KOMİSYON KONUŞMASI

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli Bakan Yardımcılarımız, kamumuzun değerli görevlileri, çok değerli milletvekili arkadaşlarım, basınımızın değerli temsilcileri; öncelikle herkesi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.

Şimdi, tabii, hem çevre hem şehircilik olunca konuşacak çok şey var ama öncelikle bütçeyle başlamak istiyorum, bütçe rakamlarıyla ilgili birkaç noktaya temas edeceğim. Örneğin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ayrılan bütçe, genel bütçeden ayrılan bütçe yıllar içinde baktığımız zaman azalmış. 2016'da genel bütçe içindeki payı 0,3'ken, 2019'da yüzde 0,27'ye, 2020'de de 0,26'ya düşmüş, bu önemli, dikkat çekici bir durum. Bütçeleri yine incelediğimiz zaman, örneğin, 2018 bütçesinde başlangıç ödeneği 1 milyar 922 milyon 753 bin olarak görünürken, harcama 4 milyar 750 milyon 918 bin 234 olarak görünüyor. Aynı fark 2019 bütçesinde de var hem de ağustos sonu harcaması olarak, daha yıl bitmeden yani 2,5 milyardan yaklaşık 5,5 milyara kadar çıkmış bu fark. Ancak bunlara rağmen 2020 bütçesinde yine 2 milyar 827 milyon 733 bin liralık bir bütçe öngörülmüş ve değişim yani artış oranı yüzde 10.

Öncelikle, Sayın Bakan, bu aradaki farkın sebebinin ne olduğunu bizlere açıklamanızı istiyoruz. Bu bir öngörüsüzlük mü, yoksa açıklanmamış olan şeyler mi var? Madem bu kadar yüksek harcanacak, neden bütçe bu kadar düşük belirleniyor ve daha sonra iki yıl üst üste böyle yaşanmasına rağmen neden 2020'de tekrar aynı şekilde bir bütçe gerçekleştiriliyor. Sayıştay raporlarıyla ilgili de söylediniz, "Devam edeceğiz çalışmalarımıza." diye. Danıştay görüşünün dayanakları olan 16 bulgu 2017 yılından devretmiş şu andaki Sayıştay raporuna ve Danıştay görüşünü etkilemeyen bulgular da 10 tane.

Sayın Başkanım, acaba uğultuya müdahale eder misisiniz? Benim de dikkatim dağılıyor.

BAŞKAN - Çok doğru söylüyorsunuz.

Sayın Paylan'ın bir şey talebi var dolayısıyla ben onunla konuşurken maalesef şey yapamadım.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, sessiz olalım. Dinlemek istemeyen arkadaşlarımız, tekrar söylüyorum, telefonla konuşmak isteyen arkadaşlarımız, lütfen, dışarı çıksın, o görüşmelerini gerçekleştirsin, tekrar salona girsinler.

Buyurun Sayın Emecan.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Süreme ek istiyorum, tabii, bu arada bu kesintiden dolayı.

