| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a) Millî Savunma Bakanlığı b)Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 21 .11.2019 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli komutanlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konumuz, Savunma Bakanlığı bütçesi ve ben başlangıçta hemen söylemiş olayım ki biz parti olarak biliyorsunuz, savaşa karşı bir partiyiz ve Mustafa Kemal'in...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Savaşa mı karşısınız?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - "Savaşa karşıyız." diyorum.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Teröre demiyorsunuz!
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Savaşa karşı, her türlü şiddete karşıyız esasında ama savaşa karşı yani "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesini benimseyen bir siyasi partiyiz ama bu, şu demek değil: Toplumların tabii ki güvenliğe, savunmaya ihtiyacı var ve dolayısıyla da soğukkanlılıkla bunların konuşulması lazım ve nitekim bugün Savunma Bakanlığının bütçesini konuşuyoruz. Savunma Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak benim çok kabaca söyleyeceğim şeylerden bir tanesi şu: Dün de bir vesileyle burada ifade etmiştim, toplumların güvenlik ihtiyacı özgürlük dengesi gerektiren bir ihtiyaçtır yani özgürlüklerle güvenliğin birlikte götürülebilmesi gerekir. Modern toplumlarda, demokrat toplumlarda bu denge çok önemlidir. Yani şimdi, siz çok rahatlıkla güvenliği sağlarsınız fakat bu hangi aletlerle sağlanır? Bazı ülkelerde, bugün İran'da görüyoruz mesela, işte, ne bileyim büyük bir sokak hareketi biçiminde bir sonuç üretmiş vaziyette. Dolayısıyla da burada Savunma Bakanlığının bütçesini konuşurken bence özgürlükler meselesini de dikkate alarak konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, buradan giderek şuraya getirmek istiyorum konuyu. Şimdi, bazı arkadaşların konuşmalarından öyle hissediyorum ki işte, "Bu savunma bütçesinin çok yüksek oluşundan dolayı rahatsızlık duyanlar var." gibi cümleler duyuyorum, kulağıma geliyor. Yani bu büyük bir haksızlık tabii ki doğrusunu isterseniz. Eğer bir rahatsızlık varsa ki benim var mesela, bu rahatsızlığın temel sebebi, ekonomiktir; yani bugün itibarıyla savunma bütçesi, bana göre Millî Eğitim bütçesi gerçekten her zaman birinci derecede yüksek bütçedir ve onu da aşmış vaziyettedir. Ha, denilebilir ki: "Savaş koşulları var, operasyonlar yapılıyor; onun için yüksek tutuluyor." Doğrudur, bunları anlıyorum ama şunu gözden kaçırmamak lazımdır: Biz kaynakları kıt olan bir ülkeyiz bütün ülkeler gibi dolasıyla da bu dengeyi de korumak zorundayız yani gerçekten ne kadar savunmaya ne kadar toplumun refahını ilgilendiren konulara kaynak aktarmamız lazım konusu da ciddi konuşulması ve değerlendirilmesi gereken bir konudur.
İkinci olarak, karşı olduğumuz konulardan bir tanesi de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemidir değerli arkadaşlar. Biz bu sistemin Türkiye'nin devlet yapısını bozduğu kanaatindeyiz. Ben yine bunu çok sıklıkla söylüyorum, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet sistemi sistemimizde bir kara delik oluşturdu ve herkesin iradesini yansıtması gereken yani tarafsız olması gereken devlet kurumlarını taraflı hâle getirdi, yani Hükûmetin parçası hâline getirdi. Bunun doğru olmadığı kanaatindeyiz, bunun yanlış olduğunu düşünüyoruz. Modern devlet teorileri de bu gelişmeyi tehlikeli ve sakıncalı bulan konuları söylüyor.
Şimdi, böyle baktığımız zaman, Sayın Bakanın şahsında da aslında bu böyle gerçekleşti; eski Genelkurmay Başkanımız biliyorsunuz kendisi ve Savunma Bakanı oldu ve Savunma Bakanlığı, Genelkurmay bir anlamda ortak temsil edilir gibi bir görüntü kazandı. Şimdi, bu bana şunu hatırlatıyor: Biliyorsunuz, İkinci Dünya Savaşı'nın öncesinde sivil-asker ilişkileri çerçevesinde baktığımızda ordu modeli esasında kurumsallıktan biraz uzak bir modeldi, Genelkurmay Başkanları ilk zamanlar hatta şeye katılıyordu biliyorsunuz, Bakanlar Kurulu içinde olabiliyordu, daha sonra Fevzi Çakmak üniformasını çıkarmadı, bir bakanlık kuruldu ama bütün kararları da Fevzi Çakmak veriyordu savunmayla ilgili diyebilirim. Yanılmıyorsam, 1944'ten sonra ülkeyi yönetenler bir karar değiştiriyorlar ve asker-sivil ilişkilerini daha kurumsal bir çerçeveye oturtmaya çalışıyorlar.
