| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Ticaret Bakanlığı b)Ekonomi Bakanlığı c)Rekabet Kurumu ç)Helal Akreditasyon Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 08 .11.2019 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütün arkadaşların Mevlit Kandili'ni de tebrik ederim arkadaşlar.
Sayın Bakan, sunumunuzu dikkatlice dinledim. Geçen yıl da yeni bir bakandınız, artık daha tecrübeli bir bakansınız. Neden ihracatımız hep aynı yerde çakılı kaldı Sayın Bakan? Bakın, yaklaşık beş yıldır 160-170 milyar dolarlardayız. Ben bunun sebebini -açıkça söyleyeyim- şu canlı yayını benim şöyle yapmamda görüyorum biliyor musunuz? Yani şu canlı yayını Türkiye'nin bir milletvekili, bakın, buradan, kendi cep telefonundan yapmak durumunda kalıyor. Yani millete ulaşmak için ben bu canlı yayını şu telefonla yapmaya çalışıyorum. Onu da birisi aradı, canlı yayın şimdi kesildi maalesef. (Gülüşmeler) Ya, işte, bakın millete gene ulaşamadım, birisi asıldı, teknik aksaklık, gitti.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - O sırrı verme, bak herkes arar şimdi seni.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - O anda birisi arar beni kesin canlı yayını kesmek için.
BAŞKAN - O zaman, sırayla arıyorsunuz arkadaşlar. (Gülüşmeler)
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sırayla arayın beni, yayın kesilsin.
Sayın Bakan, 2019 Türkiyesinden bahsediyoruz. Sayın Komisyon Başkanımız diyor ki: "Ya, teknik imkân yok, biz canlı yayın yapamıyoruz." Bakın, arkadaşlar, işte böyle bir Türkiye'de ihracat artmaz. Biz şeffaf bir demokrasi kuramadığımız sürece, milletin kaynaklarını şeffaf, hesap verilebilir bir şekilde belli yerlere aktaramadığımız sürece...
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Düzelteyim.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hocam, boş ver artık, gitti yayın, boş ver. O da gitti. Hocam, boş ver, boş ver, bırak kalsın.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Tamam, çekiyor buradan.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yok, yok, çekme.
Al işte, 2019 Türkiyesinde bütçemizi görüşüyoruz, millete ulaşamıyoruz. Yani demokrasi krizinin ekonomik kriz yarattığını düşünüyorum Sayın Bakanım. Benim sizden istirhamım şu: Bu ihracatın 500 milyar dolar hedefine ulaşması için Sayın Cumhurbaşkanının, diğer bakanların ve ülkemizin demokrasi krizine yol açan herkesin yakasına yapışmanızı rica ediyorum. "Bu ticaretimizi artırmamız için, yüksek teknolojili ürünleri artırmamız için demokrasi krizimizi mutlaka çözmemiz gerekir." diye her yerde haykırmanızı rica ediyorum sizden.
Bakın, ben "Silicon Valley"e gittim, Avrupa'ya gidiyorum, pek çok teknoloji merkezine, oradaki o habitatlara gidiyorum, pek çok Türkiyeli vatandaşımızı görüyorum, pek çok projede çalışıyorlar ve milyarlarca dolarlık katma değer yaratacak ürünlerde çalışıyorlar ve katkı sunuyorlar, inanılmaz ürünler üretiyorlar. Çok yaratıcı insanlarımız var çünkü, bu ülkenin insanları ama bu ülkede bu habitatta o insanları tutamıyoruz maalesef ve başka habitatlara doğru gidiyorlar. Biz demokrasi krizini çözemediğimiz için, bakın, o insanlarla röportajlar yapıldı, şöyle diyorlar: "Niye buradasınız? Niye 'Silicon Valley'desiniz?" denildiğinde, Türkçe konuşuyor, Türkiyeli insanlar "Ya, ben Türkiye'de üniversitedeydim, düşüncelerimden dolayı atıldım." "Ben Türkiye'de üniversitedeydim, rektöre gittim, bana 'Bu işten bir şey çıkmaz arkadaş.' dedi, beni buraya gönderdi." Boston'da Harvard'da milyarlarca dolarlık ilaç teknolojisi ürünleri geliştiren bir arkadaşımız bunu söylüyor. "Silicon Valley"de başka arkadaşlarımızla da bunları konuşuyoruz.