BAŞKAN - Siz bildiğim kadarıyla grup sözcüsü adına konuşuyorsunuz.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Evet.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Şimdi, Sayın Bakan, yakın zamanda İstanbul'da önemli bir deprem uyarısı yaşadık ve bu yaşanan depremde çok şükür ki can kaybı, mal kaybı çok fazla yaşanmadı, bunu bir uyarı olarak aldık ileriki dönemler için ve bu uyarıyla ilgili neler yapılması gerektiğini yıllardır konuşuyoruz ama bir türlü bir önlem alamıyoruz, bir türlü bir yol katedemiyoruz. Ülkemiz topraklarının yüzde 92'si deprem kuşağında yer aldığını, nüfusumuzun da yüzde 95'inin bu bölgelerde yaşadığını, 11 büyük kentimizin, başta İstanbul olmak üzere, sanayi tesislerimizin de yüzde 75'inin deprem tehlikesi altında bulunduğunu düşündüğümüzde yapacak çok işimiz var. Türkiye genelinde yaklaşık 1 milyona yakın riskli yapı olduğunu öngörürsek, sizin 2018 İdari Faaliyet Raporu'nda belirttiğiniz risk altındaki bağımsız birim sayısı -belirlenenin üzerinde çalışan- 556 bin sayısı çok düşük görünüyor yani bu rakamları düşündüğümüz zaman envanterinizde. Demek ki envanterde hâlâ eksik bir çalışma olduğu görülüyor. Bu konuda ciddi anlamda çalışma yapılması gerekiyor Türkiye'de. Yapı kayıt belgesi verilmesine ilişkin usul ve esasların belirlendiği ve "imar barışı" diye adlandırılan çalışmanızın da deprem riskiyle ilgili yukarıda saydığımız verileri dikkate aldığımızda İstanbul ilimiz başta olmak üzere üzerinde çok önemle durulması gereken bir konudur. Ama ben asıl bunların dışında başka bir konunun üstünde durmak istiyorum.

Ülkede bu kadar kriz yaşanırken -biraz önce de söylediğim gibi, insanlar artık intihar etmeye başladılar, ne yazık ki böyle üzücü haberlerle güne başlamak zorunda kalıyoruz- bu kadar deprem riski yaşanırken ve sizin bu kadar çok işiniz aslında varken siz başka işlerle uğraşıyorsunuz. Nedir bu işler diye baktığımızda, yeni bir taslak getirdiniz, işte, burada, bir değişiklik taslağı -kaç maddeydi bu- 28 maddelik bir taslak getirdiniz ve İstanbul'da Boğaziçi Kanunu'nda bir imar değişikliği yapıyorsunuz. Ne yapıyor bu teklif? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan yasa teklifi taslağında İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Boğaziçi Yasası'ndaki yetkileri Cumhurbaşkanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığına devrediliyor. Boğaziçi İmar Müdürlüğü, Büyükşehir Belediye Başkanının üyesi olduğu Boğaziçi İmar İdare Heyeti ve Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulu lağvediliyor, Boğaziçi Başkanlığı diye yeni bir... Ben bunu paralel bir başkanlık olarak tanımlıyorum Sayın Bakan, bu, paralel bir başkanlıktır. Halkın seçim iradesine ipotek koyan bir paralel başkanlıktır Boğaziçi başkanlığı; bunun altını ısrarla çiziyorum. Boğaziçi kültür ve tabiat varlıklarını koruma ve düzenleme kurulları öngörülüyor. Bu kurulların başkan ve üyelerini Cumhurbaşkanıyla birlikte Bakanlığınız atayacak. Kapatılan kurumların da tüm yetkileri genişletilerek bu yeni kurulan kurumlara aktarılacak. Dolayısıyla "Boğaziçi alanı" dediğimiz alan, işte, "silüet alanı" dediğimiz alandaki... Burada bir de Boğaziçi su yolu ile 3194 sayılı İmar Kanunu'nda tanımlanan, kıyıda dolgu alanlarında, sahil şeridinde veya gerisinde kalan su yolları da eklenmiş kanun teklifinde, silüet geçiş sahalarına ilişkin İBB'nin yani İstanbul Büyükşehir Belediyesinin her türlü yetkisi; nazım ve uygulama imar planları hazırlamak, ilgili belediyelerce hazırlanan plan tekliflerini onaylamak, parselizasyon planı, arazi ve arsa düzenlemesi, cins değişikliği, takas, trampa, kamulaştırma, ne ararsanız var, hepsi bu Boğaziçi başkanlığına devrediliyor. Tabii, gelirler de Boğaziçi başkanlığına geçiyor, köprü gelirinin -Boğaziçi Köprüsü'nün- yüzde 10'u da dâhil. Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulunda bazı bakanlıkların da temsilcileri vardı; bunlar da çıkarılmış, sadece Cumhurbaşkanı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kimi derse onlar bu heyetlerde olacak. Aynı şekilde, Boğaziçi İmar İdare Heyeti üyesi olan İBB Başkanı ve yine diğer bakanlık kurumları da çıkarılmış. Ne sizin teziniz? Yetki karmaşası, çatı yapı kurma adı altında halkın oylarıyla seçilen Büyükşehir Belediyesinin bütün yetkilerini elinden alıp yeni bir yapı kurarak -buna isterseniz, yine dediğim gibi "paralel yapı" da diyebilirsiniz- yeni yapı oluşturuyorsunuz. Siz, İstanbullulara sordunuz mu? Daha yeni bir seçimden çıktık. İstanbullu bir karar verdi. Bakın, Sayın Bakan, burada ne yapmaya çalışıyorsunuz, bunu herkes aslında görüyor. Bir de yeni bir tanım getirilmiş "silüet etkilenme alanları" falan diye. Arkasında ne var bu silüet etkilenme alanlarının, bilemiyoruz.

