| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Dışişleri Bakanlığı b)Avrupa Birliği Başkanlığı c)Avrupa Birliği Bakanlığı ç)Türk Akreditasyon Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 18 .11.2019 |
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, sayın Dışişleri Bakanlığı mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1999 yılından bu yana Suriye'yle ilişkilerimizin nasıl geliştiğini, bire bir yaşayan bir kişi olarak Suriye politikasıyla ilgili görüşlerimi belirtmek istedim.
Ben 1996-2004 yılları arası Gaziantep Üniversitesinde Rektörlük görevini yürüttüm. 1998 yılında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş'in Hatay iline giderek "Her türlü fesatlık Suriye'den çıkmaktadır." diyerek Şam yönetimini uyarması ve üst düzey yetkililerin de aynı yöndeki beyanatlarından sonra Öcalan 17 Ekim 1998 tarihinde Suriye'den ayrılmak zorunda kalmış ve kısa süre sonra, 20 Ekim 1998'de Suriye ile Türkiye arasında imzalanan Adana Mutabakatı'yla Şam yönetimi Öcalan'ın bir daha Suriye'ye girmesine izin vermemeyi ve PKK kamplarını kapatmayı taahhüt etmiş ve PKK'nın da terörist bir örgüt olduğunu kabul etmiştir.
Bu mutabakat Türk dış politikasının başarısıdır. Suriye'nin o tarihte karşılığında hiçbir şey almadan bu tavizleri vermesinin önemli bir sebebi, 1990'lı yılların ikinci yarısında askerî ve siyasal anlamda stratejik iş birliği olarak ortaya çıkan Türkiye-İsrail iş birliğidir. Hafız Esad'ın İsrail'e ilaveten kuzeyde mücadele etme şansının olmaması Türkiye'yle iyi geçinmesini gerektiriyordu. Zannederim bunun sonucu olarak 1999 yılı başlarında Halep Üniversitesi Rektöründen bir e-posta aldım. Bizden, Halep Üniversitesi içerisinde Türkçe öğretim merkezi açmamızı istiyordu. Konuyu ilgililere, Yükseköğretim Kuruluna ilettim ve kısa süre içerisinde Halep Üniversitesi bünyesinde Türkçe öğretim merkezini -2 öğretim görevlimiz haftada iki gün giderek- faaliyete geçirdik. 2011 yılına kadar bu merkezde binlerce kişiye Türkçe öğrettik. 2004 yılında kadar, Rektörlük görevim bitinceye kadar yılda birkaç kez Halep Üniversitesini ziyaret ettik. Bu arada, çarşıda pazarda dolaşırken yanına uğradığımız esnaflar inanılmaz bir yakınlık gösteriyorlardı. Halep Valisiyle görüşüyor, televizyona beyanatlar veriyorduk, dört yüz yıllık beraberliğimizden bahsediyor, vizenin anlamsız olduğundan -pasaportları göstererek- ülkeleri ziyaret etmemiz gerektiğinden bahsediyorduk. O günlerde Halepliler Gaziantep'e geliyorlar, alışveriş yapıp dönüyorlardı, aynısını Gaziantepliler de yapıyordu. Bu arada, sosyal faaliyetlerimizden bir örnek vermek istiyorum. İlişkiler o kadar iyi gidiyordu ki 2003 yılında Kilis Valiliği Halep'te Kilis Günleri tertipledi. Halep Kalesi'nde gerçekleştirilen bu etkinlik için Gaziantep Üniversitesi halk oyunları ekibi 60 kişilik kadrosuyla gösteriler yaptı. O akşamı anlatırken Kilis Valisi "Öyle bir tezahürat vardı ki Kale yıkılacaktı." diyordu. Bir konservatuvar ekibiyle neleri başarıyorduk.
2002 yılında AK PARTİ iktidarıyla bu ilişkiler daha da sıcaklaştı, vize kalktı. Gaziantep'te konsolosluk açtılar. Hatta, karşılıklı olarak iş adamlarımız, sanayicilerimiz fabrikalar kurdular, tam bir bahar havasıydı. Türkiye-Suriye ilişkileri tarihin en iyi dönemini yaşamaktaydı. Türkiye'nin Suriye'ye ihracatı 2003'te 411 milyon dolardan 2011'de 1,6 milyar dolara yükselmişti. Gaziantep ve Halep arasında 2010 yılından itibaren günlük tren seferleri başlamıştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız.
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Başkan.
Bölgesel bütünleşmenin ilk adımı olarak Aralık 2010'da Suriye, Lübnan, Ürdün ve Türkiye ekonomik iş birliği anlaşması imzalayarak serbest mal ve insan dolaşımının önünü açmış oldular. Bu projenin tanıtımı maksadıyla düzenlenen basın toplantısında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 2010 yılında aynen şu ifadeleri kullanıyor: "Sınırlarımız, günü gelecek sadece idari sınır hâline gelecek, güvenlik bütün bölgede çok daha iyi olacak, insanların, malların, sermayenin serbest dolaşımı çok daha rahat bir şekilde gerçekleşecek." Doğu Akdeniz'de 475 farklı iş birliği anlaşması imzalanmış ve bu iş birlikleri yalnızca ekonomi temelinde değil, 4 ülkenin eğitim ve kültür faaliyetlerini de kapsamıştır.
Her şey çok iyi giderken 2011 yılında Tunus'ta başlayan Arap Baharı kısa sürede Mısır, Libya, Yemen ve Suriye'ye sıçradı. Sürecin başlangıcında Ankara, ekonomik entegrasyon noktasına geldiği Suriye'nin süreci reformlarla atlatmasını öncelik hâline getirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız.
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz...
Dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Ağustos 2011 yılında Şam'a giderek Esad'ı reformlar konusunda ikna etmeye yönelik çalışmaları maalesef sonuç vermedi ve biz, Büyük Orta Doğu Projesi'nin içinde yer aldık ve Türk dış politikasındaki son derece tarihî ve geleneksel bir çizgi olan Orta Doğu savaşlarına dâhil olmama politikası radikal bir şekilde terk edildi ve sonuç itibarıyla Türkiye, Arap Baharı'nın kaybeden ülkesi oldu. Dış politikadaki hatalar Türkiye'ye ağır bedeller ödetti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen son sözünüzü alalım.
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) - Bana bir dakika daha verirseniz sözlerimi tamamlıyorum.
BAŞKAN - Son sözünüzü alalım.
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) - Peki. Sözümü tamamlıyorum.
Suriye'yle takip edilen bu politika sonucunda Amerika istediğini almış, Rusya, Çarlık Rusyası döneminden beri hayal ettiği sıcak denize inmiş, İran Suriye'ye yerleşmiş ama kaybeden biz olduk.
Vakit yetse de... Bizim tarihî ve geleneksel bir çizgi olan denge politikasına dönmemiz gerekir diyor, Sayın Bakanım, size başarılar diliyorum.
Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.