| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b)Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu c)Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ç)Türkiye Atom Enerjisi Kurumu d)Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü e)Nükleer Düzenleme Kurumu f)Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü g)Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 22 .11.2019 |
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer Bakanım, şahsınızda Bakan Yardımcısı arkadaşlarımızı, bürokrat arkadaşlarımızı saygıyla selamlıyorum, aynı zamanda basın mensuplarımızı da selamlıyorum.
Efendim, enerji, bugün insanlık âleminde temel bir insan hakkı olarak ortaya çıkıyor, hane halkının yaşamında, hayatını idame ettirmesinde önemli bir girdi, aynı zamanda ekonominin geneli üzerinde de önemli bir girdi çünkü ekonominin büyümesi üzerinde önemli kısıtlardan bir tanesi. Eğer enerji yoksa ekonomik büyümeyi de hızlandıramıyoruz, istediğimiz seviyeye çıkaramıyoruz. Dolayısıyla, enerji çok önemli bir mal ve bu malın alımını, satımını, üretimini düzenleyen mevzuat da son derece önemli. Dolayısıyla bu konuda Bakanlığın yaptığı işler de ekonominin nihai olarak refah seviyesini artırmada son derece önemli. O nedenle de enerjinin kesintisiz, güvenilir bir şekilde sağlanması Bakanlığınızın en başta gelen amaçlarından birisi, güvenli, temiz ve "affordable" yani satın alınabilir, herkesin gücünün yetebileceği şekilde bir enerjiyi insanlara medeni bir yaşamı sürdürecek şekilde sağlamak.
Sayıştay bulgularıyla ilgili olarak benden önceki arkadaşlarımız konuştu, ben çok fazla bir şey söylemek istemiyorum. Arkadaşlarımızın söylediklerine aynen katılıyorum. Gerçekten 18'inci sayfadaki "Elektrik Enerjisi Fonu katkı payları tutarlarında Bakanlıkça kontrol ve denetimin yapılmaması..." Bu son derece önemli bir bulgu. Dolayısıyla 211 şirketten 18 tanesi nihai tüketiciye ulaştırdığı elektrik üzerinden tahsil ettiği paraları maalesef ilgili fona yatırmamış gibi bir durum çıkıyor. Bu, son derece önemli, üzerinde durulması gereken bir husus.
Enerjinin düzenli ve gelirle uyumlu bir şekilde karşılanabilmesi için tabii, aynı zamanda temiz bir enerjiye ulaşabilmek için birtakım enerji kaynakları var. Şimdi, bunlardan bir tanesi, bildiğiniz gibi, doğal gazla üretilen elektrik var, biyoenerji var, fosil yakıtlardan elde edilen enerji var, nükleer enerji var. Tabii, bunların hepsinin ekonomik sonuçları aynı değil, her ne kadar bunların hepsi "enerji" adı altında ortaya konulsa da. Dolayısıyla şu anda dünyadaki genel eğileme de baktığımızda herkesin tercih edeceği bir enerji arzının temiz, düzenli, güvenilebilir ve sürdürülebilir olması lazım. Dolayısıyla da bunu da sağlayacak olan, herhâlde, şu anda, yenilenebilir enerji ön plana çıkıyor. Dolayısıyla Sayın Bakanım, sizin sunumuzda da bunun ön plana çıkarıldığını görüyoruz. Dolayısıyla genel eğilime uygun bir tavrınızın olduğu ortada.
Onun dışında, termal enerji, bu da önemli bir şey, ülkemiz bu açıdan da zengin fakat tabii, bunun yarattığı çevresel birtakım sorunlar var. Belki benden sonra konuşacak olan partimizden emekli büyükelçi Aydın Bey, Aydınlı olması hasebiyle Aydın'daki termal santrallerle ilgili olarak oradaki tarımda yaşanılan sorunları size aktaracaktır. Dolayısıyla bu ikisinin arasında bir ödünleşme var "tradeoff" var. Yerin altından enerjiyi çıkaralım, ucuz mu yapalım, yerin üstündeki tarımı mı mahvedelim? Yani bunun bir optimum noktasının bulunması lazım. Fakat bugün gelinen nokta itibarıyla görüyoruz ki yöredeki halklar daha ziyade yerin üzerindeki doğayı ve tarımın korunması yönünde görüş bildiriyorlar ve bu konuda sizin verdiğiniz ruhsatları da zaman zaman protesto ediyorlar.
