yanılmıyorsam- McKinsey'le zaten uzun bir zamandan beri çalıştığının ifade edildiğini ve bütün Varlık Fonu'na dâhil edilmiş olan şirketlerin verilerinin doğrudan doğruya McKinsey tarafından kullanıldığını biliyorduk. Dolayısıyla da, işte, Türkiye siyaseti böyle bir siyaset, sanki yeni keşfedilmiş gibi, McKinsey sanki Türkiye'ye yeni girmiş gibi, böyle bir algıyla bir tartışma yaratılmıştı.
Yine, bende bir bilgi var Sayın Genel Müdürüm, onu da sorayım size. Ocak 2017 ile Eylül 2018 arasında çalışmış olan Yönetim Kurulu üyelerine hiçbir ödeme yapılmamış olduğunu biliyorum. Yapılmış mıdır, yapılmamış mıdır, bunu söylerseniz sevinirim. Eğer yapılmamışsa neden yapılmamış olduğunu da açıklarsanız ayrıca sevinirim.
Teşekkür ederim.