| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a) Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı b) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı c)Mesleki Yeterlilik Kurumu ç) Devlet Personel Başkanlığı d)Sosyal Güvenlik Kurumu e) Türkiye İş Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 19 .11.2019 |
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Merhabalar.
Ben, biraz kadına yönelik şiddet meselesiyle ilgili konuşmak istiyorum.
Şimdi, sunulan raporda sığınaklar için mesela, 209.125 rakamından bahsediliyor ama harcama oranının çok düşük olduğu gözlemleniyor. Bu, aslında bütün kalemler için geçerli. Şiddet önleme ve izleme merkezleri için durum böyle. Barınma hakkı için, barınma desteği için yine harcanan miktar öngörülen bütçeden çok düşük. Kreş desteği için yine aynı şekilde belirlenen miktarla harcanan miktar arasında çok ciddi bir uçurum var.
Şimdi, buna bakınca acaba ülkemizde kadınların kreş desteğine ihtiyacı yok mu, barınma desteğine ihtiyacı yok mu? Kadına yönelik şiddet yok herhâlde ki sığınmaevi açmaya ihtiyaç duymamışız gibi algılayabiliriz ama istatistikler çok açık, net ki kadına yönelik şiddet artık bir katliam boyutunda. Yani böyle basitçe geçiştireceğimiz bir durum olmaktan çoktan çıkmış durumda, her gün 3 ya da 4 kadının öldürüldüğü ve Türkiye'nin dünya sıralamasında da başlarda görüntü verdiğimiz bir durumdayız.
Şimdi, öncelikle bunu sormak istiyorum: Bu bütçeler neden kullanılmadı? Oysaki biz biliyoruz ki kadınların en çok da katliama uğramasının nedeni şiddete uğradığı evleri terk edecek yerlerin olmaması, sığınma merkezlerinin olmaması, gidecekleri konukevlerine barınma desteğinin sağlanmaması. Yine, kadınlara kreş desteği sağlanmadığı için, çocuklarını bırakacak bir yer olmadığı için çalışma olanaklarının sağlanamaması gibi birçok nedenle kadınlar aslında çok yoğun şiddet, baskı ortamı altında yaşamak zorunda bırakılıyorlar.
Yeni dönem bütçe açısından baktığımızda ise çok ciddi bir artış olmadığını görüyoruz. Şimdi, hem bu kadar kadına yönelik şiddete ilişkin basın toplantıları, bu konuya ilişkin çalışmalar olduğu söyleniyor ama yeni bütçede nedense bu kalemlerde çok ciddi bir artış yok. Aslında, bu, biraz bu meseleye nasıl baktığımızı, görüntüde kadın-erkek eşitliği derken aslında gerçek anlamda bir kadın-erkek eşitliğine de inanmadığımızın göstergesi.
Şimdi, bu meseleye bakarken bütünlüklü bakmak gerekiyor. Gerçekten, biz bir sistem sorunu olarak görüyor muyuz, görmüyor muyuz, bütün mesele burada bence kilitleniyor.
Şimdi, "toplumsal cinsiyet eşitliği" kelimesini her yerden çıkardık. Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçemiz de yok artık, toplumsal cinsiyete duyarlı ya da toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan bir kalkınma planımız da yok, bu bütçenin tamamında da yok. Ne geldi onun yerine? "Kadın-erkek fırsat eşitliği" diye bir terim geldi. Şimdi, bu kelimenin kendisi... Öyle basit bir ayrımdan bahsetmiyoruz. Aslında, şunu demiş oluyorsunuz bunu getirerek: "Biz bunu ciddi bir sistem sorunu olarak, bir erkek egemen sistemin sonucu olarak görmüyoruz, biz bunu sadece fırsat eşitsizliği sorunu olarak görüyoruz, buradan da bakacağız ve buradan çözüm üreteceğiz." dediğiniz anda "Aslında, gerçek anlamda bir kadın-erkek eşitsizliğini giderme derdimiz de yok." demiş oluyorsunuz. Çünkü öyle basit, sadece bir erkeğin kadına bireysel olarak uyguladığı bir sistemden bahsetmiyoruz. Gerçekten, sistematik olarak, erkeğin kadın üzerinde iktidar kurmasının aracı olan, kadını kendi hâkimiyet alanı olarak görmesinin bir sonucu olarak bu gerçekleşiyor. Bunun sonucu olarak da kadınlar şiddete maruz kalıyor, katliama maruz kalıyor.
Diğer bir sorunumuz, ekonomik kriz. Şunu biliyoruz: Evet, ekonomik kriz en çok kadınları vurur, kadın yoksulluğunu artırır, kadının yoksulluğunu daha da yoksullaştırır. Dolayısıyla ekonomik kriz sürecinde kadınları nasıl bu yoksulluktan kurtaracağız, kadınlar nasıl kendi ayakları üzerinde durabilecek, bunun üzerine mesela bütçede hiçbir şey yok. Zira, zaten ekonomik kriz olduğunu kabul eden bir iktidar yok. Ülkede zaten ekonomik kriz yok ki, bunu söylemek de yasak, hatta bunu söylemek de suç. Ama gidin, bir mahallelere bakın, bir semtlere bakın, bir insanların gerçek hayatlarına bakın, ne yaşanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gülüm, lütfen tamamlayınız.
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Gerçekten, insanlar yoksulluğa düşmemiş mi, açlığa düşmemiş mi, kadınlar yoksulun en yoksulu değil mi, bir gidin de mahallelerde gerçeklerle karşı karşıya kalın. Kendi bulunduğunuz saraylardan bakmayın, oradan göremiyorsunuz herhâlde, bir görmeyi sağlayın.
Dolayısıyla da göçmen kadınlar başta olmak üzere, kadınların sorununa gerçekten inanıyorsanız "toplumsal cinsiyet" kelimesini hiçbir yerden çıkarmayacaksınız, erkek egemenliğinin varlığını kabul edeceksiniz, kadın-erkek eşitliğini de gerçekten sağlamaya çalışacaksınız, şununla başlamayacaksınız: "Zaten kadın-erkek eşitliğine inanmıyoruz, kadın-erkek eşitliği yoktur." cümlesiyle başladığınız anda gerisi boştur, gerisi hikâyedir.