KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sayın üyeler, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, biraz daha değişik bir konuya gireceğim ama girmeden önce bir giriş olarak söylemiş olayım. Sanırım biliyorsunuz, Halkların Demokratik Partisi olarak Hükûmetin dış politika tercihlerini doğru bulmuyoruz, eleştiriyoruz ve bunlardan en önemlisi Suriye politikasını yanlış buluyoruz. Bize göre Suriye politikasında daha kapsayıcı, daha barışçı bir yaklaşımın daha esas olması gerektiğini düşünüyoruz ama maalesef böyle olmadı. Bildiğiniz gibi, PYD'nin Başkanı Salih Müslim bir zamanlar kırmızı halılarla buraya davet edildi, Ankara'da görüşmeler yapıldı fakat sonra ne olduysa birdenbire PYD-YPG işte, efendim, terörist organizasyon oldu.

Şimdi, Salih Cora oradan şey demişti, işte, PKK ile görüşmeyle ilgili olarak... Doğrusunu isterseniz, PKK ile devlet görüşüyor zaten ve geriye dönüp baktığımızda "çözüm süreci"nde PKK ile görüşen bizatihi Hükûmetin kendisiydi. Dolayısıyla, demek ki bu terör, terör örgütü vesaire gibi konular öyle ezbere konuşulacak konular değiller bence çünkü biliyoruz ki herhangi bir hükûmet açısından bir terör örgütü başka bir hükûmet açısından öyle değerlendirilmiyor. Mesela Hamas, bildiğim kadarıyla terör örgütü olarak kabul ediliyor birçok ülkede ama Türkiye öyle kabul etmiyor veya Çin'de Uygur Türklerinin kurtuluşuyla ilgili mücadele veren örgütlere bizler sempati duyuyoruz ama Çin onları bir terör örgütü olarak niteliyor. Dolayısıyla da burada dış politikadan konuşuyoruz, aslında içerideki kullandığımız kavramlara biraz dışarıdan bakmak gerekiyor bence. Dışarıdan bakınca da bazı şeyler farklı oluyor diye düşünüyorum.

Şimdi, ben başka bir konuyu gündeme getireceğim, bu Güney Filipinler'deki çözüm süreci meselesini gündeme getireceğim. Bildiğiniz gibi, bu süreç geçen sene bir barış anlaşmasıyla noktalandı. Orada, yine hatırlatayım sizlere, Moro İslami Kurtuluş Cephesi diye bir teşkilat vardı ve bu bir terörist organizasyondu esas itibarıyla ve yine altını çizeyim, Moro Müslümanlarının Hristiyan Filipin devletiyle olan mücadelesi oldukça uzun bir mücadeledir ve yine bildiğim kadarıyla 120 bin civarında insanın ölümüyle sonuçlanmıştır. Fakat gün geldi bir özerklik anlaşması ve daha sonra da bir barış anlaşmasına doğru evrildi bu ilişkiler. Yani bu konuyu gündeme getirmemin asıl sebebi de şu: Bir terör organizasyonu ile Hükûmetin yaptığı bir anlaşmada Türkiye bir ara bulucu oldu arkadaşlar yani hem temas grubu üyesi olmak üzere hem İslam İşbirliği Teşkilatının içinde olmak üzere Filipinler'de bir terörist organizasyon ile hükûmetin arasını bulmak ve bir barış anlaşması yapmak konusunda önemli bir misyon gerçekleştirdi ve bundan dolayı da doğrusunu isterseniz ben şahsen kutluyorum Hükûmeti, önemli bir şey yaptı. Hatta onun da ötesinde, yine hatırladığım kadarıyla, silah bırakmayla ilgili olan kuruluşun da başında bizim bir büyükelçimiz vardı. Şimdi, hasbelkader Filipinler'le ilgilendirmeyip Filipinler'deki bu süreçteki aktörlerle bir şekilde temas ettiğimde gördüm ki Türkiye'nin varlığı özel önem atfedilen bir varlıktı yani biz Türkler olarak gittiğimizde bize çok önem verdiler ve diyebilirim ki bütün bu sürecin taraflarının önemli aktörleriyle bizim tartışma imkânımızı yarattılar.

Şimdi, arkadaşlar, sonuçta şuraya getirmek istiyorum: Yani bir dönem terör örgütü olarak saydıklarınız bir dönem sonra belki başka bir örgüt niteliğine ulaşacak. Belki anlaşma yapacaksınız, yapıldığı gibi.

Dolayısıyla da ben, tabii ki, biliyorum yani bu konuşmalar burada konuşuluyor ve geçip gidiyor, Sayın Bakan da bunları duymuş olacak sadece, herhangi bir şekilde herhangi bir politikaya etkisi olmayacak, onu ben biliyorum yani buraya geldiğimden, milletvekili olduğumdan beri biliyorum bunu ama yine de insanoğlu işte, söylemeden duramıyor. Ama yani kaçınılmaz olarak "Kürt sorunu" denilen sorunun çözümünün burada olması lazım ve bunu da yapabilecek her türlü şeye sahibiz ve nitekim, yine, geçmişte Hükûmetiniz bu konuda adım attığında bizler destek verdik, çaba gösterdik, bu meselenin çözümüyle ilgili olarak her türlü görevi yapabileceğimizi söyledik, televizyonlara çıktık konuştuk vesaire fakat gelin görün ki bu mesele birdenbire başka bir mecraya doğru evrildi. Ha, sonuçta ne oldu derseniz, bence sonuçta iyi şeyler olmadı ve iyi şeyler olmamaya devam ediyor. Hele hele son zamanlarda yani Halkların Demokratik Partisi olarak bizi bir şekilde kriminalize eden bir bakış açısı zaten var ve biz maalesef zaten herhangi bir medyayla bağlantımız olmadığı için bu meseleyi toplumun önünde de konuşamıyoruz ama bizler bu meseleye barışçı bir çözüm yolunun bulunması gerektiğini söylüyoruz ve bunun da zamanıdır.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Erol Bey, Kürt sorunu mu, PKK sorunu mu?

