| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Savunma Bakanlığı b)Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 21 .11.2019 |
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, Komisyonumuza hoş geldiniz.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bütçeyi yapıyoruz, ülkenin 2020 yılı bütçesini yapıyoruz ve iktidar çeşitli tercihlerde bulunmuş. Biz, bu tercihlerin vicdansız ve adaletsiz olduğunu düşünüyoruz. Bunları daha vicdanlı ve daha adaletli yapmanın yolu da Meclisin halkın çıkarları için, toplumun huzuru ve refahı için bu bütçeyi dengelemesinden, daha adaletli ve daha vicdanlı yapmasından geçer.
Bakın, tercihlerde bulunuyoruz arkadaşlar. Size birkaç rakam vereceğim, Sayın Bakan da bilir. Dün, İçişleri Bakanlığı bütçesini görüştük Sayın Bakan, bugün de sizin bütçenizi görüşüyoruz. Yani 2 güvenlikçi Bakanlığın bütçesini üst üste görüşüyoruz.
Şimdi, arkadaşlar, bütün güvenlik kalemlerini 2014 yılında toplasaydık, bütün hepsini, Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, MİT, efendim, örtülü ödeneğinden tutun hepsini toplasaydık 50 milyar TL ediyordu.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Terör olmasaydı, 400 milyar...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Arkadaş, müdahale etme, lütfen, rica ediyorum.
50 milyar TL ediyordu çünkü o günlerde ülke daha çok barışı, demokrasiyi konuşuyordu, bu kadar güvenlikçi kalemlere para aktarmamız gereği yoktu. Evet, Suriye'de büyük bir sıkıntı vardı ama içeride en azından huzur vardı, Suriye meselesinde de her şeyi güvenlikçi bakışla çözeceğiz diye bir pozisyonumuz yoktu.
Bakın arkadaşlar, 2020 yılı bütçesinde bütün bu güvenlikçi kalemlerin toplamı 160 milyar TL. Bakın, 141 diyorlar ama Savunma Sanayii Destekleme Fonu'nu artı örtülü ödeneği de katarsak 160 milyar TL'ye çıkıyor yani 3 katından fazla bir artış var.
Kaynaklar, biliyorsunuz, kıt, sınırsız değil. Bu kaynakları nasıl paylaştıracağımız önemli.
Sayın Bakan, siz de duyuyorsunuzdur, toplumdan talepler var. Emeklilikte yaşa takılanlar diyor ki: "Arkadaş, benim derdim var, ben işsizim, işim yok, maaşım da yok, emeklilikte yaşa takılmış durumdayım." Maliyeti ne? 20 Milyar TL. Diyoruz ki: "Para yok." 200 bin öğretmen atama bekliyor, Eğitim Bakanımız da diyor ki: "Arkadaş, benim öğretmene ihtiyacım var, öğretmen atayamıyorum." diyor. Maliyeti ne? 20 milyar TL. Arkadaş, para yok. Kredi ve Yurtlar Kurumuna borçlu milyonlarca öğrenci diyor ki: "Arkadaş, benim borcum var, ödeyemiyorum, haciz geliyor." Gelin, bunu silelim, yoksul öğrenciler, hepimiz öğrenci olduk, hepimiz burs aldık ve bunların nasıl ödendiğini çok iyi biliyoruz. Bunlara sosyal politikalar yapalım. Yok.
Bakın, vatandaşlarımız intihar ediyor, elektrik faturasını ödeyemediği için, bankaya borcu olduğu için, borç krizi altında olduğu için, işsiz olduğu için intihar ediyor. Onlara dönük sosyal politikaları genişletemiyoruz. Ne yapıyoruz? Vallahi, Sayın Bakan çok iyi çalışmış. Eğitim Bakanımız çalışmamış, etkin lobi yapmamış, Sağlık Bakanımız yapamamış, Sosyal Politikalar Bakanımız yapamamış ama İçişleri Bakanımız ve Millî Savunma Bakanımız çok iyi çalışmışlar, son yıllarda bütün bütçeler güvenlikçi kalemlere doğru akıyor. Bu bütçede EYT yok, öğretmen ataması yok maalesef ama İHA'lar var, SİHA'lar var, füzeler var, S-400'ler var, tanklar, toplar var.
