| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a) Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı b) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı c)Mesleki Yeterlilik Kurumu ç) Devlet Personel Başkanlığı d)Sosyal Güvenlik Kurumu e) Türkiye İş Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 19 .11.2019 |
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepinizi şahsım ve partim adına saygıyla selamlarım.
Efendim, ben, önce, gündem dışı konuşulan bir konuyu gündeme getirmek istiyorum; bu canlı yayın konusunu. Bunu defalarca söyledik: Sayın Bakan, Bakanlarımız bilgilerini, faaliyetlerini, kamuoyuyla paylaşıyorlar ve gerçekten arkalarında da bir devlet var. Bu Komisyonun üyeleri kendi görüşlerini niçin kamuoyuyla paylaşmıyoruz, bunu anlamış değiliz. Artık, belde belediyelerinin meclisleri canlı yayınla kamuoyu tarafından hem denetleniyorlar hem de kamuoyunu bilgilendiriyorlar. Ya, burada bilgiyi mi saklıyoruz, kendimizden mi emin değiliz; bununla ilgili çok soru var. Bu çok yanlış bir tutum ve böyle yaparak da bir yere gitmemiz mümkün değil yani Türkiye olarak bir yere gitmemiz mümkün değil. O nedenle bunun gerçekten çözümlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Sayın Bakanım, Türkiye'de yaklaşık 61 milyon 15 yaş üstü çalışma çağında nüfus var, yaklaşık 32 milyon iş gücü var, yaklaşık 28 milyon istihdam var, yaklaşık 21,5 milyon da kayıtlı var. Yani Türkiye aşağı yukarı yüzde 25 çalışanını kaydetmemekte ve çalışıyor farz etmekte.
Ayrıca, Bakanlığınızın da bir şekilde dâhil olduğu ilginç yöntemler var, bu istihdam kampanyaları var; lütfen, bunu kaldırın. Böyle bir şey yok dünyada. Kampanyayla istihdam artmaz. İŞKUR'un gerçekten çok güzel faaliyetleri var, yararlı, dinamik ama bunlar bir yardım kampanyası şeklinde olmaz ve olmadığını hep beraber gördük. Bilin ki ve hepimiz biliyoruz ki son on yıl bütün zamanların en yüksek işsizliğine sahip bir Türkiye var. Hatta -biraz sonra geleceğim- artık bu veri ve bilgi cambazlığı veyahut da düzenini, kamu bilgilerini okumak için özel uzmanlıklar gerekiyor. Yani ya tanım değişiyor ya ölçü değişiyor -yani bir bakıyoruz 1 metre 50 santime düşmüş veya 150 santime çıkmış- ya mantık değişiyor. Yani ağustos ayında işsizlik artıyor, bakıyoruz eylül ayında sanayi üretimi yükselmiş ve bunun üretimle bağlantısı kuruluyor, çok doğru bir açıklama yapılmıyor. Mesela, prim gelirlerinin prim giderleriyle karşılanma oranını aynı şekilde alıyoruz ama 2008'deki devlet katkısını da bir şekilde dikkate ya alalım ya çıkaralım. Devlet katkısını dikkate almadığımızda giderlerin gelirleri karşılama oranı 2002'de yüzde 71,5; 2018'de yüzde 80, 2019'da yüzde 73, dâhil ettiğimizde bile yüzde 7'lik bir düşüş var. Şimdi, dolayısıyla "açık 33 milyar lira" dersek o zaman bununla ilgili yani bir sayfada verdiğimiz rakam ile bir başka sayfada verdiğimiz rakam arasında bir tutarlılık yok. Bu bütçenin de geçen yılki bütçenin de -"koalisyon bütçeleri" olarak adlandırıyoruz- kendi içerisinde matematiksel bütünlüğü yok yani bunlar, bilgiler toplanıp harmanlanıp veriliyor. Bu açıdan, bu bilgilerin sağlıklı ve uluslararası kriterlere uygun bir şekilde düzenlenmesi ve bunun üzerinden okunması lazım çünkü kullandığımız tamamen kamunun kaynağı ve milletin kaynağı.
