| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Dışişleri Bakanlığı b)Avrupa Birliği Başkanlığı c)Avrupa Birliği Bakanlığı ç)Türk Akreditasyon Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 18 .11.2019 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, AKP'nin, AK PARTİ'nin kurucularından birisiniz ve kuruluş iddialarını en iyi bilenlerdensiniz. Maalesef o kuruluş döneminden çok fazla arkadaşınız kalmadı. (Uğultular)
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen sessiz olalım.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Kuruluş dönemi iddialarından da aslında geriye çok fazla bir şey kalmadı Sayın Bakanım.
Bakın, Türkiye'ye huzur, refah, adalet ve demokrasi vadetmiştiniz Sayın Bakanım ve Türkiye'nin temel meselelerine girmiştiniz, çok önemliydi. Bir heyecan da yarattınız, Avrupa Birliği hikâyemiz de vardı. Avrupa Birliğine bir uçak kalktığında Sayın Birand'la, Rahmetli Birand'la beraber yüzlerce gazeteci oraya giderdi. Büyük bir heyecan vardı, Avrupa Birliği üyesi olacaktık, demokrasiye doğru yürüyorduk, Kopenhag Kriterleri konuşuluyordu. Şimdi, bakıyorsunuz, bunların hiçbirisi konuşulmuyor. Ne yapıyoruz? Avrupa Birliği raporlarını alıyorsunuz, "Çöpe attık." diyorsunuz. Yurt dışından gelen bütün kınama mesajlarına, insan hakları ihlalleri, hukukun üstünlüğü meseleleriyle ilgili, "Hepsini çöpe attık." diyorsunuz, "Yok hükmündedir." diyorsunuz, böyle açıklamalar yapıyoruz ama maalesef, bu endekslerin hepsinde, Sayın Bakan, geriledik. Yani Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da olduk.
Bakıyoruz, sebebi ne Sayın Bakan? Türkiye'nin temel meseleleri var. Kürt meselesi, Türkiye'nin temel bir meselesi. Çok önemli noktalara girmiştik, bakıyorsunuz, çok kötü bir yere savrulduk. Ermeni meselesi, Türkiye'nin kadim bir meselesi, konuşulamayan bir meselesi. Hakkınızı teslim ediyorum, ilk kez sizin iktidarınız döneminde konuşulabilir oldu; daha önce büyük bir tabuydu, en azından konuşulabilir oldu. Taksim Meydanı'nda anma yapabildik. Atalarımızı, düşünün, Türkiye'nin Ermeni halkını Osmanlı'nın Ermenilerini anabildik yıllarca ama bakıyorsunuz o meselede de tekrar eski reflekslere, eski retoriklere döndük.
Kıbrıs meselesi... Çok önemli, cesaretli adımlar attınız, bakıyoruz, o meselede çözüm Kaf Dağı'nın ardında. Neden, Sayın Bakan, böyle bir noktaya savrulduk? Bakın, ben sunumunuzu dikkatlice dinledim. Şunu diyemediniz ya: "Biz Avrupa Birliğine yollayacağız, Kopenhag Kriterlerini yerine getireceğiz, Kürt meselesini demokratik bir temelde çözeceğiz." diyemediniz çünkü siz hariciyecisiniz, dış ilişkilerle götürüyorsunuz ama Sayın Bakan, açıkça söyleyeyim, sizi yine çok yorgun gördüm. Neden? Bir gün Washington'dasınız, bir gün Moskova'dasınız, bir gün Paris'tesiniz, jet-lagınız da vardır eminim, zorlanıyorsunuz ama neyi konuşuyorsunuz orada? Kürt meselesini konuşuyorsunuz, Ermeni meselesini konuşuyorsunuz. Kimin Kürtleri onlar, kimin Ermenileri? Osmanlı'nın bakiyesi, Kürtler, Ermeniler, Kıbrıs meselesi, Suriye meselesi yani ulusal meselelerimiz ve bölgesel meselelerimizi konuşuyorsunuz yani komşularınızla olan ilişkileri konuşuyorsunuz. Neden oralarda konuşuyorsunuz Sayın Bakan? Çünkü Türkiye her şeye tekrar milliyetçi bir parantez çerçevesinde bakar oldu, milliyetçi bir mercekten bakıyor, Türkçü bir mercekten bakıyor. Çoğulculuk iddialarımızı büyük oranda kaybettik.
