KOMİSYON KONUŞMASI

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kurulan hamaset dilinin Türkiye'de Türkiye halklarına hiçbir katkısının olmadığını düşünüyorum. Yani Türkiye'nin şu anda ekonomisinin dibe battığı bir dönemden geçiyoruz ve âdeta halkımızın bir kuru soğana muhtaç olduğu krizlerden geçerek yola devam ediyoruz. Böyle bir tabloda işte hamasi nutuklar hiçbir derde çare değil. Yani birbirimize kullandığımız dili sadece terörle kriminalize etmeye çalışarak kurmamızın da bir faydası yok. Yani dünyada eskiden, hatırlarsınız, komünistlik kriminalize edilirdi ve Türkiye'deki demokrasi, özgürlük, hak, eşitlik, adalet talepleri komünistlik üzerinden suç sayılırdı, anarşistlik üzerinden suç sayılırdı ve demokrasi güçlerinin sesi kısılırdı. Bugün de Hükûmet, elinde bir terör çekici var, her şeye çivi olarak bakıyor ve bu şekilde yaklaşıyor. Buradan yükselttiğimiz itirazları da kriminalize etmeye çalışıyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Gerçek anlamda tartışabilirsek aslında kimin yurtsever olduğunu daha iyi görebileceğimizi düşünüyorum. Biraz önce örnekteki gibi yani tarımda tohumların, o kısır tohumların çiftçimize satılması, kısır tohumlara mahkûm edilmesi dolayısıyla emperyalizme mahkûm edilmesi bu Hükûmetin politikası, neoliberal politikalar bu Hükûmetin politikası. Bu "neoliberal politika" dediğimiz nedir? Aslında, KİT'lerin özelleştirilmesidir, hayatın her alanının ticarileştirilmesidir ve uluslararası tekellere, şirketlere ayrıcalıklı anlaşmalarla, âdeta kapitülasyonları andıran anlaşmalarla Türkiye halklarının, emekçilerinin bütçelerinin transfer edilmesidir. Bunu yapan bu Hükûmetin kendisidir. Yani "devletin çıkarları" dediğiniz aslında, devleti idare eden bir avuç elitin çıkarları olarak tarif edilmektedir. Oysa Halkların Demokratik Partisi olarak bizim bahsettiğimiz, halkların çıkarlarıdır ve halkların çıkarları her zaman barıştan yanadır, savaştan yana hiçbir zaman olmamıştır. Hatta, Anayasa'mız bile savaşın propagandasını suç sayar, kabul etmez yani savaş, savunulacak bir şey değildir, barış savunulacak bir şeydir. Ki siz, Suriye'deki "operasyon" adını verdiğiniz işgal girişimine de "Barış Pınarı Harekâtı" dediniz. Yani barışın güzelliğinden yararlanmaya çalışıyorsunuz ama bir arkadaşımız Meclis kürsüsünden demişti ki: "Bu, Barış Pınarı değil, IŞİD pınarıdır." Bugün bakıyoruz ki "Barış Pınarı Harekâtı" dediğiniz şey de içinde, önünde yer alan o "millî ordu" olarak Türkiye tarafından kaynak aktarılarak donatılanlar IŞİD artığı unsurlardır. Dolayısıyla bizim bunları tartışmamızdan doğal, bunlara itiraz etmemizden doğal hiçbir şey olamaz. Yani "Türkiye'nin menfaati" derken niye bir avuç elitin menfaatini ben Türkiye'nin menfaati olarak göreyim ki? Burada Kürtlerin, Arapların, Çerkezlerin, Pomakların, Türkiye halklarının, kim varsa herkesin çıkarlarıdır, emekçilerin, işçi sınıfının çıkarlarıdır, kadınların çıkarlarıdır bizim için önemli olan, söz konusu olan çıkarlar bunlardır.

Bir sözüm de Sayın Yıldız'a. Yani bizi marjinallikle itham etti. Ne demek marjinallik? Kıbrıs'ta yaratılan tablonun sorumlusu yanlış politikalardır. Kıbrıs halkını siz Kıbrıs'tan göçe zorlarsanız yani buradan ucuz iş gücünü götürür, güvencesiz iş gücünü götürür ve orada Kıbrıslıları, çalışma hayatında daha düşük ücretlere, rekabet gücünü zayıflatırsanız onlar da kalkar başka ülkelere giderler, Avrupa ülkelerine gider. Dolayısıyla Kıbrıs'ta Kıbrıslılar kalmadığı için sizin kendi kurmaya çalıştığınız hegemonik ilişki bile bundan zarar görür bırakın halkların çıkarlarını orada ifade etmeyi. Yanlış politikalar yapıyorsunuz. Yanlış politikalarınızı yüzünüze vurunca da "Marjinalsiniz, terörizmi itham etmiyorsunuz." diyorsunuz.

Arkadaşlar, biz Türkiye'nin barış ve demokrasisi için en ağır bedeli ödeyen partiyiz. Bugün eş başkanlarımızı, milletvekillerimizi, belediye eş başkanlarımızın hepsini zindana tıkmışsınız, herkesi zindana gönderiyorsunuz. Halkın iradesiyle seçtiklerini zindana gönderen bir iktidarın dilinin bu şekilde saldırgan olması da aslında normaldir çünkü bizi bir şeyle suçlamanız lazım ki kendi hükmünüzü sürdürebilesiniz. Yazıktır ki bu konuda yani partimize yönelik bu saldırılar Türkiye'deki muhalefet tarafından da yeterince görülmüyor ve yeterince dillendirilmiyor. Aslında, bu demokrasiye yapılan saldırı bütün partilerin, seçmenlerin iradesine yapılan saldırıdır ve Türkiye'deki demokrasiyi öldüren bir politikadır. Dolayısıyla biz burada barışı ve demokrasiyi en çok savunan ve bunun için bedel ödemekten hiçbir zaman geri adım atmayan yani her türlü bedele karşı "Yine de barış, yine de barış." diye çırpınan bir parti olarak bu tür, bu tarz ithamları da hak etmediğimizi burada ifade etmek istiyorum.