Şimdi, Türkiye'de esasında, normal olarak baktığımızda tabii ki sosyal güvenlik problemimiz veya bütün dünyada da sosyal sigortalar problem. Türkiye'de sosyal sigortaların finansmanı açısından dağıtım yöntemi değil, fon yöntemi kullanılıyor. Yani ne demek bu? Her nesil kendi sosyal güvenliğini sağlıyor yani bugün prim ödeyen, bugün emekli olanı karşılamıyor, normal sistem. Dolayısıyla da Türkiye'de SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı kuruldukları gün, kurulduklarından hemen sonra bir aylık ödemesi söz konusu değil. Asgari yirmi-yirmi beş yıl beklenilmiş, fon oluşmuş ve sistem bu şekilde yürümüş ve daha sonra da ciddi olarak reformlar yapmışız değişik zamanlarda ve mağduriyetler yaratmışız, mesela bu EYT mağduriyeti bunlardan bir tanesidir. Bugün bakıyoruz, bu sistem gereği bugün emekli olanların gelecekte alacakları aylıkların karşılıkları Kurum kasasında yok. Bugün, çalışanların çalıştıkları süre için ödedikleri primlerin karşılığı da Kurum kasasında yok. Matematik ve kurum karşılıkları olmadığı gibi, bugün çalışanların ödedikleri primler bugün gelir ve aylık alanların alacağı aylığı karşılamıyor. Yani ortada, yürüyen, sürdürülebilir bir sistem yok. Ha, diyeceksiniz ki: "Yani bu sizin döneminize mi ait?" Yok ama çok ciddi reformlar da yaptık, burada bir düzelme yok ve bir sürdürülebilirlik gözükmüyor. Yani sizin de Türkiye'de bu konuda çalışanların da "Türkiye beş yıl sonra, on yıl sonra sosyal güvenlik sistemini şuraya oturtturacaktır." diye bir vizyonu yok. 2020 yılı bütçesi 2019 yılı bütçesi gibi gerçekten bir vizyon yoksunu ve de bir misyonu da yok, sadece sorunları ötelemenin dışında bir pozisyon almışlığımız da yok. Bu çerçevede, mesela aktif-pasif oranı, 2009 yılında 1,78'miş, şimdi yine bir düşüş içerisine girmiş. Daha garip olanı, 2017 yılında aktif sigortalı 22,3 milyona ulaşmış, şimdi 21,4'e düşmüş; 1 milyon kişi aktif sigortalıdan düşmüş. Yani 20 milyon prim ödüyor, 82 milyona 5 milyon da mültecilerimizi koyarsak 87 milyonu finanse ediyoruz. Bu anlamda bir finansal dengesinden bahsetmemiz mümkün değil. Tabii ki bunun ortaya koyduğu sıkıntılar var.
Sayın Bakan, bakın, çok oldu ama üniversitelerimizin yaptığı çalışmalar var. O üniversitelerin yaptığı çalışmalar diyor ki: "Türkiye'de 7 milyon 200 bin çocuk şiddetli yoksun, yeterli ısınmıyor ve yeterli beslenmiyor." Bunların yaklaşık 608 bini Marmara Bölgesi'nde, 1 milyon 805 bini Batı Anadolu'da, 1 milyon 27 bini Batı Karadeniz'de, 1 milyon 164 bini Ortadoğu Anadolu'da, 754 bini Kuzeydoğu Anadolu'da, 3 milyon 100 bini Güneydoğu Anadolu'da ve bunlarla ilgili ciddi anlamda bir azalış söz konusu değil. Yani çocuk üşürse devlet üşür, çocuk açsa devlet düşer. Bu anlamda, mesela sosyal yardımlarımıza bakıyoruz "43 milyar lira" diyoruz ama Bakanlığınki 31 milyar lira, diğer bakanlıklarla beraber 40'ı topluyoruz yani sağlıklı bir veri seti hazırlanmış ve karşımızda değil. Maalesef gerçekten 218 milyar lira gibi bir sosyal güvenlik açığımız var. Biz bunun nasıl bir projeksiyonla derlenip toplanacağını ve minimize edileceğini görmek isteriz, bütçe bize bunu göstermeli; böyle bir arka plan yok. Peki, bunu nasıl sürdüreceğiz?
Bakın, sayılarını bile bilmediğimiz EYT'lileri konuşuyoruz, Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, aşağı yukarı bütün partilerin EYT'lilerle ilgili taahhütleri var, aşağı yukarı bütün partilerin 3600'le ilgili taahhütleri var, bütün partilerin. Bunları söylüyoruz, bunlar söyleniyor, iktidara gelince "Buradan böyle gözüktü mü?" diyoruz. Asgari ücret... Lütfen, bakın, 500 binin üzerine yüzde 5 ilave vergi koyduk. Doğrudur, üst gelir gruplarını vergilendirelim ama asgari ücret, onurlu bir yaşama tutunmadır, burada bir vergi söz konusu olmaz. Bir asgari ücretli 9'uncu aydan sonra artan oranına giriyor. Neyi artıyor da artan oranlı vergileniyor? Hangi refah çizgisini aşıyor da yüzde 5 ilave vergileniyor 9'uncu aydan sonra?
Şimdi, biz kamuyu ve çalışanları enflasyon oranında vergilendiriyoruz ama dar ve orta gelirlilerin enflasyonu yüzde 25'in üzerinde, dar gelirli grupların enflasyonu yüzde 33. Bir farklılaştırma yapmak lazım, bunlar aynı sepet değil. Asgari ücretle geçinen bir ailenin enflasyon oranı, yıllık ortalama 50 bin lira geliri olan veya 100 bin lira geliri olan bir ailenin enflasyonuyla aynı değil. Buralarda bir farklılaştırma yapmak lazım, buralarda yaşama tutunma noktasında destekleyici finansal akışlar yapmak lazım.
