| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Adalet Bakanlığı b)Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu c)Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı ç)Anayasa Mahkemesi d)Yargıtay e)Danıştay f)Hâkimler ve Savcılar Kurulu g)Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ğ)Kişisel Verileri Koruma Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 25 .11.2019 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, Değerli Bakan ve bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, sabahtan beri konuşuyoruz "Adalet nedir?" "Adil olmak nedir?" diye, birçok arkadaşımız sorunları dile getirdi. Tabii, bütçe vesileyle yan yana da geldiğimizde aslında birçok problemi de paylaşmak istiyoruz çünkü problemleri paylaşmadığımızda, sadece rakamlar ve bütçe üzerine konuştuğumuzda bir insan veya ruh olmuyor. Daha çok ne olup bittiği üzerine konuşmak lazım. Adalet, adil olmak, yasalar var, beyanatlar var, uygulamalar var ve gerçekten, uygunsuz, kanunsuz, hukuksuz ihlaller ve suçlar söz konusu. Bunlarla beraber giderek aslında, tümüyle bir aleni hukuksuzluk uygulanıyor. Ben hukukçu değilim fakat "meşru olmak" diye bir tanım var. Kamu vicdanı ve evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde kabul gören şey meşrudur. Yasal olması gereken illa meşru olmaz, meşru olduğu anlamına gelmez. Yasa kimi zaman -biraz önce arkadaşımızın dile getirdiği gibi- güçlerin kendisine göre tasarladığı, oluşturduğu bir sisteme dönüşebiliyor.
Yıllar önce başka konular konuşuluyordu, bugün başka konular konuşuluyor. Biz biliyoruz, yıllar önce alınan kararların hiçbiri meşru da olmayabiliyor. Türkiye çok acımasız idamlar yaşadı, çok acımasız cezalar yaşadı, uygulamalar yaşadı; hiçbiri de kamuoyunun vicdanında meşru olmadı. Şu anda, baktığımızda, Türkiye'de sabahleyin erkenden insanların evleri "tweet" attığı gerekçesiyle basılıyor; insanlar yazısı, sözü nedeniyle yargılanabiliyor, cezaevlerine konulabiliyor. Bunlar devam ettiği sürece "yargıda reform" dediğimiz hiçbir zaman samimi bir şekilde kamuoyunda karşılanmıyor. "Reform" denilen şeye, "paket" denilen şeye aslında kamuoyunda -nasıl ki arkadaşlarımız çoğu söyledi- çeşitli endekslere göre, güven sıralamasına göre baktığımızda hâlâ yargıya güven yok.
Şimdi, arkadaşlarımız dile getirdi, Sayın Cumhurbaşkanı, geçtiğimiz mayıs ayında yani 2019'un Mayıs ayında, 30 Mayısta bir konuşmasında şöyle diyor: "Adalete olan güvenin sarsıldığı bir toplumda barış, huzur, istikrar olmaz." Belki de bunu birçok yere yazmak lazım. Adalete güven sarsıldığında -bugün bütün anketlerde, bütün herkes yaptığında da bu görülüyor- o zaman bu toplumda barıştan, huzurdan, istikrardan söz edemeyiz.
Sayın Bakan, aslında, burada Danıştay, Anayasa, Yargıtay ve kimi kurullar da var. Türkiye'de bir analitik çalışma yapsa sizin bürokratlarınız "İnsanlar en çok neden yargılanıyor? En çok neden yargıya güvensizlik var? Hangi bölgelerde hangi problemler daha çok konuşuluyor?" diye, o zaman belki biz önümüze bakardık. Çünkü adalette biz bir şeyi korumak, önlemek gibi, insanların en çok ne için başvurduğuna bakarsak birçok problemi çözebiliriz. Tek bir örnek vereceğim, birkaç arkadaş değindi: Türkiye'de birçok kişinin insan hakları alanında ve özellikle 90'larda yaşanan olaylarla ilgili cezasızlık konusunda yargıya güveni kalmamış.
Bakın, Kızıltepe'de bir kısım insan on bir yıl önce bir dilekçe verdiler, dediler ki: "Biz çocuklarımızı bulamıyoruz, şuradaki şu adresteki kuyudan şüpheleniyoruz." Dönemin cumhuriyet savcısı buna dedi ki: "Evet, kuyu kazıldı." Biraz daha derine indiler, 22 insana ait kemik bulundu. Bunların DNA testi yapıldı. Ne oldu biliyor musunuz? Cezasızlıkla kapatıldı dosya zaman aşımından.