Değerli arkadaşlar, bir ülkenin güvenliği elbette olmalı. Güvenlik olmazsa olmazdır ama güvenlik-özgürlük dengesini sağlayamayan ülkeler istedikleri kadar silaha yatırım yapsınlar...
Sayın Bakanım, bilirsiniz, Saddam bütün kaynaklarını silaha ayırdı, abat oldu mu; hayır, ülkesi yangın yeri oldu, bütün kaynaklarını silaha ayırdı, bütün kaynaklarını istibdat kurmak için ayırdı, abat olmadı. Kaddafi, bütün kaynaklarını silaha ayırdı, ne Kaddafi abat oldu ne Libya abat oldu, hepsi berbat oldu. Yani ülkede bu güvenlik-özgürlük dengesini kuramayan ülkeler bütün kaynaklarını da silaha ayırsalar ne huzur bulabiliyorlar ne refah bulabiliyorlar.
Sayın Bakanım, siz bir askersiniz, geçen yılda aynı eleştiriyi yapmıştım, ama bir takım elbise giyiyorsunuz yani üniformanızı çıkarmış durumdasınız. Artık bir siyasetçi olarak görmek isteriz sizi yani asker olarak savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu bilerek, savaşın bir anomali olduğunu bilerek, esas olanın barışı yakalama gerekliliği olduğu konusunda bir pozisyon sergilemeniz gerekiyor. Bazı askerler üniformalarını çıkardığında bunu daha iyi bildikleri için, savaşın nasıl bir yıkım olduğunu daha iyi bildikleri için daha barışçı politikalar geliştirirler. Mesela Eşref Bitlis Paşa vardı, hatırlar mısınız? Bakın, 90'lı yılların o karanlığında demişti ki: "Arkadaş, bu iş yalnızca silahla çözülmez. Bu iş yalnızca güvenlikçi bakışla çözülmez. Kürt meselesi mutlaka siyasetçiler tarafından konuşulmalı ve siyasi bir çözüme kavuşturulmalı." Çok önemliydi. Ne yapıldı? Bence büyük bir provokasyonla maalesef Eşref Bitlis Paşa -benim görüşüm- öldürüldü. Hâlâ karanlık bir cinayettir maalesef benim gözümde, hâlâ o dosya açılmamıştır çünkü barış isteyenleri sevmez bu ülke yani savaş isteyenler sevmez. Eşref Bitlis Paşa'nın sözü eğer dinlenseydi... Özal'ın da çabaları vardı biliyorsunuz -o da hâlâ pek çok spekülasyon var Özal'ın öldürüldüğüne dair- Kürt meselesinin siyasi çözümü için çabaları vardı; Özal da bir şekilde, bence hâlâ üstü karanlık bir şekilde bu Türkiye siyaset sahnesinden silindi.
Sayın Bakan, bakın, siz tanklardan bahsettiniz, operasyonlardan bahsettiniz, her şeyden bahsettiniz, silahlar, İHA'lar, SİHA'lar... Peki, çözüm ne? Yani her şeye silahla, savaşla bakarsak acaba her şeyi çözebiliyor muyuz? Cumhuriyetin kuruluş yıllarında da Kürt meselesi vardı, o dönemlerde mesela Sayın Bakanın kullandığı retorik çok kullanılmış biliyor musunuz; temizleme. Hani biliyorsunuz, askerler çekiçtir, her şeye çivi olarak bakarlar, gidip kafasına vururlar. Yani birisi düşman olarak gösterilir ona, o gidip kafasına vurur, her şeyi çivi görür çünkü.
