| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Tarım ve Orman Bakanlığı b)Orman ve Su İşleri Bakanlığı c)Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu ç)Orman Genel Müdürlüğü d)Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü e) Meteoroloji Genel Müdürlüğü f)Türkiye Su Enstitüsü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 13 .11.2019 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli vekil arkadaşlar, Sayın Bakan; öncelikle, hoş geldiniz.
Yaklaşık dokuz saatten fazladır beraberiz ve birçok arkadaşımız sorunları dile getiriyor. Aslında, tabii, Tarım Bakanlığı dediğimizde, bütçe dediğimizde ve orman dediğimizde birçok alanı kapsıyor. Belli bir alana hapsolmamış, Türkiye'nin birçok yerinde bununla ilgili işlemler yapılıyor. Aslında sizin Bakanlığınızda geçmişten beri tarım hepsinde var ama başına veya sonuna çeşitli bakanlıklar ekleniyor. Yıllar önce tarım ile gümrük düşünülüyordu, bir zamanlar köyle beraber düşünülüyordu, birçok kurum da değişti.
Arkadaşlarımızın sorunları dile getirdiğinde, aslında bir taraftan çiftçinin, köylünün, hayvancılıkla uğraşan insanların problemlerini dile getirdi; bir taraftan da Sayıştay raporlarını dile getirdi. Aslında siz de sabah söylediniz, birkaç gündür biz burada konuştuğumuzda Sayıştayla ilgili şeyleri "Sonra söyleriz." veya "Daha sonra yazılı bildiririz." veya "Asli değildir." Aslında Sayıştay üyeleri de burada, Sayıştay Başkanı da buraya geldi. Sonuçta Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan bir kurumdur ve bizlerin adına denetim yapan kurumun raporlarına güvenerek biz inceliyoruz ve ona göre sonuçlar buluyoruz, eleştiriler getiriyoruz ki daha iyi olsun diye. Biz olmasak bile, biz bunları gündeme getirmesek bile normalde, Bakanlığın kendisinin bunları izlemesi lazım.
Fazla uzatmadan, ben Batman Vekiliyim, belli konulara, arkadaşlarımızın değindiği konulara -belki birkaç konu tekrar olabilir- dikkat çekmek istiyorum. Bir: Sabahtan beri bizi izleyenlerin bana "Bu elektrik borcu konusunda ne yapacağız?" diye bir feryatları var. Bakın, Sayın Bakanım, bir taraftan destek veriliyor, bir taraftan, gerçekten, çiftçi için bir kısım işlemler yapılmaya çalışılıyor fakat şu anda insanlar elektrik borcunu ödeyemiyor. Gübre bedeli artmış, ilaç bedeli artmış, tohum bedeli artmış, yakıt, mazot bedeli artmış, her şey artmış. Peki, elektrik fiyatları artmış mı? Artmış. Siz bir taraftan "destekleme" diyorsunuz, yüzde 45-55 -önümüzdeki yıl bu oran değişecek- diğer tarafta, çiftçiler ödeyemiyorlar, mazot alamıyor, gübre alamıyor ve susuz alanda bir kuyu açmış, bir motopompla sulamaya çalışan kişi elektrik parasını ödeyemediği için resmen köyü bırakmak zorunda kalıyor, tarlayı bırakmak zorunda kalıyor. Siz buna çözüm bulmazsanız üretim olmaz, köylü perişan olur, pazar bozulur, fiyatlar artar. Hepsi birbiriyle iç içe.
Peki, ne yapıyoruz biz? Borcunu ödeyemediği, fiyatı yükseldiği için, sizin bankaya yatırdığınız herhangi bir destek var ya, özelleştirilmiş kurum o desteğe "tak" diye el koyuyor. Siz anımsar mısınız, Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde üç yıl önce çiftçiler Diyarbakır-Batman kara yolunu kapattılar traktörlerle. Niçin kapattılar? "Biz elektrik borcumuzu ödeyemiyoruz ve elektrik fiyatları arttığında perişan oluyoruz." Destekleme yapmak yerine niye elektrik fiyatlarında, vergilerde bir düzenleme yapılmıyor çiftçiye dönük? Niçin bu düşünülmüyor? İsmi "destekleme" ama tahsilata gelince resmen, özelleştirilmiş bir kurumun tahsilatı yapılmış gibi oluyor ve Ziraat Bankası da resmen bu paraya el koyup onlara ödüyor.