Yani demokrasi krizini çözemediğimiz sürece beyin göçü yaşayacağız. Yaratıcı beyinlerimiz başka ülkelere gidecek ve biz yüksek teknolojili ürünlerde yüzde 3'te çakılıp kalmaya devam edeceğiz. Bu ihracatı zıplatmanın ve ülkemizde katma değerli ürün üretmenin yolu demokrasi krizimizi çözmekten geçiyor, bu bir.
İkincisi: Sayın Bakan, biliyorsunuz, aynı ürünleri İtalya da üretiyor, Türkiye de üretiyor, İngiltere de üretiyor, ne bileyim, başka üçüncü dünya ülkeleri de üretiyor. İnsanlar "made in şurası" "made in Turkey" veya "made in Italy" yazmasına göre bazı ürünleri tercih ediyorlar. Bunu da o ülkenin imajına göre belirliyorlar. O ülkede, bir: Kaliteli ürün üretiliyor mu diye bakıyorlar, o bir ülke imajı yaratıyor. İkincisi, bakın tercihte de şu çok önemli: O ülkeyi seviyor mu? O ülkenin değerleri acaba kendi değerleriyle bağdaşıyor mu diye insanlar düşünüyorlar. Eğer ki o ülkede demokrasi yoksa, o ülkede insan hakları gasbediliyorsa, insanlar o ülkeye karşı ön yargılıysa o ülkenin ürünlerini almayı tercih etmiyorlar. Fuarlara da bakın. Mesela Türkiye'nin stantlarının tercih edilip edilmemesi; o ülkenin imajı, Türkiye'nin imajının iyi olduğu dönemlerde daha kalabalık olur stantlar ama bakarsınız, Türkiye'nin imajı kötüyse o stantlara kimse uğramaz.
Sayın Bakan, Suriye'ye yapılan operasyonda -hani Sayın Cumhurbaşkanı hep der ya "Dünya, 5'ten büyüktür."- ya, 5 tane ülkeyi yanımızda bulamadık, 5 ülkeyi yanımızda bulamadık. 190-200 ülke var dünyada, 5 ülke bile bizi desteklemedi; bütün dünya karşımızda oldu. Bütün dünya medyalarında Türkiye'nin ne kadar yanlış bir operasyon yaptığı anlatıldı, biz içeride istediğimiz kadar propaganda yapalım. İşte bu tip savaşçı politikalar, bütün dünyanın değerlerine aykırı demokrasi hamleleri, antidemokratik hamleler maalesef ülkemizin imajını da yerle bir ediyor. Bu anlamda sizin bu konuda da mücadele etmeniz gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Bakan, ticaret savaşları konuşuluyor. Vallahi, her gün pazarlıklar yapılıyor. Siz de bu pazarlıklara girmişsiniz ABD Ticaret Bakanıyla. "F35, S400 ne olacak?" demiş size -öyle basına yansıttınız, sizin ağzınızdan çıktı, öyle demiş size- siz de "Bunları bırakalım, parayı konuşalım." demişsiniz yani "Ticareti konuşalım, 75 milyar dolar ticaret yapalım, bunları konuşalım." Basından aldığım ifadeniz.
Sayın Bakan, bakın, biz niye Trump'la ve Putin'le pazarlıklar yapıyoruz da kendi ülkemizin, bölgemizin halklarıyla bu meselelerimizi çözemiyoruz? İşte kendi meselelerimizi burada çözemediğimiz için Trump karşınıza başka bir kart çıkarıyor "Bak ambargo koyarım ha!" diyor; Putin'e bakıyorsunuz, Putin'in uçağını düşürüyor Türkiye, oraya gidiyorsunuz "Sizden mal almam." diyor. Bakın, bütün meselelerimizi biz çözemediğimiz için Trump'ın ve Putin'in maalesef Türkiye üzerinde belli operasyonlar çekmesiyle hep biz kaybediyoruz.
Avrupa Birliğiyle gümrük görüşmelerini, genişleme görüşmelerini yapamıyorsunuz bile, böyle bir şeyi talep dahi edemiyorsunuz. Niye? Karşınıza Kopenhag Kriterleri çıkarılıyor. Siz diyorsunuz ki, Tayyip Bey "Ya, bırakalım Kopenhag Kriterlerini, paraya bakalım, ticarete bakalım." diyor "Yok, bizim kriterlerimiz var, Kopenhag Kriterleri, demokrasi kriterleri var." diyorlar. O yüzden, gümrük birliği genişlemesini konuşamıyorsunuz dahi. Türkiye hukuk endeksinde sonlardaysa, demokrasi endeksinde sonlardaysa, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala hapisteyse sizinle gümrük birliği genişlemesini Avrupa konuşmuyor. İşte bu meselelerimizi çözersek gümrük birliği genişlemesini konuşabileceğiz.
