| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | A)KANUN TEKLİFLERİ 1.- 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Millî Eğitim Bakanlığı b)Yükseköğretim Kurulu c)Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı ç)Yükseköğretim Kalite Kurulu d)Üniversiteler e)Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü f)İTÜNOVA Teknoloji AŞ |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 15 .11.2019 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, öncelikle sabrınız için teşekkür ediyoruz. Gerçekten siz ve ekibiniz bizi böyle dikkatlice dinliyorsunuz. Arkadaşlarımız daha çok hem Türkiye genelinde yaşadıklarını hem kentlerde yaşadıklarını sizlerle paylaşmak istediler; bir kısmı bütçenin ana rakamlarıyla ilgiliydi, bir kısmı da sahada yaşanan sorunlardı ve biraz da çözüm odaklı, bu problemlerin çözülmesi için...
Gerçekten incelediğimizde bütçe çok az. Geçenlerde Down sendromuyla ilgili Meclis adına, bütün siyasi partiler adına sizin yanınıza geldiğimizde, orada da konuşmuştuk. Bütçeye baktığımızda da daha çok, çalışan arkadaşlara bir bütçe ayrılmış oluyor hem kendilerine... Ve çalışan arkadaşların, biliyorsunuz, özlük hakları konusunda da çok büyük sitemleri ve şikâyetleri var, beklentileri var yani başta öğretmenler olmak üzere. Ama sanıyorum yüzde 86, yüzde 87 oraya gidiyor ve kalan kısımdan da bütün Türkiye sizden eğitim bekliyor. Bu eğitim, okul öncesinden başlayıp yükseköğrenime kadar, sanıyorum, arkada da arkadaşlar var; eskiden Halk Eğitim diyorduk, şimdi "hayat boyu öğretim" deniyor, onu bile kapsayacak bir şey. Eğitim derken sadece "abc" okuryazarlık da değil, bütün şeyi kapsıyor; çevreyi, süreci. Ama ana başlık yani öğrenci, öğretmen, okul diye anılıyor.
Bu "hayat boyu öğretim" dediğimiz eğitim süreci, aslında sadece sizinle ilgili değil, işin "abc" kısmı değil, biraz da kolektif şey. Yani bir ülkede yoksulluk varsa, işsizlik varsa, eşitsizlik varsa, eğitimi oturtabilmek de çok çok zor bir şey. Yani dezavantajlı kesimlerden biraz avantajlı olanlar her zaman daha şanslılar. Yani buna dikkat etmek lazım. Belki de en büyük görev Bakanlıkta, daha çok dezavantajlı olanlara ulaşabilmek; daha yoksula, daha işsize, zor ulaşabilene ulaşmak. Bir çaba var; taşınmadan tutun, dönem dönem beslenmeye destekler var. Yeterli mi? Bir çaba var ama yeterli değil ki bir kısmı da suistimal ediliyor. Yani diyelim ki taşıt şeyi yapıyorsunuz, insanlar bunu kötüye kullanabiliyor; bir standart getiriliyor, kötüye de kullanabiliyor. Burada da denetime görev düşüyor, denetim bizi de ilgilendiriyor. Fakat en büyük problemlerden birisi de... Yani bizim mesela öğretmen dediğimizde bir Mahmut Hoca figürü var Hababam Sınıfı'nda. Yani bir taraftan "abc"si var, hatta karnelerimizde hâlâ daha var. Bir karnenin sol tarafında işte matematik, fen filan; bir de sağ var. Aslında belki bu dönemde en çok sağa bakmak lazım. Yani karnenin hâl ve gidişat gibi... Yani ayrımcılık konusunda, kin konusunda, nefret konusunda, şiddet konusunda ne düşünüyor? Bunun şiddete eğilimi mi var? Nasıl görüyor? Kadın meselesini nasıl görüyor, hak meselesini nasıl görüyor? Biraz da buraya belki de yoğunlaşmamız lazım; bu zor dönemde, birlik beraberlik döneminde. Ve biraz da sivil toplumu katmak lazım. Nasıl? Burada yoklar. Aslında mesela kadın meselesi konuşuldu, yani YÖK Başkanımız da buradaydı, hâlâ bir tartışma... Keşke ilköğretimden başlasak, kadın meselesini kadın sivil toplum örgütleri anlatsa. Yani ilköğretimden anlatsa. Okul öncesi eğitimi veren, gönüllü veya profesyonellerle buluşsalar, kadın meselesi nasıldır? Keşke Türkiye'de insan hakları kurumları, dernekleri, insan hakları alanında yani yılda bir gün, bir saat bir şeyler anlatsa hakla ilgili. Buna ihtiyaç var. Bizim Mahmut Hocalar dışında yakın bir şey var, ben onu anımsatmak istiyorum.