Ermeni meselesine pek çok arkadaşımız girdi, siz de sunumunuzda söylediniz Sayın Bakan, onlarla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Bakın, ben babaannemden dinledim bu meseleyi Sayın Bakan, ben 47 yaşındayım, ben yaşananları babaannemden dinledim, yaşadığı büyük felaketi. O "..."(x) derdi Ermenice "büyük felaket" derdi, "O günler gitsin, bir daha gelmesin." derdi. Bütün ailesini o olaylarda kaybetmiş. Önce -evin erkeklerini topluyorlar şehrin dışında- ölüm haberleri geliyor bütün erkeklerin, sonra Talat Paşa'nın aldığı bir karar üzerine annesinin, kadınların ve çocukların da sürüleceğinin öğrenildiği zaman komşusuna emanet etmek istiyor annesi babaannemi. Yalnızca 2 kardeşini alabilirim diyor ve o 2 kardeşin hayatını Hüseyin amca kurtarıyor. Geri kalanlar sürülüyor ve meçhule gidiyorlar, yollarda maalesef kurda kuşa yem oluyorlar. İşte, böyle büyük bir felaket. Şimdi, bu meselemizi, mesela babaannemin hikâyesini, mesela Bursalı Agop'un hikâyesini, Sivaslı Ani'nin hikayesini, Tekirdağlı Ohannes'in hikâyesini bir bakıyoruz ABD Kongresi konuşuyor, bir bakıyoruz Fransız Parlamentosu konuşuyor, bir bakıyoruz Almanya Parlamentosu konuşuyor. Ya, bu toprakların meselesi Sayın Bakan, bakın, bu toprakların meselesi ve bu insanlar buranın insanları. Biliyorsunuz, Paris'teki Ohannes amca da Sivaslı, Los Angeles'teki Agop da Malatyalı, buranın insanları; o insanlar yüz dört yıldır bir adaletle buluşmuş değiller. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanının yıllardır yayınladığı bir mesaj var, size bu mesajdan birkaç cümle okuyacağım, nereye gittiğimizi anlayacağız, 2014 yılı mesajından. Aynen şöyle söylüyor Sayın Cumhurbaşkanı: "Ermeni vatandaşlarımız ve dünyadaki tüm Ermeniler için özel bir anlam taşıyan 24 Nisan, tarihî bir meseleye ilişkin düşüncelerin özgürce paylaşılması için değerli bir fırsat sunmaktadır. Atalarımızın dediği gibi 'Ateş düştüğü yeri yakar.' Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir. Tehcir gibi gayriinsani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır." Yani yaşanmış gayriinsani olaylardan bahsediyor ve en sonunda da şunu söylüyor: "20'nci yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz." Tarihî bir açıklama, açıkça söyleyeyim tarihî bir açıklama; çok önemli, çok kıymetli ve bütün dünyada heyecan yarattı. Şunu yaptı Sayın Cumhurbaşkanı: Bu meseleyi Türkiye'nin meselesi olarak kabul edip bu topraklarda Cumhurbaşkanı siyasi bir açıklama yaptı. Hani tarihçi değil Sayın Cumhurbaşkanı, bu siyasi bir açıklamadır, siyasetçilerin yaptığı açıklamalar, biliyorsunuz, siyasi açıklamalarıdır. Şimdi, bakın Sayın Bakan, her yıl bir parlamento kararını kınamakla mesai harcıyorsunuz değil mi? "ABD Kongresi şunu dedi, bunu dedi." Ben Türkiyeli bir Ermeni olarak açıkça şunu söylüyorum: ABD bu adımı yalnızca çıkarları için atmıştır, Türkiye'nin üzerinde Demokles'in kılıcını sallamak için atmıştır. Benim babaannemin acısının, Türkiyeli Ermenilerin acısının ABD Parlamentosunun konusu olması benim yaramı kanatmaktadır Sayın Bakan, kanatmaktadır. Yüz dört yıldır "Almanlar şunu dedi, Fransızlar bunu dedi, Uruguay bunu dedi, ABD bunu dedi." diyoruz. Neden bu toprakların meselesini bu topraklarda çözemiyoruz? Bakın, biliyorum ki bunun için Dışişleri Bakanlığının bütçesinden yıllardır, on yıllardır 100 milyonlarca dolar para harcadınız, lobilere paralar verdiniz; "Efendim, yok işte Ermeni soykırımı iddialarını şöyle yapalım, o senatörlere lobi şirketleri şöyle yapsın, böyle yapsın." diye paralar harcadınız. Sayın Bakan, bakın, yara açık ama o yarayı iyileştirmek de aslında vicdani bir temelde çok kolay çünkü ben Hüseyin amcanın vicdanını biliyorum, babaannemi emanet alırken, annesi ona emanet ederken hangi vicdanla teslim aldığını çok iyi biliyorum, "Evinde Ermeni saklayan, evinin önünde asılacak." diye Talat Paşa'nın bir kararnamesi olmasına rağmen babaannemi sakladı ve hayatta tuttu.