Sayın Bakan, bakın, sizi buradan uyarıyorum, aslında Hükûmetinizi uyarıyorum buradan. İstanbul'da 23 Haziranda bir seçim yapıldı ve bir oy farkıyla Cumhuriyet Halk Partisinin ittifak adayı Ekrem İmamoğlu seçimi kazandı ve siz bunu beğenmediniz, tekrar bir seçim yapıldı ve o seçimde de büyük bir oy farkıyla halk size cevabı verdi. Bakın, ben şunu söyleyeyim: Bu kanun teklifi sizin sonunuzu getirecek gerçekten, halk bunu görecek ve bunun cevabını verecek. Burada bütçeyi tartışıyoruz, Bakanlığın bütçesini ama bütçenin yanında asıl önemli olan budur; halkın iradesinin, oyunun karşısında yer almaktır, yol almaktır. Bu konuda uyarılarımı size yapmak istiyorum.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Kanun tekliflerini bakanlar vermiyor Emine Hanım, biliyorsunuz, milletvekili arkadaşlarımız veriyor.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Ya, geçelim ne olur bunları, bunları geçelim. Yok, milletvekilleri veriyormuş.

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) - İnandık, inandık.

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) - Kargalar gülüyor buna ya. Hiç hazırladın mı?

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Sayın Öztürk, o zaman bütün söylediklerimi üzerinize alının, siz de alının üzerinize.

BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen...

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Bütün söylediklerimi üzerinize alının madem milletvekilleri hazırlıyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Millet oturup torba yasa yapmaz ki.

BAŞKAN - Sayın Emecan, buyurun, siz devam edin.

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) - Milletin aklıyla dalga geçmeyin, ders verir size.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Ya, dalga geçmeyin bu milletin aklıyla lütfen...

BAŞKAN - Sayın Emecan, lütfen...

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Bakın, bizimle değil milletin aklıyla dalga geçmeyin, yeter artık, insanlar uyumuyor.

BAŞKAN - Lütfen, lütfen...

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Biz vatandaşımızın iradesine güveniyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Yine, bu kriz ortamında, bu sıkıntılı ortamda artık konuşmamamız gereken bir konu daha var.

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) - Niye o konuşuyor, ben de konuşurum.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Şöyle geç de seni görelim kardeşim, orası kâtiplerin yeri ya...

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) - İstediğin yere gelirim, istediğiniz yere gelirim.

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Emecan...

Arkadaşlar, lütfen... Lütfen arkadaşlar ya... Tekrar söylüyorum: Dinleyecek olan lütfen salonda kalsın, dinlemeyecek olan arkadaşlarımız çıksın.

