KOMİSYON KONUŞMASI

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Sayın Başkanım, Sayın Bakan, sayın kurum başkanlarımız, değerli bürokratlarımız, değerli vekil arkadaşlarımız, basınımızın değerli emekçileri; öncelikle hoş geldiniz, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Ancak Sayın Bakanımız sanırım biraz dışarıya çıktı, bir cümle söyleyecektim, o cümleyi geldikten sonra söyleyeceğim kendisine. Şöyle, öncelikle bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

Genel olarak eğitimle ilgili konulara geçmeden önce tabii 2018 yılı kesin hesabı ve bütçeyle ilgili birkaç noktaya değinmek istiyorum. 5018 sayılı Kanun'un "Ödeneklerin Kullanılması" başlıklı 20'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (d) bendinde şöyle der: "Kamu idareleri bütçelerinde yer alan ödeneklerin üzerinde harcama yapamaz." Bunun devamı var, tabii, çok uzun olduğu için devamını okumayacağım.

Şimdi, bu açık olan mevzuat hükmüne rağmen, Millî Eğitim Bakanlığı 32 milyar TL ödenek üstü harcama gerçekleştirmiştir. Bu da başlangıç ödeneğinin yaklaşık yüzde 34,64'üne denk geliyor.

Şimdi, bu noktadan hareketle 2020 eğitim bütçesine baktığımız zaman, 2020 eğitim bütçesinde de bu yüksek harcamaların olmuş olmasına rağmen -bunların tabii sebepleri ayrıca tartışılır- yeterli bir artış olmadığını da Bakanlık bütçesinde görüyoruz; her ne kadar Sayın Bakan artmış olduğunu söylese de her ne kadar geçen yılın bütçesine oranla bir artış oranı görülse de.

Şimdi, eğitim bütçesinin gayrisafi yurtiçi hasıla ve merkezî yönetim bütçesine oranına baktığımız zaman, orada bir düşüş ortaya çıkıyor. Merkezî yönetim bütçesi yatırım ödeneğine -2002'yle hep kıyaslıyoruz ya, 2002'yle kıyaslıyorum ben de- ayrılan pay yüzde 22,34 iken 2020'de yüzde 16,10'a düşmüş. O zaman rakamlar üzerinden değil, oranlar üzerinden değerlendirmemiz gerekiyor. Merkezî bütçeden ayrılan pay düşmüş diyebiliriz Millî Eğitim bütçesine. Millî Eğitim bütçesinin kendi içinde -birçok arkadaşımız da dile getirdi ama konuşmamın da çerçevesi nedeniyle değinmek istiyorum- eğitimlere ayrılan payın ne kadar düşük olduğu görülüyor. 2002'de yüzde 17,18; 2020'de yüzde 4,65. Şimdi, bu rakamlar çerçevesinde aslında bütçemizi ve bu bütçeyle neler yapılacağını, nasıl hizmetler verileceğini değerlendirmemiz gerekiyor. Buna geçmeden önce, çok kısa, bu bütçe kısmını kapatmak için Sayıştay raporlarından da birkaç noktaya değinmek istiyorum. Sayın Kuşoğlu çok detaylı Sayıştay raporlarıyla ilgili bilgi verdi. Ben onun üzerine, tekrara gitmeden birkaç noktaya değineceğim. Sayın Kuşoğlu Maarif Vakfına ayrılan bütçelerin yüksekliğinden bahsetti, Sayıştay raporunda belirtilen.

Bir konu daha var, tekrar burada tekrar edeyim, Vakfa üç yıl içerisinde 498.200 TL aktarılmış. Ayrıca, "Türkiye Maarif Vakfı Denetim Kurulunda, kanunla öngörülmesine rağmen Millî Eğitim Bakanlığı ve Hazine ve Maliye Bakanlığı temsilcilerine de yer verilmemiştir." deniyor Sayıştay raporunda. Tüm bu yasal zorunluluklara rağmen Vakfın denetim kuruluna, Millî Eğitim ve Maliye Bakanlığı temsilcileri dâhil edilmemiş. Bunun nedenini de bir sormak lazım.

Yine, Sayıştay raporunda bir tespit var: "Lisansüstü eğitim amacıyla yurt dışına gönderilen bursiyerlerin yurda döndükten sonra, iki ay içinde, adına eğitim gördükleri kuruma göreve başlamak üzere başvurmalarından itibaren işe başlatılamamaları hâlinde üç ay süreyle ödenmesi gereken yurt dışı aylıklarının yarısı oranındaki tutarın, bu kişiler henüz yurda dönmeden ve kurumlarında görev talebinde bulunmadan ödenmeye başlandığı görülmüştür." Bunun da bir açıklaması... Sayın Bakan Sayıştay raporlarıyla ilgili bazı açıklamalar yaptı konuşmasının başında ama bu konuya değinmedi dikkat ettiğim kadarıyla. Bu konuyla ilgili de bir açıklama yapılırsa çok iyi olur.