Van'da Tuşba'da seçimler oldu. Yüksek Seçim Kuruluna başvurulmuştu. Yüksek Seçim Kurulu, kazanan arkadaşı görevden aldı -tartışmaya girmek istemiyorum, o tartışılan Yüksek Seçim Kurulu üyemiz burada, çok şey oldu-2'nci adaya verdi. 2'nci adaya verince 2'nci aday gidip oturdu. Emekli bir öğretmen, belki de öğretmenlikten ayrılmış. Ve 1'inci encümen... Bizim partide "eş başkanlık" diye bir sistem var. Arkadaşımız gitti, otururken dedi ki "Öğretmenim sen bana silgi çalmamayı öğretmiştin, kalem çalmamayı öğretmiştin ve ben senin sayende buralara geldim. Sen bugün burada oturduğunda ben utanıyorum."
Böyle bir sürece geldik işte kayyum meselesinde filan. Biz o öğretmenlerle ahlak dediğimiz, sevgi dediğimiz bir süreçle bugünlere gelmeyi düşünüyoruz. Ama bugün ne oldu? Evet, okullar var fakat maalesef hastaneler, sağlık kurumları gibi işletmeye dönüştü. Başvuran veli veya aile müşteri gibi görülüyor. Öğrenci değil de öğrencinin şartları, kalitesi, ölçümü... Okullar şöyle tanıtım yapıyor: "İşte yüzme havuzumuz var, kapalı spor salonumuz var, şuyumuz var, buyumuz var." ve maşallah -bütün vekillerimiz burada- sınav sonuçları açıklandığında bütün Türkiye'de hep birinciler var, hangi şeye baksanız hepsinde de bütün okullar birinci yani onları toplasanız belki yüzde 5-6 eder. Peki, bu yüzde 70-80'ler ne oluyor?
Biliyor musunuz bazı rakamlar vereceğim. Üniversite mezunlarının dörtte 1'i işsiz. Bu yıl 2019'da sınava giren yeni lise mezunlarından sadece dörtte 1'i yerleşebildi, yeni mezunlardan. Bunların oranlarını çıkartabilirsek çok oran çıkabilir. Açık liselere başvuru yüzde 65'lere ulaştı. Ya bu insanlar niçin açık liseye gidiyorlar? Açık lise dışında ne yapıyorlar, çırak mıdırlar, usta mıdırlar, mevsimlik işçi midirler? Veya biz niye başarısız oluyoruz bunlar okuyamıyorlar, biraz da buraya yönelmek lazım.
Bu öğretmenlerin mobbing veya buna benzerlerine girmiyorum. Zaten Sayın Bakanım, öğretmen kavramına baktım, yani kadrolu öğretmen var, sözleşmeli var, geçici sözleşmeli var, vekil var, ücretli öğretmen var yani bu kurumda gerçekten işiniz çok zor. Yani onun bütçesini ayarlayabilmek, kim ücretli, kim geçici, bunlar çok zor. Okulların nitelik ve niceliğine de bakmak lazım yani onu ölçmek lazım. O karnenin sağı solu gibi bir taraftan da gerçekten de başarısı nasıldır? Çünkü bizim geleceğimiz yani uyuşturucuya girmiyorum, başka konulara girmiyorum, bu şiddet ve kutuplaşmaya girmiyorum.
Geleceğimiz gerçekten yeni nesilde ve siz ne güzel dediniz ilk 100 öngörümüz var herhâlde, 100 başlık dediniz. İşte robotik meseleler dâhil, elektronik dâhil yani belki de geleceğimizi hazırlarken de bugünkü sorunlardan yola çıkmamız lazım. Yani benim sizden istirhamım en başta bu televizyonlarda, haberlerde, tartışmalarda, sporda, her şeyde şiddet kavramı var, biraz sevgiye yönelik eğitimler verelim. Dayanışmaya yönelelim, paylaşmaya yönelelim, kaynaşmaya yönelelim, farklılıklarımızın zenginlik olduğuna yönelelim yani buna yönelirsek müfredat çok daha iyi olabilir.