BAŞKAN - Askerlik yaptınız değil mi?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yaptım yaptım, ben savaş karşıtıyım ama yaptım çünkü zorunlu askerlik var. Keşke kamu hizmeti yapabilseydim, keşke vicdani ret hakkım olsaydı, bir okulda kamu hizmeti yapsaydım, tuvalet temizleseydim keşke, çocuklar için çocukların yanında olabilseydim keşke çünkü ben vicdani retçiyim, savaşa karşıyım ve antimilitaristim.
BAŞKAN - Şirin Paşanın yanında yapmadınız herhâlde.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Hava Kuvvetlerine uğramadı.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Arkadaşlar, bir ülke güvenlikçi bakışa teslim olmamalı ve bunu dengeleyecek olan şey de siyasetçilerdir. Bakın, burada çeşitli görüşlerden, partilerden milletvekilleri var Sayın Bakan, değerli arkadaşlar. Burada, ben inanıyorum ki konuşarak çözemeyeceğimiz hiçbir meselemiz yok, hiçbir meselemiz yok ama konuşamıyoruz. Ne yapıyoruz? Savaş tamtamları çalıyoruz. Ne yapıyoruz? "Hadi ordumuz, yürü, oraya gir, orada çiviler var, onların kafasına vur çekiçlerinle." diyoruz. Çözülüyor mu? Çözülmüyor.
Bakın, Suriye'ye 3 tane operasyon yaptınız. Sonuçlarıyla ilgili bir değerlendirme yaptınız mı? Biz sizden duymadık. "Girdik, onu yaptık, bunu yaptık, temizledik, şöyle böyle." Ne oldu? Sonuç ne? Toplumsal barış anlamında... Çünkü sınırın 2 tarafında da halklar var, 2 tarafında da Türkmenler var, Kürtler var, Araplar, Süryaniler, Ermeniler var. 2 tarafta da bu halklar çoğulcu bir demokrasi bekliyor; hem Suriye'de büyük yıkım sonrası demokratik bir çözüm bekliyor hem de Türkiye'de çoğulcu bir demokratik bakışla demokratik bir çözüm bekliyor, demokratik bir anayasa bekliyor. Ekmek kadar, su kadar özgürlüğe ihtiyacımız var ama böyle bir vizyon var mı? Yok, sizin sunumunuzda da yok. Bakın, siyaset devrede değil arkadaşlar. Eğer siyaset devrede değilse, bakın, bu bütçenin tamamını Hulusi Bey'e verin, ülkede huzuru da refahı da sağlayamaz. Siyaset mutlaka devrede olmalı.
Evet, zaman zaman savrulmalar olabilir, ciddi bir türbülans yaşadık, darbe girişimi, darbe dinamiği yaşandı bu ülkede. Birileri nifak soktu, darbeye yürümek için Kürt meselesindeki çözüm sürecini dinamitledi ve ne oldu arkadaşlar? Darbe oldu sonuçta. Aynı 12 Eylül 1980 darbesinde olduğu gibi, önce solcu kahvesini bombalayan el de sağcı kahvesini bombalayan el de aynısıydı çünkü darbeye yürümek istiyordu. Ben darbe dinamiklerinin de bittiğini düşünmüyorum. Sayın Bakan bunu diyebilecek mi? 15 Temmuzdan önce de bakanlarımız geliyordu, burada "Darbe dinamiği bitmiştir." diyordu "Darbe süreçleri tamamlanmıştır." diyordu; ben asla böyle düşünmüyorum. Eğer her şey güvenlikçilerin elindeyse, her şey silahla çözülmeye çalışılıyorsa bir gün asker şunu yapar: "Arkadaş, her şeyi ben çözüyorsam ülkeyi de ben yöneteyim, bunlar beceremiyor." der. Yapmışlar bunu "Hiç olmamış." demeyin. 1913 Babıali Baskını'ndan beri hep bu böyle olmuş. Yapmamız gereken, siyaseti devreye sokmak, demokratik siyasetin devrede olduğunu göstermek, toplumsal meselelerin siyasetçiler tarafından çözülebildiğini göstermek, hem ulusta hem yurtta hem cihanda barışı savunmak, Suriye'de demokratik çözümü savunmak ama maalesef böyle bir vizyonumuz yok.
