KOMİSYON KONUŞMASI

VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri; 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi kapsamında Dışişleri Bakanlığının 2020 mali bütçe teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya sahnesinde köklü değişimlerin ve dalgalanmaların ve belirsizliklerin yaşandığı bir dönemde dış politikamız süregelen değişime uyum sağlamaktadır ve çevremizdeki dinamikleri barış, refah ve istikrar yönünde şekillendirmeye çaba harcamaktadır. Türkiye, mevcut stratejik ilişkilerini güçlendirmeyi ve yenilerini geliştirmeyi de amaç edinmiştir ancak dünyada her kıtada sorunlar belki de daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde ve boyutlarda ortaya çıkmıştır. Baktığımızda, Latin Amerika'da Bolivya'da, Şili'de, Venezuela'da; Asya'da Hong Kong'da, Pakistan'da, Hindistan'da; Avrupa'da İspanya'da, İngiltere'de, Fransa'da, İtalya'da, Belçika'da, Hollanda'da, İsveç'te, Yunanistan'da gerçekten son derece önemli gelişmeler cereyan etmekte ve dünya sahnesi fokur fokur kaynamaktadır.

Türkiye, bu olumsuz tabloda âdeta bir barış ve istikrar adası olarak yerini almıştır. Ülkemiz, tüm dünyanın gözü üzerinde olan, dünyadaki sorunların çözümünde mutlaka danışılması ve çözümün bir parçası olması gerekli hâle gelen bir ülke konumuna gelmiştir. Tabiatıyla bu, kendiliğinden olmuş çok kolay bir olgu da değildir. Ben, bu noktada, hem "Neden buradayız?"ı izah ederken aslında, daha önce söz almış grup adına konuşma yapan çok değerli arkadaşlarımın belirttiği bazı hususlardan da hareketle konuşmama devam etmek istiyorum.

Aşağı yukarı otuz dokuz yıl Dışişleri Bakanlığında, dokuz yıldır da Mecliste dış politikayla ilgileniyorum. Tabiatıyla dış politikamızın geçirdiği evreyi de bu şekilde gözlemlemiş oldum. Eski dış politikamızda Dışişleri Bakanlığının birkaç tane iştigal konusu vardı; Kıbrıs, 1915 olayları, Amerika'yla ilişkiler, 5 taneyi geçmezdi ama demin çizdiğim tabloda, Türkiye'yi bu konuma getiren aslında dar dış politika anlayışı olmamıştır ve çok değerli meslektaşımın ifade ettiği "Türkiye neden bu kadar dünyaya yayılıyor? Türkiye neden her yerde var olma çabası içinde? Türkiye neden sorunların içinde bir aktör olarak kendisine düşen görevi yerine getiriyor?" tarzı bir anlayış, aslında belki de bugünün gereklerini ve gelişmelerini iyi değerlendirmemekten kaynaklanmaktadır.

Şimdi, belki de kullanılan bazı ifadelerden hareket etmeye devam etmekte fayda var. Şimdi, Trump mektubundan bahsedildi, 2 eski meslektaşım bununla ilgili görüş bildirdiler. Ben olsaydım, Trump mektubundan veya herhangi bir mektuptan hiç bahsetmezdim. Çünkü "mektup" denince akla çok farklı bir mektup daha geliyor. 1963 yılında, Kıbrıs'ta çok büyük şehitler verdiğimiz bir ortamda -ben o zaman 13-14 yaşlarındaydım- Kızılay'da yürüyüşler yapılırdı ve "İsmet, Cevdet el ele, bombala İrfan bombala." şeklinde ifadelerle yürürdük. "İsmet" İsmet İnönü, "Cevdet" Cevdet Sunay, Genelkurmay Başkanı, Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel de Kıbrıs'ı bombalayacak şeklindeydi. Sonra birden bu kesildi. Bir süre anlayamadık neden kesildiğini. Sonradan, bir sene sonra veya bir buçuk sene sonra bir mektup ortaya çıktı; "Johnson'ın mektubu" diye siyasi literatürümüze geçmiş bir mektup. Şimdi, bu mektup geldiği için biz Kıbrıs'taki şehitlerimizin hakkını koruyamadık, o mektubu çok önemseyip bütün operasyonu durdurduk ve mektubu da Türk kamuoyundan gizledik, bir-bir buçuk sene sonra Hürriyet gazetesine "Johnson"ın mektubu" diye verdik. Şimdi, böyle bir olayı yaşamış iken bugün Trump'ın mektubunu bütün dünya kamuoyunun, bütün dünya basınının izlediği bir basın toplantısında "Ben bu mektubu iade ettim." diyen bir Cumhurbaşkanını, bu mektubu bir sene Türk halkından saklayıp da Kıbrıs Harekâtı'nı yapamaz hâle gelen bir dönemin temsilcilerinin hiç ağzına almaması daha yerinde olurdu.

