KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli üyeler, Sayın Bakan, değerli bürokratlar ve basın mensupları; şimdi, Sayın Bakan, Durmuş Yılmaz benden önce söyledi, bizim önümüze getirdiğiniz bu istatistiklerin hepsi sorunlu Sayın Bakan. Bir kere, tarımla ilgili olarak -dinliyor musunuz, bilmiyorum ama- en son yapılmış olan genel sayım, benim bildiğim kadarıyla on sekiz yıl önce. Dolayısıyla da ondan sonra üretilmiş olan verilerin çoğu sorunlu. Dolayısıyla siz bize öyle bir el kitabı getirdiniz ki hakikaten bu rakamlar eğer doğruysa gerçekten de rekorlar kıran bir tarım bakanı olarak tarihe geçeceksiniz.

Ama Sayın Bakan, öyle değil. Bir kere şunu söyleyeyim size: Millî gelir serilerindeki problemi biliyorsunuz. Bu seriler aşağı yukarı yüzde 11 civarında bir farklılık yaratmış vaziyette. Dolayısıyla siz bizim önümüze 2002 ve 2018 yılları bazında veri getirdiğinizde bu verilerin bu söylemeye çalıştığım problemle doğrudan ilgisi olduğu açık.

Şimdi, mesela siz birçok konuda üretimimizin arttığından söz ettiniz. Ben size söyleyeyim: Fındıkta 2012 ile 2018 arasında azalma var. Üzüm üretimi azalmış, dut üretimi azalmış, bamya üretimi azalmış, kabak azalmış, fasulye azalmış -rakamları söylemiyorum, sadece azalmış olduklarını söyleyeyim size, yeter herhâlde- bakla azalmış, lahana azalmış, taze soğan azalmış, taze sarımsak azalmış, havuç azalmış, şalgam azalmış, turp azalmış -devam edeyim mi daha- erik azalmış, iğde azalmış, kayısı azalmış. Bunlar hep üretim miktarları üzerinden yapılmış hesaplar. Vişne azalmış, şeftali azalmış, zerdali azalmış. Siz de bize diyorsunuz ki: "Tam aksine, üretimde acayip işler yaptık, rekorlar kırdık vesaire."

Ben konuşmayayım ya, bırakın Allah'ınızı seversiniz. Buyurun, başkasına verin artık. Böyle toplantı yönetilir mi Allah aşkınıza!

BAŞKAN - Hayırdır Hocam, ne oldu?

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ne demek hayırdır ya! Bir şey konuşuyorum, sürekli bir konuşma var. Siz kendiniz dâhil konuşuyorsunuz, Sayın Bakan öyle.

BAŞKAN - Arkadaşlarımız sıralarını merak ettikleri için, onun için geliyorlar Sayın Vekilim.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Ben bir şey sordum.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Yapmayın Allah aşkına ya, hep bunu yapıyorsunuz zaten! Ve bunu yapmanızdan dolayı da ciddi, sahici tartışmalar olmuyor burada. Herkes lafügüzaf verip gidiyoruz burada. Sayın Bakan anlattı, inanılmaz güzel bir tarım üretimimiz varmış meğerse. Ya bunu tartışmak istiyoruz biz doğal olarak, bizim görevimiz bu, muhalifiz biz ve söylenen şeylerin çoğu yanlış.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sakin ol Hocam.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ama nasıl sakin olayım ya? Allah aşkınıza yani...

BAŞKAN - Hocam, arkadaşlarımız sıralarını merak ettikleri için geliyorlar buraya, ben "Gelmeyin kürsüye." diyemem ki.

Hocam devam edin lütfen.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Lütfen, yok.

BAŞKAN - Sayın Emecan, hazır mısınız?

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Hazırım ama tamamlasın Sayın Hocam.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Hocam lütfen.

BAŞKAN - Hocam, umumi arzu üzerine, lütfen devam edin.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Erol Hocam, tamam, lütfen.

BAŞKAN - Baştan başlatıyorum Hocam, buyurun.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Peki, teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Başlarken hiç olmazsa bir cümle söylemiş olayım arkadaşlar. Bu Plan ve Bütçe Komisyonu ve herkesin bildiği gibi yasaların çoğunun buradan geçtiği, bütçelerin burada tartışıldığı bir ortam ve buradaki Komisyon üyeleri de ellerinden geldiği kadar bir çabayla, günde on dört on beş saat olan mesailer veriyoruz burada. Dolayısıyla da bu toplantıların sahici olmasını istiyoruz. Sahiciden kastettiğim şu: "Yani şu süre geçsin, ben bunu söyleyeyim, öyle bitsin." falan değil. Yani Türkiye'yi konuşuyoruz, Türkiye'nin sorunlarını konuşuyoruz ve dolayısıyla da farklı görüşlerimiz var ve bu farklılıkları koymak zorundayız ortaya. Yoksa siz nasıl iktidar olarak kendinizi düzelteceksiniz ki.

