| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 06 .11.2019 |
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Çok teşekkür ederim ben.
Çok değerli Komisyon üyesi arkadaşlarımız, Saygıdeğer Cumhurbaşkanı Yardımcımız, Sayın Maliye Bakanı, Sayın Ağbal -bizim meslektaşımız sayılır- çok değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; bu bütçenin hayırlı olmasını temenni ederim. Esasında ben çok kısa bir konuya değinecektim iki üç dakikalık çünkü günün sonuna doğru çok da yorgunluk oldu ama Sayın Aydemir'in Türkiye ekonomisiyle ilgili bilgilendirmesine yönelik bir düzeltme ihtiyacı var.
Şimdi, efendim, Türkiye 1960 ile 2019 arası ortalama yüzde 4,6 büyümüş.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Hocam, affedersiniz, bir şey söyleyeyim de zannediyorum orayı ıskaladınız "2013-2018 arası" dedim ben.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Evet, söyleyeceğim şimdi ben doğrudur, haklısınız.
Ve Türkiye 9 bin dolar civarında bir millî gelire gelmiş. Türkiye 1960 ile 1975 arasını çok büyük bir büyüme oranı 5,5'la geçmiş. Eğer Türkiye 5,5'a devam etseydi bugün 16 bin dolar civarında bir millî geliri olacaktı. Eğer Türkiye bu 5,5'u 6,5 olarak devam ettirseydi 24 bin dolar civarında millî geliri olacaktı.
Şimdi, ben akademisyenim ve bir buçuk yıldır Parlamentoda görevliyim. En mutlu olduğum yön, henüz Parlamento benim o akademik çizgimi kırmadı, inşallah kırmadan da devam ederiz. Türkiye ekonomisinin en parlak dönemlerinin başında 2002 ile 2007 arası gelir; 6,8'lik bir büyümedir, parlak bir dönemdir ve biz ona devam etseydik, siyaseten 2010 referandumu ve benzeri dönüşler olmasaydı 2023 hedeflerine, çöpe attığımız hedeflerine yakalamasak da yaklaşırdık. Bölgesel bir güç hâlindeydik ve paramız buralarda dönen para olurdu. Geçen sefer de söyledim Dışişleri Komisyonunda, bu sefer Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız buradayken de söyleyeyim: Bütün politikaların merkezine kalkınmayı koymadan hiçbir şey olmaz. "Ekonomik coğrafya" gibi bir kavramımız var bizim.
Şimdi, bu çerçevede 2008 ile 2019 arasındaki büyümemiz 3,3; 2003 ile 2019 arasındaki toplam büyümemiz 4,6. TÜİK'in 2016'da yaptığı millî gelirdeki yenilemeyi yenileme saymasanız da devam etseniz de yenileme saysanız da geriye doğru devam etseniz o zaman 2002'deki millî geliri de 5.800 dolar olarak hesaplamanız lazım. Dolayısıyla esasen bu, metre meselesi; 1 metre değişmiyor ama bazen metreyi 80 santime indiriyoruz, o zaman mesafe tabii ki uzuyor. Yani bunlarla ilgili değerlendirmeler gerçekten böyle.
Sayın Oktay, şöyle: TÜİK bu millî gelir hesaplamalarında 2016'da bir revize yaptı ya onu başa, 2002'ye doğru getirdiğimizde de millî gelir hesabını ya böyle yapmak lazım ya da onu yapmadan, eski seriyle bugüne yapmak lazım. Bu tür hesaplamaları yaptığımızda doğru yapıyoruz çünkü bu istihdam rakamlarında, hesaplamalarında da çok farklılık oldu. Mesela bugün işsizlikten bahsediyoruz yüzde 14 ama 2007'deki standarda göre baktığımızda yüzde 25 oluyor, yüzde 23 oluyor. Yani bunlarla ilgili Genel Kurulda da görüşürüz.
Esasında şu: Son onar yıllık baktığımızda, son on yıllık ekonomik performans sadece 1990'lardaki ekonomik performansın üstünde, gerçek bu. Yani son altmış yılın... 1990 ile 2000 arasındaki performans sadece son on yıllık performanstan daha kötü. İşsizlik son on yıla baktığımızda, bütün zamanların en kötüsü, bütün zamanların; realite bu. Bakın, bunu, 2002 ile 2007 arasındaki 6,8'i büyük bir iftiharla söyleyen birisi olarak söylüyorum. Keşke Türkiye buralardan devam etseydi şu an çok farklı bir yerdeydik, herkesin pasaportunun ne kadar kıymetlendiği bir Türkiye'deydik ve herkesin o pasaporta sahip olma iddiasının olduğu bir Türkiye'deydik.