İşte biz o vicdana sarılmalıyız, o vicdana tutunmalıyız, Talat Paşa'nın kararına değil de belki de Lice Kaymakamının tehcir kararına karşı çıkmasını anlatmalıyız dünyaya; Kütahya Valisi, Ankara Valisi, Kastamonu Valisinin bu tehcire karşı çıkmış ve oranın Ermenilerini korumuştur, tehcire göndermemiştir, bu anlamda bu tip kararları anlatmalıyız dünyaya ve artık yüz dört yıl sonra babaannemin acısın adaletle buluşturmalıyız. Babaannemin acısını dünyada iyileştirebilecek dünyada tek bir parlamento varsa o da Türkiye Büyük Millet Meclisidir, açıkça söyleyeyim.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Ne yapalım yani, ne yapalım?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu acının konuşulması gereken tek bir parlamento varsa o da Türkiye Büyük Millet Meclisidir ama geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı, tamamen inkâr üzerine. Ya, Talat Paşa'nın aldığı karar, siyasi bir karardır. Biliyorsunuz, tehcir kararı bir kararnameyle oluyor, siyasi bir karar ve yüz dört yıldır sizin sürdürdüğünüz yani hariciyenin sürdüğü ve hükûmetlerin sürdürdüğü inkâr da siyasidir. Artık inkârı bir kenara koyup yaşananları anlamamız, idrak etmemiz ve bununla yüzleşmemizin gereği var.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Neyin inkârı, neyi inkâr ediyoruz?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Adını koymamız ve birlikte oturup konuşma meselesi var ama babaannemin meselesini "Tarihçilere bırakalım." diyoruz. Hatta Sayın Cumhurbaşkanı ileri gitti "Gelin bu meseleyi arkeologlara bırakalım." diyor.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Benim Yanıkdere'de yakılmış dedelerimin hesabını kim verecek?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, babaannemin meselesi nasıl arkeologların meselesi olabilir ya? Babaannem diyorum ya, bu kulaklar duydu babaannemin yaşadıklarını. Anadolu'da her 5 kişiden 1'i Ermeni'ydi, bugüne teşmil ettirsek 16 milyon Ermeni olması lazım bu topraklarda, hepimizi toplasanız bir futbol stadyumunu dolduramıyoruz. Demek ki başımıza bir felaket geldi, bu felaketle yüzleşme ihtiyacı var.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Sayın Paylan, sadece benim 6 dedemi yaktılar, dedemi. Hınçak, Taşnak çeteleri yaktı. Öyle bir şey yok.
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar, lütfen.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, Sayın Bakan, ortak tarih komisyonundan bahsediyorsunuz. "Ortak tarih komisyonu" derken kimi çağırıyorsunuz bu ortak tarih komisyonuna Sayın Bakan, kimdir çağırdığınız, kimdir muhatabınız? Bakın, biz Osmanlı Ermenileriyiz. Osmanlı Türkleri, Osmanlı Kürtleri olarak, Osmanlı bakiyesi, halkları olarak konuşuyoruz. "Ortak tarih komisyonu" dediğinizin bu toprakların komisyonu olması lazım. Bu acı bu topraklarda yaşandı ve çözüm yeri yalnızca bu topraklardır, benim acımı yalnızca bu topraklar iyileştirebilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...
