| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Kültür ve Turizm Bakanlığı b)Radyo ve Televizyon Üst Kurulu c)Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ç)Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü d)Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı e)Vakıflar Genel Müdürlüğü f)Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı g)Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ğ)Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu h)Atatürk Araştırma Merkezi ı)Atatürk Kültür Merkezi i)Türk Dil Kurumu j)Türk Tarih Kurumu k)Kapadokya Alan Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 14 .11.2019 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar, değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, sunumunuzu dikkatlice dinledim; teşekkür ederim sunumunuz için. Çok geniş bir Bakanlığı temsil ediyorsunuz, gerçekten herhâlde en çok sayıda bağlı kurum ve kuruluş sizin Bakanlığınızda var; Allah kolaylık versin sizlere diyorum, zor bir görevin altındasınız.
Sayın Bakan, kültür ve turizmi konuşacağız. Ben, geçen seneki sunumunuzda olduğu gibi, daha çok turizm ağırlıklı bir sunum dinledim; bu da tabii, doğal, hani "mesleki deformasyon" diyelim sonuç olarak. Ama sonuç olarak sizin mesleğiniz yani turizm alanından geliyorsunuz, bir turizm şirketinin patronuydunuz, kurucusuydunuz, şu anda da önemli bir görev yapıyorsunuz. Bakın, Sayın Bakan, Sayın Tayyip Erdoğan dedi ki: "Ben ülkeyi şirket gibi yönetmek istiyorum." Evet, bu hayaline kavuştu ve herhâlde "Alt şirketler kurmak istiyorum." diye düşündü, ne bileyim "eğitim AŞ, sağlık AŞ, bir de turizm AŞ" gibi bir şirket kurmak istedi gibi düşünüyorum ve daha çok öyle bir vizyon gördüm sunumuzda yani rakamlar, işte "Şu kadar turist gelecek, gelirimiz şu kadar artacak." diye, genelde rakamlar üzerine. Oysa devletler şirketler gibi değildir, yalnızca rakamlarla konuşmazlar. Tarih, mesela kültür. Değerli arkadaşlar, bunlar önemli konular yani rakamlarla ölçülemeyecek konular Sayın Bakan ve bu konuda da bir vizyon ihtiyacı var. Yani neden biz kültürel varlığımızı koruma ve yaşatma üzerine bir vizyon göremiyoruz sizin sunumunuzda? Mesela neden biz beton şehirlerde yaşıyoruz da diyelim ki köşede bir tane tarihî ev varsa ya sanki onu uzaylılar yapmış gibi bakıp "Ya şu tarihî evi de alıp bir müteahhide versem, Anıtlar Kurulundan da şöyle geçirsem, yerine 10 katlı bina yapıp da rant kazansam." bakışına teslim oluyoruz?
BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) - Eskidendi onlar, eskiden eskiden.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Mesela neden o tarihî evin esas hazine olduğunu düşünemiyoruz Sayın Bakan? Çünkü onunla ilişkimiz yok, insanlarımızın ciddi bir bölümü doğduğu yerde yaşamıyor, ciddi bir bölümü yaşamıyor, İstanbul'a geliyor, belli tarihî şeyler görüyor ama sanki onları uzaylılar yapmış gibi bakıyor. Neden biliyor musunuz Sayın Bakan? Siz de sunumunuzda çoğu şeyi 1071'den başlattınız. Yani "Türkler Anadolu'ya geldi, şöyle yaşadılar. Kurtuluş Savaşı, Çanakkale..." Daha çok bir parantez içinde kültürü anlattınız. Bu parantezin dışında çok daha geniş bir tarihimiz var oysa. Yani on iki bin yıllık Göbeklitepe'den bahsettiniz, sanki o Göbeklitepe uzaydan buraya düşmüş gelmiş; değil, bizim atalarımız yapmış. Arkadaşlar, Göbeklitepe'deki kazıyı yapan o Urfa'dakilerin DNA araştırması yapılmış o çıkan kemiklerdeki DNA'larla eşleşiyor yani on iki bin yıl önceki atalarının mezarlarını kazıyorlar insanlar. Arkadaşlar, Türkler evet 1071'de buraya geldiler ama daha önce de gelmişlerdi aslında, 1071'de başlamadı her şey, daha önce de buradalardı ama burada da halklar vardı ya. Yani geldiğinizde -hoş geldiniz sefalar getirdiniz de- burada halklar vardı zaten, Ermeniler, Süryaniler, Kürtler, Lazlar burada yaşıyorlardı ve bin yıla yakın sürede bir arada yaşadık. Hiçbir alt kültür, üst kültür meselemiz yoktu, arkadaşlar yoktu.