Onun dışında, güneş enerjisiyle ilgili, rüzgâr enerjisiyle ilgili duruma baktığımızda, ülkemizi diğer ülkelerle kıyasladığımızda her iki konuda da avantajlarımızın olduğu, üstünlüklerimizin olduğu kesin fakat bu konuda da çok fazla henüz bir şey yapılabilmiş değil ama giderek o yöne doğru kaynakların yönlendirildiği de bir gerçek. Bu konuda benim söyleyebileceğim husus şu yani diyorsunuz ki "Bu yenilenebilir enerji konusunda epey mesafe katettik ancak amacımız enerji teknolojilerinde Türkiye'nin adının bir marka hâline gelmesi, kalitesiyle bütün dünyada bilinmesidir." Altında da 5 madde hâlinde de ne yapmak istediğinizi söylemişsiniz. Bu doğru bir yaklaşım bence ve ancak şu hatayı yapmayalım. Yani biz geçmişte araba yapmadan, otomobil yapmadan yol yaptık. Ülkemizi yabancı otomobil üreticileri ithalatına açık hâle getirdik. Şu anda yerli ve millî otomobil yapabilmek için babayiğit arıyoruz ama maalesef henüz o da ortaya çıkmış değil. Dolayısıyla bu yenilenebilir enerji konusunda henüz yolun başındayız. Dolayısıyla bu yolun başında olmamızı doğru değerlendirmemiz lazım. Belki bir müddet var olan enerji üretimleriyle devam edebiliriz. Dolayısıyla gerek rüzgâr enerjisiyle ilgili gerek güneş enerjisiyle ilgili teknoloji ve o teknolojinin ortaya çıkarttığı aparatları Çin'den, diğer ülkelerden ithal etmek yerine ne yapıp edip Türkiye'de bunların üretimini sağlamanın yoluna bakmalıyız. Eğer bunu yapmazsak otomobilde yaşadığımız hayal kırıklığını burada da yaşayabiliriz. Enerjimiz olur ama Türkiye'nin rüzgârıyla Çin'in teknolojisiyle enerji üretmiş oluruz. Dolayısıyla buradaki ortaya koyduğunuz bu yaklaşım doğru fakat bunun hayata geçirilmesi son derece elzemdir.
Bir başka husus, enerji kaynağı olarak nükleer enerji. Şimdi sunumunuzun 11'inci sayfasında diyorsunuz ki "Kurulacak sıfır emisyonlu nükleer enerji." Yani ben bilmiyorum, bu konunun uzmanı değilim ama sıfır emisyonlu bir nükleer enerji üretmek herhâlde dünyada mümkün değil. Ama şöyle anlıyorum ben bunu, sıfır değil de sıfıra yakın bir yere getirmek için gayret göstereceğiz diye düşünüyorum.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI FATİH DÖNMEZ - Karbon açısından sıfır, bacasız.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Onun tabii nükleer enerjiye geldiğinizde biz şahsen İYİ PARTİ olarak nükleer enerjiye karşı değiliz yani. Dünyada sunumunuzda da belirttiğiniz gibi başta Fransa gibi ülkeler olmak üzere enerji ihtiyacının önemli bir kısmını buradan karşılıyorlar fakat burada da dikkatli olmak lazım diye düşünüyorum. Şöyle dikkatli olmak lazım: Bizim bu konuda yapımcılarla üstlendiğimiz, yaptığımız anlaşmalar bizi nereye götürecek, maliyetleri ne olacak, bu son derece önemli. Şu anda yap-işlet-devret modeliyle sağlık sektöründe geldiğimiz nokta geçen hafta da Türkiye'nin gündemindeydi. Buraya da Sağlık Bakanı geldi, biz eleştirilerimizi yaptık, birkaç yıldır bu sözleşmelerin ne olduğunu, içeriğinde ne olduğunu ve niçin Resmî Gazete'de yayımlanmadığını ve ileriye yönelik olarak ülkeye ne tür yükümlülükler getirdiğini, vesairesini sorduk ama maalesef cevap alamamıştık. Ama son Sağlık Bakanlığı sunumunda öğrendik ki onlar da bu işin doğru olmadığının farkına varmışlar ve dolayısıyla bu işten vazgeçmek için bir bakıma çaktırmadan sunumun içerisine artık şehir hastanelerini bütçe imkânlarıyla yapacaklarını söylemişler, bu son derece olumlu bir gelişme. Aynı şeyi ben korkarım şeyde de yaşayacak gibi geliyor bana, nükleer enerjide de yaşayacağız gibi geliyor. Çünkü Akkuyu Nükleer Güç Santrali bildiğiniz gibi 12 Mayıs 2010'da imzalandı ve 3 Nisan 2018'de de temel atıldı ve şu anda da yapımı devam ediyor. Fakat söz konusu nükleer enerji yapımıyla ilgili olarak Rusya'yla yapılan anlaşmalarda bazı maddeler var yani bu maddeler ileriye yönelik olarak ben sorun yaratabilir diye düşünüyorum. Çünkü Akkuyu Nükleer Güç Santraline ilişkin yürütülen süreçte Hükûmetin bu tür yüksek bütçeli, bol akçeli projelerde takip ettiği, kafa karıştıran hususlar var. Öncelikle bu santralin yapımına ilişkin Türkiye ve Rusya arasında yapılan anlaşmaya -biraz önce söyledim- göz atmakta fayda görüyoruz. Bu sözleşmede dikkat çeken hususları ben sizin takdirlerinize sunuyorum. Rusya adına ROSATOM, Rusya Federasyonu Devlet Atom Enerjisi Kurumuyla Türkiye Cumhuriyeti adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, sizler yetkili kılındınız. Projeyi gerçekleştirecek şirketin Rusya devleti tarafından kurulacağı, bu proje şirketinin nükleer güç santralinde üretilen elektrik de dâhil olmak üzere, nükleer güç santrallerinin sahibi olduğu açıkça ifade edilmektedir.