Bakın, ben savaş karşıtıyım Sayın Bakan, geçen sene de bunu size söylemiştim, antimilitaristim. Nereden geliyor bu bilincim? Dünya geçen yüzyılda 2 dünya savaşı yaşamış, büyük yıkımlar yaşamış; ülkemiz de büyük yıkım yaşamış, dünya da büyük yıkım yaşamış. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra savaş karşıtı hareketler oluşmuş "Niye savaşıyoruz ki?" demişler. Bundan etkilendim ben. Bakın, Bosna'daki savaşa bu yüzden karşı çıktım. Bosna'daki soykırımda, o öğrenci aklımla harçlığımdan -para biriktirdik okulda- Bosna'daki halkın yardımı için gönderdim. Niye? Çok iyi biliyorum çünkü büyüklerim bana anlattılar, savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlattılar. Bosna halkının yanında oldum.
Bakın, Amerika "Irak'ta kimyasal silahlar var." dedi değil mi? Savaş gerekçesi oluşturdu, işgal gerekçesi oluşturdu; yalandı ama gerekçe oluşturulmuştu. İşte, işgal edildi, Irak'ta 1 milyona yakın insan öldü o günden bugüne. Amerika Afganistan'da gerekçe oluşturdu. Bakın, dünyanın en büyük gücü, en büyük silah harcamasını yapıyor değil mi? Irak abat oldu mu? Barış var mı Irak'ta? Silahla oluyor muymuş? Çekiçle oluyor muymuş? Olmuyormuş. Afganistan abat oldu mu? Olmadı. En büyük bütçeyi harcıyor, olmadı arkadaşlar. İşte, Afganistan işgaline, Irak işgaline karşı da eylemlerin en önünde oldum. Bu Meclisin önüne geldik, şükür ki o zaman Meclis -siz var mıydınız bilmiyorum- o işgale karşı tezkereyi reddetti. İşte o zaman savaş karşıtı mücadelenin sonucudur arkadaşlar bu.
MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) - Savaş karşıtlığınızın yanında terör karşıtlığınız da var mı?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın Sayın Bakan, ben çocuktum, gerçekten, az önce sizin ettiğiniz cümleleri duyuyordum biliyor musunuz? Çocuktum, anlı şanlı paşalar, çok yıldızları vardı aynen burada böyle olduğu gibi, diyorlardı ki: "Son terörist ölünceye kadar bu mücadele devam edecek." Bakın, saçlarım bembeyaz oldu, 47 yaşındayım, hâlâ "En son terörist ölünceye kadar bu mücadele devam edecek." cümlesini duyuyorum.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Terör dünyanın sorunudur, sadece Türkiye'nin değil ki.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, bakın, bu retoriği kim kullanıyor başka biliyor musunuz? Netanyahu kullanıyor. İsrail'de aynı cümleyi kullanıyor "Hamas var orada." diyor. "Teröristler" diyor onlara. Filistin meselesini yok sayarak diyor ki: "En son terörist ölünceye kadar bu mesele devam edecek." Ya, Filistin meselesi bitti mi arkadaşlar ya? Netanyahu bütün kaynaklarını ona ayırıyor, bitmiyor ama İsrail'de çok güçlü bir savaş karşıtı hareket de var. Toplumun en az yarısı savaş karşıtı, bir savaş karşıtı eyleme 1 milyon insan katıldı İsrail'de biliyor musunuz? "Filistin halkının yanındayız." dediler ama maalesef Netanyahu bir şekilde iktidarını korumaya devam etti çünkü dünyada böyle bir dalga var, her yerde militarizm yükseliyor.