Bir okul işletmeye dönüştüğü zaman Sayın Bakan, ne oluyor biliyor musunuz? Sağlıkta ben yaşadım, sağlık çalışanıyım. Giderek destek verdik, teşvik verdik, Bakanlık, devletin olanaklarını verdik, olması da gerekiyordu ama sonra bunlar rekabet ortamında iyi bir organizasyon yapamadı, iflas ediyorlar, başaramıyorlar. Başaramayınca ne oluyor? Ya satışa çıkacaklar ya da diyecekler ki: Tekrar kamu alsın ama bu arada öğrenciler açıkta kalıyor, öğretmenler açıkta kalıyor, bir yığın problem çıkıyor ve kalitesi düşüyor.
Bizim bir diğeri, şimdi -Cemal Hocam burada yok- dil yarasından söz edildi, dil yarası ve bıçak yarasından. Bu ana dili mevzusu çok konuşuluyor fakat Millî Eğitim Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde de sizin yanınıza geldiğimde ben söylemiştim. Ben seçilmeden önce bir sivil toplum örgütünde bir yöneticiydim. Bir çalışma yapmıştık, Mardin'deki bir öğrencinin velisi demişti ki: "Biz deyim yerindeyse eğer eğitim bir süreçse bir sıfır mağlup başlıyoruz." Çünkü ilk başladığınız gibi farklı bir dille karşılaşıyorsunuz, matematiği, feni filan hepsini beraber öğreniyorsunuz. Fakat iyi şeyler de oldu, "Şimdi arkadaşlarımız dönem dönem diyorlar, cezaevinde artık insanlar Kürtçe konuşabiliyor anneleriyle babalarıyla." ama onun dışında Kürtçe televizyon açıldı, -YÖK Başkanı burada- Yaşayan Diller Enstitüsü açıldı, Kürtçeyle ilgili Zazacayla ilgili, başka dillerle ilgili bunlar da yapıldı. Dönem dönem çok cüzi de olsa sıkıntılar oluyor fakat bu sonradan bu üniversitenin tartışması da oldu. Bir kısım öğretim üyelerinin orada işlerine son verildi, fakat bütün bunlara rağmen artık dünyada ana dilinde -ana dilde değil- çok dilli eğitimler konuşuluyor ve bu zarar değil, geliştiriyor. Bakın, "Türkiye'de televizyon yayın yaparsa kıyamet kopar." hiçbir şey olmadı. "Üniversite açılınca kıyamet kopar." hiçbir şey olmadı. Sayın Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı dedi ki: "Q harfi, w"yu, artık klavyelere özgürlük getiriyorum." Kıyamet kopmadı, hiç kıyamet kopmadı, güzel oldu. Bununla ilgili bir çalışma başlatılsın. Bakın şu anda Sayın Süleyman Soylu her yerde konuşuyor, -ben tanığıyım o dönem ben Tabip Odası Başkanıydım- Mardin'de ve TV8'de "Ana dilinde eğitim öğretim anne sütü gibi helaldir. Ben Karadenizli olarak bunu duyduğumda babama bile anlatmakta zorluk çekiyorum, bunu hep beraber aşmamız lazım." Şimdi Sayın Cemal Bey, dil yarası "dıl" yarası dedi. "Dıl" yarasını ben diyorum ama bunu hepimiz bilelim. İşte Yaşar Bey burada, belki İbrahim Bey de biliyor, Kürtçede aynı zamanda yürek yarası diye bilinir, "yürek" demektir. Yani bunu hep beraber el ele tutuşalım, çözelim yani kıyamet kopmuyor, biraz bu konuya çaba harcayalım. Bunları yapmadığımız zaman daha beter sorunlar artıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir saniye efendim.
Sayın İpekyüz, lütfen tamamlayın.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Toparlıyorum müsaadenizle.