Buyurun Sayın Emecan.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Bir de Kanal İstanbul'u konuşuyoruz tabii. Kanal İstanbul gibi bir garabet projemiz var. Bu kadar deprem riskinin yaşandığı bir şehirde -daha yeni uyarımızı aldık aslında, doğa bizi uyardı- acaba Sayın Bakan, Kanal İstanbul'u biz konuşmaya ya da gerçekleştirmeye devam mı edeceğiz? Bunu da size açıkçası sormak istiyorum çünkü baktığımız zaman zaten bölgede demografik yapı değişti, oradaki havza sınırına göre belirlenen imar bedelleri değişti, bunlar çok ciddi anlamda arttı, birçok değişim oldu ama asıl bundan sonraki değişimlerle ilgili bir önlem alabilecek miyiz? En başında şöyle bir durum var: 1936'da kabul edilen Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni biliyorsunuz. Karadeniz'e giriş çıkış yapmak isteyen uluslararası sivil gemilerden herhangi bir zorunlu ücret talep edilmez ancak uluslararası hukukun verdiği avantajla gemilerin burayı tercih etmeme olasılığı var şu anda, çünkü bu kanal muhtemelen paralı olacak. Siz bu boğaz geçişinde gemi yoğunluğundan kaynaklanan sıkıntılardan dolayı bu kanalın yapılacağını söylüyorsunuz, konuşmalarda hep bu ifade ediliyor, öne sürülüyor. Yani bu gemiler ne kadar tercih edecek? İşin tabii, teknik kısımları, teknik sıkıntıları da var.

Bir parantez daha açmak istiyorum: Kanalın etrafı yoğun şekilde bir yapılaşmaya açılıyor projelerle. Sadece geçişle ilgili bir sorun çözülmek isteniyorsa neden çevresinde bu kadar yoğunlaşma, burada bir şehir kurulmaya çalışılıyor? Bunu da sormak istiyorum.

Kanal İstanbul'un çok ciddi bir çevre maliyeti de var tabii. Bunun da altını çizmek lazım. Örneğin uzmanlar tarafından, bilim insanları tarafından birçok rapor yayınlandı bu konuda. Hafriyat yükünün ne olacağı belli değil. 35 kilometrelik bölümden çıkarılan 2,1 milyon metreküplük materyalin ne olacağı gerçekten belli değil, ulaşacağı düzey 4,5 milyar ton olarak hesaplanıyor. İnşaat sürecinde aktarımı ise oldukça zor olarak görünüyor. Ne düşünüyorsunuz, ne kadarlık bir süre öngörüyorsunuz bununla ilgili? Marmara Denizi'ne etkilerine baktığımızda, özellikle Küçükçekmece Gölü'nde yapılacak derinleştirme kazısından çıkacak dip çamurunun Marmara Denizi'ndeki canlı yaşamını bitirebileceğine dikkat çekiliyor.

Yine, deprem tehlikesinden biraz önce bahsettim. Kanalın ana yapısı ya da yat limanlarının yapılması düşünülen temel yapılarında meydana gelebilecek burkulma, çökme ya da birtakım sızmaların bu bölgede deprem sonucunda önüne geçilemeyeceği vurgulanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, tamamlar mısınız.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Başkanım, biraz süre isteyeceğim.

BAŞKAN - İlave verdim zaten.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Bunlar çok önemli konular Başkanım, bunları gündeme getirmemiz lazım, müsaadenizle.

BAŞKAN - Buyurun, buyurun.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Yine, Durusu Gölü'nün bir kısmında 9 bin hektar, Sazlıdere Barajı etrafında 25 bin hektar, Küçükçekmece Gölü kıyısında ise 4.400 hektarlık alanın işte, yerleşime açılacağı -çok büyük bir alan gerçekten bu- ve buralarda oluşabilecek herhangi bir kazada yani kanaldan geçirilmesi düşünülen akaryakıt tankerlerinden birinin bir kaza geçirmesi durumunda doğal gaz ya da amonyak tankerlerinin patlaması durumunda... Şurada da görüyorsunuz, şöyle: Kanal hem İstanbul havalimanının hem de bu yerleşim yerlerinin içinden geçiyor. Böyle kazaları nasıl önlemeyi ya da orada can, mal kayıplarını nasıl önlemeyi düşünüyorsunuz? Bunun da altını çizerek Kanal İstanbul Projesi'nin iptal edilmesi gerektiğini söylüyorum.