Ziraat Bankası demişken... Sayın Bakan, burada özellikle şu konuya değinmek istiyorum: Bugün Türkiye'deki en büyük sorun bölgeler arasındaki eşitsizlik ve siz adaletten söz ettiğinizde, bugün Batman'da, Siirt'te, Diyarbakır'da, Mardin'de bir kişi Ziraat Bankasına gidip kredi çekmeye çalıştığında "Benim tapulu arazim budur." dediğinde banka diyor ki "Senin tapulu arazin bana yetmiyor, bana bir ipotek getirmen lazım." Diyor ki: "Zaten ben senden para alacağım, burada buğday ekeceğim, mercimek ekeceğim, mısır ekeceğim." Diyor ki: "Senin tarlan yetmiyor, sen bana şehirden, bir kentten başka bir ipotek getirmen lazım." Kendi çiftçisine güvenmeyen, tapulu toprağını getiren, onun sayesinde ÇKS alan ve isminde "Ziraat" yazan bir banka çiftçilikle uğraşan birinin kendi tarlasına güvenmeyip başka ipotek istiyorsa o çiftçi ne hâldedir? Ki keşke biz çiftçiyi faize, krediye muhtaç etmesek. O zaten ayrı bir olay, oraya muhtaç olmamalı.
Peki, ne yapıyoruz? Şu anda birçok düzenleme yapıyoruz, yazboz tahtasına dönüşüyor. Bir kısım destek var ama dönüşüyor. Diyoruz ki: "İki yıl üst üste aynı ürünü ekebilirsin, üçüncü yıl değiştirmen lazım. Üçüncü aynı ürünü ekersen ben sana destekleme vermiyorum." Doğru. Onun dışında hiçbir alternatif göstermiyoruz. Ne ekebilir, ne yapabilir; yok. Bizdeki anlayış bu. "Ben fabrika sahibiyim, patronum, bunu üret, sat." Para pul işi. Peki, eğitim boyutu? O toprağı analiz etmek... "Mısır dışında, pamuk dışında sen Batman'da ne yetiştirebilirsin, ne ekebilirsin, bununla ilgili ne gibi bir özendirme yapabilirim?" Siz desteği sadece para olarak düşündüğünüzde olmuyor. Bu arkadaki arkadaşlarla hep beraber şuna çalışmak lazım: Destek dediğinizin para olması lazım, yakıt olması lazım, ilaç olması lazım, gübre olması lazım, tohum olması lazım ama en büyük destek de eğitimdir. Nasıl? "Ne ekersin?" "Ne verim alırsın?" Bugün Batman'ın Sason ilçesinde çilek ekiliyorsa "Bu çilek üretimini nasıl artırabilirim? Sizi nasıl kooperatif yapabilirim? Kadını nasıl orada istihdam edebilirim? Gençleri nasıl istihdam edebilirim?" Böyle bakmadığınız zaman, para verirseniz, sonra kredi vermezseniz sonra ona hacizle el koyarsınız. Alternatifi olmayan ve sadece parayla bakan...
Bakın, hayvancılık... Ya, Türkiye Cumhuriyeti Kurban Bayramı'nda kurbanlık için hayvan ithal eden bir ülkeye dönüştü. Gazetelerde her bayramda "Yurt dışından gelen kurbanlar satılamadı, şöyle oldu..." Yani böyle bir şey olamaz. Bakın, tekrar bu yılın bir ayında şöyle bir çalışma yürütülüyor: Çiftçi mutsuz, mazottan dolayı, her şeyden dolayı mutsuz ama prim verilmiyor.