Tabii, diğer bir konu var: Güneydoğu Akdeniz'de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin meşru haklarını ve...

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Aynı içerikte değil mektuplar. Johnson mektubunda Cumhurbaşkanına hakaret mi vardı?

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Mektubu Cumhurbaşkanı kamuoyuyla paylaşmadı ki.

BAŞKAN - Arkadaşlar... Sayın Sındır...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Dinler misiniz ya.

CAVİT ARI (Antalya) - Size hiç yakışmıyor Beyefendi, size hiç yakışmıyor.

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) - Neyi kastediyorsunuz? Size "aptal" diyen bir adamı nasıl hazmediyorsunuz?

CAVİT ARI (Antalya) - Üstlendiğiniz göreve hiç yakışmıyor.

BAŞKAN - Arkadaşlar...

VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - ...Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin saygınlığını korumak için orada petrol ve doğal gaz aramalarına giden...

BAŞKAN - Sayın Bozkır... Bir saniye Sayın Bozkır...

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Mektup gizlenmişti, şimdi çıktı zaten ortaya.

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) - Size "aptal" diyen insanı nasıl hazmediyorsunuz, ona hesap ver önce.

BAŞKAN - Arkadaşlar...

CAVİT ARI (Antalya) - Hiç hak etmemişsiniz o görevleri. Yazıklar olsun!

BAŞKAN - Sayın Arı, Sayın Sındır, Sayın Girgin, bu yaptığınız yakışıyor mu bizlere? Sizin konuşmacınıza...

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Lütfen dinler misiniz.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, isim isim sayıyorsunuz, o zaman oradan müdahale edenleri de isim isim sayıp "Yakışıyor mu?" deyin.

CAVİT ARI (Antalya) - Karşı tarafın konuşmalarında da isim sayacaksınız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yapmadılar, müdahale etmediler. Sayın Çeviköz'ün konuşmasına müdahale etmediler. HDP'nin sözüne müdahale ettiler, doğru, ben de "Sayın Cora" diye müdahale ettim. Müdahale ettim, doğru söylüyorsunuz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ama bu sertlikte yapmadınız.

BAŞKAN - Müdahale ettim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Konuyu çarpıtmasın, tarihi çarpıtmasın.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen dinleyelim. Siz de konuşacaksınız arkadaşlar, yapmayın ya.

Evet, buyurun efendim...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, aynı müdahaleyi gerçekten...

BAŞKAN - Aynısını yapıyorum efendim.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yapmıyorsunuz.

BAŞKAN - Yapıyorum efendim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Yapmıyorsunuz Sayın Başkan, yapmıyorsunuz.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ben ağzımı açmadan "Sayın Aydemir..." diyor.

BAŞKAN - Peki, beni izlemeye devam edin.

CAVİT ARI (Antalya) - İsim isim saymıyorsunuz.

BAŞKAN - Saydım efendim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Haksızlık yapıyorsunuz.

BAŞKAN - "Sayın Cora"yı kaç defa zikrettim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Yapmıyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Açın tutanaklara bakın lütfen bugün için.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Adil değilsiniz bu konuda.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Tarihi çarpıtmayın.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Arkadaşlar, hem CHP'nin konuşmacısına, hem İYİ PARTİ'nin konuşmacısına, hem HDP'nin konuşmacısına, hepsine müdahale etmemiz lazım.

CAVİT ARI (Antalya) - Siz kendinizin muhatap olduğu olaydan bahsedin.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Yenilir yutulur şeyler söylemediler.

BAŞKAN - Sayın Aydemir... Sayın Aydemir, lütfen...

CAVİT ARI (Antalya) - Elli sene önceden değil, bugünden bahsedin.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - "Yakışmıyor." da deyin yalnız.

BAŞKAN - Yakışmıyor, evet, yakışmıyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Aydemirleri bir ayırsanız, bir arkaya geçseler.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Rahatsız mı oldun?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Evet.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Niye?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Öğretmenler bile bazen yer değiştirir.

BAŞKAN - Arkadaşlar, tamam.

Kusura bakmayın arkadaşlar. Yani lütfen müdahale etmeden devam edelim. Arkadaşlara ben de müdahale ettirmeyeceğim, hiçbirine.

Buyurun Sayın Bozkır.

VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Şimdi, ikinci bir husus: Tabii, Güneydoğu Akdeniz'de Türk petrol ve doğal gaz araştırma gemilerinin mevcudiyeti ve bunun Türk Silahlı Kuvvetlerinin harekât alanları sayesinde yapılabilir hâle gelmesinden de rahatsızlık duyulduğunu burada müşahede ettim. Bundan da üzüntü duyuyorum. Şöyle bir tabloyu tersine çevirelim, eğer Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgede harekât yapıyor görüntüsü altında bizim yepyeni doğal gaz ve petrol arama gemilerimizle bunu yapmasaydık bugün orada birçok petrol şirketi gözümüzün önünde bu aramaları yapacaktı, biz de sadece protesto ediyor olacaktık. Biz yıllarca haklı olduğumuz davalarda -belki de gücümüz yeterince kullanılmadığı için- protesto eden bir ülke olarak devam ettik. Oysaki biz şimdi hem askerî ve siyasi gücümüzü hem de arazideki gücümüzü yan yana getirdiğimiz için protesto eden ülkeler karşı taraf oldu, bizim haklı davamızı korumamızdan rahatsız olanlar protesto ediyor. Ama ne oluyor bakın: Bir İtalyan petrol şirketi oraya gidemediği için 250 milyon euro zarara uğradı "Bir daha da ben buralara gitmem." diyerek alandan çekildi. İşte, başarı budur ve yeni siyasetin dinamikleri de budur.

Diğer bir hususa geliyorum. Tabii, Suriye konusu çok önemli. Suriye konusunu çok basite indirgemek bence hiç kimsenin hakkı değildir. Suriye'de önemli bir oyun oynandı, oynanmaya çalışıldı. Bu sadece Suriye topraklarının bölünmesi değil ama Türkiye'nin güneyinde bir terör koridoru oluşturulması için orada kantonların ilanı, oradaki etnik temizliğin yapılması ve o etnik temizlik sonrasında o bölgede bin yıl birlikte yaşayan birçok etnik grubun temizlenerek o bölgenin sadece bir terör koridoru hâline getirilmesi teşebbüsüdür. Şimdi, buralarda Türk Silahlı Kuvvetleri ve ÖSO çok önemli 3 operasyon gerçekleştirdi. Bir tanesi Fırat Kalkanı Harekâtı'dır. Bu harekâtla DEAŞ o bölgeden temizlenmiştir, 3 bin DEAŞ'lı terörist elimine edilmiştir ve o bölge güvenli hâle getirildiği içindir ki o bölgeye ülkemizde yaşayan Suriyeli kardeşlerimizin 265 bini geri dönmeye karar vermiştir. Afrin başka bir terör örgütünü karşı yapılmıştır. Orada da PYD ve YPG terör örgütünün etnik temizlik yaptıktan sonra bölgeyi ele geçirme teşebbüsü vardır ve burada yine, Türk Silahlı Kuvvetleri ve ÖSO, PYD'den bu bölgeyi temizlemiştir. Ve çok önemli bir şey vardır: Türk Silahlı Kuvvetlerini ve ÖSO'yu belki yıllarca orada çarpışır hâlde bırakacak şekilde koruganların, hendeklerin olduğu, tepelerin üzerine çeşitli önlemlerin alındığı bir ortamda 52 günde bu iki kuvvet Afrin'e ulaşmıştır. Afrin çok enteresandır, bunu hiç unutmayalım. Afrin, 450 bin nüfuslu, nüfusunun çoğu Kürt olan bir şehirdir ama ÖSO ve Türk Silahlı Kuvvetleri Afrin'e ulaştığında amaç orada Afrin'i yerle bir etmek, çok sayıda sivilin ölümüne yol açmak ve yerle bir olmuş bir Afrin'i de bütün dünyaya "İşte, Türk Silahlı Kuvvetleri ve ÖSO böyle yaptı." dedirtmekti. Ama ne oldu? Şehrin yaşayan insanları "Biz bu PYD'yi istemiyoruz burada." dedi. Yani hani, PYD oradaki Kürt halkını korumak için geldi ya; o Kürt halkı PYD terör örgütüne "Sizi istemiyoruz." dediği için arkalarına bakmadan, iki gün içinde Afrin'i boşalttılar. Bugün Afrin'e bakın, pırıl pırıl, daha geçen gün resimleri yayınlandı. Rakka'ya bakın, yerle bir; Afrin'e bakın, her bakımdan yaşanabilir bir şehir hâline geldi ve Suriyeli kardeşlerimiz o bölgeyi güvenli addettikleri için buraya da 100 küsur bir kardeşimiz tekrar geri dönmeye razı oldu.