Bakın, ben size söylüyorum yani burada verdiğiniz rakamlarda sorun var ve bu sorunları sizin benden çok daha iyi biliyor olmanız lazım. Çünkü kullanılan, başlangıç tarihini, baz yılını 2002 aldığınızda söylediklerinizde doğruluk payı olabilir ama ben 2012 aldım başka sonuçlar çıkardım. Ne olacak şimdi? Ve gördüğüm kadarıyla da mesela başka bir ölçü koyalım, kişi başına değerlerden gidelim diyelim. Kişi başına değerler olarak verdiğimiz istatistiklere bakın, hepsi sizin söylediğinizin tam tersi sonuçlar veriyor. Bu da meşru, sizin söylediğiniz de meşru belki. Ama arkadaşlar bu istatistiklerin bildiğimiz oyunları yani biz bunlarla mı birbirimizi ikna edeceğiz ve tatmin edeceğiz?

Vaktimi çok şey yapmayayım ama benim gördüğüm kadarıyla değerli arkadaşlar, Türkiye gibi ülkelerde yani gelişmede biraz geç kalmış olan ülkelerde temel sorunlardan bir tanesi yani birkaç dilemma vardır, birkaç ikilem vardır bunlardan bir tanesi tarım ve sanayi arasındaki ilişkilerdir ve maalesef benim görebildiğim kadarıyla bu ilişki yani bu kurulamayan ilişki, bu zamana kadar kurulamamış olan bu ilişkinin hâlâ kurulamadığını görüyorum. Dolayısıyla, bir kere böyle bir eleştiri yapmış olayım size. "Peki ne yapıyorsunuz?" diye baktığımızda, benim gördüğüm kadarıyla şöyle bir ikilem içindeyiz: Yapısal sorunları çözemediğimizden dolayı tarım konusunda attığımız her adımda aslında, tabii ki olumlu adımlar atıyorsunuz, atmadığınızı söylemek istemiyorum ama, bu meselede gerçek nedir yani günü mü kurtarıyoruz yoksa gerçekten yapısal bir değişimle -bu söylemeye çalıştığım- Türkiye'nin ekonomisinde çok temel sorun olan bu ikilemi mi çözmeye çalışıyoruz?

Şimdi ben böyle baktığımda gördüğüm şeyi söylemiş olayım size: Yani bir kere bizim üretimimiz ithalata bağımlı. Arkadaşlar, tıpkı uyuşturucuya bağımlı gibi bağımlı yani ithalatı kaldırdığınız zaman Türkiye ekonomisi büyümüyor. Oysa Türkiye ekonomisinin gerçeği en azından yüzde 7 büyümeyi gerektiriyor ve dolayısıyla da sizin bir anlamda ithalatınızı karşılayacak bir gelirinizin olması lazım. Fakat bu dengeleri tutturamadığımız için ne yapmış oluyoruz sonuçta? Nitekim benden önce konuşan arkadaşların çoğu söyledi, ben tekrar etmeyeyim ama bir kere benzinde, motorinde inanılmaz bir artış oldu ki bunlar aslında tarımın temel girdileri. Dolayısıyla da mesela traktör sayısında bir düşüş olduğunu gözledim.

Bütün bunlar şunu söylüyor: Tarımın üretim maliyetleri artıyor. Tarımın üretim maliyeti artarsa yapılması gereken şey Hükûmet politikası olarak bu girdi maliyetlerini düşürücü önlemler almaktır. Fakat Hükûmetin kolayına geliyor veya varsayıyor ki aracılar burada kazanıyor diye belki düşünüyor olabilir ama çözüm olarak ithalatı serbest bırakmakta buluyor gibi geliyor bana yani ithalatın disipline edici bir etkisi vardır iç piyasaları, dolayısıyla da böyle bir şey yapıyor. Hâlbuki bu, sonuçta üreticinin bir daha o malı üretmemek gibi bir davranışına sebep oluyor. Dolayısıyla da esasında birçok üründe de üretim kayıpları yaşıyoruz. Zaten baktığımızda, hektar olarak da baktığımızda Türkiye'de giderek azaldığını görüyoruz. İstihdam üretme kapasitesinin daraldığını görüyoruz.

Dolayısıyla da benim size buradan söyleyeceğim şey: Bu kadar pirüpak bir durum yok, bu kadar sizin ima ettiğiniz gibi, sizin bu metinlerde de söylemeye çalıştığınız gibi, gerçekten belli ki iyi şeyler yapıyorsunuz ama tümü iyi şeylerden oluşmuyor. Yapılması gereken çok şey var ve esas olarak da hedefinizi bir anlamda yapısal sorunlara yöneltmek durumundasınız gibi geliyor bana ve o sorunları aşmadan da bizim ithalata bu bağımlılığımız da çözülemeyecektir ve dolayısıyla da tarımda da kendi kendine yeterli olan bir ülke olmaktan uzaklaşacağız diye düşünüyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum dinlediğiniz için.