Acı ama gerçek, bir konu da mevsimlik işçi olayı. Bakın, hayatında fındıkla ilk defa ilkokulda bir yardım şeklinde karşılaşan insanlar fındık toplamaya gidiyor. Şimdi, burada Kürt meselesi dediğimde hemen herkes dönecek "Ne oluyor?" diye. Bakın arkadaşlar, insanlar fındık toplamaya gittiğinde, patates sökmeye gittiğinde, kayısı toplamaya gittiğinde, birçok yere gittiğinde nerede, nasıl kalacaklar, içme suyu nasıl olacak, eğitim nasıl olacak, sağlık nasıl olacak diye bir düzenleme yapılmış mı? Yapılmamış. Sayın Ahmet Davutoğlu döneminde çok güzel bir çalışma yapılmış, işleme alınmamış. Ve ne oluyor biliyor musunuz? Bu insanlar gittiğinde 8 saat mi çalışacak, 10 saat mi çalışacak, 12 saat mi çalışacak meçhul. Bir düzenleme var, denetim yok. El insaf, oranın üreticisi ne diyorsa ona bakılıyor. Bakın, son dönemde ne yapılıyor? Valilik "Ziraat odaları fiyat belirler." diyor ama çiftçiye diyor ki: "Sen 12 saat..." Ve bunu büyük çiftçi, patron diyor. Bizim bunu düzenlememiz lazım. Bunu yapmadığımız zaman ucuz iş gücü çıkıyor ortaya ve en büyük handikap ne? Kutuplaşma oluyor. Bir taraftan televizyonlardan gece gündüz aleyhte birilerini kriminalize edip, birilerini yaftalayıp isim takıp tanımladığınızda, birileri Sakarya'ya gittiğinde mevsimlik işçi olarak çalıştığında, Kürtçe bir şarkı söylediğinde, bir seslendiğinde kafasına kurşun sıkılabiliyor; bu, bütün bir mesele. Bütünüyle ele almazsanız, sadece destek verip para verip bu işi, çiftçiliği böyle düşünürseniz, tarımı bu şekilde düşünürseniz, hayvancılığı bu şekilde düşünürseniz bu olmaz; tarım, aynı zamanda toplumsal barış için de değerlendirilmelidir ve bu bakımdan size büyük görev düşüyor. Bizim hepimizin, burada oturan arkadaşlarımızın en büyük görevi mevsimlik işçiler kaza yaptığında ah, vah etmek değildir; onların gitmemesi için ne yapabiliriz, nasıl bir çare bulabiliriz? Bunlar çok ucuz fiyatlara çalışmakta ve bir yığın sorun yaşamakta.
Son olarak -biraz toparlıyorum Bakanım- bakın, Türkiye'de bir taraftan "kaçak" diyoruz; şu anda, bu fiyatlarla beraber, zamlarla beraber kaçak tütün korkunç sayıda satılıyor, bir taraftan tütün ekimi de var. Adıyaman'da bir ara bir sektör gelişmişti, sonra Bakanlık el koydu. Gelip Batman'ın Kozluk ilçesinde dedi ki: "Şu kadara alacağım." Herkes ikincil, kaçak şekilde tütün ekmeye başladı, sonra hepsi ellerinde kaldı. Ama şu anda sigara zamlarından dolayı herkes kaçak tütün kullanıyor, herkes evde kaçak rakı yapıyor. Anason da yanılmıyorsam, Bakanlığın bünyesindeki şeye giriyor çünkü Türkiye'de bir kısım insanlar da gıda adında sizin adınıza bir yığın ruhsat getirip koyuyor.
Kaçak ilaç var, kaçak ilaç getirtiyorlar, bu ilaçlar yetmiyor; 4 kez çiftçi ilaç atmak zorunda kalıyor, 4 kez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Vekilim, tamamlayalım.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Tamamlıyorum.
Kaçak elektriğe teşvik ediyorsunuz elektrik desteği vermediğiniz için, fiyat vermediğiniz için, kaçak tohuma yönlendiriyorsunuz ama vergide, diğer şeylerde bir düzenleme yok. Bunu yapmazsanız, zaten vatandaş kaçağa yükleniyor.
Bir taraftan da mera yasakları. Sayın Bakan, ben Batman'ın vekiliyim. Bir köye gittiğimde güvenlik nedeniyle birçok yere gidilemiyor, yasaklar var, özel güvenlik bölgesi ilan ediliyor. MOBESE kameraları yerleştirilmiş. Vatandaş geldi yanıma -biliyorsunuzdur- bir makbuz getirdi, büyükbaş hayvanı gitmiş, 255 lira -makbuz bende, iletebilirim arkadaşlara- 2 baş hayvan için 510 lira ceza kesilmiş. Döndü, bana dedi ki: "Vekilim, bana destek gösterin. Hayvanı çıkaramıyorum, bir şey yapamıyorum, bari bana bir alternatif sunsun. Çiftçilik yapamıyorum, tarla yok; hayvanımı çıkaramıyorum ve bunun üzerine 500 lira ceza veriyorum."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Vekilim, çok teşekkür ederiz.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Tamamlıyorum.
Bunun anlamı şu: Ya korucu olacaksın ya köyü terk edeceksin ya da göç edeceksin. Bu Bakanlıktaki arkadaşların en büyük görevlerinden biri de bir yasak geldiğinde bu insanların mağdur olmaması için destekleme mi olur, kooperatif mi olur, bir şey yapılması lazım.
Son cümle: Bakın, toplumsal barış dedim. "Mezopotamya su ve tarım birliği" diye bir şey kuralım; Suriye, Irak, İran, Türkiye'de bu su meselesi çok önemli, bir barış şeyine dönüşsün -ortak ürünler, alternatif toprak sürmeler- daha verimli, daha üretken bir çözüme dönüştürelim. Böyle bir ütopyamız olsun, böyle bir hayalimiz olsun.
Teşekkürler.