Sayın Bakan, Ermenistan Sınırı tam yirmi altı yıldır kapalı. Şimdi, sınırı kapalı bir komşunuzla herhangi bir sorununuzu çözebilir misiniz? Çözemezsiniz. Ermenistan ithalatının dörtte 1'ini yalnızca Türkiye'den yapabiliyor, o da Gürcistan üzerinden çünkü çok daha pahalı oluyor. Kapısı açık olsa Kars'a da Iğdır'a da Trabzon'a da faydası olacak, Trabzon Limanı çalışacak. Ama biz kapalı tutmayı tercih ediyoruz. Oysa açsak, kapıyı açsak, ticari ilişkilerimizi geliştirsek Türkiye'ye insanlar daha çok gelip gitse emin olun, meselelerimizi daha hızlı çözebileceğiz. Kapısı kapalı bir komşuyla sorunlarımızı da çözemeyiz Sayın Bakan.
Sayın Bakan, sunumunuzda esnaflara hiç değinmediniz, sanıyorum vaktiniz yetmedi. Yani esnafların sorunlarına yeterince değinmediniz, onu söylüyorum. Çünkü genelde hep dış ticaretten bahsettiniz, 2 bakanlık birleşti sonuç olarak, anlıyoruz ama esnaf çok zor durumda Sayın Bakan, borç altında. Neden, biliyor musunuz? Bakın, ben artık büyükşehirlerden bahsetmiyorum, küçücük mahallelere gidiyorum, küçücük mahallelere. Hani bir şehrin, herhangi bir ilin ilçesinin küçücük mahallesine gidin, ne görüyorsunuz? A101, yanında BİM, yanında Carrefour ya da başka bir market. Ne oluyor sonucunda? Her açılan A101'de o ilçedeki, beldedeki 10 tane bakkal, 20 tane kasap, 5 tane manav kapanıyor. Ayakkabı bile satıyor onlar, ayakkabıcı dükkanı da kapanıyor.
Ya, Sayın Bakan, Allah'ınızı severseniz, hep regülasyondan bahsettiniz, Batı ülkeleri bu regülasyonları yapıyorlar. Biliyoruz ki bu şirketler de iktidara yakın şirketler. Sonuç olarak ne büyük bir lobiymiş ki en kılcal damarlara bile mağaza açıyorlar. Reklam yapıyorlar "5 bin tane mi? Yok, 10 bin tane mağazam var." diye. Bu, bizim için kıvanç kaynağı değil, utançtır. En kılcal damarlara kadar eğer ki siz A101, BİM açarsanız orada bakkal kalmaz, esnaf kalmaz, zanaatkâr kalmaz. Onun dışında bir sakıncası daha var bunun, o ürünler büyük lojistik merkezleriyle belli merkezlerden ürün alıyorlar. Domatesi gidip Antalya'dan alıyorlar, o hormonlu domatesleri bütün Türkiye'ye yayıyorlar. Yerelde o ilçenin çiftçisi, o mağazada alışveriş yapamıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Antalya'da üretilen domatesler...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, arkadaşlar, bakın, yerellik diye bir şey vardır, Sayın Bakan bunu çok iyi bilir. Bakın, Hollanda'ya gidin, Hollanda'da bir ilin etrafında köylüler vardır.
BAŞKAN - Sayın Paylan, "Antalya" ifadesini düzeltmek lazım sanırım.
CAVİT ARI (Antalya) - Domateslerimiz hormonlu değil Garo Bey.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - İlaçlı, lezzetsiz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Paylan, süreniz bu arada bitti, ben ek süre veriyorum.
Buyurun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, bakın, Hollanda bu anlamda örnektir, örnek olarak vereyim: Sayın Bakan, bakın, Hollanda'da bir il sınırlanır, çok fazla büyütülmez -orada bir planlama hatamız var- etrafında da çiftçiler vardır, köylüler vardır. Orada üretimi yaparlar ve "farmers' market" dediğimiz çiftçi marketlerine gelip ürünlerini satarlar. Halk doğal ve organik ürünlere kavuşur. Hem çiftçi kalkınır, kır-kent ilişkisi sağlanır hem de şehirlerdeki insanlar doğal, organik ve ucuz ürüne kavuşurlar, taze ürüne kavuşurlar. Biz neden böyle bir modele geçemiyoruz, neden var olanı da yok etmeye doğru yürüyoruz? Yani lojistik olarak da daha kolay. Bir yerden bir yere ürünü taşıdığında yarısı ziyan oluyor. Yapmamız gereken, bunu teşvik etmek. Şehrin etrafındaki çiftçileri destekleyip onların ürünlerinin o şehirde satılmasını sağlamak, böylece kır-kent ilişkisini sağlamak, kırdan kente göçü de engellemek her yönden faydalı. Bu modelle ilgili bir mastır plan düşünüyor musunuz Sayın Bakan?
