KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sayın Başkan, milletvekilleri, değerli konuklar; önce Sayın Bakanın konuşmasından bazı önemli sözleri, kavramları hatırlatarak başlamak istiyorum: "Tutuksuz yargılama" "lekelenmeme hakkı" "kesin hüküm otoritesi" "Adaletin alternatifi yoktur." "nitelikli hukukçu" "erişilebilir adalet hizmeti" ve diğerleri.

Sayın Bakan, bu kavramlar çok önemli, tıpkı diğerleri gibi. Bunların önemi esasen sorunun Anayasa'dan kaynaklanıyor olmasından ileri geliyor. "Neden Anayasa'dan kaynaklanıyor?" dediğimiz zaman, 2 açıdan kaynaklanıyor:

1) Yürürlükteki Anayasa hükümlerinin saygı görmemesinden.

2) 2007 değişikliği sonucu kabul edilen anayasal düzenin anayasal barış yerine çatışma yaratmış olmasından ve yaratıyor olmasından.

Sayın Bakan, benim on yıl kadar önce katıldığım bir Avrupa projesinin adı "Avrupa Ortak Anayasa Dili"ydi, kitabı da yanımda. Bu şu başlıkta yayımlandı: "Özgürlük ve Anayasa Dili" diye ve ben burada, bu kitapta Avrupalı yöneticileri eleştiriyorum; Avrupa'nın genç kuşaklarını Türkiye hakkında negatif dil kullanmamaları yönünde uyarmaya çalışıyorum. Çünkü diyorum ki: "Biz de Avrupa anayasa hukuku ve Avrupa hukuk ailesinde yer almaktayız, bizi dışlayamazsınız." Fakat şimdi gelin görün ki son birkaç yıldır aslında bizde yani bir ulus devlette, bir tekil devlette ortak Anayasa dili kalmadı. Anayasa, bir barış belgesi olduğu hâlde, bir çatışma belgesine dönüştü ve özellikle 2017 Anayasa değişikliğinden sonra bu çatışmacı yönü zirve yaptı. Şöyle ki daha önce vurgulandığı üzere, bunun birkaç nedeni var:

1) Olağanüstü hâlde yapılmış olması.

2) İçerik olarak ne getirdiğinin nitelenememesi.

3) Bunun uygulanma şekli.

Sayın Bakan, şimdi, Adalet Bakanlığına geleceğim ama çift başlılıktan kurtulalım diye 2017 Anayasa değişikliği yapıldığı hâlde ben kuşkuluyum "Anayasa'mız bu mu yoksa Anayasa'mız 1 no.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi mi?" diye. Doğrusu çok zor, sıkıntılı bir tablo karşısındayız. Örneğin, burada Adalet Bakanlığı tıpkı diğer bakanlıklarda olduğu gibi, kurullar, Hukuk Politikaları Kurulu... Cumhurbaşkanı açıkça tanımı yaptı "Yürütme benim." Dedi, bir kişiden oluşuyor. Fakat burada Adalet Bakanlığı Hukuk Politikaları Kurulunun neresinde?

Şimdi, ben dünyanın en saygın üniversitelerinde -Sorbonne gibi, Montesquieu gibi, Descartes gibi- görev yaptım, karşılaştırmalı anayasa hukuku ve insan hakları hukuk anlattım fakat bunu nitelemekte zorlanıyorum. Çünkü bir saray var, "Yürütme benim." diyor, politika kurulları var, onun altında bakanlar var.

Şimdi, hâliyle "bakanlıklar" deniyor, "hükûmet" deniyor ama hükûmet yok, Kabine yok, Bakanlar Kurulu yok. Şimdi, zannediyorum bu konuda daha serinkanlı düşünmemiz gerekir ve daha açık konuşmamız gerekiyor. Burada bakanlar genellikle Sayın Cumhurbaşkanına referans yapıyorlar, yapsınlar ama aslında o referans bizim tezimizi güçlendiriyor çünkü o referans, her referans yapımında sanki bu kişi rejimiymiş gibi, kişiyle sınırlıymış gibi bir izlenim yaratıyor. Nitekim 2023'te görevi sona erecek. Bu bakımdan "Biz anayasal çatışmayı, Anayasa dilini çatışmadan nasıl arındırabiliriz?" sorununa birlikte emek harcamak durumundayız. Çünkü esasen Anayasa barışı her ne kadar 2007'de başladıysa da, 2010'da devam ettiyse de, 2017 referandumu OHAL ortam ve koşullarında ve burada kullanılan terörize edici dille bozuldu, içeriği, değindiğim üzere bozuldu ve bu Anayasa'ya bile uygun olmayan uygulama çatışmayı derinleştirdi. Nasıl oldu? Sayın Bakan, hatırlayacağımız üzere, Hükûmet 20 Temmuz gecesi ilan ettiği olağanüstü hâl yönetimini darbe girişimcilerine karşı kullanmak yerine Anayasa değişikliği için mesai harcadı. Emek, enerji Anayasa değişikliğine yönlendirildi ve bu tarz toplumu sürekli kutuplaştırdı. Kutuplaştırınca, sizin de haklı olarak birkaç hafta önce yakındığınız üzere, toplumun bütünü darbe girişimcilerine karşı mücadele vermek yerine kendileri birbirine düştü, en azından anayasal uzlaşma yerine, barış yerine, Anayasa'yı bir çatışma belgesi olarak algılamaya başladı ve bu, devlet organlarının enerjisini tüketti. Hukuk yoluyla mücadele etmek gerekirken darbe girişimcilerine karşı, torbalar oluşturuldu, özellikle olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleriyle ve gece yarılarında, kim Hükûmetin, zamane Hükûmetinin önüne çıktıysa oraya dolduruldu.