Tekrar, başka bir dava: Diyarbakır E Tipi Cezaevinde 10 kişi demir sopalarla katledildi, yargılandılar, cezalar verildi, Yargıtaya gitti, döndü, tekrar zaman aşımından düştü. Şimdi oradaki insanlar nasıl güvenebilecekler? Biz bu düzenlemede bir an önce bu cezasızlığı çözmediğimiz sürece çok sıkıntı çıkar. Hâlâ Türkiye'de işkence için yapılan müracaatlarda, yargılamalarda birçok kişi ceza almadığında bu, aynı zamanda aynı şeyin tekrarını sağlamak, bir nevi ödüllendirmek oluyor. Tümüyle hak ihlallerinde olan yargılamalarda aslında yargının süratle çalışması lazım, hızlı çalışması lazım. Bu olmadığı sürece yargı resmen cezasızlıkla bu insanları ödüllendirmekte. Birçok problemi dile getirebiliriz. Mesela Ceylan Önkol davası. Savcı, hâkim ceza verdi. Sonra ne oldu? -Danıştay Başkanı burada- Danıştay dedi ki: "Uygun değildir." Cezayı bozdu. Danıştaydan, idare mahkemesinden dolayı.
Burada bir başka konu, belki buna da değinmek lazım, 122'nci maddeyle nefret ve ayrımcılıkla ilgili bir düzenleme yaptı. İstisnalar dışında nefret ve ayrımcılık hiç uygulanmıyor. Uygulanmış olsa televizyon tartışmaları, gazete manşetleri, günübirlik sokakta yaşanan birçok şey... İnsanları inançlarıyla, kimlikleriyle birçok başlık adı altında incelesek nefret ve ayrımcılıkla mücadele etmek lazım ve cezanın çalışması lazım. Hiç kimseye bu uygulanmıyor çünkü sadece kâğıt üzerinde var, uygulanmayan şeyler ne kadar düzenlemede olsa bile insanda inandırıcılığı olmamakta.
Ben 30 Mayısta onu söyledim, 31 Mayısta, bir gün sonra siz Habertürk'e çıktınız. Habertürk'teki konuşmanızda diyorsunuz ki: "Uzun süren tutukluluk doğru değildir. Uzun süre olduğu zaman kişi kimi zaman neyle suçlandığını bilmiyor. Mahkemeye çıkmak tedbir amacıyla olması gerekirken tutuklama âdeta cezaya dönüşüyor." Sayın Bakan, bugün bile YouTube'u açsanız, birçok yerde bu konuşmanız geçiyor. Ama insanlar iki yüz gün, üç yüz gün -gün diyorum- bir yıl tutuklu ve mahkemeye çıkamıyorlar. Yani bunu siz söylediğinizde ve uygulaması bu olduğunda gerçekten nasıl izah edilecek? Ve o konuşmanızın sonunda şunu diyorsunuz: "Bir Bakan olarak bunu ben söylüyorum, vicdan asla kabul edemez." Bakın, bir gün önce Cumhurbaşkanı söylüyor bir yerde: "Adalet çalışmazsa barış, huzur, istikrar yok." Bir gün sonra siz diyorsunuz ki: "Uzun süre tutukluluk olursa bu resmen cezaya dönüşür, vicdan kabul etmez." Peki ne oluyor? Bağımsız yargı mı var? Tarafsız yargı mı var? Hayır.
Sayın Bakan, anımsıyor musunuz, gerçi ceza da verdiniz, öyle bir hâle geldi ki Çermik'te 14 öğretmen top oynuyorlar, savcı geliyor bakıyor ki futbol maçı oynuyorlar, diyor ki: "Benim sıramdır." Hepsini gözaltına aldı. Böyle bir şey mi olur? Böyle bir keyfîyet mi olur? Buna benzer uygulamalar giderek yayılıyor. Ve nasıl oluyor? YouTube altı hafta kapatıldıktan sonra düzeliyor, Twitter altı günde diyelim, Wikipedia hâlâ açılmadı. Bir yargı bu kadar mı istediği zaman hızlı çalışıyor, istediği zaman hızlı çalışmıyor. Bunu biz yapmadığımız zaman güven olmuyor.