Sayın Bakan, bir başka konu: Konuşmanızda Sayıştay raporuyla ilgili bir cevap yok.
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL HİZMETLER BAKANI ZEHRA ZÜMRÜT SELÇUK - Sorularda cevap vereceğim.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Neden? Sayıştayın raporu var, kapı gibi. Yani bunlar yanlıştır, doğrudur demiyorum ama yanlış olmasını bile düşünemiyoruz. 62 bin kişinin sağlık kurulu engelli raporu olmadan ödeme alması, yine, 36 bin kişinin ağır engelli olmadığı hâlde bakım ödemesi alması, yine, 120 bin kişinin raporu olmadığı hâlde engelli aylığı ödemesi alması, 14 bin kişinin Sağlık Bakanlığı kayıt sisteminde oransal olarak hak etmemesine rağmen alması... "Bunlar almasın." demiyoruz, sakın yanlış anlamayın, alsın ama devletin bir sistemi varsa bu, kayda uygun olsun. O zaman, "keyfokrosi" var yani keyfe göre bir sistem var. Yani "İlçe başkanı istediğine, il başkanı istediğine, belediye meclisi üyesi istediğine sosyal yardım yapıyor." gibi bir durum ortaya çıkar. Sayıştayın raporu burada efendim, buna lütfen... Yani hiçbir bakan Sayıştayın bu raporlarına sunumlarında yer vermiyor. Hele Sağlık Bakanlığında bir durumla karşılaştık -düşman başına diyelim- Sayıştayın raporunun doğru olmadığını iddia ediyorlar, itiraz ettiklerini söylüyorlar. Türkiye'nin en eski kurumlarından bir tanesi. Ben "Orası hata yapmaz." demiyorum ama iki kurumun arasında böyle bir çatışma olabilir mi? Verilmiş, gelinmiş, gidilmiş... Yani kamunun çalışmadığının, düzenin çalışmadığının başka bir göstergesi olamaz. Çalışmıyor, sistem gerçekten çalışmıyor. Verileri bu anlamda da sağlıklı olarak okuyamıyoruz.
İşsizlik konusunda ve prim açığı konusunda... Bakın, biz sorunu şöyle görmüyoruz: "21 milyon ödüyor, 80 milyona bakıyor." Türkiye'de temel olarak sorun, istihdam yaratmama sorunudur. Bugün Türkiye'nin nüfusuna sahip ülkeler 44 milyon insanını kayıtlı istihdamda tutmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler ortalamasına baktığımızda Türkiye'nin 36 ila 38 milyon insanını kayıtlı istihdamda tutması gerekir; gelişmiş değil, gelişmekte olan ülke bu demektir. Biz böyle baktığımızda kayıtsızları da kayıt içerisinde düşünsek 16 milyon insanımızı bizim üretime dâhil etmemiz gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Başkan Lütfi Elvan geçti)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - 21 milyon yerine 44 milyon, asgari 36 milyon... 15 milyon insanımızı daha üretimin içerisine kayıtlı olarak almamız gerekir ki Türkiye bir gelişme göstersin. Aksi takdirde, işsizliği artırıp bunlara ilişkin sosyal yardım bütçesine dönen bir bütçeyle karşılaşıyoruz. Yani baktığımızda Sosyal Güvenlik Kurumuna ve sosyal güvenliğimize, 2002'den daha parlak bir durum yok. Yarını yok sistemin, şu salonda kimse de "Yarını var." diyemez. Bu problem hepimizin problemi, buna bir yarın yaratmamız lazım. Yarını yaratmanın yolu da istihdam yaratmak.
Bitiriyorum, son olarak şunu söyleyeceğim: Yeni bir kredi dilimi açıldı KOBİ'lere "İstihdamı artırırsanız 200 bin lira veririz." diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Çok samimi söylüyorum, bu kadar mantığın dışında bir politika olmaz. İstihdama dayalı kredi yerine şöyle yapsak: Belli projelerle bu KOBİ'lerin teknolojilerini bir çıta atlatsak zaten istihdam doğuyor. KOBİ başına ortalama 3,1 çalışanımız var, eğer biz bir çıta artırsak teknoloji bakımından 4,5'a doğru geliyor. Zaten sorunu çözeceğiz. Ama işin esasıyla ilgili değiliz maalesef.
O nedenle bütçemiz hayırlı olsun ama bu bütçeyi...
Sayın Başkan -burada yoktunuz- bu canlı yayın konusunu bir defa daha söylüyorum, neyi saklıyoruz, neyi kapatıyoruz, bilmiyorum ama bu bir garabet, bunu tekrar siz buradayken söylüyorum.
Teşekkür ederim, saygılar sunarım, hayırlı olsun.