Yine, "Yurt dışında eğitim gören öğrencilerin bazı giderlerinin yasal düzenlemelerle getirilen sınırlamalara uyulmaksınız ödendiği ve yasal dayanağı olmayan birtakım giderlerin de bütçeden karşılandığı görülmüştür." Bunlar doğru işler değil, bunun altını çizmek lazım yani bütçe hakkının, vatandaşın bütçe hakkının kullanılması noktasında.

Şimdi, değerli başkanlarımız diyeyim, Bakan henüz gelmediği için. Tabii bu cumhuriyet kuruluş döneminde ve sonrasında gerçekleştirdiği kalkınmasını yani başlatılan eğitim seferberliğiyle başarıya ulaştırmıştır. Halkın okuryazarlığı, toplumun ileriye taşınması, aydınlanması noktasında kurulan millet mektepleri ve köy enstitülerinin payının çok yüksek olduğunu söylemek zorundayız. Ancak o günden bu güne eğitimin yazboz tahtasına döndüğü bir sürece geldik.

Sayın Bakan hoş geldiniz. Konuşmama başlarken size bir cümle söyleyecektim, şu an onu söyleyerek devam etmek istiyorum çünkü bazı arkadaşlarımız sizin ilk göreve geldiğiniz zaman size çok ümit bağlandığını, toplumun sizden çok umutlandığını söylemişti. Her ne kadar bu bir yıl içerisinde yapılan bazı şeyleri beğenmesek de ben hâlâ umutluyum sizden, bunun altını çiziyorum ve bundan sonra söyleyeceklerimi de bu çerçevede değerlendirmenizi diliyorum. Umarım seneye de aynı şeyi söyleyebiliriz.

Şimdi, eğitime ayrılan finansal kaynaklara baktığımızda ben şöyle bir veriyle girmek istiyorum. Ülkeler için öğrenci başına yapılan harcamalar her bir öğrenci için yapılan yatırımın niteliğini gösterir tabii ki, bizde de bu çok önemli, eğitime ayrılan harcamalar. OECD ortalamasıyla karşılaştırdığımızda ilköğretim, ortaöğretim ve ortaöğretim sonrası yükseköğretim öncesi dönemde eğitime ayrılan pay dolar bazında OECD ülkelerinde 9.357'yken Türkiye'de 4.505. Yükseköğretimde de çok büyük fark var, OECD ülkelerinde 15.556 iken bizde 10.519. Tabii burada eğitime ayrılan pay, bizim eğitime nasıl yaklaştığımızı da, bütçeyi nasıl kullandığımızı da çok etkiliyor. Yine en zengin yüzde 20'lik dilim ile en yoksul yüzde 20'lik dilimde bulunan ailelerin eğitime ayırdıkları payda 2017 yılında 23 katlık bir fark oluşmuş. Yani 2018 yılında bu fark 32 kat olmuş ve ayrıca 2017 yılına göre 2018'de ailelerin eğitime yaptığı harcamanın yüzde 19,86 oranında arttığı görülmüş. Yani geçtiğimiz yıla göre hane halkı ve özel, tüzel kişilerin harcamaları artarken devlet harcamaları azalmış. Ona baktığımızda da oransal olarak devletin yaptığı eğitim harcamaları yüzde 74,36'dan yüzde 68'e düşmüş. Sayın Bakan, özelleşiyoruz, görünen o, rakamlar onu da gösteriyor. 2003 yılında 218.854 öğrenci yani yüzde 1 öğrencimiz özel okullara giderken 2019 yılında bu oran 8 kat artmış, yüzde 8,2 olmuş bu oran; parasız eğitimden gittikçe uzaklaştığımızı görüyoruz. Burada ailelerin özel okulları imkânları çok arttığı için tercih etmiş olabileceği gibi bir yorum yapabiliriz, çıkarabiliriz ama bu yorum çıkmaz. Ülkenin şu ekonomik koşullarında insanların, ailelerin gelir seviyesinin düştüğü, alım gücünün düştüğü, çocuklarının eğitimine ayıracakları kaynakların bu kadar düştüğü bir süreçte eğer özel eğitime giden pay yüzde 8,2 olmuşsa o yorumu çıkaramayız bundan.

Şimdi, bunun yanında birçok arkadaşımız değindi, yine OECD rakamlarıyla karşılaştırdı, ben bunlara çok girmeyeceğim çünkü zaman o kadar hızlı akıyor ki söyleyeceğim bir sürü şeyi söyleyemedim. Üniversiteye yerleşme oranları çocuklarımızın çok düşmüş. 2017 ve 2019 kıyaslamalarında Anadolu liseleri, sosyal bilim liseleri, tüm meslek liselerinde. Bunlar ciddi veriler ve üzerinde durulması gereken veriler.

Şimdi, bir konuya değinmek istiyorum. Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği Sayın Bakan. Millî Eğitim Bakanlığı 12/9/2019 tarihinde Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği'nde bir değişiklik yaptı. Yönetmeliğin 1'inci ve 2'nci maddesinde yapılan değişikliklerde kamu kurum ve kuruluşları, uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşlarının her tür ve seviyedeki resmî ve özel örgün ve yaygın eğitim kurumlarında sosyal etkinlik yapılmasının önü açılmış oldu. Aslında bir anlamda Millî Eğitim Bakanlığı bazı yetkilerini vakıf ve derneklere bu yönetmelik değişikliğiyle devretmiş oldu. Tarikat, cemaat ve vakıf derneklerinin okula girmesinin önü açıldı. Birçok arkadaşımız tabii önceki konuşmalarda bu konuya da değindi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir saniye efendim.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Başkanım, Bakan Bey burada olmadığı için biraz daha tolerans rica ediyorum, konuşmamın başında olmadığı için.