SALİH CORA (Trabzon) - Yine yok. Ayrımcılık yapma ya!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Çoğunlukla eşitlik... Bakın, pek çok sorunumuz da vardı da ama bir yolunu bulmuştuk, bir arada yaşama hukuku konusunda bir yolunu bulmuştuk. Ne zamanki bu parantezi...
Bakın, size bir örnek vereceğim sizin sunumunuzdan Sayın Bakan; bakın, zurnanın zırt bir yer var. Şimdi Anayasa'ya göre denmiş ki: "Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür."
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Evet, ne güzel.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Şimdi, ben diyorum ki: Arkadaş, ben Türk değilim, ben Ermeni'yim. Diyorsunuz ki: "Yok, yok o seni de kapsıyor." Şimdi, ben de diyorum ki: Kapsamıyor çünkü uygulamalarda öyle görüyorum. Mesela Türk Dil Kurumu diye bir kurum var. Şimdi kapsıyor olsa, o "Türk" beni de kapsıyor olsa ne yapar Türk Dil Kurumu? Mesela Batı Ermenicesi yok olmakta olan diller grubunda, değil mi, Türk Dil Kurumu Batı Ermenicesi yok olmasın diye çalışmalar yapar. Yapıyor mu? Hayır.
SALİH CORA (Trabzon) - Benzer çalışmalar yapıyor.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Kürtçe diye bir dil var. Türk Dil Kurumu hepimizi kapsıyor olsa "Ya arkadaş Kürtçeyle ilgili çalışma yapalım, Zazacayla, Lazcayla; Çerkezce yok oluyor, bunlarla ilgili bir çalışma yapalım." der. Yapıyor mu? Hayır.
SALİH CORA (Trabzon) - Türkçe dışında başka dillerle ilgili çalışma yapıyor.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Türk Tarih Kurumuna gelelim. Eğer o Türk hepimizi kapsıyor olsa arkadaşlar ne olurdu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Sözcü Abdullah Nejat Koçer geçti)
AYHAN EREL (Aksaray) - Ahıska Türklerine yapılanı da anlatsanıza.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yani şimdi eğer hepimizi kapsıyor olsaydı o "Türk" tanımı Türk Tarih Kurumu hepimizin ortak tarihini araştırırdı yani her şeyi Orta Asya'dan başlatmazdı, 1071'den devam etmezdi, her şeyi "Türk" parantezine almazdı yani "Türk soylu" parantezine almazdı, hepimizin ortak tarihi olarak anlatırdı çünkü hep beraber bir medeniyet kurduk, Türk'üyle, Kürt'üyle, Ermeni'siyle, Lazı'yla, Çerkez'iyle ortak bir medeniyetimiz var. Yani "Selçuklu da bizim Osmanlı da bizim, Bizans da Roma da Urartu da Frig de bizim." diyen bir tarih anlayışını araştırırdı Türk Tarih Kurumu ama Türk Tarih Kurumunun yayınlarına bakıyorum, maalesef böyle bir vizyon.
"Yurt dışı Türkler" diye bir tanım var mesela. Şimdi, o Türkler eğer ki Los Angeles'taki Ermeni'yi, Paris'teki Kürt'ü de kapsıyor olsaydı değil mi, şöyle bir tanıma girmezdi mesela sizin kitapçığınızda aynen şöyle diyor: "Yurt dışında ihtiyaç sahibi..."
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Peki, Türkiye'deki Amerikan dernekleri ne yapıyor yani araştırmış mı?
BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyelim, dinleyelim, lütfen...
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Hayır, araştırmış mı Amerikan derneklerini?
BAŞKAN - Hayır, lütfen...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, arkadaşlar, aynen şöyle söylüyor kitapçık: "Yurt dışında ihtiyaç sahibi soydaş ve akrabalarımıza da yardım elini uzattık." Bunun gibi pek çok ifade var. Şimdi, demek ki arkadaşlar bir Türk var o soydaş, bir de akraba var. Ben herhâlde akrabaya giriyorum ama damat değilim bilmiyorum yani arkadaşlar akrabaya nasıl giriyorum, onu anlamıyorum yani nasıl akraba oluyoruz? Yani soydaş var, daha üstte bir yerde hani daha farklı bakılan, mesela "Orta Asya'dan Türk Cumhuriyetleri'ne şöyle çalışmalar yaptık." diyorsunuz filan. Ben ona, soydaşa girmiyorum yani o Türk oluyor herhâlde bu durumda; akrabaya giriyorum ben ama akrabaya da girdiğimi düşünmüyorum.