Şimdi, YÖK'le ilgili gerçekten söylenecek çok şey var yani bu barış akademisyenlerinden tutun, öğrencilerin mezuniyetlerinde taşıdıkları flamaya, pankartlara kadar -kolluk güçlerinin giderek okulun içinde derse de girecek kadar düzeye gelmeleri- fişlenmeleri, sonra mezun olduklarında öğretmen, doktor, neyse atanacaklarında o fişlenmelerin başlarına bela olduğu... Fakat gerçekten bu "vakıf" dediğimiz "vakıf" kavramı Türkiye'de ta Osmanlı'dan bugüne kadar, biraz böyle bir şey gibi yani sahipsizlere yardım eden, koruyan bir anlam taşıyor ve bu vakıflar şu andaki yasalarımıza göre kâr amacı gütmeyen kurumlar fakat hepimiz biliyoruz ki -yani Sayın Başkanım, siz denetleseniz- hepsi de kâr için çalışıyor. Yani şimdi diyor ki "Tıp fakültesi diş hekimliğine giren şu kadar verecek, hukuka giren şu kadar verecek, hemşireliğe giren şu kadar verecek." sonra diyor ki "Yabancı dil şarttır." Gidip kaydını yaptırıyorsun, yabancı dildeki, tıptaki, diş hekimliğindeki, hukuktaki, hemşirelikteki şey hepsi kendi harcına göre ücret veriyor ve aynı eğitimi alıyorlar. Yani hiç mi bunu denetlemiyorsunuz, hiç mi buna bakmıyorsunuz? Yani mademki vakıf, kâr amacı gütmeyecek, mutlaka denetim var ama bununla ilgili ciddi bir çaba harcamamız lazım.
Şimdi, Türkiye'de çıksak dışarıya, Türkiye'de özel üniversite var, aile diyor ki: "Özel üniversiteye gönderdim." Kimse "Vakıf üniversitesine gönderdim." demiyor. Kendi kendimizi kandırmayalım. Burada bir düzenleme yapalım. Bir de yani arkadaşlarımız söyledi, şehir hastanesi gibi her şehre üniversite gitmez; meslek yüksekokulu gidebilir, fakülte gidebilir, o kentin ihtiyacı vardır. Ben Batman Vekiliyim, Batman'da petrolle ilgili, tekstille ilgili siz açtınız da teşekkür ediyoruz o konuda ama keşke size refakat etseydik, beraber gitseydik. Bunların olması lazım ama her kente üniversite açarsanız bir yığın problem de çıkıyor. Sonra başka, her kente tıp fakültesi diyecek, her kente hukuk diyecek, bunun sonu yok. Bir taraftan eğitimlerinizin de öğretici olması lazım, bir koordinasyon lazım. Şimdi, bu, sizlerden bağımsız. ÖSYM Başkanımız burada yani kendisiyle ben ilk defa karşılaşıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlar mısınız.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Yani ismini -olumsuz anlamda değil- "ölçme, seçme, yerleştirme, analiz ve araştırma merkezi" koymak lazım. Yani kaç yıldır bu kadar bir yığın şey var. Biraz önce bu ana dili meselesiyle ilgili konuşurken...
Bunu size iletebilirim, bu lise, tabii, bunu Millî Eğitim Bakanlığı yapmış; son sıralardakilere baktınız mı Bakanım veya size bilgi verildi mi? En sondaki iller Hakkâri, Şırnak, Ardahan, Ağrı, Artvin. Ben buradaki Türkçe oranlarına baktım, Türkçedeki başarıya, hiçbirisinin başarısı yok. Ya ben bunu kendi kendime ana dilime mi yorarım, eğitimin yetersizliğine mi yorarım, başka bir şeye mi yorarım, yoksulluğa mı yorarım. Yani bu kadar veri var, gerçekten analiz etmek lazım. Yani şimdi bir taraftan dışarıdan birisi bizi izlese, ÖSYM burada öğretmen alımı için "yerleştirme" koymuş ismini, belki de artık "yerleştirme" değil "yarıştırma" demek lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, lütfen tamamlayalım efendim; Sayın İpekyüz, lütfen.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Tamamlıyorum.
Yani bunu değiştirmemiz lazım ve gerçekten bakın, artık bu kavramı, eğitim hepimizi ilgilendiren ve geleceğimizi... Uyuşturucusuna girmiyorum. Geçen hafta burada biz depremle ilgili konuşuyorduk, Çevre ve Şehircilik Bakanı dedi ki: "Bütün okulların alanları deprem toplanma alanıdır." Ama mesela bir deprem olduğunda da okulları kapatıyoruz, tatil ediyoruz yani bir koordinasyon lazım.
Bütçe az. Bütçenin gerçekten, çalışanlar dışında biraz eğitim ve geleceğe ayırılması lazım.
Hayırlı olsun diyorum.