BAŞKAN - Buyurun.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Şimdi, Sayın Bakan, biraz önce dedim ki sizden umutluyuz, hâlâ daha umudumuzu kaybetmedik ama bu tür değişiklikler gerçekten bizim biraz umudumuzun kaybolmasına neden oluyor. Çünkü çocuklarımızı nasıl bir eğitime, kimlere emanet ediyoruz? PISA sonuçlarına bakıyoruz, çocuklarımızın eğitimde elde etmiş olduğu başarı sonuçlarına bakıyoruz. Bu başarı sonuçları acaba bu tarikat, cemaat ve vakıflarla yaptığınız iş birlikleriyle mi düzelecek? Böyle bir şey olmayacak. Zaten Sayın Cumhurbaşkanının dindar nesil yetiştirme ve imam-hatip sayılarını artırma gibi bir vizyonuyla eğitim tamamen o yöne yönelmişken biz uluslararası düzeyde başarılı çocuklar nasıl yetiştireceğiz, bunu nasıl başaracağız? Bu soruyu ben cevaplamanızı gerçekten istiyorum. Detayına girmeyeceğim ama yönetmeliğin 7'nci maddesinde bulunan "toplumsal cinsiyet eşitliği" ifadesi de madde metninden çıkarıldı. Neden çıkarıldı bu madde? Niçin bu madde çıkarıldı, gerçekten bunun da açıklanmasını istiyorum. Çünkü toplumda cinsiyet eşitliğiyle ilgili, kadın-erkek eşitliği, karşılıklı olarak birbirlerine bakış açılarının gelişmesi noktasında bu tür kavramların bulunması çok önemli. Bakın, ülkede çocuklarımız yurtlarda tacizlere uğruyor, kadınlar şiddet cinayetlerine maruz kalıyorlar. Bugün ciddi bir sorun var, bu sorunları biz nasıl çözeceğiz? Değerler eğitimi ya da birtakım bu tarikat, cemaatlerle yapılan anlaşmalarla, sözleşmelerle bu işler olmaz Sayın Bakan. Biz nasıl ilerici bir eğitim sistemiyle bu işleri becereceğiz, çok merak ediyorum.

Öğretmenlerimizle ilgili konu da çok önemli. Öğretmenlerin farklı statülerde atanıyor olması çok ciddi bir problem gerçekten. Ücretli, sözleşmeli, kadrolu öğretmen, uzman ve başöğretmen gibi konular en önemli sorunlardan bir tanesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, lütfen tamamlayalım efendim.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

Kurumuna bu öğretmenler ne kadar aidiyet hissedebiliyorlar, bunun cevabını biliyor musunuz? Bu kadar farklı statüde aynı sınıfta aynı görevi yapıp, farklı ücretler alıp farklı statülerde emekli olan bu öğretmenler acaba ne kadar aidiyet hissedebiliyorlar. 1 milyondan fazla öğretmen adayımızın öğretmen olmayı beklediği bir süreçte şunun da başlık olarak altını çizeceğim, arkadaşlarımız değindiler: 3600 ek gösterge verilmediği takdirde siz köy okullarını da açmazsanız... Ciddi anlamda köy okullarında bir azalma oldu. Çocuklarımızı ha bire taşıyoruz okullara ama nedense bölge yatılı okullarımızı azaltıyoruz, pansiyonlarımızı azaltıyoruz. Birleştirilmiş sınıf uygulamasından vazgeçmezseniz, taşımalı eğitime de son vermezseniz, hadi son vermek belki çok ütopik şu an için, belki bir yıl içinde, iki yıl içinde ama azaltmazsanız bu oranları atamaları da ne yapacaksınız, onu da merak ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkürler.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok şey var aslında ama neyse ki o konulara...

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Bir konu var hiç değinilmedi.

BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız, lütfen, lütfen.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Öğretmenlerden gelen bir sorun. Şimdi, 2019 KPSS'ye giren öğretmen adayları geçen yıllarda örneği yaşanmamış bir sıkıntılı süreç yaşadıklarını söylüyorlar, bu sorunu bize de ilettiler. 2019 KPSS'ye girenler tek bir atama görememişken önlerine daha önce 40 bin atamada giremeyen yüzlerce kişinin geçtiğini ifade eden bazı yazılar bize gönderdiler. Yani 2018 ve 2019 bazı branşlar örnek puan ve sıralamalarında bu soru sayılarının yükseltilmesi, bir yıllık sürecin iki yıla çıkarılması gibi sebeplerle ilgili bir çözümünüz var mı? Bu öğretmenler gerçekten cevap bekliyorlar, bugün bunun da cevabını burada bize verirseniz çok seviniriz.

Ben bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.