Değerli arkadaşlar, işte, çoğulcu bir bakıştan, çoğulcu bir anlayıştan -hepimiz Osmanlı'nın bakiyesiyiz- daha dar bir bakışa hapsolmuşuz ve bakıştan çıkamıyoruz arkadaşlar.
Bakın, Hasankeyf'e biz niye sahip çıkamadık Sayın Bakan? Bakın, Hasankeyf burada, on iki bin yıllık tarihi var. Oraya bir baraj yapılacak "Şu kadar lira para getirecek." Şu Hasankeyf'e, on iki bin yıllık tarihe inanın sahip çıksaydık biz oraya 5 milyon turist çekerdik, o barajın getirdiğinin 10 misli gelir elde ederdik ama bakın Hasankeyf ne hâle geldi? Çarşısı buldozerlerle yıkıldı Sayın Bakan, binlerce yıllık çarşısı buldozerlerle yıkıldı. İşte bu anlayışta olmamız lazım.
Mesela Muş Kale Mahallesi'ne gittim, yıllar önce yıkıldı, Muş'u bilenler bilir. Ya Muş'un Kale Mahalle'sinde inci gibi evler var, tarihî evler, tarihî kiliseler, tarihî bir yaşam. Ya, inanın, herhâlde ona sahip çıkan bir toplum olsaydık orayı ihya ederdik, çarşısını belirlerdik değil mi, demirciler çarşısı olurdu, zanaat çarşıları olurdu, o evler ihya edilirdi, Muş'a milyon turist getirirdik Sayın Bakan, milyon tane turist gelirdi. Ne yapıldı? O canım evler buldozerlerle yıkıldı, yerine TOKİ konutları geldi, beton evler geldi yerine Sayın Bakan. Ya, işte burada kaybediyoruz. Defineciler ne yapıyor biliyor musunuz? Gidiyor evlerin altını kazıyor, kilisenin altını kazıyor, dinamiti koyuyor taşın içine, havaya patlatıyor, o kiliseyi yok ediyor. Ya, hâlbuki bilse ki esas o define o kilise arkadaş ya. Sen onu ihya etsen oraya binlerce, yüz binlerce, milyonlarca turist gelecek, o halk kalkınacak ama o kiliseyi patlattığında bir kere belki 1 kilo altın bulacaksın, onu da altı ayda harcayacaksın, çekip gidecek. İşte, kültüre buralarda bir yerde sahip çıkmamız lazım Sayın Bakan.
Bakın, toplumsal barış meselelerimiz var Sayın Bakan -çok önemli Bakanlıkta görev yapıyorsunuz- bu toplumsal barış meselelerini çözmek için hepimizin içinde olduğu bir anlayışla o adı "Türk"le başlayan kurumları öyle bir şekilde revize etmek gerekiyor; hepimizi sahiplenen, hepimizin dilini koruyan, Kürtçeyi de, Türkçeyi de, Ermeniceyi de koruyan bir anlayışa doğru yürümemiz gerekiyor.
Sayın Bakan, vakıflar çok önemliydi, bakın, Osmanlı tarihinde -Sayın Adnan Ertem arkanızda, çok büyük bir çaba içinde- vakıflar çok önemliydi. Ya Müslümanlar binlerce vakıflar kurmuş arkadaşlar. Nerede o vakıflar? Niye kurmuş vakıfları biliyor musunuz? Ya, bir camiye ihtiyacı olmuş, camisini yapmış vakıf olarak, bir araya gelmiş insanlar. Ne yapmış? Yanına bir medrese kurmuş. Ne yapmış? Yoksullara yardım etmek için bir mekanizma kurmuş. Ne yapmış? Bunu yerelde yapmışlar. Biz ne yapıyoruz? Her şeyi Ankara'dan belirliyoruz. Ankara'da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı yoksullara para dağıtmaya çalışıyor. Ne yapıyor? İşte, o Fatih'teki arkadaşlarımıza ulaşamıyor. Niye? Ankara'dan belirliyor çünkü. Fatih'te bir vakıf olsaydı emin olun o 4 vatandaşımız intihar etmezdi çünkü o mahalledeki vakıf bilirdi orada 4 tane yoksul olduğunu, faturasını ödeyemeyen insan olduğunu, götürür yardım elini ulaştırırdı. İşte, Müslümanlar binlerce vakıf kurmuşlar, şu anda yok. Hristiyanlar da vakıflar kurmuşlar. Ne için? Kilise inşa etmiş. Yoksullara yardım etmek için mekanizmalar kurmuş. Okullar inşa etmiş çocuklarına dillerini öğretsin diye, kilisede dinlerini öğretsin diye. O vakıflar da şimdi yok.