Şu an neredeyiz? Şu an işsizlikte de enflasyonda da faizde de -sizin sözünüzle söyleyeyim "Ben kız idim, o söz idi." demiş ya anneniz dünyanın en yüksek 4 ülkesinden birindeyiz. Arjantin, Venezuela, Pakistan ve Türkiye. Bundan dört yıl önce bu partnerlerimiz Venezuela ve Pakistan değildi, Güney Afrika'ydı ve Hindistan'dı. Dolayısıyla realite şu: Sebebi şu veya bu, ekonomik pozisyonumuzda çok ciddi bir istikrarlı bozulma var.
Şimdi ben esas teşekkürü şuradan ederim: Teşekkür ediyorum ben. Geçen sene bu sıralar bütçe görüşüyorduk. Geçen sene bütçe görüşürken bütçeyi sunan Sayın Bakanın bize ve Türkiye'ye vaatleri var ve bütün Türkiye'ye vaatleri şuydu: "Türkiye 2019 yılında 2,3 büyüyecek." Öyle mi? Öyle mi? Evet, ne oldu? Bunu eleştiri olarak söylemiyorum. Geldiğimiz noktada neyi konuşuyoruz? Evet, bir ara daha kötü bekliyorduk ama sıfır çeyrekleri konuşuyoruz. Şimdi, büyümenin böyle olduğu dönemde nasıl o bakan çıkıp da "Enflasyonda hedefin altındayız." der? Bu şuna benziyor: Buradan Bursa'ya diye çıkıyoruz, geliyoruz Ümitköy'e, Polatlı'ya, beş saatimiz bitiyor; diyoruz ki: "Evet ama az yakıt kullandık." Başka bir ifadesi yok. Yani siz 0,25'e geldiğinizde enflasyonun nasıl patlamasını beklersiniz? O devasa bir yıkım olur yani bunun matematiği var. Bunun matematiği yok mu? Bunun matematiği var, bu matematiğe uygun değil. Yani Sayın Bakanın ifadesi: "Büyüme hedefine biraz uzak kaldık." Bunlar şaka bile değil. Onun için, ben, bugün bu bütçenin Sayın Fuat Oktay tarafından sunulmasına çok seviniyorum ve bunu geçen sefer bütçeyi sunan Bakanlığın başarısızlığının tescili olarak görüyorum ve Hükûmetin doğru yaptığını söylüyorum. Demokratik ve siyasal açıdan başka bir açıklaması yok. O nedenle çok teşekkür ederim efendim. Ben böyle algılıyorum, sebebi başka olabilir.
Şimdi, işsizlik de bütçe dengesi de... Yani bütçe dengesi 80 milyar lira açık öngörmüşüz, ne olmuş? Merkez Bankasındaki yedek akçeyi sayarsak arkadaşlar, 1 misli fark var, yüzde 100,4; fark bu. Faiz dışı denge, ilk defa -bakın, iki senedir Türkiye başka bir yere gidiyor- çift çatlak veriyor. Evet, büyüyorduk ve cari açık meselemiz vardı ama işte maliyeciler burada, şimdi çok ciddi bütçe açığımız var. Ne kadar efendim? Sayın Gelirler Genel Müdürlüğü ve Maliye Bakanlığı burada, Sayın Naci Ağbal gibi Türkiye'nin gerçekten çok dinamik Maliye Bakanlığını yapmış bir üstat burada; tahakkuk/tahsilat oranımız ne kadar? Gelmiş geçmiş en düşük seviyelerde. Geçen vergi kanunu getirdik. Ne kadar vergi istiyoruz? 25 milyar lira ilave vergi istiyoruz, öyle değil mi Sayın Cemal Öztürk? 25 milyar, toplamda öyle bir talebimiz var. Yani geçen vergi kanununun matematiksel ürününde böyle bir talep var.
Şimdi bu bütçeye gelelim. Bakın, bu bütçede ben sadece şuna bakıyorum... Bu bütçeyi okuyorum ben, baktım, bir vizyon yok bunda. Yani şöyle soruyorum: Bu bütçe Türkiye'ye ne diyor? Ne diyor bu bütçe? Yani bu bütçe "Ben Türkiye'de bir çıkış planıyım." mı diyor? Hayır, demiyor. Bu bütçenin misyonu da yok. Bu bütçe, durumu idare etme bütçesi ve piyasayı canlandırma bütçesi. Kendi içerisinde başka bir şekilde vardır, bunu anlatırsınız, biz de saygıyla dinleriz ama bu bütçeyi okuduğumuzda gerçekten yok. Bu bütçenin misyonu ve vizyonu yok.