Şimdi şunu diyeceksiniz: Her yerde asker selamları veriliyor, militarizm stadyumlarda, parmak kadar çocuklar okullarda asker selamı veriyor. Ya, militarizmle bu kadar savrulmak iyi bir şey mi diye düşünmemiz lazım. Çocuklarımıza bizim başaramadığımız barışı nasıl ihdas edeceğimizi anlatmak acaba daha kıymetli bir şey değil midir? Çocuklarımız da acaba tek çözümü askerde, Hulusi Paşa da mı görse yoksa demokratik çözümü mü acaba öne alsa? Bunu esas almalıyız.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Allah'ınızı severseniz, Diyarbakır'daki çocuklar niye böyle yapıyor?
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Niye bu algıyı siz yaratıyorsunuz? Onu söyle yahu!
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar...
Devam edin Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın arkadaşlar...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Yani savaşa "hayır" teröre "evet" bu doğru bir şey mi?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Başkanım, müdahale eder misiniz?
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar, lütfen...
Biraz sonra size söz vereceğim, size söz vereceğim, siz de konuşun.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Başkanım, her gün aynı şeyi söylüyor zaten ya.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Savaşlarda ilk önce hakikatler ölür Sayın Bakan, biliyorsunuz, ilk önce hep savaş propagandası yapılır maalesef.
Bakın, ben açıkça söyleyeyim, ben asla burada kimseyi itham ederek bunu söylemeyeceğim ama Ahmet Davutoğlu'nun Başkanlığında bir güvenlik toplantısı yapıldı ve bunun da "tape"leri sızdı ve hâlâ yalanlanmadı. Şöyle diyordu MİT Müsteşarı: "Ya, eğer ki bir şey yapmayı düşünüyorsak Suriye'ye dönük, oraya birkaç adamı göndeririz, oradan birkaç füzeyi buraya göndeririz, öylece operasyona gerekçe yaratılır." Şimdi, bu 3 operasyonda da ne hikmetse, ne zamanki Tayyip Bey bu operasyonu açıkladı, bir baktık ki Allah Allah, karşı taraftan füze atılıyor. Yani öncesinde yok, tam "Ben böyle bir şeyi düşünüyorum." dediğinde füzeler gelmeye başlıyor. Burada bunu kuşkuyla karşılamayacak mıyız arkadaşlar? Ya bir gerekçe yaratılma riskiyle karşı karşıya değil miyiz?
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Böyle bir şey söyleyemezsiniz yahu!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, Sabri Yirmibeşoğlu Özel Harp Dairesinin Başkanıydı ve dedi ki arkadaşlar...
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Doğru değil, bakın siz cumhuriyetin kürsüsünde oturuyorsunuz, bunu söylemeniz doğru bir şey değildir
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Doğru bir şey söylemiyorsunuz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın "Biz Kıbrıs'ta camiyi bombaladık." dedi, kendisi itiraf etti.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Yalan söylüyorsunuz! Hayal görüyorsunuz!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yani savaş yaratmak isterseniz...
MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) - Öyle bir olay yok! Sabri Yirmibeşoğlu...
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, aynen böyle söyledi, aynen böyle söyledi.
MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) - Öyle bir olay yok!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın arkadaşlar, bu yalanlanmadı. Askerin görevi nedir, siyasetçinin görevi nedir; bunu bileceğiz arkadaşlar.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Doğru söylemiyorsunuz.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Bu doğru değil.
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Doğru değil, bu söyleminiz kabul edilemez.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın Sayın Bakan, bütçenizde -açıkça söyleyeyim- Suriye Millî Ordusunun maaşları var mı bunu merak ediyorum. Yani burada "diğer kalemler" diye bir kalem var. Bunlar örtülü ödenekten mi ödeniyor, sizin bütçenizden mi ödeniyor? Çünkü bunların maaşının Türkiye'den gittiğini biliyoruz yani hepimizin vergilerinden gittiğini biliyoruz. Ama Sayın Bakan, bakın, IŞİD, El Kaide ve Nusra türevleri bunlar, biliyorsunuz. Sakalının şeklini değiştiriyor, bir bakıyorsunuz Suriye Millî Ordusu oluyor, bir bakıyorsunuz ÖSO oluyor ve bununla ilgili de...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Bir bakıyorsunuz PKK oluyor, YPG oluyor; onları söylesene bir!