Sayın Bakan, bakın, vakıflarımız zor durumda. Biz size diyoruz ki: Bu vakıflar yedi yıldır seçimlerini yapamıyorlar Sayın Bakan. Ya, bu vakıflar niye yedi yıldır seçimlerini yapamıyorlar? 5 bakan eskittik, yedi yıldır seçimleri yenileyemedik. Sayın Bakandan ben geçen yıl rica etmiştim, bugün bir müjde duymayı umut ediyorum.
Bir şey daha var: Patriklerimiz var bizim mesela, patrikhanemiz var. Ya, on iki yıldır seçim yapamıyoruz arkadaşlar. Patriğimiz bu yıl vefat etti. On iki yıldır hastaydı, görevini yapamıyordu, seçim talep ediyorduk. Şimdi seçim yapılacak. Ya, yıllardır bu seçime Ruhban Okulumuz kapalı olduğu için, Ruhban Okulunu kapalı tuttuğunuz için deyim, ruhban yetiştiremiyoruz. Ne oluyor? Türkiye doğumlu yurt dışındaki patrikler de yani yüksek rahipler de katılabiliyordu. Şimdi, ne oldu arkadaşlar? Bunu sınırladık. Ya, bu tip engellemelerle Sayın Bakan, inanın, bakın, çok büyük bir zarar veriyoruz. Dinî örgütlenmede özgür olmalıyız. Anayasa Mahkemesi yakın zamanda bir karar verdi: "Din özgürlüğüne halel getirmeyin." dedi. Bu konudaki bakış çok önemli, hem vakıflarımızı ihya edelim hem dini örgütlenmelerimizi ihya edelim. İnsanlar özgürce ibadetlerini yapsınlar, vakıflarımızda da yoksula yardım etsinler.
Sayın Bakan, bakın -şunu geçeyim, çok sürem kalmadı- dünyanın en güzel ülkesine sahibiz. Ben, inanın, gençliğimde bütün dünyayı gezdim, bir sırt çantasıyla, küçük bütçelerle bütün dünyayı gezdim; dünyanın en güzel ülkesine sahibiz. Peki, neden Sayın Bakan yalnızca 600-700 dolar arasında kişi başı gelire sahibiz, bunu hiç düşündük mü? Ya, şu ülkeyi gerçekten hikâyesiyle buluştursak, kişi başı en çok gelir elde eden ülke oluruz. İnanın Sayın Bakan, ben ana destinasyonlar için gittiğimde, dünyanın pek çok yerinde benzer durum var, İstiklal Caddesi'nde de aynı durum var -Beyoğlu eski Belediye Başkanımız burada- kimliksiz bir caddeye dönüştü; dünyanın bütün caddelerinde olduğu gibi maalesef kebapçılar, dönerciler ve zincir mağazalarına hapsoldu. Ya, oysa bizim İnci Pastanemiz vardı cadde üzerinde, şimdi ara sokaklarda bir yere gitti, maalesef. Tarihî lokantalarımız vardı, zanaat satan mağazalarımız vardı, şimdi hepsi yok oldu. Efendim, yok kozmetik satan zincir mağazalar, kıyafet satan zincir mağazalar... Yapmamız gereken bu kimliği, bu kültürü korumak. Bakın, insanlar, 1.500, 2 bin, 3 bin dolar harcayan turistler nereye gidiyorlar biliyor musunuz? Kültürü koruyan, kimliğini koruyan, özelliği olan, bir hikâyesi olan yere gidiyorlar; büyük MES turizmin yapıldığı yere gitmiyorlar.
Mesela, Diyarbakır Sur'un hikâyesi eğer korunuyorsa Sayın Bakan, oraya gidiyor mesela. Hani müstafi Başbakan "Diyarbakır Sur'u Toledo yapacağım." demişti ya, ben size Toledo'yu şimdi göstereyim ne durumda olduğunu. Bakın, Sayın Bakan, işte Toledo, size tanıtayım; bakın, Toledo. Bakın, Toledo'ya böyle binalar yaptılar, bazalt taşlarla yapılması gerekiyordu, beton binalar yaptılar böyle Toledo'ya. O bazalt taşlar da 45 derecede döküldü Sayın Bakan. Ya, bu Toledo'ya, hani Sur'a, şu andaki sizin Toledo'nuza bir turist gelip 1 lira verir mi acaba ya? Oradaki binlerce yıllık tarihe, Demirciler Çarşısındaki Agop Usta'nın dükkânına gelip o hikâyeye verir.