Şimdi, bakın, burada bir laf edildi ki bu kadar yıl Dışişleri Bakanlığında birlikte dirsek çürüttüğümüz bir arkadaşımızın bu lafı etmesini esefle karşılıyorum. Efendim, ÖSO zeytin hırsızıymış. Bu lafı aynen iade ediyorum, "zeytin hırsızı" dediği ÖSO derken Türk Silahlı Kuvvetleriyle bu bölgelerde 3 harekâtı gerçekleştirmiş ve şehitler vermiş insanlardan bahsediyoruz, gruptan bahsediyoruz. Bu şekilde bir ifadeyi 500 bin Suriyeliyi katletmiş Beşar Esad'ın elini sıkmak için yarışa giren bir partinin temsilcisinin söylemesini de doğrusu yadırgamadım.

Tabii, çok önemli başka konular da var. Barış Pınarı Harekâtı aslında tarihe geçecek önemi haiz bir harekât olmuştur. Demin anlattığım Johnson'un mektubuyla vazgeçilen harekâtlar varken, bakın, burada, ekonomik yaptırım tehditlerine, çeşitli kongre kararlarına, ona buna, Avrupa'dan gelen çeşitli tehditlere rağmen bu harekât gerçekleştirilmiştir ve gerçekten bu beş günlük süre zarfında elde edilen başarı cumhuriyet tarihimizde her zaman hatırlanacak çok önemli diplomatik ve siyasi bir başarıdır.

Burada kimlerle at koşturduk? Bir arkadaşımız "Efendim, işte renkli satranç oyunları oynarken zar atmasını bilmeyen, tavla oynayan Türkiye." resmini çizdi. Arkadaşlar, dünyanın iki süper gücüyle beş gün içinde Suriye'yle ilgili olarak güvenli bölgede mutabakata varmış bir Türk diplomasisi ve Türkiye Cumhuriyeti'nden bahsediyoruz. Bunu içimize sindirelim. Bundan bir siyasi başarısızlık örneği kendi partilerimiz için çıkartmayalım. Bu sizin de başarınızdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin başarısı olduğu zaman, bu Türkiye'deki bütün partilerin başarısıdır. Ve bakın, Cumhurbaşkanımızın Amerika Birleşik Devletleri'ne yaptığı son ziyaret sırasında, o beş gün zarfında varılan mutabakat perçinlenmiştir. Rusya'yla olan çok önemli badirelerin atlatıldığı ilişkimiz de yan yana getirildiğinde artık Türkiye'nin güneyinde bir terör koridoru hülyası ve planından söz etmek bundan sonra artık mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti, sahada ve masadaki gücüyle gerçekleştirdiği bu 3 operasyonla bütün bu planları yapanların heveslerini kursaklarında bırakmıştır.

Tabiatıyla dış politikanın önemli konularından bir tanesi, Türkiye'nin sadece çevresini düşünen ve birkaç konuyla iştigal etmeyen bir ülke olmaktan bütün dünyaya yönelen, bütün dünyadaki sorunların âdeta yardımına koşan bir ülke konumuna gelmesidir. Bunu hiçbir zaman unutmayalım. Bakın, Türkiye, Latin Amerika dostluk teşkilatlarının ya gözlemci ya toplantılarına katılan bir ülke konumundadır. ASEAN'nın önemli bir mensubu olma yolunda ilerlemektedir. İslam Konferansı Teşkilatının üyesidir. Şanghay Beşlisinin toplantılarına gözlemci olarak katılma arzusundadır. Ekonomik İşbirliği Teşkilatının bir parçasıdır. Avrupa Birliğine üye olmak isteyen bir ülkedir. NATO'nun üyesidir. Karadeniz İşbirliği Teşkilatının kurucusu ve önemli bir üyesidir.

Şimdi böyle geniş bir düşünce içinde dünyanın çok değişik bölgelerinde gadre uğramış, sıkıntı içindeki ve hatta bir tabii felakete uğramış insanların yardımına koşan bir Türkiye, gayet tabii ki bütün dünyada ismi duyulan, güvenilen "Ya benim bir derdim olduğunda ben Türkiye'den yardım istesem gelir benim yardımıma." denilen bir ülke hâline gelmişse bundan da hiçbir şekilde sıkıntı duymamamız lazım, bununla iftihar etmemiz lazım. Bence bütün partilerin bunu da içine sindirmesi lazım çünkü bu, sadece AK PARTİ'nin meselesi değildir, bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türkiye'nin resmidir ve bundan da hepimizin gurur duymamız gereken bir noktada olduğumuzu düşünüyorum.