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ya, bu konularda sizlerle anlaşmamız çok zor yani şu bağlamda anlaşmamız zor: Çünkü kavramlara verdiğiniz anlamlar farklı yani bizim daha sakin oturup konuşmamız lazım, yazılı, çizili konuşmamız lazım herhâlde. Dolayısıyla da siz "PKK" diyorsunuz... PKK'yla, anlattım işte, geçen dönem pekâlâ Hükûmetiniz görüşüyordu, yani bunda bir sakınca görmüyordu, hâlâ da görüşüyor. Abdullah Öcalan'la görüşen biz değiliz, Hükûmetin kendisi. Yani Dolayısıyla da...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Biz değil, devlet görüşüyor devlet.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ya, boş verin devleti şimdi, bunların hepsini biliyoruz arkadaşlar.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - "Silahı bırakın." diyoruz.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bana şey yapmayın, boş verin. Yani sözümü bitireyim, sonra siz de söyleyeceğinizi söyleyin. Ama yani demek istediğim şey şudur ki: Bu sorunun çözümüyle ilgili, daha doğrusu bu sorun çözülmeden Türkiye gerçekten huzura kavuşamayacak arkadaşlar, ne söylerseniz söyleyin. Ama Türkiye'de kendini sizin tanımladığınız gibi görmeyen insanlar var ve bunların varlığı -ki bizim toplumun insanları bunlar- bunların hak talepleri var, bunların konuşulması lazım. Biz bunları konuşmamayı tercih ederek iyi bir şey yapmıyoruz.

Sonuçta vaktimi de... Haa, daha iki dakikam varmış galiba değil mi? Peki, o zaman konuşayım.

Şimdi, dolayısıyla buradan gidersek, Hükûmetinizde, Sayın Bakan, bugüne kadar en azından geçmişte attığınız adımlara tekrar dönmeniz gerekiyor diye düşünüyorum. Siz her ne kadar PYD'ye, YPG'ye terör organizasyonu deseniz de başka ülkeler demiyor, Amerika demiyor, bildiğim kadarıyla Rusya demiyor, Avrupa'nın birçok ülkesi demiyor. Demek ki burada bizim üzerinde anlaşamadığımız bir başka kavramsal durum var. Dolayısıyla da bu konuları temizlemek lazım. Bu konular böyle, ideolojik anlamlar yüklenerek konuşulması doğru olmayan kavramlar. Bu kavramlar bir şeye karşılık düşüyor hayatta ve bunların nelere denk düştüğünü konuşabilmemiz lazım.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Amerika demiyor diye Hocam, biz demeyelim mi?

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Siz ne istiyorsanız diyebilirsiniz ama Hükûmetiniz demiyordu. Biliyorsunuz, Salih Müslim'i Hükûmet çağırdı, kaç defa buraya geldi PYD'nin Başkanı olarak. Öyle değil mi arkadaşlar yani?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Hocam, PYD eşittir PKK.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Yüzleşmek istemiyor olabilirler, söylemeyin siz.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Evet, peki, tamam.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Unutulmuş olabilir, yüzleşmek de istemiyor olabilirler, hatırlamak da istemiyor olabilirler; o yüzden rahatsız etmeyin, rica ediyorum.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Her neyse.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Hâlâ mı görüşüyorlar?

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hâlâ görüşüyorlar tabii, bence öyle.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Rahatsız etmeyin, rica ediyorum.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sonuç olarak, arkadaşlar...

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Yani tamam, anlıyorum ama bizi ayıran şey ideolojik gözlüklerimiz herhâlde, dolayısıyla da anlaşmamız çok zor.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Erol Bey'in bize söylediğinden mi rahatsız oluyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Aydemir...

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bir dakika, arkadaşlar, ben konuşuyorum...

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Ben rahatsız olduğumu kürsüden bağırdığım zaman siz "Irkçı!" diye bağırıyordunuz bana, hatırlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Başkanım, lütfen, bir dakika...

Sayın Hocam, tamamlayın.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Dolayısıyla da Sayın Cumhurbaşkanının -son sözlerimi de böyle bağlayayım- söylediği önemli cümlelerden ve benim de katıldığım cümlelerinden biri "Dünya 5'ten büyüktür." Bu doğru ama Türkiye de 1'den büyüktür arkadaşlar.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Aaa!

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Evet yani bugün itibarıyla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi öyle bir yere evrildi ki...

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Ne demek yani? "Türkiye 1'den büyüktür." ne demek?

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Kim ne derse desin, bunu ben çok iyi biliyorum, sizinle bunu konuşmamıza da gerek yok. Ama gerçekten, tek adam yönetimiyle yönetilen bir ülke hâline geldik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, cümlemi bitireyim.

BAŞKAN - Buyurun.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bu esasında hepimizin sorunu.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Yani Cumhurbaşkanlığı sistemini mi eleştiriyorsunuz Hocam?

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Evet, tabii ki. Açıkça söylüyorum zaten, bunu yeni söylemiyorum, burada çok söyledim, aşağıda da söyledim. Ama şuraya getirmek istiyorum: Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle yani tek kişinin verdiği kararlarla yönetilen bir ülkede gerçekten bu amaçladığımız açılımları yapma şansımız yoktur. Dolayısıyla da toplumları, halkları, bu tartışmanın içine barışı bir şekilde sokmak lazım ve çözümü buradan bulmak lazım.

Hepinize saygılar sunuyorum tekrar, başarılar diliyorum.