SALİH CORA (Trabzon) - Güzel olanı göstermiyorsun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ama maalesef binlerce yıllık hikâye...
SALİH CORA (Trabzon) - Güzel taraflarını göstermiyorsun.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Bakın, burada.
BAŞKAN - Sayın Çelebi... Sayın Çelebi...
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Onun bir tarihi zenginliği yok ki.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Bir de yıkanlara birkaç şey söyle.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, Sayın Bakan, yeni kuşaklar artık hikâyesi olan yere gidiyor. "Airbnb"de kalıyor yani otelde kalmıyor, tarihî bir evde kalmak istiyor. Bakın, köye gidiyor, niye? Şehirde sıkılıyor çünkü o beton evlerin içinde, bir köye gidiyor. "Agritourism"i çok iyi bilirsiniz mutlaka ama duymadık bir şey. Köye gidiyor, orada köyevinde yaşamak için 300 euro, 500 euro veriyor. Niye? Oradaki köylüyle beraber tarlada üzüm, bağbozumuna gidiyor, şarap yapımına gidiyor, başka etkinliklere gidiyor ve yüzlerce euro harcıyor. Ama işte, maalesef, turizmin de bu kadar ticarileşmesiyle her şey kimliksizleşti Sayın Bakan.
Son olarak -herhâlde vaktim bitiyor- Türkiye'nin tanıtım meselesine para harcıyorsunuz Sayın Bakan. 220 milyon dolar harcadınız değil mi?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MEHMET NURİ ERSOY - 2023'de.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - 2023'te harcayacaksınız.
Sayın Bakan, vallahi Türkiye'nin turizmine para harcıyorsunuz da... Şimdi, Türkiye'nin milletvekilleri olarak -size bir fotoğraf göstereceğim- geçen hafta 5 HDP'li milletvekili -eski belediye başkanımız, bakan yardımcımız çok iyi bilir- İstiklal Caddesi'nde bir yürüyüşe çıktık. Ne yapacağız? Kongremize insanları çağıracağız, bildiri dağıtacağız elimizde karanfillerle. İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu talimat verdi "Bu vekilleri ablukaya alın." diye. Vekilleri ablukaya almış, bizleri çok seviyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen tamamlayınız.
SALİH CORA (Trabzon) - Güvenliğinizi sağlıyor.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Kendisi bizi çok seviyor. 5 milletvekili bakın, seçilmiş milletvekili, bildiri dağıtıyoruz, elimizde karanfiller, bildiriler, kongremize çağırıyoruz, İstanbul'da kongremiz var. Sayın Süleyman Soylu yüzlerce polisle -burada görmediğiniz daha binlercesi de var- bizi ablukaya aldı bu şekilde.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - PKK'dan koruyor kardeşim ya!
BAŞKAN - Arkadaşlar...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, biliyorsunuz, İstiklal Caddesi'nde turistler yürüyorlar.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Ne alakası var İbrahim Bey ya, ne alakası var?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Baro başkanını öldürmedi mi PKK?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Biz yürüyünce yapmıyor, bildiri dağıtınca yapıyor.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bir dakika arkadaşlar.
BAŞKAN - İbrahim Bey, lütfen.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hepsi fotoğrafımızı çekiyorlar ve bütün dünya ajanslarında bu fotoğraf geçti.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Ya, sizin de istediğiniz bu değil mi zaten?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - İsterseniz 1 milyar doları tanıtıma harcayın Sayın Bakan, Türkiye Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde sonlardaysa, Demokrasi Endeksi'nde sonlardaysa, Osman Kavala hapisteyse, Selahattin Demirtaş hapisteyse, Ahmet Altan bir mahkeme kararıyla serbest bırakılıp bir hafta sonra bir talimatla tekrar tutuklanıyorsa siz isterseniz 1 milyar para harcayın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen tamamlayın.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bitiriyorum.
...o binlerce dolar para harcayan bilinçli turist, demokratik ülkelere gitmek istiyor, hikâyesi olan ülkelere gitmek istiyor; hukukun üstünlüğünde sonlarda olan ülkelere gitmek istemiyor.
Siz Sayın Cumhurbaşkanına şu tavsiyede bulunun: Süleyman Soylu'yu görevden alsın, demokratik bir İçişleri Bakanımız olsun, böyle fotoğrafları dünyaya vermesin ki o 100 milyonlarca dolar harcadığınız para heba olmasın Sayın Bakan.
Saygılar sunarım.