Şimdi, ne konuşuyoruz o zaman? Bu bütçenin diğer ayaklarını konuşuyoruz. Şimdi, bu bütçe görüşmeleri genel görüşmedir. Türkiye'de 2002'yi konuşuyoruz, Türkiye'de 2002'de sıkıntılı bir adalet sistemi vardı. Bugün hangimiz "Daha az sıkıntılı bir hukuk sistemimiz var." diyebiliriz? Hangimiz diyebiliriz?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Biz söylüyoruz.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Evet, siz söylüyorsunuz ama işte... Ama işte...
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bu işte kıyas kabil değil.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Evet, Türkiye'de sıkıntılı bir eğitim sistemimiz var. Hangimiz diyebiliriz daha nitelikli bir eğitim sistemimiz var?
Türkiye'de kamu idaresi... Çok değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, Türkiye'nin çok ciddi, radikal kamu reformuna ihtiyacı var. Beş saatlik kasaba-şehir arası otuz dakikaya düşmüş, hâlâ elli yıl önceki, seksen yıl önceki kamu idari kanunlarıyla yönetiyoruz. Artık ilçeler mahalle olmuş. Yani Büyükşehir Kanunu'nda demiyorum. Hâlâ oralarda kaymakam var, hâlâ oralarda tapu dairesi var, hâlâ oralarda nüfus müdürlüğü var, hâlâ oralarda müftülük var. Hantaldan daha fazla, artık kımıldayamayan bir devlet oldu Türkiye. Ciddi ihtiyacımız var ve bu tür çalışmaların olduğunu da çok biliyoruz. Vergi reformu çalışmaları da var, adalet reformu çalışmaları da var. Çalışma çok ama gelen, giden yok.
Ben daha fazla uzatmak istemiyorum ama şunu net söylüyorum: Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi çökmüştür. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi kendisiyle birlikte, bütün hatlarıyla Türkiye'yi aşağıya çekmektedir çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini hayata geçirdikten sonra bununla ilgili hiçbir şey yapılmadı. Kanun yapma kalitemiz çok kötü düşmüştür Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, inanın. Yani ne kanun teklifine burada sizin yerinizde oturup getirenler inanmaktadırlar, ellerindekinin kendilerinin olduğuna... Hepimiz "mış" gibi yapıyoruz, olmayan bir dünya yaşıyoruz yani. Bununla ilgili...
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız yapmıyor kanunu, biz yapıyoruz.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Ben de öyle dedim, burada sizin yerinizde oturanlar dedim. Yani oraya geliyorlar, kanun teklifini... Sizin yerinizde oturuyorlar, öyle değil mi Sayın İsmail Faruk Bey? Oraya oturmuyorlar mı milletvekilleri?
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Şimdi, analitik düşünen akademisyensiniz, mukayeseli bir şey var mı "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi çöktü." Derken?
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - O, ayrı bir şey, onu söylerim ben.
BAŞKAN - Evet, buyurun.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bu ayrı bir şey, ben başka bir şey söylüyorum. Yok yok, bu teklifle ilgili söylüyorum.
MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) - Bu sistem olmazsa hükûmet çöker.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Ben aynı kanaatte değilim çünkü bu sistem Türkiye'yi kendini koruma mekanizmalarından yoksun kılmıştır, yoksun kılmaktadır. Çok net görülmektedir ki bürokrasi de artık çözülmektedir. Yani Türkiye'yi yöneten bir devlet planlamasından plan yapamayan bir bürokrasiye geldik. Hepimizin Türkiye'si. Hiç kimsesi zayiatından, zararından gocunmasın. Ne dedik Barış Pınarı Harekâtı'nda? Hepimiz al bayrak partisindeyiz dedik. Hiç öküzün altında buzağı aramaya gerek yok ama bu eleştirilerimiz bizim açımızdan rasyonel eleştirilerdir. Ha, rasyonel bulmazsınız, biz sizin bütün düşüncelerinize saygı gösteriyoruz, kendi düşüncelerimizin de saygın olduğunu düşünüyoruz.
Efendim, hayırlı olsun.
Hepinize teşekkür ederim, saygılar sunarım.