Bir örnekle yetiniyorum sadece: 7 Şubat gecesi yayınlanan 686 sayılı Kararname'de 29 hukukçu var Sayın Bakan. Yani biraz önce bahsedildi "Bir hukuk fakültesi kaç öğretim üyesinden oluşuyor?" diye. Şu anda kaç yüz veya kaç bin öğretim üyesi hukuk fakültelerinden gece yarısı kararnameleriyle alındı. Peki, nasıl oldu? Sayın Başbakan, zamanında, 22 Şubat 2017'de şunu söyledi, "Kurunun yanında yaş da yanıyor, biz onun için Komisyon kurduk." dedi. Bir ay sonra ise yardımcısı "Biz hazırlamıyoruz o listeleri, MİT'ten gelen belgeleri ekliyoruz." dedi.

Şimdi, böyle bir ortamdayız. Şimdi, bunu düzeltmeden burada bir kaçış söz konusu Sayın Bakan, çifte kaçış hem de. Bu kaçış adil yargılanma hakkını engelliyor. Siz dediniz ya "adalete erişim hakkı" diye, hayır, bunlar hiçbir biçimde adalete ulaşamıyorlar ancak Olağanüstü Hâl Kuruluna ulaşıyorlar, onun da sonuçlarını görüyoruz, engellenmiş bulunuyor.

İkinci kaçış ise Anayasa konusunda ortak dilimizin bulunmaması. Bu nedenle FETÖ borsasına değindi Sayın Erkek, sizin değinmenize de yollama yaparak, bu konularda serinkanlı düşünmediğimiz sürece, bir yüzleşme yapamadığımız sürece, bir kaçış politikası uyguladığımız sürece zannediyorum olağanlaşma zor. Nasıl, bir ülkede, özellikle saygın bir Anayasa, 1921 Anayasası, saygın bir Meclis, 1920 Meclisinin mirasçısı olduğumuz bir ülkede bunları serinkanlı bir biçimde konuşabilmeliyiz ve dillendirebilmeliyiz.

Sayın Bakan, sizin bu Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin bize ulaşması anından itibaren biz çok ciddi bir çalışma yaptık Cumhuriyet Halk Partisi olarak ve 1'inci partiden yanıt alamayınca biz inisiyatifi aldık ve Sayın Erkek imzasıyla size de Adalet Bakanlığına da çağrıda bulunduk "Temsilci gönderin." diye, keşke gönderseydiniz. Mecliste temsil edilen 5 parti olarak çalıştık ve 14 ayrı yasa önerisi hazırladık; tabii, Anayasa da var, sadece adil yargılama hakkıyla sınırlı olarak ve bu 14 ayrı yasa önerisi aslında torba yasadan kaçış ve gerçekten adil yargılanma hakkı ilkeleri ışığında teker teker...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Evet, tamamlamanız için size bir dakika süre veriyorum

Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, bir dakika da meslektaşlarım vereceklerdir.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Hayır, sadece bir dakika.

Teşekkür ediyorum.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Ben konuşmamdan bir dakika veriyorum.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Yok, artık bir dakikada toparlayın.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Süre benim Hocam; iki dakika da veririm, 3üç dakika da veririm.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Yok, öyle bir yöntem yok. Başta zaten o süreyi verdik biz Hocama.

Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Başkan, gerçekten bu yasakçı tavrınız karşısında...

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Yok, yasakçı değilim, kuralcıyım belki.

Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, genel gerekçenin redaksiyonu devam ediyor, onu sizlere de sunacağız Meclis Başkanlığına sunduktan sonra. Umuyorum ki 2'nci pakette birlikte çalışırız çünkü burada çok önemli hükümler var, belki ilk bakışta Anayasa değişikliği konusunda mesela Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Adalet Yüksek Kurulu olarak düzenlenmesine karşı çıkabilirsiniz ama örneğin, 65 yaşı 68 yaşına çıkarma konusu çok önemli. Zaten bildiğiniz gibi madde 139'da bu konuda boşluk var "Anayasa'nın öngördüğü yaştan önce emekli edilemezler." diye; öngörmüyor oysa 65'te ediyoruz ve eğer bunu 68'e çıkarırsak gerçekten genç yargıçlar, yargıç adayları nedeniyle karşılaştığımız sıkıntıları önleyebiliriz. Bu bakımdan zannediyorum, Anayasa değişikliği konusunda önemli bir adım atabiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Evet, Sayın Kaboğlu, lütfen...

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Son cümlemi söyleyeyim Sayın Başkan.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Lütfen...

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, sizin bu işaret ettiğiniz kavramlar gerçekten önemliydi ama iki koşul var burada: Bir, yürürlükteki Anayasa'ya saygı. Yürürlükteki Anayasa'ya ne yürütme ne yasama ne yargı saygı gösteriyor; yargıda dâhil -"Kesin hüküm otoritesi" dediniz- Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa Mahkemesi kararlarına meydan okuyoruz. Bu örnekler artırılabiliriz. O nedenle benim önerim, Anayasa'ya saygı konusunu öne çıkarmamız ve ikinci olarak da uzlaşabildiğimiz alanlarda, 68 yaşta olduğu gibi, adil yargılanma hakkı temelinde yazdığımız yasaların çok temel hükümlerinde olduğu gibi, adil yargılanma hakkı... Hukuk devleti bizim partilerimizi aşan bir sorun ve zannediyorum bu konularda yapabileceğimiz ortak çok şey var ve Anayasa konusunda çatışmacı dilden uzlaşmacı dile dönebiliriz diye düşünüyorum.