Geçtiğimiz yılki Bütçe Komisyonu toplantısında da aynı ifade burada söylenmişti. Türkiye'nin komşularıyla sıfır sorunu olacak iken bütün sorunlar yumağı olduğu şeklinde bir ifade olmuştu. Ben de o zaman -onu söyleyen arkadaşım daha önceki bütçelerde de söylemişti- demiştim ki: Mesleki bilgisini çok takdir ediyorum, güveniyorum ama matematik bilgisi konusunda çok endişelerim var. Çünkü "Türkiye'nin hiçbir komşusuyla iyi ilişkisi yok." demek matematik bilgisiyle alakalı bir konu diye düşünüyorum.

Türkiye'nin 13 komşusu var. Şimdi, baktığımız zaman, bütün komşularımızla cumhuriyet tarihinin belki de en iyi dönemini yaşıyoruz beğenelim beğenmeyelim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Allah Allah!

VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Yunanistan'a bakın, Bulgaristan'a bakın, Ukrayna'ya bakın, Rusya'ya bakın, İran'a bakın, Irak'a bakın, Gürcistan'a bakın ve bütün bunlarla elimizde olan bütün imkânları kullandığımızda dostluk ilişkileri ve istikrar ilişkileri kurmaya çalıştık. Ama Suriye gibi elimizde olmayan nedenlerle şayet bugün başka bir konumdaysak bunun nedenini Türkiye'de aramak bence doğru bir konu olmayacaktır.

Ayrıca, yine geçen yıl buradan bir tenkitimi ifade etmiştim. Burada konuşan, grup adına konuşan hiçbir değerli kardeşimiz Kudüs konusunu ağzına almadı. İsrail'in Filistin'i bombalayıp Filistinli kardeşlerimizi öldürüyor olmasından hiçbir şekilde bahsetmedi. Acaba böyle bir konu gündemde mi yok, unutuldu mu? Yoksa biz hatırlatınca mı...

ABDÜLLATİF ŞENER (Konya) - En başta konuşmuştuk.

BAŞKAN - Lütfen Sayın Şener.

VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Çok memnun olacağım, hiç olmazsa benim sayemde bu konu bir bakanlıkta geçilmiş olacak.

Diğer bir arkadaşımız S-400'lerden bahsetti. Efendim, S-400'ler şöyle olmuş, böyle olmuş. Bakınız arkadaşlar, Türkiye'nin en zor zamanında, Türkiye'ye füzeler yağarken biz NATO'nun 5'inci maddesini kullanarak buraya yardım istedik ve NATO -Almanlar, Hollandalılar, İtalyanlar, İspanyollar- Patriot füzelerini yolladılar. Fakat ne oldu? Bir anda dediler ki: "Efendim bizim başka yerde ihtiyacımız var, bu Patriot'ları biz götürüyoruz." Almanya götürdü, Hollanda hemen o rüzgârdan etkilendi, o da götürdü. Şimdi bizim bir savunma sistemine ihtiyacımız var.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - O hep vardı ama hep vardı.

VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Bu on yıllık bir sıkıntıdır, on yıldır da bu müzakereler sürüyor, Çinlilerle, Rusya'yla, Patriot'lar için Amerika'yla, EUROSAM için İtalya ve Fransa'yla ama vermeyen laf ediyor, vereninkini de Türkiye bugün aldı ve güvenliğini sağlayacak, bunun şakası falan yok. Yani bir yerden alacaksınız. Ha biz S-400'leri aldık, bu en iyi füze midir, değil midir tartışılır tartışılmaz ama diyoruz ki: "Patriot'u verirsen onu da alacağız." Ve bu bir savunma füzesidir, kimseye yönelik bir taarruz da içermemektedir. Dolayısıyla, kendimizi güvenli hissettiğimiz noktaya kadar da bunu götüreceğiz, bunun başka hiçbir lâmı cimi yoktur, bunun Boeing'le, Amerika'nın yaptırımlarıyla falan da ilgisi yoktur. Eğer bundan korkumuz olsaydı zaten S-400'ler şu anda Türkiye'ye gelmiş, monte edilmiş olmayacaktı.

BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız efendim.

VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Ben bu sözlerle sözlerimi tamamlamak istiyorum. Dışişleri Bakanlığı bütçemizin bütün ülkemize ve bütün bölgeye hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum ve tüm eski mesai arkadaşlarımıza çalışmalarında başarılar temenni ediyorum.