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - ...Türkiye'nin millî ordusunun böyle cihatçı türevlerle beraber hareket etmesi dünyada da Türkiye'de de büyük eleştirilere yol açtı. Bunların bakışıyla ilgili bir örnek vereceğim Sayın Başkan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - YPG'yle, PKK'yla...
BAŞKAN - Bir saniye arkadaşlar...
Lütfen tamamlayınız.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bunlar çoğulcu bir bakışa sahip değiller Sayın Bakan, biliyorsunuz. Yani bir ideolojik yapıları var kafalarında ve çoğulcu bir bakışı asla kabul etmiyorlar. Nereye girseler çoğulculuk bitiyor. Yani orada bir seküler yaşam, Ermeni'si, Süryani'si, Kürt'ü, Arap'ı olsun, birlikte yaşayalım diye bir bakışları yok. İdeolojik yapıları cihatçı bir yapılanma istiyorlar ve oradaki herkes de böyle düşünsün istiyorlar. Bir örnek vereceğim: Cerablus'ta, biliyorsunuz, 100-200 Ermeni vardı, çoğu göçtü. Bir aile kalmış geriye, tek bir Ermeni aile kalmış; adları da Artin ve Sürun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI HULUSİ AKAR - Cerablus'ta.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Evet. Ve bunları baskıyla Müslüman yapmışlar geçenlerde, adlarını Maruf ve Fatma koymuşlar.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI HULUSİ AKAR - Doğru değil.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Peki, yalanlayın.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Biz öyle bir şey yapmayız.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yalanlayın.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Yalanlıyoruz, yalan.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yani bu bütün dünya ajanslarında çıktı. Şimdi, şunu söyleyeceğim: Yani düşünün ki herkesi Müslüman yapmak isteyen bir ideoloji olabilir ama çoğulculuk ne olacak?
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) - Yok öyle bir şey.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yani çoğulculuk ne olacak? Bu çoğulculuğu koruyamadığımız zaman, maalesef, El Kaide, IŞİD'cilere "Millî Suriye Ordusu" dediğimiz zaman, Suriye sınırında bir Arap kemerini biz yaratmaya kalksak -baba Esad'ın projesi- doğru bir şey mi yapmış oluruz? Oysa sınırın her iki tarafında da çoğulculuğu savunmalıyız.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Başkanım, El Kaide ve IŞİD'cilere "Millî Suriye Ordusu" dedi. Müdahale etmek istemiyorum ama bu ağır bir itham.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Son olarak şunu söyleyeceğim: Sayın Bakan, bakın, politikalarınızın sonucunda sınırımıza Rusya ve ABD yerleşti, biliyorsunuz. Şu anda sınırda, Fırat'ın batısındaydı Rusya, Fırat'ın doğusuna da yerleşti. Bu acaba ordunun hafızasında nereye yerleşir?
BAŞKAN - Şimdi, Sayın Paylan, Sayın Aydemir diyor ki...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - El Kaide ve IŞİD'cilere "Millî Suriye Ordusu" dediniz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, "türevleri" dedim, "türevleri" dedim.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ne demek yani?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - "Türevleri" dedim ya.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - "Türevleri" ne demek?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Türevleri, Allah Allah, türevleri, öyle düşünüyorum.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Aynı şey.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Burada, bu yüce Meclis çatısı altında Türkiye'yi ilişkilendiriyor ama, Türkiye'yi El Kaide'yle ilişkilendiriyor.
BAŞKAN - Evet, arkadaşlar...
