| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 21 .01.2015 |
RIZA TÜRMEN (İzmir) - Çok teşekkür ederim.
Sayın Başkan, İçişleri Komisyonunun değerli üyeleri, ben 25'inci madde çerçevesinde söz aldım fakat aslında söylemek istediklerim, daha önce görüşülmüş olan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na getirilen değişikliklerle ilgili ve Terörle Mücadele Kanunu'na getirilen değişikliklerle ilgili, 3'üncü ve 4'üncü maddede yapılan değişikliklerle ilgili birkaç görüşümü izninizle belirtmek istiyorum.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri konusunda Türkiye'nin başı gerçekten dertte yani uluslararası alanda gerçekten dertte. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çıkan kararlara, AB izleme raporlarında yazılı olanlara, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Komitelerinin raporlarına, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin kararlarına filan baktığımız zaman, Türkiye'nin başının bu konuda ne kadar dertte olduğunu görüyorsunuz.
Ben izninizle bir iki örnek vermek istiyorum: Pek çok karar var ama en son kararlardan biri, işte 2013 yılında alınan İzci Kararı var Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde. Bu kadın örgütleri, kadına karşı şiddetle ilgili bir gösteri yapmak istiyorlar. Önce Beyazıt Meydanı'nda gösteriyi yapmak istiyorlar, ilgili makamlar, vilayet, "Olmaz, Beyazıt'ta olmaz bu gösteri, git Beykoz Çayırı'na." diyor. Onlar da Beykoz Çayırı'na gitmiyorlar -şimdi Beyazıt nerede, Beykoz nerede- ve Beyazıt'ta gösteriyi yapıyorlar. Onun üzerine polis, işte her zaman olduğu gibi dağıtmak için üstlerine biber gazı kullanıyor, şiddet kullanıyor, bir kadın yerlere düşüyor, o kadın tekmeleniyor -gazetelerde de çıktı resimler- derken işte bilincini kaybediyor, hastaneye kaldırılıyor. Bu olayla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hem 3'üncü maddenin yani işkence ve kötü muameleyi yasaklayan maddenin hem de toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını düzenleyen 11'inci maddenin ihlaline karar verdi ve karar verdikten sonra da şöyle bir şey söylüyor: "Mahkeme 40'dan fazla kararında -şimdiye kadar- buna benzeyen konularda ihlal buldu -işte, sayıyor bunların bazılarını- bu kararlardan 20 tanesinde Türk makamları bu aşırı güç kullanan güvenlik güçlerine karşı doğru dürüst bir etkili soruşturma yapmadılar ve bizim önümüzde, mahkeme önünde bekleyen, aynı nitelikte olan 130 tane başvuru daha var." diyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. "Onun için, bir kere, Türkiye bu güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanmasını engelleyen önlemleri alsın; ikincisi, bu toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi standartlarına, kriterlerine göre yeniden düzenlensin." diyor.
Bu olurken Eylül 2014'te Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi aynı konuda başka bir kararı kabul ediyor. O da diyor ki: "Türkiye'de toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının ihlali sistematik ve yaygın bir biçimde olmaktadır." İşte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden kararlar veriyor. "Bu sadece Gezi olaylarıyla ilgili olarak kamu görevlilerine karşı 329 tane soruşturma başlatılmış fakat sadece 3 güvenlik gücüne bir yaptırım uygulanmıştır." diyor. Belki dünkü kararla birlikte 4'üncü olacak. "O nedenle, ben şunu talep ediyorum Türk Hükûmetinden Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi olarak: Bir kere, bu biber gazının ve diğer zehirli gazların kullanılmamasını, insan hayatını riske atmayacak, insan hayatını tehlikeye atmayacak bir biçimde kullanılmasını sağlayın. İkincisi: Bu polis güçlerinin, güvenlik güçlerinin orantısız bir biçimde güç kullanmasını engelleyin, kullananlara karşı da doğru dürüst bir soruşturma yapın ve 31 Aralık 2014 tarihine kadar bana bilgi verin ve ben bunu 2015 Martındaki toplantıda gözden geçireceğim." diyor.