Çevreyle ilgili de bir konuya değinerek izninizle bitireceğim Başkanım, aslında bir sürü şey var ama süreyi kullanım açısından.

Şimdi, gerçekten, önemli bir konu çevreyle ilgili, iklim krizi daha doğrusu, ciddi anlamda bir iklim krizi yaşıyoruz. Sayın Bakan da konuşmasında bunu vurguladı. Şimdi, özellikle Paris İklim Anlaşması'ndan bahsetmek istiyorum, zamanı da iyi kullanmak adına. Yakın zamanda biz neler yaşadık? İşte, Kaz Dağları, Alaplı, Ünye, Fatsa, Sof Dağı, birçok maden alanları, HES'ler, RES'ler, termik santraller, nükleer santrallerde sıkıntılar yaşanıyor, çeşitli eylemler yapılıyor, çeşitli itirazlar var. Bunları yaşarken, Paris İklim Anlaşması'nda içinde bulunduğumuz durum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Siz, bu anlaşmayı imzaladığınızı seçim beyannamenizde de belirtmiştiniz. 2016 yılında imzaladığımız Paris Anlaşması'nın yürürlüğe girmesi için yalnız bir şey gerekiyor Sayın Bakan, sizin de bildiğiniz gibi, Mecliste onaylanması gerekiyor. Siz bu anlaşmayı imzalamakla övünüyorsunuz. Şu anda 170 ülke tarafından kabul edilmiş anlaşmada Türkiye anlaşmaya taraf olmayan 10 ülkeden 1'i olarak görünüyor. Ne düşünüyorsunuz bu Paris İklim Anlaşmasıyla ilgili? İklim değişikliğinden ötürü yaşanan sıkıntıların Türkiye'ye getireceği çok ciddi sıkıntılar var, bunların da altını çizmek gerekiyor. Mesela iklim değişikliğinin etkilerinin toplam yurt içi hasılada referans senaryolar var, bu referans senaryolara göre düşüşe yol açacağı öngörülmektedir. Bu senaryolar Doğal Hayatı Koruma Vakfı ve Yeryüzü Derneği tarafından hazırlanmış, kamuoyuna sunulmuş. Bu referans senaryolarda Türkiye'yi çok ciddi sıkıntıların beklediği görülüyor. Bu kadar büyük sıkıntılar beklenirken yani o zaman bahane olarak "Biz gelişmekte olan bir ülkeyiz ama gelişmiş ülkeymişiz gibi bize muamele yapılıyor, bütçe çıkarılıyor." demiştiniz. Hâlâ bu bahanenin altına mı sığınıyorsunuz? Paris İklim Anlaşması'nı ne zaman imzalayacağız?

Son olarak, bugün bir kampanya yapıldı. "Geleceğe Nefes Ol" kampanyası, 11 milyon fidan dikme kampanyası. Benim de bir kanun teklifim olmuştu, 16 Ağustos 2019 tarihinde: 1 Nisan gününü ağaç dikme ve doğaya saygı günü olarak kutlanmasına dair bir kanun teklifim olmuştu. Buradaki amaç bir kerelik kampanyalar değil, her yıl bugünün tatil edilerek gerek kamu gerekse STK'lerin iş birliğinde ağaç dikme, panel, söyleyişi ve benzeri etkinliklerin her yıl yapılması ve çocuklarımızın bu bilinçle büyütülmesi noktasında... Bunu tekrar dikkatinize sunuyorum. Yani ülke olarak yaşadığımız sıkıntıları öngördüğümüzde Sayın Bakan, lütfen, yaptığımız uyarıların ülkemiz için olduğunu kabul edin, uyarılarımızı dikkate alın, umarım bu bütçe hayırlı olur.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.