Proje şirketi, Rus tarafınca yetkilendirilen şirketin doğrudan veya dolaylı olarak başlangıçta yüzde 100 hisse payına sahip olacakları belirtilmiştir. Ayrıca Rus tarafının hisse payının hiçbir zaman yüzde 51'in altına düşmeyeceği, geri kalan azınlık hisselerinin dağıtımının ise Rusya'nın ulusal güvenlik ve ekonomik çıkarları korunacak şekilde Rusya'nın insafına bırakıldığı görülmektedir. Anlaşmanın 5'inci maddesinin (4)'üncü fıkrasından çıkardım bu sonucu. Eğer yanlışsam bunu düzeltebilirsiniz.
Proje şirketinin elde ettiği kârın yüzde 20'si, güç üniteleri devreye girdikten en erken on beş yıl sonra Türk tarafına ödenmeye başlayacaktır. Proje inşasında ihtiyaç duyulan mallar Rusya'dan tedarik edilecektir, madde 9. Türk tarafı, nükleer santralin her bir ünite -toplam 4 adet- enerji üretmeye başladıkça birim fiyat 12,35 ABD doları/senti üzerinden on beş yıl -KDV hariç- alım yapmayı taahhüt ediyor.
Projenin gerçekleştirilmesine ilişkin kullanılan veya oluşturulan fikrî mülkiyete ilişkin tüm haklar proje şirketi tarafından projenin uygulanması amacıyla proje şirketine bu tür bir fikrî mülkiyet hakkının kullanımı için lisans verecek olan Rosatom'dur. Burada daha fazla da şeyler söyleyebiliriz fakat bu, bizi, dediğim gibi, sağlık sektöründe geldiğimiz noktaya inşallah getirmez.
Yine bu konuyla ilgili olarak şu tespiti de yapmama lütfen izin verin:
Nükleer enerjinin cazip olduğu dönemler güneş enerjisine ilişkin teknolojiler bugünkü kadar gelişmiş değildir ancak Türkiye son iki yıldır hem güneş potansiyeli hem de bu alandaki sektör büyümesi bakımından Avrupa'da önde gelen ülkelerden birisi olmuştur. Türkiye'nin son iki yıldaki fotovoltaik güneş paneli ithalatı 6,1 milyar doları bulmuştur. Sektör bu hızla büyümeye devam ederse önümüzdeki beş yılda bu alandaki ithalat 40 milyar doları bulacaktır. Onun için, sunumunuzun 10'uncu sayfasında ortaya koyduğunuz perspektif son derece önemli ve bunun da gerçekleştirilmesi için elimizden geleni yapmamız gerekecek çünkü eğer o teknolojiyi biz üretmez de otomobilde yaşadığımız hatayı yaparsak burada da bir çıkmaza girebileceğimiz gibi bir durum ortaya çıkıyor.