Lütfen tamamlayınız.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Şimdi, Rusya, ABD sınırımıza yerleşti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayalım.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Acaba bu, ordunun ve Türkiye'nin hafızasında nasıl bir yere yerleşiyor? Çünkü benim ortaokulda okuduğum kitaplarda, Türkiye'nin okuttuğu kitaplarda hep Rusya'nın sıcak denizlere inme hayalini ve bütün güney sınırımıza yerleşen Rusya'nın da bizim acaba millî güvenliğimizde nasıl bir yere tekabül ettiğini anlatmanız lazım. Ya, düşünün ki Rusya Ukrayna'yı ne hâle getirdi arkadaşlar, Gürcistan'ı ne hâle getirdi ve tamamen, arkadaşlar, Rusya'ya angaje olmuş bir Türkiye'nin kısa ve orta vadeli riskleri nelerdir? Bununla ilgili bir analiz duyduk mu? Hayır. Ben çok kaygılıyım, bunu söyleyeyim.
Başka ne oldu? ABD yerleşti. ABD gitmedi bir yere, tekrar oralarda arkadaşlar. 2 tane süper güç yerleşti. Ya, yumuşak gücümüzle içerideki Kürt'ün de oradaki Kürt'ün de gönlünü alacağımıza, maalesef Rusya ve ABD'yi oraya yerleştirdik; bu da bizim millî güvenliğimize büyük bir tehdittir arkadaşlar.
BAŞKAN - Sayın Paylan, son sözlerinizi alalım.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, bitiriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Son olarak şunu söyleyeyim: Bütçe tercihlerden ibaret bakın Sayın Bakan. "S-400 füzesi alacağız." diyorsunuz, geldi ama ben kuramayacağınızı düşünüyorum çünkü ABD'de bunlar konuşuldu.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Alamayacağımızı da söylüyordunuz ama aldık.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, devreye geçiremeyeceğinizi düşünüyorum. Sebebi şu: Çünkü bununla ilgili bir taahhüt verildiğini düşünüyorum. 2,5 milyar dolarlık büyük bir blöf yapıldı.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Kullandığımızda ne diyeceksiniz?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yalnızca bu 2,5 milyar dolarla 200 bin öğretmen atanabilirdi, bunu tercih edebilirdik ama ne diyorsunuz? "S-400 yanında Patriot da alırız." "F-35 yanında SU-57 de alırız." Ya, hepsini toplasanız 40-50 milyar dolar ediyor. Türkiye'nin bu kadar kaynağı var mı ya? Türkiye'nin bu kadar kaynağı var mı değerli arkadaşlar? "Onu da alırız, bunu da alırız." diyorsunuz ama burada insanlar intihar ediyor. S-400 blöfünden vazgeçelim. Hemen hem içeride hem bölgede barışçı siyaseti savunalım, demokratik siyaseti savunalım.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Aynı şeyleri yapıyoruz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - "Yurtta barış, cihanda barış."ı savunalım. Bununla ilgili bir vizyonumuz olsun. Her şeyi güvenlikçilere bırakarak hiçbir meselemizi çözemeyiz, ne huzur bulabiliriz ne de refah bulabiliriz arkadaşlar.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Başkan, belki de Paylan'ın da faydasına, menfaatine, o söylediği sözü geri alsın. Türkiye Cumhuriyeti devleti hiçbir IŞİD'ciyle veya türevleriyle iş birliği yapmamıştır.
BAŞKAN - Arkadaşlar, bunu...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Millî Suriye Ordusu IŞİD'den ibaret değildir, türevlerinden ibaret değildir; bunu düzeltmesini istiyorum. Kendi menfaatine.
BAŞKAN - Ben şu kadarını söyleyeyim, tabii kendi tercihi bu Sayın Paylan'ın ama...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Belki dili sürçmüştür.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, hayır, itiraf ediyorlar.
BAŞKAN - Ama şunu söyleyeyim: Arkadaşlar, yine şu anda Sayın Cumhurbaşkanımız, ilgili bakanlarımız, tüm kamuoyu şunu biliyor ki, tüm dünya şunu biliyor ki: IŞİD'e karşı en fazla mücadele eden, Türkiye'dir, Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ben "IŞİD'ci" demedim, "türevleri" dedim.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Aynı şey.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Aynı şey, aynı şey.
BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Kalaycı, buyurun lütfen.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Matematik bilenlere sorun, ne olduğunu anlatsınlar.