KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, yargının değerli mensupları, sayın katılımcılar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan aylar önce yargı güvenilirliğinde sorun olduğundan, yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve insan hakları, özgürlükler alanında sıkıntıları çözmek için bir yargı reformuna ihtiyaç olduğundan söz etmişti ve sonra da Adalet Komisyonuna geldiğinde bütün bunlardan konuşmuştuk, tartışmıştık ve o zaman Adalet Komisyonunda şunu söylemiştik: Yargı güvenilirliği konusunda ciddi sorun var, gerçekten toplumda ve genel bir ifadeyle toplumun her kesiminde yargı güvenilirliğini kaybetmiştir diye hepimizi üzen bir izlenim var, baskın bir izlenim ve yargı bağımsızlığı, tarafsızlığıyla ilgili, özgürlük alanında, insan hakları alanında da sıkıntılar vardı. Hatta Sayın Bakanım şunu da ifade etmişti: "İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye'ye uyumuyla ilgili de sorunlarımız var. Yargı reformunda bunların hepsini çözeceğiz." demişti. Adalet Komisyonunda da biz şunu söylemiştik: "Gerçekten çok ciddi bir reforma ihtiyaç var. Bunu siz de kabul ettiğinize göre çok önemli bir kabul sayılır -itiraf demeyeyim- bu çok önemli bir kabul sayılır." Bundan sonrasını herhâlde çözeriz ya da çözümler kolaylaşır ama bu konudaki reformların Anayasa çerçevesinde yapılması gerektiğini ve bu hususların da Anayasa'mızla zaten teminat altında olduğunu söylemiştik. Yani yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı, insan hakları, özgürlükler, fikir özgürlüğü konularında Anayasa'mızda yeterli maddeler var, yeterli güvenceler var, kanunlarımızda da var. Acaba bu reformdan ne çıkacak diye merak da etmiştik ama geçtiğimiz aylarda gerçekten Terörle Mücadele Yasası'na bir ek yapılarak basın özgürlüğü çerçevesinde bir madde ilave edilmişti. Biz de bu maddenin Ceza Kanunu'nda iki tane tam karşılığının olduğunu ve Anayasa'da da zaten bu konunun güvence altında olduğunu söylemiştik. Yani bu, kanun sistematiğine de aykırıydı ama bu kanun çıktıktan sonra bütün basında, medyada, gazetelerde "Artık basın özgürdür, düşünce ve fikir özgürlüğü artık kabul edilmiştir." mealinde yazılar çıkmıştı. Oysa bunlar, aynen, zaten hukukumuzda olan şeylerdi. Yani bu, toplumu tatmin etmek olmamalıdır; gerçekten sorunların temeline inerek bu sorunlarımız nereden kaynaklanıyor, niye toplum yargıya güvenmiyor, niye tarafsızlıkta, bağımsızlıkta ciddi sorun var diye düşünmeliyiz, tartışmalıyız ve bunu çözmek için uğraşmalıyız.

Arkadaşlarımızın bir kısmı hukuk fakültelerinde ciddi sorun olduğundan, birçok hâkimin, savcının genç olduğundan ve iyi yetişmediğinden bahsettiler. Oysa hangi hâkim, savcı olursa olsun, ne kadar genç olursa olsun, mutlak surette yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını en başta mutlaka öğrenmiştir. Yani vermesi gereken kararlarda buna dikkat etmesi gerektiğini biliyordur, bilmemesine de imkân yok ama biz hep şunu söylüyoruz: Bu kadar güçlü bir yürütmenin yargıya müdahalesi var. Bunun yüzlerce örneği var. Bu kadar güçlü bir idarenin... Ki yüzyıllardır toplum, halk padişahlarını, krallarını, liderlerini bütün rejimlerde bu yetkilerini sınırlamak için yüzlerce yıldır mücadele etmişlerdir ve anayasalar ihdas olmuştur. Bu özgürlükler için, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı için ve erkler ayrımı için bunun zorunlu olduğu ve hiçbir yürütmenin yargı ve yasama denetiminden muaf tutulamayacağı yüzyıllardır bilinen bir gerçektir ama maalesef, bizdeki sistemde yürütmenin gücü denetimsiz kalmıştır ve sorgulanamaz noktadadır. Böyle olunca, basit hamlelerin, basit müdahalelerin hatta televizyon konuşmalarının bile yargı mensuplarını etkilememesi düşünülemez. Yani yürütmenin başı televizyona çıkıp da "Bu bir terördür." dediği zaman, o genç yargıçların "Hayır, bu terör değildir; bu basın özgürlüğüne girer, fikir özgürlüğüne girer." demesi son derece zordur.