Sayın Paylan, buyurun.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bu acılar Hınçak'ın, Taşnak'ın acıları. Sen Erzurum'a bir gel, Yanıkdere'de yaşattıkları acıları bir gör. Öyle bir şey yok.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, bakın, bu meseleyi konuşalım, yüzleşelim. Talat Paşa'nın yanlış kararını değil, dediğim gibi Hüseyin amcanın vicdanını konuşalım.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Benim dedemin ruhunu muazzep edemezsin sen. Böyle bir şey yok.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı geçen gün, eminim yanındaydınız -Ya, bu toprakların her şehrinde Ermeni vardı, burada da her şehrin milletvekili var, bilirsiniz- şöyle dedi Sayın Cumhurbaşkanı: "Ermeniler değişik yerlerde göçmen olarak dolaşırlardı -göçmen olarak dolaşıyormuşuz biz, nasıl oluyorsa bilmiyorum- Türkiye'de göçmen olarak yaşarken zorunlu tehcir yaşandı." Ya, düşünebiliyor musunuz, Anadolu'nun binlerce yıllık kadim halkına "göçmen" demiş. Yani, sizin oturduğunuz koltukta Sayın Gabriel Noradunkyan oturdu 1912'de, biliyorsunuz değil mi? Bir Ermeni'ydi. Ya, bir göçmenken nasıl olmuşsa Dışişleri Bakanı olmuş Sayın Noradunkyan bu ülkede.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - O bizim milletimizin büyüklüğü, asaletidir.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bu açıklama çok talihsiz, yaramızı kanattı.
Bakın, şunu söyleyeyim: "Kardeş Azerbaycan..." dediniz. Çok önemli, her komşumuzla kardeş olalım. Şu hayali kuruyorum: Bir gün bir Dışişleri Bakanı çıksın desin ki "Kardeş Ermenistan, o da bizim kardeşimiz." Ama bakın, Karabağ meselesi, inanın, üst üste "copy-paste" yapın, Kıbrıs meselesine çok benzer, inanın çok benzer.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - 1 milyon insan bak orada ne acılar yaşıyor.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Azerbaycan'ın da, Ermenistan'ın da, bağımsız Karabağ'ın da haklı gerekçeleri var bu konuda ve bu konunun çözümü nereden geçiyor biliyor musunuz? Türkiye'den geçiyor, Türkiye'den geçiyor.
BAŞKAN - Evet, lütfen tamamlayınız.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bitiriyorum.
İnanın, Türkiye bu meseleye adil bir hafızayla çözüm noktasında refleks gösterirse eminim çözülür ama bu meseleyi Washington'a ve Rusya'ya bırakırsanız yüz yıl daha çözmezler ki iki halkı da silah satarak sömürmeye devam etsinler.
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Bakın, bizler Osmanlı Ermenileriyiz dedim, tıpkı sizler gibi ve Osmanlı Ermenileri olarak bütün meseleleri çözmeliyiz. Ama siz şöyle bir ifade kullandınız "soydaşlarımız" dediniz. Oysa, bakın, o koltukta ben de oturabilirdim Noradunkyan gibi, ben deseydim "soydaşlarımız" ne anlardınız? Los Angeles'taki Ermeni'yi, Paris'teki Ermeni'yi anlardınız. Elbette bizlerin soydaşı olabilir yani biz bireyler olarak ama bir devletin soydaşı olmaz, devletlerin vatandaşları olur. Bizim gibi çok kimlikli, çok kültürlü ülkelerin hiçbir şekilde soydaşı olmaz -devletin olmaz, bireylerin olabilir- o yüzden "vatandaşlarımız" ibaresini kullanmalıyız, çok kimlikli, çok kültürlü ibareler kullanmalıyız. Bu toprakların kadim tarihinin evlatlarıyız. Yani milliyetçi bir bakış açısıyla hiçbir meselemizi çözemeyeceğimizi düşünüyorum, ne Ermeni meselesini ne Kürt meselesini. Bu anlamda tekrar demokratik çözüm iradesini hatırlamamız gerekiyor. Bu toprakların meselelerinin çözümü ne Washington'da ne Moskova'da ne Paris'te ne Berlin'de. Ermeni halkının da Kürt halkının derdinin çözümü bu topraklarda.
Bakın, meselelerimizi Putin'le konuştuğunuz kadar, Trump'la konuştuğunuz kadar bizlerle konuşsanız, ben konuşarak çözemeyeceğimiz hiçbir meselenin olmadığını düşünüyorum. Emin olun. Bakın, konuşarak, uzlaşarak çözemeyeceğimiz hiçbir meselemiz yok. Yüz yıl önce İngilizler, Fransızlar geldiler, burada oyunlarını oynadılar, bizi acılar içinde bıraktılar, gittiler, büyük yıkımlar yaşadık. Yüz yıl sonra...
BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yüz yıl sonra da Putin, Trump, Amerika, ABD geliyor, burada oyunlarını kuruyor, hep beraber kaybediyoruz. Yüz yıl önce de kaybettik, yüz yıl sonra da kaybediyoruz. Bunun çözümü, birbirimize sarılma, meselelerimizi konuşmak, konuşarak, anlaşarak çözmekten geçiyor diyorum.
Teşekkür ederim.