Şimdi, tabii ben bunları söylerken aslında içinde bir sürü soru var, çok bildiğim konular değil onun için de baştan bunu söylemiş olayım ama şöyle bir intiba uyanıyor. Acaba model eski modele dönüyor mu gibi bir şey var? Yani Bakanlığın önemi şuradan geliyor: Bakanlık denetleyici ve düzenleyici bir kurum olarak çalışır, dolayısıyla da Bakanlığı kaldırdığınız zaman ortada insani yani birebir ilişkiler ortaya çıkmaya başlar ve bu da bir soru olarak sormuş olayım, bizim askerî geleneklerimiz için de uygun mudur diye bir soru sormuş olayım buradan.
Öte yandan, son gelişmeler de beni bu anlamda düşündürüyor. Mesela, eğer yine yanlışsam, Sayın Bakan, sayın komutanlar beni düzeltir ama şöyle söyleyeyim, 2016'dan sonra yanılmıyorsam orgeneral sayısı 9'a düştü yani 18'di 9'a düştü ve diyebilirim ki benim yine anladığım kadarıyla ordu yönetimi daha çok korgenerallere kalmış oldu. Şimdi, bu bir zaaf getirir mi; bunu da bir soru olarak sormuş olacağım.
Öte yandan, mesela 2017-2018 yılları arasında 20 bin civarında yeni subay ve astsubay alınmış orduya fakat bunlar altı aylık bir kursla galiba...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI HULİSİ AKAR - Değil.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Değil mi? Peki, ben öyle bir not almışım; diyorum ki, dışarıdan atanan subay ve astsubaylar altı aylık kurs sonrası göreve başladılar. 2018'de Millî Savunma Üniversitesinde 3 bin teğmen, 2 bin astsubay iki yıllık hızlandırılmış eğitimle mezun olmuşlar ve 30 bin civarında da uzman ve sözleşmeli personel alınmış gözüküyor.
Şimdi, bütün bunlar esasında benim ilk başta söylediğim bir model değişikliğine tekabül ediyor mu diye sormuş olayım.
Üç dakikam kaldı ve diğer önemli bir konu, bence bu Tank Palet Fabrikası konusuna ben de girmek istiyorum Sayın Bakan fakat ben arkadaşlarımdan biraz daha değişik bir yerden gireceğim. Benim bildiğim kadarıyla yine Tank Palet Fabrikası dünyada 5 tane var, yani bizdeki Tank Palet Fabrikası dünyadaki 5 palet fabrikasından 1 tanesi; benim bilgilerim bu ve yanlışsam yine düzeltin. Eğer böyleyse ben Genel Kurulda bu mesele konuşulurken okuduğumu hatırlıyorum, bir verimlilik artışı ima edilerek bu mülkiyet değişimi konu ediliyor.
Şimdi, Sayın Bakan, şunu söyleyebilirim: Özelleştirme konusu artık gündemden düşmüş bir konudur, dünyanın gündeminden düşmüştür çünkü 2008 krizi ve sonrası esasında serbest piyasa ekonomisinin çok da öyle beklendiği gibi bir verimlilik artışı sağlamadığı ortaya çıktı ve hatta, yine, hepiniz izliyorsunuzdur, İngiltere'de önümüzdeki günlerde yapılacak olan seçimlerde en önemli tartışma konularından bir tanesi de kamusallık üzerinden yürüyor yani yeniden bazı hizmetlerin kamusallaştırılması gereği üzerinden yürüyor.
Bunları şunun için söylüyorum: Bakın, Sayın Bakan, bizim 4054 sayılı bir yasamız var. Bu yasa Rekabetin Korunması Yasası. Bu yasaya göre, bu işlem esasında yanlıştır ve iptal edilmesi gereken bir işlemdir. "Neden?" derseniz, nedeni çok basittir. Şudur: Bir devlet tekeli özel sektör tekeli hâline dönüşmüştür. Şimdi, devlet tekeli olduğu zaman, hükûmetler, fiyatlar üzerinde bir kontrol hakkına sahiptirler. Dolayısıyla da örneğin bu özelleştirmeden sonra üretilen paletlerin fiyatları ne olacağı konusunda devlete ait olduğu zamanlarda tabii ki ilgili hükûmet kurumları bunu belirliyorlardı fakat şimdi özelleştikten sonra mesela çok açık bir soru var: BMC şirketi satın aldı bunu yirmi beş yıllığına -neyse- fakat üreteceği tank paletlerini devlete kaça satacak, orduya kaça satacak, hangi fiyattan satacak? Şimdi, bu, işin bence en önemli noktasıdır çünkü bir tek kuruluş olduğu için istediği fiyatı empoze edebilir. Ne bileyim, siz almazsınız, ithal edersiniz belki ama sonuç olarak ülkenin bir fabrikasının orduya yabancılaşmış olması bence kabul edilebilir değil. Dolayısıyla da benim önerim, diğer özelleştirme formlarında olduğu gibi, en azından düzenleyici bir kurul çerçevesinde bu meseleyi düşünebilmeniz lazımdı diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Şunu da bitireyim.
Yani bu özelleştirme işlemi yapılırken özelleştikten sonra oluşacak olan fiyatları kontrol etmek üzere bir kurul oluşması gerekir diye düşünüyorum. Bu, belki problemi çözebilecek olan bir yaklaşım olabilir.
Evet, galiba benim aldığım notlar bu kadar.
Hayırlı olsun diyorum, teşekkür ediyorum.