Yine, yürütmenin başı "Bu casusluktur." dediği zaman, hiç yargı kararı olmasa bile o genç hâkimlerin, savcıların bunu nazara almaması söz konusu değildir.

Yine, yürütmenin başı "17-25 Aralık milattır." dediği zaman kolay kolay yargıçlar ve savcılar bu tarihten öncesi neler olmuş, kimler iltisaklıdır, bu konuya kolay kolay giremez. "Siyasi ayağını bulamıyoruz." diyoruz ve hele de şu "iltisaklı" kavramının çok iyi irdelenmesi gerekir.

Sayın Bakanım bir hususu ifade etti "Türkiye'de 20 milyon dosya hâkimlerin ve savcıların önünde." dedi, yüz binlerce hükümlü ve tutuklu da cezaevlerini doldurmuş durumda, demek ki Türkiye'de, hepimiz biliyoruz ki en çok yatırım ihtiyacı olan alan yeni cezaevleri yapılmasıdır.

"Biz nereye gidiyoruz?"u gerçekten sorgulamamız gerekir. Bir toplum bu kadar suçlu barındırabilir mi? 20 milyon dosya demek 20 milyon aile sayıldığına göre, Türkiye'de herkes tartışmanın, çekişmenin, davaların içinde. Yüz binlerce insan aç, açık bırakıldı, işinden oldu, mahkeme kararlarına rağmen, aklanmalarına rağmen -mağdurlar ordusu yaratıyoruz- gerçekten içinden çıkılamaz hâle gelindi.

Sistemimiz sorgulanmadan, "Aksamaların temelinde ne var?"ı kolay kolay bulamayız. Sistem sorgulanırsa, ekonomiden adalete kadar, içinden çıkamadığımız birçok hususun üstesinden gelmeye başlarız ama buna rağmen, iyimserlikle baktığımız zaman, Sayın Bakanın başta "Reform ihtiyacımız var." diye her mercide, her konuşmasında vurgulaması bile yararlıdır diye düşünüyoruz ama mutlak surette sistemin sorgulanması gerekir.

Gezi olayları, o gün Cumhurbaşkanı... Meclis Başkanı, birçok milletvekili, Hükûmet mensubu, toplumun büyük kesimi "Gezi olayları masum bir çevre olayıdır." demesine rağmen Sayın Cumhurbaşkanı çıkıp da "Bu bir terör olayıdır." dediği zaman tümüyle yargı ekseninden kaymış, soruşturmalar başka bir şekil almıştır. Ha "Bu konuda hüküm var mı?" derseniz hüküm yok. "Toplumun hükmü nedir?" derseniz ya da "Toplumun vicdanına sığan nedir?" derseniz, bu büyük ölçüde çevre olayıdır ama Türkiye gibi, devletin terör olaylarının altından kalkamadığı durumlarda terör bu tür ortamları arar, bulur bir tarafına bulaşır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Subaşı, lütfen son sözlerinizi alalım efendim.

Buyurun.

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Bir tarafına bulaştığı zaman da bunu "bir terör harekâtı" diyerek yorumlamak son derece yanlıştır. Hukukumuzda hepimiz biliyoruz ki suç kastı vardır. Toplumun büyük bir kesimi cemaatlere "Suç örgütü" "insan da öldürebilir." diye bakamamıştır Türkiye'de. Hele mütedeyyin, kesim çevre edinebilmek için, ekonomik çevre edinebilmek için, hayır için, zekâtını verebilmek için cemaatlere yaklaşmıştır; terfi arayanlar cemaatlere yaklaşmıştır. 17/25 Aralıktan önce en büyük yardımı, iltisakı, desteği AK PARTİ Hükûmetinden görmüştür. Bu iltisak nereye kadar gider? Tabii, bir siyasi iradenin "Bu, milattır." demesi hukuken hiçbir şey ifade etmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Subaşı, lütfen son sözlerinizi alalım.

HASAN SUBAŞI (Antalya) - Ama Türkiye'de maalesef, yürütme gücü ve müdahaleleriyle bu konu orada duraklamış, iltisaklılar sadece sonrası için uygulanmış ve bugün yapılan her soruşturma mecrasından çıktığı için, farklı mecralarda görüldüğü için korkarım ki nihai adalete varmamız da gittikçe zorlaşacaktır diye düşünüyorum.

Ben bütçenin yararlı olmasını ve hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.