Onun dışında, enerjideki fiyat oluşumlarıyla ilgili olarak birtakım piyasaların hayata geçirileceğini söylüyorsunuz sunumuzun 12'nci sayfasında. Bu, son derece doğru, sağlıklı bir yaklaşım. Bunu destekliyoruz fakat bunu söylerken şunu da göz ardı etmeyelim: Çünkü enerjide vadeli işlemler piyasasının -futures- gelecek piyasalarının oluşması belirsizliği ortadan kaldıracak, fiyat oluşumlarını daha sağlıklı hâle getirecek, ileriye yönelik planlama ve programlama yapmayı imkân dahiline getirecek. Keşke bunu tarımda da yapabilsek de oradaki sıkıntılarımızı giderebilsek. Fakat buradaki bu güzel şeyin de ileride bize buradan, gelecek yıl veyahut da bundan iki sene sonra mali sınırları kaldırıp dünyadaki Chicago piyasasına İstanbul Menkul Kıymetler, İstanbul Borsası aracılığıyla entegre olup orada birtakım olumsuzluklardan bizim üzerimize birtakım sıkıntılar geldiğinde "Bize saldırı vesaire yapıldı." diye gelmemeniz lazım çünkü "Biz oyuncu olmak istiyoruz, bu piyasanın kurallarını biliyoruz, o kurallara uyarak biz de Türkiye'nin gelecekteki istikbalini olumlu yönde etkilemeye çalışacağız." diyorsunuz. Son derece güzel ama bunu yaparken mali sınırı ortadan kaldırıyorsunuz, kendinizi birtakım güçlere açık hâle getiriyoruz, aynen Londra "swap" piyasasında yaptığımız gibi. Bugün ülkede mevduatın ortalama maliyeti üç ay. Bankalar, üç aylık mevduatla beş yıllık konut kredisini, on beş yıllık konut kredisini finanse edemiyorlar. Peki, nasıl yapıyorlardı bunu? Bunu Londra'daki "swap" piyasasıyla yapıyorlardı. Orada uluslararası IDR gibi, Uluslararası Ödemeler Bankası vesaire on-on beş yıllık, yirmi yıllık Türk lirasına tahvil çıkarıyorlar, bizim bankalarımız oralara döviz veriyor, o piyasada...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir saniye efendim, ilave süre vereyim efendim, süreniz doldu.
Buyurun.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Peki.
Eğer piyasada herkes aynı yönde düşünürse, ben piyasaların önümüzdeki dönemde düşeceğini veyahut da Türkiye'de ekonominin hızla büyüyeceğini, ödemeler dengesindeki açığın kapanacağını düşünürsem, hepimiz aynı yönde düşünürsek alım satım olmaz çünkü hepimiz aynı yöne odaklanmışız. Toplumda oyunculardan bazıları farklı görüşe sahip oldukları için birileri "Düşecek." diyor, birisi "Düşmeyecek." diyor, birisi "Artacak." diyor, birisi "Artmayacak." diyor, dolayısıyla insanlar buna göre pozisyon alıyorlar ve piyasada alım satım buna göre oluyor ve bu aslında bir bakıma da spekülasyonun özü, esası. Dolayısıyla bu piyasaları olumlu buluyorum ama şunu da aklınızdan çıkarmayın: Günün birinde Chicago Borsası'nda, San Francisco'da, Londra enerji piyasasında, New York enerji piyasasında olan bir olumsuzluk bizi etkilediği zaman bize saldırı falan var diye de gelmeyin çünkü bunu bilerek blokeyi yiyoruz. Biz swap piyasasına bu bilgiyle girdik ve bunun da menfaatini gördük ama bir şekilde bir sıkıntı çıktığı zaman da şu anda o piyasayı kapattık. Kamu bankalarından başka da uzun vadeli, beş yıllık, on yıllık konut kredisi vesaire verelim, şu anda kredi piyasası durmuş vaziyette.
Efendim, başka söyleyeceklerim de var ama zamanım bitti, burada bırakıyorum. Dolayısıyla söylemek istediğim şey şu: Bence sunumunuzda doğru yöndesiniz, doğru yoldasınız fakat günümüzde enerji şirketlerinin sorunlarıyla ilgili olarak hiçbir şey söylemediniz. Şu anda batık kredilerinin ne olduğunu söylemediniz. Özelleştirmeden dağıtımı alıp şirketlerin fiyat davranışlarıyla ilgili olarak Rekabet Kurumu vesaireyle ilgili olan sorunlarla ilgili herhangi bir şey söylemediniz, bunlar son derece önemli.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Eğer insanların elektrik faturalarına bakacak olursak TRT vesaire mesela, belki biraz sonra arkadaşım söz alacak, orada gösterecek yani 7 tane, 8 tane, aslında fiyatın içinde fiyat olarak görülmesi gereken başka unsurlar var ve bunları da "hizmet" adı altında alıyoruz. Aslında bu piyasayı "distort" ediyor bence. Adam gibi, efendim, 3'ün üzerine sayaç okuma 2 kuruş, efendim, onarım bakım iletim bilmem ne vesaire gibi koyup onun 10 kuruşa çıkarıp buna fiyat demek yerine alt birimlerine ayırmanın hiçbir anlamı yok, adam gibi fiyatı söyleyelim ve vatandaş buna göre de işini görsün.