Son olarak, tarım ürünlerini ihraç ediyoruz, Rusya'ya gidiyor. Bir bakıyoruz... "Domates" demeyeceğim bu sefer, "üzüm" diyeyim.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Üzüme girme.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, ne diyeyim? Tamam, peki.
Herhangi bir ürün, bir bakıyoruz Rusya'nın gümrüğünden geri geliyor. Niye? Üzerinde aşırı kimyasal maddeler var diye geri geliyor. Bununla ilgili hep haberler duyuyoruz Sayın Bakan.
Bakın, ben size net bir soru soracağım: Bir, bu ürünler oraya gidiyor, sonra nasıl bir soruşturmaya tabi tutuluyor geri geldiğinde? İki, bu ürünler geldiğinde ne yapılıyor? Biz pazarlara sürüldüğüne dair ciddi şayialar duyuyoruz, geri gelen ürün Türkiye insanına yediriliyor diye ciddi şayialar duyuyoruz. Geçenlerde ıspanaktan zehirlendik, başka ürünlerden de zehirleniyoruzdur.
Son olarak Sayın Rekabet Kurumuna da bir iki şey söyleyip bitireceğim. Sayın Rekabet Kurumu Başkanımız, geçenlerde bir torba yasada bir yasa geldi, şöyle diyor: Devlet Malzeme Ofisi, devletin altığı akaryakıtı Kamu İhale Kurumunun temsilcisinin söylediğine göre ölçek ekonomisi gerekçesiyle 13 milyon sınırına tabi olmadan... 2 milyar liraya yakın akaryakıt alacakmış, tek bir ihaleyle çıkıp tek bir firmadan alacağım diye bir yasa geçirdi Komisyondan, daha Genel Kuruldan geçmedi. "Rekabet Kurumunun görüşü var mı?" dedim, bilmiyordu maalesef. Sizden görüş aldılar mı bu konuda? Bir.
İkincisi: Ölçek ekonomisinin faydalı olduğunu her noktada düşünüyor musunuz? Yani bir devletin bütün ihaleleri tek bir firmadan almasının faydalı olduğunu düşünüyor musunuz? Ben zararlı olduğunu düşünüyorum. Her yerelde ayrı ihale yapılsa, o yereldeki akaryakıt şirketleri eğer ki ayakta kalsa, KOBİ'ler ayakta kalsa bu ülke için çok daha faydalı olacağını düşünüyorum. Bu konudaki görüşünüzü merak ediyorum.
Bütün devlet ihaleleri 5 tane müteahhide akıyor Sayın Rekabet Kurumu Başkanı. Bu konuda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bitiriyorum.
Bakın, isimleri de sayayım: Cengiz, Kolin, Limak, Kalyon, Rönesans; 5 tane müteahhide akıyor bütün devlet ihaleleri. Bu konuda sizin resen soruşturma hakkınız var. Neden Rekabet Kurumu herhangi bir konuda bir soruşturma herhangi bir konuda bir soruşturma açamıyor? Bu konuda eğer ki herhangi bir siyasi baskı hissediyorsanız biz Meclis olarak bu konuda sizin arkanızdayız, ben en azından söyleyebilirim bir milletvekili olarak.
BAŞKAN - "Meclis olarak."
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Meclisin bir milletvekili olarak arkanızdayım.
Siz Rekabet Kurumunun arkasında değil misiniz?
BAŞKAN - Hayır, Meclis derken...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Meclisin bir milletvekiliyim. Sizin de arkasında olmanız lazım.
Son olarak KOBİ'leri kartellere karşı korumak için -az önce verdiğim örneklerdeki gibi- neler yapıyorsunuz? Yani bu marketler konusunda hiç bir soruşturma açmayı düşündünüz mü? En kılcal damarlara kadar gidip bütün o yereldeki bakkalları, esnafları yok eden kartellere karşı neler yapıyorsunuz Sayın Başkan?
Teşekkür ederim.