| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278 ) ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ve Sayıştay tezkereleri a)Cumhurbaşkanlığı b)Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç)Diyanet İşleri Başkanlığı d)Devlet Arşivleri Başkanlığı e)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f)Strateji ve Bütçe Başkanlığı g)Kalkınma Bakanlığı ğ)İletişim Başkanlığı h)Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ı)Savunma Sanayii Başkanlığı i)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu j)Yatırım Ofisi Başkanlığı k)Başbakanlık |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 29 .11.2019 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Efendim, Cumhurbaşkanlığı bütçesi vesilesiyle, özellikle, anayasal düzlemde ortaya çıkan farklı yaklaşımlar nasıl çatışmaya dönüşüyor? Veyahut da Anayasa kaynaklı çatışmayla karşı karşıya bulunduğumuzu söyleyebilirim. Bu sadece niteleme çatışması değil "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi mi, monokrasi mi?" çatışması, bunun çatışması değil fakat bütün söylemlerde bu Anayasa değişikliğinin yapıldığı ortam ve koşullarından, Anayasa değişikliğinin yapılma tarzından ve Anayasa değişikliğini uygulamaya geçirme tarzından kaynaklanan -hepsini birlikte aldığımız zaman- çok derin bir çatışma karşısındayız.
Ben karşılaştırmalı anayasa hukukunun Avrupa'nın en saygın üniversitelerinde anlattım ama anayasa yoluyla bu kadar derin bir çatışmaya anayasa tarihinde hiç tanık olmadım, bizde de yok 1876'dan 2017'ye kadar. Bunun üzerinde ciddi olarak, serinkanlı bir biçimde düşünmemiz gerekir, düşünmezsek eğer daha derin çatışmalara yönelebiliriz. Bu öyle bir konu ki parti aidiyeti ötesine geçen bir konu, gelecek kuşaklara dair bir konu. Mesela "Rejim mi, sistem mi değişti?" tartışması... Her ikisi de değişti, her ikisi de değişti. Sorun değil zaten, sistem rejimden daha geniş bir kavram karşılaştırmalı anayasa hukukunda fakat buradaki sorun esasen şu: İster "Rejim değişti." diyelim, ister "Sistem değişti." diyelim, mademki biz "Cumhurbaşkanlığı" diyoruz o zaman Anayasa madde 2'ye, "Cumhuriyetin nitelikleri"ne ne kadar uygun? Çünkü burada "Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti." deniyor "Demokratik, lâik ve sosyal hukuk Devletidir." deniyor. Peki, bunun üç ana öğesi nedir? Bir: Anayasa'nın üstünlüğüne ve normlar hiyerarşisine, makamlar hiyerarşisine, kurumlar hiyerarşisine saygı. İki: Görev, yetki ve sorumluluk üçlüsünde hesap verebilir bir yönetim. Üç: Yargı bağımsızlığı temelinde erkler ayrılığı. Esasen, bizim tartışmamız gereken hususlar bunlar. Şimdi, bu vesileyle, özellikle, biraz önce belirttiğim üzere, bu çatışma Anayasa'nın değiştirilme ortam ve koşulları, bir; değiştirilme tarzı, iki; üç, içerikle birlikte uygulama tarzından kaynaklanıyor.
Bakın, mesela, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin -hazır, Cumhurbaşkanı Yardımcısı buradayken- sayıyı 50'yi aştı, 40'tan sonra torba hâline dönüştü ve bizim yaptığımız yasaların yaklaşık olarak 3 misli fakat mesela Anayasa'nın 2'nci maddesi açısından en büyük zaaf, gerekçesiz bunlar, gerekçesiz. Oysa, hukuk devletinde hiçbir işlem gerekçesiz olamaz. Bakın, ben niçin Avrupa'ya yollama yaptım? 1850'lerden bu yana Avrupa kamu hukuku ailesi içerisinde yer alıyoruz. Bugün Avrupa hukukunda, Avrupa Birliğinde hukukun genel ilkesidir, bir idari işlem bile, tikel, bireysel bir idari işlem bile gerekçesiz yapılamaz ama ben yarım yüzyıllık hukukçu olarak bakıyorum niçin koydular, öbür gün niçin kalktı diye, bunu bilemiyorum. Biz burada, Mecliste torba kanunları eleştiriyoruz ama iyi kötü bir gerekçe ortaya koyma çabası içerisindeyiz. Şimdi, bu olmadığı gibi, mesela biz de burada çok çatışmacı yasalar yapıyoruz. Bir yıldır, on altı aydır "Bu, Anayasa'ya aykırı." deyince bazı vekiller "Kaboğlu da hep konuyu Anayasa'ya aykırılığa bağlıyor." diyor. Bir başka şeye bağlanamaz tabii ki. İşte, bugün, biraz önce belirtilen kararda ikinci bir konu var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Lütfen tamamlayın.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Tamamlayayım sözlerimi.
Mecliste, Genel Kurulda bu hafta tartıştığımız sözlü sınav olayı. İşte, Anayasa Mahkemesi açıklığa kavuşturdu yani güvenlik soruşturması da öyle. O zaman, direnmeyelim yani buradaki ciddi sorun -belirttiğim gibi- Anayasa'nın yapıldığı ortam ve koşullar, yapılma tarzı, içerik ama bunu uygulamaya koyuş tarzı bile 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'a uygun değil. Şimdi, Anayasa aslında nitelik itibarıyla uzlaşma ve toplumsal barış belgesi olduğu hâlde, bu olmadığı sürece bir sarmal olarak tam tersine çatışma belgesine dönüşüyor. Peki, bundan nasıl çıkarız? Soğukkanlı tartışmayla, Anayasa'da olağanlaşma sürecini açmakla, hukukun olağanlaşmasıyla siyaseti olağanlaştırabiliriz. Yoksa biz olağan sürece gitmiyoruz. Bu konuda lütfen biraz daha serinkanlı davranalım.
Teşekkür ediyorum.