Bir diğeri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Anayasa Mahkemesiyle ilgili düzenlemeler yapıldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, hep iddia ediyoruz, başvuru sayısı düştü; düşecek çünkü içerideki dosyaların bitmesi lazım Anayasa Mahkemesinde. Şu anda OECD'de biz işte sağlıkta sonuncuyuz, eğitimde sonuncuyuz, birçok veride sonuncuyuz ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dereceye girilen maddeler var, 10'uncu maddeyle 6'ncı madde; Türkiye birisinde 1'inci, ikincisinde 2'nci ve bunlar hak ihlalleri. Tekrar, Anayasa Mahkemesi burada, sayın mahkeme yetkililerine şunu söylemek istiyorum: Adil yargılanmayla ilgili size başvuruların giderek ne kadar arttığını görüyorsunuz, olmadığı konusunda... Hiçbir analiz yaptınız mı? Sonra, sabahleyin sunumunuzda dediniz ki: "Çok hukuk fakültesi açıldı, öğretim üyeleri yetmiyor. Hukuk yetmiyor. Düzenleme yapamıyoruz." Bu fakülteleri siz açtınız, hâlâ arıyorsunuz. Öyle bir hâle getirdiniz ki kendi yarattığınız şeye güveni sarsıyorsunuz. Şimdi, böyle olduğunda, birçok şey düzelmiyor. Ve geldiğimiz aşamada eğitiminden atamasına kadar bir kişi adalete erişemediğinde, gözaltına alındığında, tutuklandığında, yargılandığında, haksız bir şekilde uzun süre cezaevinde kaldığında sistematik bir şekilde hak ihlallerine uğramakta.
Bugün Türkiye'de giderek cezaevi sayısını artırıyoruz. Sayın Bakan, sormak lazım: Türkiye'de niye cezaevi sayısını artırıyoruz? Bu cezaevine kimler giriyor? Daha çoğunlukla kimler var? Biz bunun hesaplamasını yapmadığımızda, cezaevi sayısını artırırsak, tekrar orada da Amerika ve Rusya'dan sonra yüksek düzeylerde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Sözcü Abdullah Nejat Koçer geçti)
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Evet, Sayın İpekyüz, tamamlar mısınız.
Buyurun.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - ... arttıkça yine bunlar ortaya çıkacak. Ne zaman ki biz insanlar ters kelepçelendiği, hâlâ çıplak arama... Çıplak aramaya işkence bile denemez artık, bir insanın haysiyetinin altüst oluşu; buna benzer uygulamaları biz hoş görürsek, görmemezlikten gelirsek bunu sistematik bir şekle dönüştürürüz.
Sayın Bakan, bir diğer konu Adli Tıp. Türkiye'de Adli Tıp Uzmanları Derneği var, onunla ilgili çok söylemleri var ve bir kurum var. Kurum öteden beri tartışılıyor; zamanında sayısı azdı, şimdi artırılmaya çalışılıyor. Bütün Türkiye'den herkes oraya veri gönderiyor, bütün Türkiye'deki mahkemeler son dönemde birçok şeyi Adli Tıp Kurumuna gönderiyor; yetiştiremiyor. Yani üniversitede var, üniversitelerin adli tıp bölümleri var, onlara yetki verilmiyor. Burada Adli Tıp Kurumuyla ilgili düzenli bir düzenleme yapmak lazım ve en çok da bu düzenlemeyi bağımsızlığı konusunda yapmak lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın İpekyüz, açıyorum, tamamlayın lütfen.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Bir kısım adımlar atılıyor, buna yönelik de adımlar atmak lazım.
Bakın, DNA meselesi var. Az önce kuyulardaki olayı söyledim, birçok kişi çocuklarına ulaşamadığı için DNA sonucunu bekliyor ve hâlâ sonucu açıklanmamış; bir yıldır, iki yıldır bekleyen insanlar var. Bu, o insanların yüreğinde yapılabilecek en büyük tahribattır ve bunu yapmadığınız zaman birçok sorunla baş başa kalınmakta, güven zedelenmekte.
Adil ve adaletli olabilmek için en makul şey: Araştırma yaparken, öğrenirken sadece cezaevi sayısını artırmamak, sadece rakamlarla uğraşmamak lazım; bir taraftan önlemek gerekirken de en büyük özelliğimizin şu olması lazım: Niçin bu insanlar bize güvenmiyor ve bu insanlar bizden ne bekliyor? Aslında insanların en çok beklentisi de çözüm.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)