Şimdi tabii, 31 Aralıkta Türk Hükûmeti Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine ne bilgi verdi, bunu bilmiyoruz ama tabii, merak ediyorum doğrusu ne bilgi verdi? Yani şunu mu dedi: "Ben şimdiye kadar bu konuda hiçbir şey yapmadım, tam tersine, öyle kanunlar çıkardım ki toplantı ve gösteri yürüyüşleri bakımından giderek o özgürlükleri sınırlayan nitelikte kanunlar çıkardım." mı diyecek acaba, onu merak ediyorum.
Bu getirilen şeylere baktığınız zaman, gerçekten de şimdi bütün bu kararlar çerçevesinde Türkiye'nin yükümlülüğü, bu kararları uygulamak ve dolayısıyla buradaki standartlara uygun bir Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ortaya çıkarmak. Yani bunun için ne gerekiyor? Bunun için şu gerekiyor: Bir kere, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkına getirilen tek sınırlama, o toplantının barışçı olup olmadığı. Barışçı olduğu sürece, daha önce, efendim, izin alındı mı, alınmadı mı -izin zaten yok da- işte bildirim yapıldı mı, yapılmadı mı, formaliteler yerine getirildi mi, getirilmedi mi, bu önemli değil. Barışçı olan bir gösteriye karşı bu formaliteler yerine getirilmemiş olsa bile güvenlik güçlerinin şiddet kullanması kabul edilmiyor bir kere. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının ihlali.
İkincisi: Toplantının, gösterinin nerede yapılacağı, o gösteriyi düzenleyen örgüte ait bir sorun. Yoksa bu ilgili makamların "Orada değil burada yap." demesi, aslında kabul edilemez bir şey çünkü yer ile toplantı ve gösteri yürüyüş hakkının kullanılması birbirine çok yakından bağlı. Yani, ne bileyim, bir binanın yapılmasını protesto edecekseniz ya da bir bölgedeki bir çevreye getirilen zararı protesto edecekseniz, "Sen o bölgede yapma, git bunu bilmem Beykoz'da, çayırda yap." demeniz, tabii ki o toplantının, o gösterinin anlamını kaybetmesine yol açıyor. Yani hak ile yer arasında çok yakın bir bağlantı var. Yani bunu düzeltmesi lazım Türkiye'nin kanunlarda ve tabii ki bu kanunlarda polisin şiddet kullanmasını engellemek, kullanan polisi de doğru dürüst araştırmak, soruşturmak ve yargı önüne çıkarmakla yükümlü. Bunları getirmeli. Bunları yapacak yerde, yani Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda bu yönde değişiklikler yapacak yerde şimdi getirilen değişikliklerle ne yapıyor? Daha genişletiyor kapsamını, yasakların kapsamı genişletiliyor buradaki şeylerle. İşte, efendim, bu havai fişek, molotof, benzeri el yapımı silahlar ekleniyor...
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Sapan ekleniyor.
RIZA TÜRMEN (İzmir) - Sapan ekleniyor.
Efendim, işte, yüzünü, kimliklerini gizlemek bir suç hâline getiriliyor. Tabii, yüzünü kapamak şiddet unsuru değil. Yüzünü kapamak birçok nedenden olabilir. Yani hava soğuktur, kar yağıyordur, eşarpla yüzünüzü kaparsınız sokağa çıkarken, grip mikrobunu önlemek için yüzünüzü kaparsınız. Yani yüzünü kapayan insanın hangi nedenle yüzünü kapadığını nereden bileceksiniz? Hangi saikle yüzünü kapadığı nereden belli olacak?
Döviz, resim, levha, araç gereçler gibi, böyle şeyler taşımak bir suç hâline getiriliyor, bunun kapsamı genişletiliyor.
Yani Türkiye'de bu toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkına, özgürlüklerine getirilen uluslararası standartlara aykırı sınırlamaları kaldıracak yerde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin istediği ilkelere göre yeni düzenlemeler yapacak yerde, özgürlük alanını genişletecek, sınırlamayı daraltacak yerde, tam tersine, sınırlamayı genişletecek, özgürlüğü daraltacak düzenlemeler getiriliyor.
Bu tabii, Türkiye'nin uluslararası alanda içinde bulunduğu güçlüklere yardımcı olmayacak korkarım ki. Tam tersine, o güçlükleri büsbütün artıracağından ve Türkiye'nin bu konuda başında dolaşan belaları artıracağından endişe ediyorum.
Ben bunu arz etmek istemiştim. Çok teşekkür ederim.